Ana içeriğe atla

Çeviri | Evrensel Kız Kardeşlik Mi Yoksa Misyoner Emperyalizm Mi? Batılı Feministler Sömürgeci Olmaktan Nasıl Kaçınabilir?

 

Batı’daki kadınlar, Küresel Güney’deki kadınlara ne borçludur? Ve sömürgeci zihniyeti yeniden üretmeden bu yükümlülükleri nasıl yerine getirebilirler?
“Başkaları ezilirken hiç kimse özgür değildir.” sözü çoğu zaman Mahatma Gandhi’ye atfedilir. Aslında, Gandhi’nin gerçekten bunu söylediğine ya da yazdığına dair bir kanıt yok fakat bu söz çeşitli meşreplerden özgürlük hareketleri tarafından kabul edilen bir düşüncedir. 
Ama birçok evrenselci iddia gibi, bu da pratikte problem yaratabilecek bir yüce ideal olarak kabul edilmektedir. 
Feminist söylem uzun zamandır “eğer bir kadın eziliyorsa, tüm kadınlar eziliyordur.” ilkesinin etrafında şekillenmektedir. 
“Evrensel kız kardeşlik” yani ırk, sınıf ve kültürün ötesinde bir cinsiyetçi baskı ile mücadele eden uluslararası bir hareket olarak feminizm, prensipte iyi olabilir.
Ama bunun esas zorluğu ancak yakından incelendiğinde anlaşılabilir.
Feminist Evrenselciliğin Sömürgeci Bir Geçmişi Var
Toplumsal cinsiyet temelli baskı, farklı kültürlerde farklı biçimler alır ve dünyanın bir ucundaki kadın için özgürleştirici olan şey, başka bir kadına yardımcı olmayabilir. 
“Evrensel kız kardeşlik” kavramı, Batılı feministlerin Küresel Güney’deki kadınların özgürleşmesinin şartlarını dikte etmek için çoğu zaman bir kılıf görevi görmüştür. 
New York Şehir Üniversitesi, Brooklyn Koleji’nde siyaset felsefecisi olan Serene Khader böyle söylüyor. 
Ve bu sadece Batı’daki iyi niyetli insanların tanıdık olduğumuz biçimde kendi özel kaygılarını, dünyanın her yerinde paylaşılan kaygılarmış gibi görmeleri ile açıklanabilecek bir durum değildir. 
Dr. Khader evrenselci feminizmin, sömürgeci geçmişin izlerini üzerinde taşıdığına inanıyor. 
Batı’daki feminist savların, açıkça emperyalist projeler için kullanıldığı düşünülürse, bu muhtemelen şaşırtıcı olmayacaktır.  
Dr. Khader, 19. yüzyıldaki süfrajetlerin emperyalist argümanlar kullandığını söylemektedir. 
Birleşik Krallık’taki insanların genelde “Hindistan ve Kuzey Afrika’da erkekler, ‘kadınlarını dünyadan soyutlamıştı’ ve bu nedenle kendilerini yönetme biçimlerine güvenilemezdi dolayısıyla söz konusu bölgelerin sömürgeleştirilmesi gerekliydi.”  yönünde iddiaları vardı. 
Dr. Khader, günümüzde Batı’nın Müslüman kadınlara yönelik söylemleri ile bu iddialar arasında bir benzerlik kuruyor.
“2000’lerin başında, ABD’deki Bush yönetimi, Müslüman kadınların çarşafa sokulmasına yönelik kaygıları seferber ederek savaşları meşrulaştırıyordu.”
Dr. Khader, günümüzde de Donald Trump’ın, Amerika-Meksika sınırında kadınların tecavüze uğradığının üzerinde durduğunu belirtiyor. 
“Trump’ın özü itibariyle cinsel istismar vakaları ile ilgilenen bir insan olmadığını hepimiz biliyoruz. Daha çok, sınırdaki askerileşmeyi meşrulaştırmak için insanların kadın ve cinsel saldırı konusundaki kaygılarını kullanıyor gibi görünmektedir.”
Bunların hiçbiri feminizm ve emperyalizmin bir şekilde aynı olduğunu göstermez.
Ama Dr. Khader, Batı feminizminde kimi emperyalist savları sürdüren bir hat olduğunu iddia ediyor ve buna “misyoner feminizm” diyor. 
Bu, “Decolonizing Universalism: A Transnational Feminist Ethic” isimli son kitabının tezinin önemli bir bölümünü oluşturuyor.
Varsayımlar Her Zaman Doğru Çıkmaz 
Dr. Khader misyoner feminizmin üç özelliği olduğunu ileri sürüyor. Bunlarda ilki adaletin tek olduğu düşüncesi. Bu, toplumsal cinsiyet eşitliğinin her toplumda aynı şekilde sağlanacağı ile ilgili bir fikirdir.  
“Bu şekilde düşünmek zorunda değilsiniz, cinsiyetçi baskının olmadığı toplumları yaratmanın birçok yolu vardır.” diyor Dr. Khader.
İkinci özellik ise idealleştirme. Dr. Khader “bu durumda Batı’nın idealleştirilmesinin söz konusu olduğunu” söylüyor.
Bu özel olarak, Batılı ülkelerin toplumsal cinsiyet eşitsizliğini kendilerine içkin ahlaki üstünlükleri dolayısıyla ortadan kaldırdığı ve diğer ülkelerin geri kalmışlıkları dolayısıyla bu konuda başarısız oldukları ile ilgili bir görüştür. 
Son olarak, ahlakçılık “küresel politikaya sanki doğru ve yanlışların sahnelendiği bir tiyatroymuş gibi yaklaşmaktır. Ahlakçılar, diğer insanlara yardım etme girişimlerinin nelere mal olabileceğini düşünmez.”
Dr. Khader ABD’nin, Afganistan müdahalesinin kadınlar üzerindeki etkilerini nasıl görmezden geldiği üzerine çalışmalarını yoğunlaştıran Amerikalı antropolog Lila Abu-Lughod’a atıf yapar.
“Mesele tamamen, Taliban’ın yönetimi altındaki kadınların geçmişte ve şimdi ne kadar kötü bir durumda olduğu ile alakalıydı. Ama tartışma “Eğer onları bombalarsak bundan nasıl etkilenirler?” sorusunu soracak kadar ileri gitmiyordu.”
Dr. Khader, iyi yaşam hakkındaki bazı liberal feminist varsayımları, Batı dışı bir bağlama yerleştirmenin her zaman kolay olmadığını öne sürüyor.
Geleneksellikten kopuş, aileyi terk edebilme ve ekonomik özgürlüğün peşinde tek başına yeni bir yol izleme, herkes için geçerli olabilecek feminist değerlerden değildir. 
Dr. Khader “Bazen ‘Küresel Güney’deki kadınlara kredi sağlayın ve o zaman onlar da kocalarını terk edebilecek ve bu onları cinsiyetçi baskıdan kurtaracaktır.’ diyen anlatılarla karşılaşıyoruz” diyor.
Ama para, kadının istismarcısından kaçmasına olanak sağlarken, “orantısız bir biçimde kadına yüklenen çocuk bakımı ve ev işlerinin de sonlanması” gibi bir durum gerçekte söz konusu olmayacaktır. 
Dr. Khader çözümün “Bağımlı insanların bakımında kadınların üstlendiği işin devlet tarafından desteklenmesi için bu işlere değer biçilmesinde” olduğunu söylüyor. 
Birinci Öncelik Kendi Payımızı Sorgulamaktır
Peki Batı feminizmi, misyoner dürtülere nasıl karşı koyabilir?
Batı’daki kadınlar, Küresel Güney’dekilere ne borçludur ve bu sorumluluğun gerekliliklerini nasıl yerine getirebilirler? 
Dr. Khader’a göre cevap, Batılı kadınlar hariç hepimizin deneyimlediği birçok zararın iyileştirilmesinde yatıyor. 
Çevre aktivizmi iyi bir başlangıç olabilir. 
Küresel Güney’de çevreye zarar veren şirketlerin eksikliği hiç hissedilmiyor. 
Bu durum özellikle, yakıt veya su için uzun mesafeler katetmek zorunda kalan kadınların iş yükünü arttırarak çoğu zaman saldırılara karşı savunmasız bırakarak, onları etkiliyor. 
Adaletsiz ticari düzenlemelere -ve bundan kaynaklanan tüketim mallarına- karşı mücadele etmek diğer bir olumlu adımdır. 
Bizler bugün, kadınların terhane işçileri olarak çalıştırılmasına olanak tanıyan serbest ticaret düzenlemeleri yaratmaktayız.
“Kadınlar özellikle işe alınır çünkü onlara erkeklerden daha az maaş ödersiniz ve onlar uysaldır, örgütlenmezler.” 
Dr. Khader için, Batı’daki insanların birinci önceliği, Küresel Güney’deki kadınların maruz kaldığı toplumsal cinsiyet temelli baskıya nasıl katkıda bulunduklarını sorgulamak olmalıdır. 
Dr. Khader ayrıca “Küresel Güney’deki kadınlara küresel karar verme organlarında daha çok ses çıkarmaları” için yardım edilmelidir diyor.

Metnin İngilizce Aslı: Rutledge, David, “Universal sisterhood or 'missionary' imperialism? How Western feminism can avoid being colonialist”, https://www.abc.net.au/news/2019-11-27/is-it-time-to-rethink-missionary-feminism/11724468 (Son Erişim: 02.09.2020)

Çeviren: Nisanur Atıcı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hollywood Grevi: Yapay Zeka ve Yaratıcı Gayri-Maddi Emek

2 Mayıs 2023 tarihinde Amerikan Senaristler Birliği’nin ( Writer Guild of America - WGA ) çalışma koşullarının iyileştirilmesi hedefiyle başlattığı Hollywood Grevi, ABD’nin eğlence sektöründe uzun süredir görülmeyen kapsamlı bir iş bırakma eylemine dönüştü. Temmuz ayının ortalarına doğru Beyaz Perde Aktörleri Derneği ( Screen Actors Guild - SAG ) ile Amerikan Televizyon, Radyo Sanatçılarının ( American Federation of Television and Radio Artists - AFTRA ) bir araya gelerek oluşturduğu Amerikan Oyuncular Sendikası’nın ( SAG-AFTRA ) WGA’nın 2 Mayıs’ta başlattığı greve katılmasıyla birlikte iş bırakma eylemlerinin kapsamı daha da genişledi. Grev devam ederken ülkede yayınlanan ünlü talk show’lar ve dizilerin kesintiye uğraması dışında, bazı sinema filmlerinin vizyon tarihleri değiştirildi.   Yaklaşık beş aylık bir süreyi kapsayan Hollywood Grevi 25 Eylül’e gelindiğinde taraflar arasında uzlaşıya varılması sonucu askıya alındı. Fakat kısa bir süre sonra bu uzlaşının, sadece senaryo yaz...

Elinizi Çabuk Tutun Yoksa Gramsci de Trump'a Oy Verecek(!)

Gazete Oksijen’in geçtiğimiz günlerde Wall Street Journal yazarı Kevin T. Dugan tarafından kaleme alınan “Meet MAGA’s Favorite Communist” başlıklı yazısını “Gramsci nasıl Trumpçıların favori komünisti oldu?” başlığıyla Türkçe’ye çevirmesi hatrı sayılır bir süre önce dolaşıma giren bir anlatıyı yeniden keşfetmeme neden oldu; Aşırı sağın Gramsci’nin başta (kültürel) hegemonya olmak üzere kimi fikirlerini sahiplendiği iddiasını temeline alan bu yazılar, kültürel çalışmalardan uluslararası ilişkilere bir çok disiplinde pek çok kez “esnetilmeye çalışılan” Gramsci teorilerine benzer bir biçimde, çarpık bir anlatıyı sahiplenerek okuyucuya olmayan ve/veya eksik bir Gramsci anlatısı sunuyor. Tıpkı geçtiğimiz yıl sonlarında Giorgio Ghiglione’nin Foreign Policy’de yazdığı “Why Giorgia Meloni Loves Antonio Gramsci” başlıklı yazısı gibi, WSJ’de yer alan bahse konu yazıda, Gramsci’nin “sınıf mücadelesinin merkezine ekonomi yerine kültürü koyduğu” iddia ediliyor. Her iki yazıda örneğine kolaylıkl...

Çeviri | Guglielmo Carchedi - Makineler Değer Yaratır Mı?

(Artık) Değerin Tek Kaynağı Olarak Soyut Emek Soyut emeğin değerin ve artık değerin tek kaynağı olması Marx’ın iktisat kuramının temel varsayımıdır. İlk olarak, neden emekçiler (artık) değer yaratsın ki? En sık duyulan itiraz, üretim araçlarını ve sermayedarları (artık) değerin üreticilerinin dışında tutmak için hiçbir nedenin bulunmadığıdır. Üretim araçlarıyla ilgili olarak, argüman iki türe ayrılabilir. Daha fazla aşırıya kaçan argüman, emekçilerin yokluğunda üretim araçlarının (artık) değer üretebileceğini savunmaktadır. Örneğin, Dmitriev’in iddiasına göre: “Tüm ürünlerin sadece makinelerin çalışmasıyla üretildiği bir durumu tasavvur etmek kuramsal açıdan mümkündür; öyle ki hiçbir canlı emek birimi (ister insan isterse de başka bir tür olsun) üretime katılmamakta ve buna rağmen belirli koşullar altında bu durumda endüstriyel kâr ortaya çıkabilmektedir; bu, üretimde ücretli işçileri kullanan günümüzün sermayedarlarının elde ettiği kârdan herhangi bir şekilde temelde farklılaşmayacak...