Ana içeriğe atla

Çeviri | Alex Callinicos - Trump İdeolojik Savaşın Alevini Harlıyor*

     
    Donald Trump’ı hafife almak her zaman bir hataydı. Bu, Trump’ın Beyaz Saray’da kalmak için canhıraş bir mücadele verdiği bugünlerde özellikle geçerli. Onu hafife almamak demek, siyasi bir görevli ve bir ideolog olarak ciddiye almak demek.

Trump’ın aldığı ideolojik konumların üç boyutu var. Birincisi, 2016 yılındaki seçimi kazanmasına yardım eden ekonomik milliyetçilik. Bu, Çin ve daha yavaş bir tempoyla AB’yle olan ticaret savaşlarında cisimleşiyor. 

İkincisi, 1992 yılındaki Cumhuriyetçi Parti kongresinde başarısız sağcı başkan adayı Pat Buchanan tarafından ilan edilen ‘kültür savaşı’. Bu da 1960 ve 1970’lerin kitlesel mücadeleleri sayesinde kazanılmış reformları geriletmekle ilgili.

Bu reformlar ABD’de kapitalizmi alaşağı etmeyi değil, 1861-1865 yılları arasındaki iç savaşın sonunda sözü verilen vatandaşlık haklarının herkesi kapsayacak biçimde genişletilmesini hedefliyordu. Bunun bariz bir örneği güneyde siyahlarca verilen sivil haklar mücadelesiydi.

1973 yılında Yüksek Mahkeme’nin Roe-Wade davasında verdiği karar ile kürtajın yasallaştırılması da önemli bir kazanımdı.

Buchanan, “kürtaj, eşcinsel hakları, dini okullara yönelik ayrımcılık, kadınların asker olması” gibi konularda Demokratik aday Bill Clinton’a verilen sözde desteği hedef alıyordu.

Bunlar, Trump’ın özellikle muhafazakarları federal yargıç olarak atayarak kazanmaya çalıştığı Hristiyan sağını doğrudan motive eden konular.

Geçtiğimiz cuma liberal feminist yargıç Ruth Bader Ginsburg’ün ölümü, Trump’a Yüksek Mahkeme’de, belki de Roe-Wade kararını geri çevirebilecek, 6-3’lük bir sağcı çoğunluğu yaratmak için fırsat veriyor.

Fakat Trump’taki üçüncü ideolojik boyutu gözden kaçırmamamız gerekiyor: Kapitalizm ve ırkçılık karşıtı sola karşı verdiği savaş. Bu, en berrak şekilde geçtiğimiz hafta ABD tarihiyle ilgili bir konferanstaki  konuşmasında görünür oldu.

“Solcu çeteler kurucularımızın heykellerini yıktılar, anıtlarımıza saygısızlık ettiler, şiddet ve anarşi için savaş başlattılar.” dedi, Trump. 

“Solcu göstericiler ‘Amerika hiçbir zaman büyük değildi’ diye bağırdılar.” Bu düşünceyi de, Marksist tarihçi Howard Zinn’in ismini anarak, ABD eğitim sisteminin ideolojik olarak etki altına alındığı iddiasıyla ilişkilendirdi.

“Üniversitelerimizdeki öğrenciler eleştirel ırk kuramıyla boğuldu. Bu Amerika’nın çarpık ve ırkçı bir millet olduğunu, hatta çocukların bile bu suça ortak olduğunu ve bütün toplumumuzun kökten değişmesi gerektiğini iddia eden Marksist bir doktrindir.”


Etki

Trump tabi ki haklı. Marksist ve diğer ırkçılık karşıtı araştırmacılar yıllardan beri ABD’nin ırkçı köklerini çalışıyorlar. Ne yazık ki bu araştırmacıların etkisi sınırlıdır. 

Trump’ın “eleştirel ırk kuramı”nı “Batı uygarlığı için en büyük tehdit” olarak mahkum ettiği twit, hedefinden oldukça sapmış durumda.

Fakat bu yazın Black Lives Matter (BLM) isyanı durumu değiştirdi. ABD’nin “ırk-sonrası” bir toplum olduğu fikrinin yalan olduğunu söyleyen militan bir hareketti bu.

Trump, bu protestoları kanun ve düzenin borusunu öttürmek gerektiği şeklinde değerlendirdi.

Sola yönelik ideolojik saldırısı Twitter’dan “Antifa” eylemcilerini sürekli kınaması ve hem polisleri hem de kendi destekçilerini BLM eylemcilerine fiziksel olarak saldırmaları konusunda teşvik etmesiyle bağlantılı. Bu, ölümle sonuçlanan en az üç silahlı saldırıyla yol açtı.

Trump taktikleriyle seçimlerde el yükseltiyor, Biden’ı “solcu kültür devrimi”nin yolcusu olarak göstermeyi hedefliyor. Fakat bu taktikler ayrıca Trump’ın militan sokak hareketi için ideolojik çimento görevi de görmesi için tasarlanmışa benziyor.

Ana akım çevrelerde şimdiden, eğer Kasım ayında seçimleri kaybedecek gibi olursa silahlı destekçilerini kendisini Beyaz Saray’da tutmak için seferber edeceğine yönelik yaygın kaygılar var.

Trump’ın yasal veya yasadışı yollarla tutunup tutunamayacağını göreceğiz.

Fakat kendi oportunist gerekçelerinden dolayı dağınık, parçalı ve biçimsiz aşırı sağı gerçekten faşist bir hareketin başlangıcı olabilecek bir şeye dönüştürüyor.

Trump’ın mirasının en kötü parçası bu olabilir. 



* Callinicos, Alex, “Trump is escalating an ideological war”, Socialist Worker, 22.09.2020 https://socialistworker.co.uk/art/50670/Trump+is+escalating+an+ideological+war (son erişim: 25.09.2020)


Çeviren: Deniz Ekim


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hollywood Grevi: Yapay Zeka ve Yaratıcı Gayri-Maddi Emek

2 Mayıs 2023 tarihinde Amerikan Senaristler Birliği’nin ( Writer Guild of America - WGA ) çalışma koşullarının iyileştirilmesi hedefiyle başlattığı Hollywood Grevi, ABD’nin eğlence sektöründe uzun süredir görülmeyen kapsamlı bir iş bırakma eylemine dönüştü. Temmuz ayının ortalarına doğru Beyaz Perde Aktörleri Derneği ( Screen Actors Guild - SAG ) ile Amerikan Televizyon, Radyo Sanatçılarının ( American Federation of Television and Radio Artists - AFTRA ) bir araya gelerek oluşturduğu Amerikan Oyuncular Sendikası’nın ( SAG-AFTRA ) WGA’nın 2 Mayıs’ta başlattığı greve katılmasıyla birlikte iş bırakma eylemlerinin kapsamı daha da genişledi. Grev devam ederken ülkede yayınlanan ünlü talk show’lar ve dizilerin kesintiye uğraması dışında, bazı sinema filmlerinin vizyon tarihleri değiştirildi.   Yaklaşık beş aylık bir süreyi kapsayan Hollywood Grevi 25 Eylül’e gelindiğinde taraflar arasında uzlaşıya varılması sonucu askıya alındı. Fakat kısa bir süre sonra bu uzlaşının, sadece senaryo yaz...

Elinizi Çabuk Tutun Yoksa Gramsci de Trump'a Oy Verecek(!)

Gazete Oksijen’in geçtiğimiz günlerde Wall Street Journal yazarı Kevin T. Dugan tarafından kaleme alınan “Meet MAGA’s Favorite Communist” başlıklı yazısını “Gramsci nasıl Trumpçıların favori komünisti oldu?” başlığıyla Türkçe’ye çevirmesi hatrı sayılır bir süre önce dolaşıma giren bir anlatıyı yeniden keşfetmeme neden oldu; Aşırı sağın Gramsci’nin başta (kültürel) hegemonya olmak üzere kimi fikirlerini sahiplendiği iddiasını temeline alan bu yazılar, kültürel çalışmalardan uluslararası ilişkilere bir çok disiplinde pek çok kez “esnetilmeye çalışılan” Gramsci teorilerine benzer bir biçimde, çarpık bir anlatıyı sahiplenerek okuyucuya olmayan ve/veya eksik bir Gramsci anlatısı sunuyor. Tıpkı geçtiğimiz yıl sonlarında Giorgio Ghiglione’nin Foreign Policy’de yazdığı “Why Giorgia Meloni Loves Antonio Gramsci” başlıklı yazısı gibi, WSJ’de yer alan bahse konu yazıda, Gramsci’nin “sınıf mücadelesinin merkezine ekonomi yerine kültürü koyduğu” iddia ediliyor. Her iki yazıda örneğine kolaylıkl...

Çeviri | Guglielmo Carchedi - Makineler Değer Yaratır Mı?

(Artık) Değerin Tek Kaynağı Olarak Soyut Emek Soyut emeğin değerin ve artık değerin tek kaynağı olması Marx’ın iktisat kuramının temel varsayımıdır. İlk olarak, neden emekçiler (artık) değer yaratsın ki? En sık duyulan itiraz, üretim araçlarını ve sermayedarları (artık) değerin üreticilerinin dışında tutmak için hiçbir nedenin bulunmadığıdır. Üretim araçlarıyla ilgili olarak, argüman iki türe ayrılabilir. Daha fazla aşırıya kaçan argüman, emekçilerin yokluğunda üretim araçlarının (artık) değer üretebileceğini savunmaktadır. Örneğin, Dmitriev’in iddiasına göre: “Tüm ürünlerin sadece makinelerin çalışmasıyla üretildiği bir durumu tasavvur etmek kuramsal açıdan mümkündür; öyle ki hiçbir canlı emek birimi (ister insan isterse de başka bir tür olsun) üretime katılmamakta ve buna rağmen belirli koşullar altında bu durumda endüstriyel kâr ortaya çıkabilmektedir; bu, üretimde ücretli işçileri kullanan günümüzün sermayedarlarının elde ettiği kârdan herhangi bir şekilde temelde farklılaşmayacak...