Ana içeriğe atla

Mary Wollstonecraft'in Aydınlanmacı Liberal Feminizmi

 

“...cinsimi köleleştiren hatalı mefhumlara

karşı  çıkıyorum.”  

      

Aydınlanma çağının ürünü olan Amerikan Bağımsızlık Bildirisi (1776) ve Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nde (1789) “her insanın eşit yaratıldığı ve doğal haklara sahip olduğu” ilkesine kadınların dahil edilmeyişi, 18. yüzyıl feministlerini harekete geçirmiştir. Aydınlanmacıların yarattığı akıl ve akıl dışı alan ikiliğinde, rasyonel olmayan duygu alanına mahkum edilen kadınlar, kamusallıktan dışlanmıştı. Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin Türkçesinde geçen “insan” kelimesinin, metnin Fransızca aslında erkek anlamına gelen l’homme kelimesine karşılık gelmesi de bu dışlanmışlığı ortaya koymaktadır. Liberal feministler, erkekler ile aynı haklara sahip olduklarını ileri sürerek doğal hak anlayışı temelinde geliştirdikleri kuramlarında, bu hakları kadınları da kapsayacak biçimde yeniden yazdılar. Bu yazıda, feminist düşüncenin ilk önemli çalışmalarından kabul edilen A Vindication of the Rights of Women (Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi) ele alınacaktır.

Mary Wollstonecraft tarafından 1792 senesinde tamamlanan metin, feminist düşüncenin klasik eserlerinden kabul edilmektedir. Aydınlanma felsefesinin ilkeleri çerçevesinde kaleme alınan metinde Wollstonecraft, doğal hakları erkekler ile sınırlı tutan liberal erkek kuramcıları ve siyasetçileri eleştirmiştir. Hatta söz konusu eserini, kamusal bir eğitimden sadece erkeklerin yararlanması gerektiğini ileri süren bir eğitim raporunu hazırlamaktan sorumlu Fransız bakanı Talleyrand’a cevaben yazmıştır.Mary Wollstonecraft öncelikle erkeklerin, kadınlara göre belli bir fiziksel üstünlükleri olduğunu kabul etmiş ve “erkeğin cinsi üstünlüğüne temel oluşturabilecek tek zemin”in bu olduğunu ifade etmiştir. Buradan hareketle, kadınların ikincil konumunun sebebi olarak toplumsallaşma sürecini ve yanlış eğitim sistemini işaret etmiştir. Wollstonecraft, kadının zayıf konumundan kurtulup erkeğe itaat etmeyecek bir noktaya gelebilmesinin, eğitim ve eleştirel düşünce ile gerçekleşeceğini iddia etmiştir. Uygun bir eğitim sunulduğu ve eleştirel düşüncenin geliştirilmesi için bir alan açıldığı takdirde kadınlar, konumları hakkında akılcı bir sorgulama yapabilecek ve  kendileri üzerinde iktidar sahibi bireyler olabilecektir.

 

“....akıllarını geliştirin, onlara o yararlı ve yüce ilkesel çerçeveyi sunun ve bırakın Tanrıdan başka hiçbir şeye bağımlı hissetmemenin bilinçli onurunu edinsinler.”

 

Wollstonecraft, kadınların aklının gelişmesine engel olan eğitim sisteminin onları yapay bir zayıflığa ve dişil mükemmelliğe mahkum ettiğini söylemektedir. Kız çocuklarının aldığı eğitim ve bebeklikten itibaren tanıklık ettikleri “kadınsı” ortamların, kadınları gösterişe düşkün bireyler haline getirdiğini ileri sürer. Evlilik, kadınlara hayatlarını idame ettirebilmelerinin tek yolu olarak sunulmuştur dolayısıyla güzellikleri ve duyguları, onlara akıllı olmaktan daha çok fırsat sunuyordur. Wollstonecraft bu şekilde yapılan evlilikleri “yasal fahişelik” olarak tanımlamaktadır. Fakat buradan, yazarın evlilik kurumuna karşı olduğu çıkarılmamalıdır, nitekim kendisi kadınların iyi birer anne ve eş olabilmesi için de eğitimin gerekli olduğunu ifade etmiştir.

 

Kadınları hem zihinsel hem de bedensel kuvvet kazanmaya ikna etmenin yanı sıra onları yumuşak sözlerin, gönül hassasiyetlerinin, duygusal narinliğin ve ince zevklerin zayıflık belirten sıfatlarla neredeyse eş anlamlı olduğuna da ikna etmeyi; sadece acıma üstüne kurulu sevginin nesnesi olan varlıkları çok geçmeden horgörü nesnesine dönüşeceğine inandırmayı arzuluyorum.

 

Erkeği memnun etmek ve onu yüceltmek için kadınlar belli bir kalıba sokulmaktadır. Wollstonecraft, narinlik kisvesi altında öğretilen ve masum gibi görünen davranışların aslında kadınları zayıf bir varlığa dönüştürdüğünü ve erkeklerin bu zayıflıkları kullanarak hemcinsleri üzerinde tahakküm kurduğunu belirtir. Bugün toplumsal cinsiyet olarak adlandırılan kadınlık ve erkeklik rollerine benzer şekilde, uysal ve güzellik düşkünü kadınlık algısının kadınları küçük düşürdüğünü ve  bu yüzden yıkılması gerektiğini söyler.

Mary Wollstonecraft, kadınların aşağı konumlarını gerek kuramları gerek politikaları ile pekiştiren erkekleri metinde eleştiriyor. Kadınların doğası gereği zayıf olduğu ve düşünmek değil hissetmek için yaratıldıkları yönündeki genel kanıyı paylaşan J. J. Rousseau, Dr. Gregory (John) gibi Aydınlanmacıları suçluyor. Wollstonecraft, Aydınlanmacıların kadını akıl dışı alanda konumlandırmasını bir ölçüde kabul eder ve fakat bu durumun cehaletin sonucu olduğunu dile getirir. Dolayısıyla erkek kuramcıların iddia ettiği gibi kadınlar doğal olarak akıl dışı varlıklar değildir. Aklın cinsiyeti olmadığına vurgu yapan Wollstonecraft, tanrının bir uzantısı olarak tanımladığı aklın doğasının herkeste aynı olduğunu söylemiştir. Eşit imkanlara sahip olmayan kadınlar, farklı uğraşlar ile ilgilenmek durumunda kalmış ve dolayısıyla akıl-dışı alana itilmiştir.

Mary Wollstonecraft, 19. yüzyıl ve  20. yüzyılda ilk kez kolektif olarak haklarını isteyen kadınların eylemlerinde sürekli referansta bulunulan bir düşünür olarak feminist teori açısından oldukça önemlidir. Akılcı bir düşünür olan Wollstonecraft, eleştirel düşünce ve düzgün bir eğitim sayesinde akıllarını geliştirebilen kadınların artık erkeklere köle olmayacağına inanmaktadır. Yazıyı sonlandırmadan önce, Wollstonecraft’in söylemleri çerçevesinde şekillenen aydınlanmacı liberal feminizmin eksik kaldığı birkaç noktaya değinmenin gerekli olduğunu düşünüyorum. 

Öncelikle, doğal haklar geleneğini benimseyen liberal feministler, kadınların biyolojik farklılıklarından doğan eşitsizlikleri göz ardı ederek iki cinsin aynı olduğunu ifade etmişlerdir. Nitekim bu aynılık iddiası, birçok açıdan sorunlu olmakla birlikte özellikle eğitimde eşitlik ve siyasal katılım talepleri gerçekleştiğinde aleyhe kullanılabilir. Kadını özel alana hapseden asıl sebebe -yeniden üretim- ulaşılamaması, kadın doğurganlığının kutsallık olarak atfedilmesine ve dolayısıyla hane-içi konumun meşrulaştırılmasına yol açmaktadır.

 

Kadınları akılcı varlıklar ve özgür vatandaşlar haline getirirseniz, kısa sürede iyi bir eş ve anne olduklarını göreceksiniz, tabii erkekler de kocalık ve babalık görevlerini ihmal etmediği sürece.

 

Mary Wollstonecraft kadın-erkek ilişkisinde her ne kadar erkeği tiran olarak konumlandırıyor ve yüzyıllardır süren bu tahakküm ilişkisinin doğal olmadığını beyan ediyorsa da bugün anladığımız şekilde “erkek egemen” dünyadan bahsediyor değildir nitekim erkeklerin dünyası, kadınların yükselmesi gereken bir ideal dünya olarak sunulmuştur. Fakat metnin kaleme alındığı tarihte kadın sorunu, bugün gibi geniş bir değerlendirmesi yapılabilen bir başlık olarak ele alınmadığından, Wollstonecraft’in erkek baskısına ve kadınları dışlayan düzene karşı isyanı hiç de küçümsenecek bir duruş değildir.

Sonuç olarak Mary Wollstonecraft ve öncülük ettiği Aydınlanmacı liberal feminizm, sınırlılıkları içinde değerlendirilmelidir.Dolayısıyla dönemin egemen felsefesi ve şartları göz önünde bulundurulduğunda  radikal bir duruşları olduğunu söylemek gerekir. Bugün mücadelelerini daha ileriye taşımak üzere devralan biz kadınlar,  çabalarını ve kazanımlarını feminist tarihimizin mihenk taşı olarak kaydederek eşitlik ve özgürlük mücadelemizi sürdürmekteyiz.

 

 

Kaynakça

Altınbaş, Deniz (2006), Feminist Tartışmalarda Liberal Feminizm, Kadın Araştırmaları Dergisi, 0 (9): 21-52.

Donovan, Josephine (2019), Feminist Teori (İstanbul: İletişim Yayınları), (Çev. Aksu Bora, Meltem Ağduk Gevrek, Fevziye Sayılan).

Wollstonecraft, Mary (2019), Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi (İstanbul: Kafka Kitap), (Çev. Duygu Akın).

 

 

-Nisanur Atıcı


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hollywood Grevi: Yapay Zeka ve Yaratıcı Gayri-Maddi Emek

2 Mayıs 2023 tarihinde Amerikan Senaristler Birliği’nin ( Writer Guild of America - WGA ) çalışma koşullarının iyileştirilmesi hedefiyle başlattığı Hollywood Grevi, ABD’nin eğlence sektöründe uzun süredir görülmeyen kapsamlı bir iş bırakma eylemine dönüştü. Temmuz ayının ortalarına doğru Beyaz Perde Aktörleri Derneği ( Screen Actors Guild - SAG ) ile Amerikan Televizyon, Radyo Sanatçılarının ( American Federation of Television and Radio Artists - AFTRA ) bir araya gelerek oluşturduğu Amerikan Oyuncular Sendikası’nın ( SAG-AFTRA ) WGA’nın 2 Mayıs’ta başlattığı greve katılmasıyla birlikte iş bırakma eylemlerinin kapsamı daha da genişledi. Grev devam ederken ülkede yayınlanan ünlü talk show’lar ve dizilerin kesintiye uğraması dışında, bazı sinema filmlerinin vizyon tarihleri değiştirildi.   Yaklaşık beş aylık bir süreyi kapsayan Hollywood Grevi 25 Eylül’e gelindiğinde taraflar arasında uzlaşıya varılması sonucu askıya alındı. Fakat kısa bir süre sonra bu uzlaşının, sadece senaryo yaz...

Elinizi Çabuk Tutun Yoksa Gramsci de Trump'a Oy Verecek(!)

Gazete Oksijen’in geçtiğimiz günlerde Wall Street Journal yazarı Kevin T. Dugan tarafından kaleme alınan “Meet MAGA’s Favorite Communist” başlıklı yazısını “Gramsci nasıl Trumpçıların favori komünisti oldu?” başlığıyla Türkçe’ye çevirmesi hatrı sayılır bir süre önce dolaşıma giren bir anlatıyı yeniden keşfetmeme neden oldu; Aşırı sağın Gramsci’nin başta (kültürel) hegemonya olmak üzere kimi fikirlerini sahiplendiği iddiasını temeline alan bu yazılar, kültürel çalışmalardan uluslararası ilişkilere bir çok disiplinde pek çok kez “esnetilmeye çalışılan” Gramsci teorilerine benzer bir biçimde, çarpık bir anlatıyı sahiplenerek okuyucuya olmayan ve/veya eksik bir Gramsci anlatısı sunuyor. Tıpkı geçtiğimiz yıl sonlarında Giorgio Ghiglione’nin Foreign Policy’de yazdığı “Why Giorgia Meloni Loves Antonio Gramsci” başlıklı yazısı gibi, WSJ’de yer alan bahse konu yazıda, Gramsci’nin “sınıf mücadelesinin merkezine ekonomi yerine kültürü koyduğu” iddia ediliyor. Her iki yazıda örneğine kolaylıkl...

Çeviri | Guglielmo Carchedi - Makineler Değer Yaratır Mı?

(Artık) Değerin Tek Kaynağı Olarak Soyut Emek Soyut emeğin değerin ve artık değerin tek kaynağı olması Marx’ın iktisat kuramının temel varsayımıdır. İlk olarak, neden emekçiler (artık) değer yaratsın ki? En sık duyulan itiraz, üretim araçlarını ve sermayedarları (artık) değerin üreticilerinin dışında tutmak için hiçbir nedenin bulunmadığıdır. Üretim araçlarıyla ilgili olarak, argüman iki türe ayrılabilir. Daha fazla aşırıya kaçan argüman, emekçilerin yokluğunda üretim araçlarının (artık) değer üretebileceğini savunmaktadır. Örneğin, Dmitriev’in iddiasına göre: “Tüm ürünlerin sadece makinelerin çalışmasıyla üretildiği bir durumu tasavvur etmek kuramsal açıdan mümkündür; öyle ki hiçbir canlı emek birimi (ister insan isterse de başka bir tür olsun) üretime katılmamakta ve buna rağmen belirli koşullar altında bu durumda endüstriyel kâr ortaya çıkabilmektedir; bu, üretimde ücretli işçileri kullanan günümüzün sermayedarlarının elde ettiği kârdan herhangi bir şekilde temelde farklılaşmayacak...