İklim değişikliği ve çevresel bozulma Avrupa ve Dünya için varoluşsal bir tehdit oluşturmaktadır. Bu zorluğun üstesinden gelmek için, Avrupa Birliği 2050’ye kadar net sera
gazı emisyonlarının olmadığı, ekonomik büyümenin kaynak kullanımından ikiye katlandığı
ve hiç kimsenin ve hiçbir yerin geride bırakılmadığı, modern, kaynak verimli ve rekabetçi bir
ekonomiye dönüştüren yeni bir büyüme stratejisine ihtiyaç duyuyor. Von der Leyen'in
belirttiği gibi: “AB Yeşil Düzen yeni büyüme stratejimizdir - alıp götürdüğünden daha
fazlasını veren bir büyüme için”. AB Yeşil Düzen ekonominin başta ulaşım, enerji, tarım, yapı
ve sanayi olmak üzere tüm sektörlerini kapsamaktadır.
Siyasi hedefleri gerçekleştirmek için, Komisyon tüm AB hukukunu gözden geçirecek
ve iklim nötr hale getirecek olan 'Avrupa İklim Kanunu'nu sunacak. AB Yeşil Düzen’in
amaçlarına ulaşmak, önemli yatırımlar gerektirecektir. Bu nedenle Komisyon, 2020'nin
başlarında, karbon yoğun faaliyetlere büyük ölçüde bel bağlayan bölgeleri desteklemek için
"Adil Geçiş Mekanizması" da dahil olmak üzere bir "Sürdürülebilir Avrupa Yatırım Planı"
sunacak. Mart 2020'de Komisyon, vatandaşlara yeni eylemler tasarlamada ses ve rol vermek
için bir 'İklim Paktı' başlatacak. AB: enerji sektörünü karbondan arındıracak; yapıları yeniden
düzenleyecek; endüstriyi destekleyecek; özel ve toplu taşıma araçlarının daha sağlıklı ve daha
ucuz biçimlerini sunacak.
İklim değişikliği ve çevresel bozulmanın küresel zorlukları küresel bir tepki gerektirir.
Bu nedenle AB, iklim eylemini ilerletmek için diplomasi, ticaret ve kalkınma işbirliğini
kullanmaya; küresel değer zincirlerinde sürdürülebilir büyüme için standartlar belirlemeye
ağırlık verecek. Ayrıca, tüm AB politikaları gözden geçirilecek ve AB’nin en az on yıllık
planları AB Yeşil Düzen’e göre şekillendirilecektir, dolayısıyla bu durum AB’nin ticaret
stratejisini etkileyecektir. Karbon sınır vergisi (carbon border tax) ve çiftlikten sofraya (farm
to fork) stratejisinin getirilmesiyle, AB’nin dış ilişkileri ve tarım politikaları da sırasıyla AB
Yeşil Düzen tarafından şekillendirilecek.
Peki AB bunu başarabilir mi?
Öncelikle, AB ekonomik büyümeyi sürdürürken sera gazı emisyonlarını azaltmada
güçlü bir geçmişe sahiptir. Avrupalıların % 93'ü iklim değişikliğini ciddi bir sorun olarak
görüyor ve Avrupalıların % 79'u iklim değişikliği konusunda harekete geçmenin yeniliğe yol
açacağını kabul ediyor. Bu hedefleri gerçekleştirmek için Avrupa vatandaşlarının desteğini
almış olması AB’nin hedeflerine ulaşabilmesi için çok önemli. Bu desteğe ek olarak, AB dış
politikasında da hızlı bir şekilde bu konuda ki kararlılığını göstermiş ve belirli düzenlemeleri
ön plana çıkarmıştır. Arnavutluk ve Kuzey Makedonya’nın birliğe üyelik sürecinde yeşil
gündem belirlendiğini görüyoruz. Buna ek olarak, AB’nin aday ve potansiyel aday devletlere
karşı yayınladığı ilerleme raporlarında Paris Antlaşmasında AB’nin tutumunu takınmalarını
ve imzacı olmalarını istemektedir..
AB Yeşil Düzene karşı çevreciler tarafından yapılan eleştiriler ve AB üye devletlerinin
tepkileri nelerdir?
Öncelikle, karbona dayalı ekonomiye sahip olan AB üyesi Doğu Avrupa ülkeleri karşı
tutum takındılar. Açık bir şekilde bu düzenlemeye karşı olduğunu belirten ülke Polonya,
Macaristan ve Çekya da çekingen tavır takındılar. AB Yeşil Düzen, üye devletler arasındaki
gerilimi artırabilir ve ekonomileri karbona bağımlı olan ve olmayan üye devletler arasında bir
bölünmeye yol açabilir. Bazı eleştiriler, bu düzenleme sayesinde AB’nin gelişmiş üye
devletlerinin maksimum fayda sağlayacağını bunun tersine az gelişmiş ve karbona daha çok
bağımlı ekonomiye sahip olan üye devletlerin ise bu düzenlemeden olumsuz etkileneceğini
belirtiyor.
Burada amaç ekonomiyi kurtarmak mı yoksa iklim değişikliğini önlemek mi?
AB Yeşil Düzen kapsamında harekete geçirilecek olan yüksek miktarda fonun adil ve
verimli kullanıp kullanılamayacağı sorusu bu eleştirinin merkezinde. Von der Leyen’in de
dediği gibi AB Yeşil Düzen bir büyüme stratejisi, ve AB’nin yeni büyüme stratejisi olarak
tanımlanıyor. AB, ekonomik olarak büyük bir güç ve bu gücünü korumak hatta arttırmak
istiyor. Bu da bizi yapılması planlanan değişikliklerin asıl hedefinin iklim değil de ekonomi
yani zenginliğin/sermayenin yeniden dağıtılması (wealth redistribution) olduğunu düşünmeye
sevk ediyor. Yeşil ekonomiye geçiş bir çok AB üyesi devlet için çok zorlayıcı ve maliyetli bir
süreç olacağı ve daha gelişmiş olan üye devletler için görece daha rahat bir süreç olacağı açık.
Ayrıca, Sürdürülebilir Avrupa Yatırım Planı ile AB Yeşil Düzeni finanse etmek için ayrılacak
olan 1 trilyon Euro bu hedeflere ulaşmak için yeterli olmadığı ve bu miktarın ihtiyaç
duyulanın sadece üçte birini teşkil ettiği belirtiliyor.
Hedefler yalnız başına sonucu elde etmeyi sağlayabilir mi?
AB Yeşil Düzen, bir dizi hedeften oluşuyor ve hedefler gaz emisyonunu azaltmıyor.
Ayrıca 2050 hedefi çok ilgisiz, çok uzak bir tarihi ve 5 Komisyon seçimini içeren ileri ki bir
tarihi ifade ediyor. AB Yeşil Düzeni gerçekleştirmek için çok kapsamlı bir plan yapılmış fakat
yayınlanan bildirilere, yöneticilerin konuşmalarına vs. baktığımız zaman bir düzine söz
verildiğini ve ileri bir tarihin nihai hedef olarak belirlendiğini görüyoruz. Aslında verilen
sözlerin ve açıklanan hedeflerin sorgulanacağı tarih çok ileride, 2050 yılı. Bu da yaklaşık 5
Avrupa Komisyonu seçimi demek yani Von der Leyen Komisyonu’nun verdiği sözün gelecek
diğer Komisyonlar tarafından benimseneceği veya eşit düzeyde uygulanacağı konusunda bilgi
sahibi değiliz ve öngörüde bulunamıyoruz.
Kapitalist büyüme ile aynı zamanda iklimi korumak mümkün mü?
AB Yeşil Düzen, nihayetinde bir büyüme stratejisi ortaya koyuyor ve kapitalist
büyümenin iklim sorununu ortaya çıkardığını biliyoruz yani kapitalist büyümenin yol açtığı
bir sorunu yine kapitalist büyüme sağlayarak gerçekleştirilemeyeceği çok açık. AB Yeşil
Düzenin, iklimi korurken yüksek büyüme, istihdam ve üretim sağlayacağı sadece peri
masalından ibarettir, burada seçim yapmak zorundasınız; ya iklimi koruyacaksınızdır, ya da
büyümeyi fakat AB Yeşil Düzen bu seçimi yapmıyor. Bu durum da Komisyonun
motivasyonunu sorgulamamızı sağlıyor. Kısacası, büyümeyi bu düzeyde sağlayarak, iklim
krizini önleyici önlemleri hedeflendiği gibi uygulamak ve AB’yi oluşturan 27 devletin aynı
dönüşümü sağlamasını ve aynı zamanda iklim-nötr yeşil ekonomiye geçiş yapması ne kadar
gerçekçi, tartışılır.
Yasir Safa Doğancil
Yorumlar
Yorum Gönder