Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Paris (İklim) Antlaşması Üzerine

          Paris (İklim) Antlaşması, iklim değişikliğiyle mücadeleyi önceleyen önemli bir uluslararası belgedir. 1992 Rio’da ortaya çıkan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, iklim değişikliği konusunda uluslararası toplumun gündemine oturmuş ve 1997 Kyoto Protokolü’yle de uygulamaya konulmuştur. 31/12/2019’da geçerliliğini yitiren Kyoto Protokolü’nün yerini ise 2015’te Paris’te imzalanan Paris (İklim) Antlaşması almıştır.         Paris (İklim) Antlaşması, “ortak ancak farklılaştırılmış sorumluluk” ilkesi doğrultusunda hazırlanmıştır. Bu durum, iklim değişikliğine her devlet eşit ölçüde sebebiyet vermemesinden ötürü eşit ölçüde de yükümlülük altına girmemesi anlamına gelmektedir. Yani gelişmiş ülkeler, üretimden tüketime daha çok emisyon salınımına sebebiyet verdiğinden ötürü bu ülkelerin sorumluluğu daha fazladır. Bunu daha iyi açıklamak için Oxfam’ın önemli bir raporu örnek verilebilir. 5 ...

Çeviri | Alex Callinicos - Trump İdeolojik Savaşın Alevini Harlıyor*

            Donald Trump’ı hafife almak her zaman bir hataydı. Bu, Trump’ın Beyaz Saray’da kalmak için canhıraş bir mücadele verdiği bugünlerde özellikle geçerli. Onu hafife almamak demek, siyasi bir görevli ve bir ideolog olarak ciddiye almak demek. Trump’ın aldığı ideolojik konumların üç boyutu var. Birincisi, 2016 yılındaki seçimi kazanmasına yardım eden ekonomik milliyetçilik. Bu, Çin ve daha yavaş bir tempoyla AB’yle olan ticaret savaşlarında cisimleşiyor.  İkincisi, 1992 yılındaki Cumhuriyetçi Parti kongresinde başarısız sağcı başkan adayı Pat Buchanan tarafından ilan edilen ‘kültür savaşı’. Bu da 1960 ve 1970’lerin kitlesel mücadeleleri sayesinde kazanılmış reformları geriletmekle ilgili. Bu reformlar ABD’de kapitalizmi alaşağı etmeyi değil, 1861-1865 yılları arasındaki iç savaşın sonunda sözü verilen vatandaşlık haklarının herkesi kapsayacak biçimde genişletilmesini hedefliyordu. Bunun bariz bir örneği güneyde siyahlarca verilen siv...

Hispania: Geçmişten Günümüze İspanya - I

                   Geçmişten Günümüze İspanya Serisine Dair     Bu seriye başlamaktaki amacım, İspanya tarihi hakkında hem benim hem de okuyucuların bir fikre sahip olmasını ve en azından önümüzde ki günlerde yazacağım yazıları benim daha iyi yazmamı ve okuyucunun daha keyifli bir okuma gerçekleştirmesini sağlamak. İspanya tarihini bölümlere ayırarak yazılarımın içeriğini belirledim. Birinci bölüm, İberya’dan Roma İmparatorluğu öncesi dönemi, Roma İmparatorluğu dönemini ve Visigot Krallığını; ikinci bölüm, Müslümanların İberya’da yükselişini, İberya’nın yeniden fethini (reconquista-1492); üçüncü bölüm, 1492’den 1898’e; dördüncü bölüm, 1898’den 1939’a; beşinci bölüm 1939’dan 1975’e; altıncı bölüm ise 1975’den günümüze kadar olan gelişmeleri konu edinecek. Açıkcası, bu altı bölüm ileride yazacağım yazılara hem benim için hem de okuyucu için bir referans noktası olacak. Bu altı bölümü bitirdikten sonra Türkiye, Avrupa Birliği ve İ...

Evlilik ve Aile Üzerine

            Aile ve evlilik, kadın aydınlanmasının gerçekleştiği ve kadın hakları üzerine ilk eserlerin verilmeye başlandığı 18. yüzyıldan itibaren, feministlerin eleştirdiği birer kurum olagelmiştir. Kadının aile içindeki rolünün ve onu bu birleşmeye iten nedenlerin tartışılması, kadının toplum içindeki yerinin anlaşılması açısından önemlidir. Toplum içindeki en küçük birim olarak kabul edilen aile, kamusallıktan uzak ve kişisel ilişkilerin yaşandığı bir alan olarak görülür. Fakat aslında bu kişisel ilişkiler, cinslere atfedilen toplumsal rollere göre şekillenmektedir. 1970’lerde ikinci dalga feminizmin “Kişisel olan politiktir.” söyleminin arkasında yatan gerçeklik tam da budur: Kadın ve erkek arasında, Tarım Devrimi’nin sebep olduğu üretim ilişkilerinden kaynaklanan, Sanayi Devrimi ile belirginleşip derinleşen ve toplumdaki her kuruma ve yapıya sirayet eden eşitsizlik ve tahakküm, en “mahrem” yer olarak kabul edilen yatak odasında da en acı haliyle ...

"Sürdürülebilir Kalkınma" Üzerine

Sürdürülebilir kalkınma, 1980’lerden bugüne gelen ve artık hayatın neredeyse tüm çalışma alanlarına dokunan bir kavram halini aldı. 1987’de Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan Ortak Geleceğimiz Raporu ya da hazırlayan komisyonun başındaki kişiyle anılan şeklinde Brundtland Raporu içerisinde yer almasından itibaren görünür olmaya başlamıştır. Ancak kavramın ilk kullanım yeri, Uluslararası Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği’nin 1980 tarihli bir raporudur. Bugün kavram, kimileri için geleceğin inşasında temel bir anahtar; kimileri için bir göz boyama (green-washing); kimileri içinse hakim ellerden kurtarılıp içinin doldurulması gereken çok önemli bir kavram. Aslında bu kadar tartışılıyor olması da onun önemini ayrıca gözler önüne seriyor diyebiliriz. Kavramın gelişimi, çevre sorununun uluslararası toplumun gündemine girmesiyle açıklanabilir. 1960 yılında Rachel Carson’un Sessiz Bahar kitabında toplanan ilgi, insanların çevre meselesine ilişkin sorgularına öncüllük etti. Başla...

Lenin’de İdeoloji ve Emperyalizm Üzerine Düşünceler

        1917 yılından 1991 yılına kadar geçen sürede Sovyetler Birliği, devrim öncesi öngörülerden oldukça farklı bir siyasal kurgunun eseri olarak varlığını sürdürdü ve onu kuran stratejik-teorik kavrayışın giderek dönüştüğüne tanıklık etti. Her ne kadar bu dönüşüm büyük çaplı olsa da bugün dahi Rusya’da veya dünyanın başka yerlerinde bu geleneği takip eden birçok grup için önemli şeylerden biri yöntem, ideoloji, parti ve sınıf arasındaki örtüşmedir. Bu yazıda bir marksist olarak Lenin’in ideoloji ve emperyalizme bakışının işçi sınıfının sahip olduğu yapısal konumdan türediğini ve bu konumun failliği yarattığını anlatmaya çalışacağım. Dolayısıyla Lenin için yapının faili kısıtlayıcı niteliği olmadığını ifade edeceğim. Eğer kavramsal veya olgusal bir hatam varsa, okurun hoşgörüsünü diliyorum. İdeoloji, marksist gelenek içinde farklı şekillerde kavranmıştır, ve Lenin’in ideoloji kavrayışı da Marx’ınkinden farklılaşır. Marx Alman İdeolojisi’nde, ideolojiyi “came...

Beslan Trajedisi: Ulusun Güvenliği mi Fırsatçılık mı?

        Rusya Federasyonu’nda Sovyet döneminden kalma bir gelenek olarak kabul edilen ve düzenli olarak her yıl 1 Eylül’de kutlanan Bilim Günü, ülke tarihindeki en acı hatıralardan birini içinde barındırıyor. Beslan faciası olarak akıllara kazınan bu hatıra, 1999 yılında patlak veren Rus-Çeçen Savaşı’yla birlikte ülke genelinde art arda gerçekleştirilen terör saldırılarından biri ve belki de en korkuncuydu. 2004 yılının Eylül ayında Kuzey Osetya’nın Beslan kentindeki bir okulda sabah saatlerinde başlayan bayram kutlamaları, Çeçen militanlar tarafından gerçekleştirilen saldırı sonucunda 54 saat süren bir trajediye dönüşmüştü. Yaklaşık olarak 1.100 kişinin rehin alındığı saldırının üçüncü gününe gelindiğinde, yarısından fazlası çocuk olmak üzere, 300’den fazla insan hayatını kaybetmiş ve 700’den fazla insan yaralanmıştı. Saldırıyı gerçekleştirilen Çeçen militanlardan sadece bir kişi hayatta kalmayı başarmış ve mahkemeye çıkarıldıktan sonra ömür boyu hapse mahkum e...

AB Yeşil Düzen - Peki Amaç?

            İklim değişikliği ve çevresel bozulma Avrupa ve Dünya için varoluşsal bir tehdit oluşturmaktadır. B u zorluğun üstesinden gelmek için, Avrupa Birliği 2050’ye kadar net sera gazı emisyonlarının olmadığı, ekonomik büyümenin kaynak kullanımından ikiye katlandığı ve hiç kimsenin ve hiçbir yerin geride bırakılmadığı, modern, kaynak verimli ve rekabetçi bir ekonomiye dönüştüren yeni bir büyüme stratejisine ihtiyaç duyuyor. Von der Leyen'in belirttiği gibi: “AB Yeşil Düzen yeni büyüme stratejimizdir - alıp götürdüğünden daha fazlasını veren bir büyüme için”. AB Yeşil Düzen ekonominin başta ulaşım, enerji, tarım, yapı ve sanayi olmak üzere tüm sektörlerini kapsamaktadır.      Siyasi hedefleri gerçekleştirmek için, Komisyon tüm AB hukukunu gözden geçirecek ve iklim nötr hale getirecek olan 'Avrupa İklim Kanunu'nu sunacak. AB Yeşil Düzen’in amaçlarına ulaşmak, önemli yatırımlar gerektirecektir. Bu nedenle Komisyon, 2020'nin başlar...

Çeviri | Evrensel Kız Kardeşlik Mi Yoksa Misyoner Emperyalizm Mi? Batılı Feministler Sömürgeci Olmaktan Nasıl Kaçınabilir?

  Batı’daki kadınlar, Küresel Güney’deki kadınlara ne borçludur? Ve sömürgeci zihniyeti yeniden üretmeden bu yükümlülükleri nasıl yerine getirebilirler? “Başkaları ezilirken hiç kimse özgür değildir.” sözü çoğu zaman Mahatma Gandhi’ye atfedilir. Aslında, Gandhi’nin gerçekten bunu söylediğine ya da yazdığına dair bir kanıt yok fakat bu söz çeşitli meşreplerden özgürlük hareketleri tarafından kabul edilen bir düşüncedir.   Ama birçok evrenselci iddia gibi, bu da pratikte problem yaratabilecek bir yüce ideal olarak kabul edilmektedir.   Feminist söylem uzun zamandır “eğer bir kadın eziliyorsa, tüm kadınlar eziliyordur.” ilkesinin etrafında şekillenmektedir.   “Evrensel kız kardeşlik” yani ırk, sınıf ve kültürün ötesinde bir cinsiyetçi baskı ile mücadele eden uluslararası bir hareket olarak feminizm, prensipte iyi olabilir. Ama bunun esas zorluğu ancak yakından incelendiğinde anlaşılabilir. Feminist Evrenselciliğin Sömürgeci Bir Geçmişi Var Toplumsal cinsiyet temelli bas...