Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Çeviri | David Sessions – Demokratik Sosyalizmin Filozofu Nicos Poulantzas

Marksizmin mesihvari karakteri yirminci yüzyılın sonuna doğru sönümlenirken birçok insan,  peygamberlerin doğuşu için önkoşulun bir kaybolma durumu olduğunu unutmuştu. ‘Reel’ sosyalizmin çöküşünün getirisi, kapitalizmin kesin olarak zafer kazandığı yönünde bir kanı ve piyasa genişlemesinin önündeki bütün engellerin öğütüldüğü bir yıkım oldu. Yirmi birinci yüzyılda sosyalizmin beklenmeyen dirilişi sadece ne kadar çok alan kaybedildiğini değil, ne kadar yükün de atıldığını gösteriyor. Otoriter ve sosyalist bir süper gücün varlığı Doğu Bloku dışında kalan sol siyasetler için sadece ideolojik bir pranga değil, aynı zamanda jeopolitik açıdan bir deli gömleğiydi. Avrupalı komünist partilerin seçimlerde en iyi sonuçlarını elde ettikleri 1970’lerde dahi Sovyetler Birliği, Batı’da gerici güçlerin iktidarını tercih ettiğini asla gizlemedi. Bu dönemin bitişiyle bugün sosyalistler yavaş yavaş ortaya çıkıyor ve kendilerini yeni yüzyıl için yeniden tanımlama şansına sahipler, fakat öncekinden da...

Çarlık Rusyası'nda Modernleşmenin Simgesi: Kunstkamera Müzesi

  “T anrılarımız Fransızlar, cennetimiz Paris. (...) Giysiler Fransız, düşünceler Fransız, duygular Fransız! (...) Eh, gençlerimizi gördükçe prens, insanın Kunstkamera ’dan B üyük Petro ’ nun asasını alıp, onları Rus usulü bir dövesi geliyor, o zaman akıllanırlar belki.” Lev Tolstoy’un Savaş ve Barış eserinde kaleme aldığı bu satırlar, geleneksel Rus kültürüne yabancı bir topluma yönelik eleştiri olmanın ötesinde oldukça ilgi çekici. Zira bu satırlarda ismi anılan Büyük Petro ve onun en dikkate değer yeniliklerinden biri olan Kunstkamera Müzesi geleneksel Rus kültürünü değil,bilakis 17. yüzyılın sonu ile 18. yüzyılın başlarından itibaren Çarlık Rusya’sında başlayan ve müteakip dönemlerde de devam eden Batıcı reformları temsil etmekteydi. Fakat müzenin önemi sadece bununla sınırlı değildi.Bilindiği üzere, iktidarda olduğu dönemde Avrupa ile ilişkilerini geliştirerek imparatorluk sınırlarını muazzam ölçüde genişletmeyi başaran ve  kendine has özellikleriyle birlikte ülke içinde...

ABD-Hindistan Yakınlaşması ve Çin’i Çevreleme Politikası

  Koronavirüs gündemi, uluslararası ilişkilerin uzunca bir zamandır sürdürdüğü hegemonya tartışmalarını derinleştirmiştir. ABD ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin post-korona bir dünyada nasıl konumlanacaklarına dair birçok fikir ortaya atılmıştır. Tartışmaların önemli bir boyutu ise Çin ile 1962 Savaşından itibaren bazı sorunlar yaşayan Hindistan’ın başka araç ve amaçlarla devreye/denkleme girmesidir. Soğuk Savaş yıllarında SSCB-Çin gerginliğinin de etkisiyle SSCB’ye yakınlaşan Hindistan, Pakistan’la da kurucu/çeşitli sorunlarda karşı karşıya gelmiştir. Başlarda Pakistan’la bir ittifak ilişkisi kuran ABD, 1978 sonrası açılım yapan Çin’le da ilişkileri iyileştirmiştir. Ancak bugün Çin’le aralarındaki hegemonik mücadele gereği, Çin’i ‘çevrelemek’ için Hindistan’ın müttefikliğinin önemi artmış, bu bağlamda da Pakistan’ın müttefikliğinin önemi azalmıştır. Bunun en somut örneği, Şubat 2020’de Hindistan’ı ziyaret eden Donald Trump’ın, bölgeye ziyaret düzenleyip de Pakistan’ı es geçen tek başkan...

Poulantzas’ta Üstbelirlenimin Yansımaları Üzerine Düşünceler

              Geleneksel anlamda ‘üstyapısal’ olarak adlandırılan kurumlar ve s üreçlerin izlerini hayatı boyunca takip eden Poulantzas, yirminci yüzyılda marksist devlet teorisine önemli katkılar yapmış ve bunu da ‘üstyapısal’ soyutlama düzeyinde yapmıştır. Poulantzas, ‘üstyapı’ denen betimsel kavramın türediği nesnel gerçekliği bir bütün olarak ele almış, ekonomik ve siyasal olan arasında lineer belirlenim değil, bir ‘öz-biçim ilişkisi’ olduğunu ortaya koymayı hedeflemiştir. Poulantzas ekonomik bileşenin belirlenim zincirinin ilk halkası olduğuna yönelik herhangi bir itiraz geliştirmez. Dolayısıyla bir marksist olarak ekonominin belirleyici niteliğini ilke düzeyinde kabul eder. Fakat ona göre, bunun somut biçimleri siyasal olanın çelişik ve karmaşık unsurları tarafından tikel formuna ulaştırılır. Bu çelişik ve karmaşık unsurlar ideoloji, hukuk, etik gibi geniş anlamda dünyayla ilişkimizi kuran nesnel kurumları kapsar. Böyle düşünüldüğünde üstyap...

Mary Wollstonecraft'in Aydınlanmacı Liberal Feminizmi

  “...cinsimi köleleştiren hatalı mefhumlara karşı  çıkıyorum.”           Aydınlanma çağının ürünü olan Amerikan Bağımsızlık Bildirisi (1776) ve Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nde (1789) “her insanın eşit yaratıldığı ve doğal haklara sahip olduğu” ilkesine kadınların dahil edilmeyişi, 18. yüzyıl feministlerini harekete geçirmiştir. Aydınlanmacıların yarattığı akıl ve akıl dışı alan ikiliğinde, rasyonel olmayan duygu alanına mahkum edilen kadınlar, kamusallıktan dışlanmıştı. Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin Türkçesinde geçen “insan” kelimesinin, metnin Fransızca aslında erkek anlamına gelen  l’homme  kelimesine karşılık gelmesi de bu dışlanmışlığı ortaya koymaktadır. Liberal feministler, erkekler ile aynı haklara sahip olduklarını ileri sürerek doğal hak anlayışı temelinde geliştirdikleri kuramlarında, bu hakları kadınları da kapsayacak biçimde yeniden yazdılar. Bu yazıda, feminis...