6 Nisan 2023 tarihinde Reuters’ta yayımlanan bir rapor (1), Tesla şirketi çalışanlarının 2019-2022 yılları arasında elektrikli araçlardan toplanan verileri şirketin hedeflediği amacın dışında kullandıklarını gösteriyor. Şirketin verileri toplamadaki temel amacı autopilot olarak isimlendirilen sistemi daha da geliştirmek. 2016 yılına gelindiğinde Tesla şirketi otomatik pilot becerisinin geliştirilmesi doğrultusunda daha fazla veri toplamak için üretilen araçların farklı bölümlerine toplamda sekiz kamera yerleştirmeye başladı. Bu yeni tasarım, şirkete araçların çevresinde bulunan insanlar, hayvanlar veya nesnelerle ilgili daha fazla veri toplama olanağı sağlıyor. Araçların depoladığı bu veriler daha sonra veri işleme süreci için istihdam edilen insanlar (data labeler) tarafından gözden geçiriliyor. Tesla şirketi aynı zamanda verilerin işlenmesi amacıyla bu alanda çalışanların hem aracın içinde hem de aracın çevresinde kaydedilen görsellere ve video görüntülerine erişimine onay veriyor. Fakat raporda yer alan bilgilere göre, söz konusu görseller ve video görüntülerinin birçoğu şirket çalışanlarının kendi aralarında oluşturdukları bir platform aracılığıyla eğlence maksadıyla paylaşılmıştır. Reuters’ın ilgili raporunda konunun araştırılması için 2019-2022 yılları arasında şirkette çalışanların bir kısmıyla yapılan röportajlar yer almaktadır. Röportajların ortaya çıkarttığı tablo, aslında şirketin tüketici gizliliğine ilişkin verdiği güvencelerin pek de geçerli olmadığını gözler önüne sermektedir. Tesla’nın internet sitesinde tüketici gizliliğinin korunmasına ilişkin bilgilerde veri toplanmasının yalnızca kullanıcıların kabul etmesi durumunda mümkün olduğu ve bu verilerin elektrikli araçların gelişimi için kullanılacağı belirtiliyor. Ayrıca, her ne kadar toplanan veriler birtakım kısa videolar ve görseller içerse de, şirket bu kayıtların kullanıcının kişisel bilgileriyle ilişkili olmadığının altını çiziyor. Diğer bir deyişle, şirket farklı görseller ve videoları içeren verilerle aracı kullanan insanların konumunun veya kimlik bilgilerinin bağlantılı olmadığını iddia ediyor. Dolayısıyla şirketin tüketicilerin kişisel verilerinin gizliliğine ilişkin tutumu, sizden kaynaklı bir verinin, deyim yerindeyse, sizi “ele vermeyeceği” yönündedir. Bu güvenceyi bir sloganla sembolize eden Tesla şirketi “kişisel verileriniz size aittir” (Your Data Belongs To You) diyor. Fakat yapılan röportajlarda şirketin eski çalışanlarının verdiği bilgiler sürecin bu denli şeffaf yönetilmediğini düşünmemize neden olacak nitelikte. Zira verilerin gözden geçirilmesiyle görevli kişiler ellerinde bulunan görüntülerden kullanıcıların konumlarının anlaşılabildiğini ifade ediyor. Dahası, bu görüntüler yalnızca araçların çalışır durumdayken kaydettiği görüntülerden oluşmuyor; aynı zamanda, araçlar sokakta park halindeyken veya evin garajında kapalı durumdayken bile kayıt yapıldığı ifade ediliyor. Dolayısıyla kamera görüntülerinin sadece bir bölümü otomatik pilot sisteminin geliştirilmesi için kullanışlı. Tartışmaya yol açan esas sorun genellikle kişilerin uygunsuz durumdaki görüntülerinin veya diğer insanlarla paylaşmak istemeyecekleri günlük pratiklerinin veri olarak kayıt altına alınması ve eğlence konusu haline getirilmesidir. Kendisiyle röportaj yapılmasını kabul eden eski şirket çalışanlarının bir kısmı bu görüntülerin paylaşılmasından herhangi bir rahatsızlık duymazken, başka bir kısmı ise insanların özel hayatına bu denli kolay ulaşımın kesinlikle dikkate alınması gereken bir sorun olduğunu ifade ediyor. Tesla şirketinin ise olaya ilişkin sorulara verdiği resmi bir yanıt bulunmuyor.
Rapordan anlaşılacağı üzere, burada merkezi önemde olan sorun bireylerin özel hayatlarına onların rızası olmadan yapılan müdahelelerdir. Tesla örneği bu konunun sadece küçük bir boyutunu oluşturuyor. Dolayısıyla veri tartışması tek bir vakayla sınırlandırılamayacak derecede çok boyutlu bir konu. Zira günümüzde veri depolama dünyanın önde gelen teknoloji devlerinin en temel önceliklerinden biri. Günümüz teknolojisi hayatın neredeyse her alanına sirayet ettikçe şirketlerin bu temel önceliği bireylerde denetimden veya gözetimden kaçışın neredeyse imkansız olduğu bir çıkmaz sokak izlenimi bırakıyor. Peki, denetim veya gözetim sadece özel hayatımıza yapılan müdahalelerle mi sınırlandırılmalıdır? Bu soruya doğrudan “evet” yanıtını vermesek bile muhtemelen teknolojiyle iç içe yaşayan bizlerin aklına gelecek olan ilk tehlike sadece bizi ilgilendiren bilgilerin tanımadığımız insanların eline geçme olasılığıdır. Hatırlanacağı üzere, 2016 yılında Facebook şirketinin kurucusu Mark Zuckerberg’in internette yayılan bir fotoğrafında (2) Zuckerberg’in çalışma masasının üstünde yer alan dizüstü bilgisayarın kamerasının bantla kapatıldığı görülüyordu. Özellikle gününün büyük bölümünü bilgisayar başında geçiren veya sık sık akıllı telefonunu kullanan insanlar için bu fotoğraf hem ilgi çekici hem de tedirgin ediciydi. Aynı dönemde Edward Snowden vakasıyla ilgili olarak çekilen ve 2016 yılında gösterime giren Snowden filminde de bilgisayar kameralarının gün boyu insanları kayıt altına aldığını gösteren sahne filmin en akılda kalan bölümlerinden birini oluşturuyordu. İnsanların bu konuda duyduğu tedirginlik çok artmış olacak ki, HP, Lenovo ve Acer gibi markaların ürettiği yeni dizüstü bilgisayar modellerinde artık cihazların ön kamerasının kapatılması için tasarlanmış bir kapak da mevcut ve bu kapak, ürünün pazarlanma sürecinde öne çıkarılan özelliklerinden birini oluşturuyor. Görüldüğü üzere, burada ilginç olan durum, yapay zeka bağlamında üçüncü kişiler tarafından bireylere ait kişisel verilerin kullanımı tartışmasının da temel hak ve özgürlükler kapsamında ele alınmasıdır. Fakat biliyoruz ki, yukarıda da vurguladığımız gibi, teknolojik gelişmeden faydalananlar sadece bu teknolojiyi enformasyon aracı olarak kullanan tekil bireylerle sınırlı değil. Üretim alanında özellikle 19. yüzyılın sonlarından ve 20. yüzyılın başlarından itibaren geliştirilen yeni teknikler (örn. Frank ve Lillian Gilbreth’e ait “zaman ve hareket etüdü” veya Fordist kitlesel üretim bant sistemi), yani teknoloji, bireylerin tekil olarak hayatlarını kolaylaştıran araçlar olmaktan ziyade üretimin verimliliği özelinde önem arz ediyordu. Benzer şekilde bugün kullanılan ve gün geçtikçe daha da geliştirilen yapay zeka teknolojisi de teknoloji devi şirketlerinin kar maksimizasyonu güdüsünden azade değildir. Bu eğilim hala devam ediyor. İsmail Gökhan Bayram’ın 8 Nisan’da yayınlanan “Yapay Zeka Şirketlere Endekslenirken” başlıklı yazısında belirtildiği gibi “makine öğrenmesi modellerinin üretiminde 2014’e dek başı akademi çekerken bugün artık şirketler açık ara önde” (Bayram, 2023). Kapitalist toplumsal formasyon içinde faaliyet yürüten şirketler teknolojik gelişim aracıyla ücretle geçinen insanların gelirine oranla karlarını akıl almaz derecede maksimize ederken, biz sadece uygunsuz bir durumda görüntümüzün başka birinin eline geçmesiyle ilgileniyoruz. Aslında temel sorun, kişisel verilerin korunmasına ilişkin literatürde yürütülen tartışmalarda yapıldığı gibi, konunun basitçe “özgürleşme ve otoriterleşme ikiliği” bağlamında ele alınmasıdır (Polat, ved., 2022: 131). Burada özgürleşme kavramıyla, en temelde, Batı demokrasisine özgü değerler kastedilirken, otoriterleşme kavramı ile tam tersine bu değerlerle uyuşmayan ve bireylerin kişisel hak ve özgürlüklerini zedeleyen baskıcı pratiklere işaret ediliyor. Bu bağlamda, Batı’nın demokrasi ilkeleriyle uyuşmayan ülkelerdeki otoriter pratiklerin hedef tahtasına koyulması için bir zemin de yaranmış oluyor. Örneğin, Çin’de uygulanan “vatandaş notu” (social scoring) sistemiyle vatandaşların hak ve özgürlüklerden faydalanma konusunda denetime tabi tutulması veya İran’da son haftalarda kamusal alanda başörtüsü takmayan kadınların güvenlik kameralarından tespit edilerek (biometric verification) yaptırıma tabi kılınmasıyla ilgili gündem olan pratikler bu bağlama yerleştirilebilir. Hal böyle iken “özgürleşme ve otoriterleşme” ikiliğinin çizdiği sınırlar çerçevesinde ABD’de veya AB ülkelerinde yapay zeka pratiklerinin uygulanmasına yönelik atılan yasal adımlar da söz konusu baskıcı pratiklere odaklanmakla yetiniyor. Bu yasal çerçeve, bir taraftan, kapitalist toplumsal formasyonla uyumlu, onunla çelişmeyen bir reçete sunarken (3), aynı zamanda insan hakları söylemi üzerinden yürütülen hegemonya mücadelesine de katkı sağlıyor.
Dolayısıyla toplumsal hayatın verileştirilmesi tekil bireyler özelinde sığ bir demokrasi anlayışıyla ilişkilendirildiği sürece, oluşturulan yeni yasal çerçeveler bize arkamıza yaslanıp güvenle teknolojinin imkanlarından faydalanma özgürlüğü sunuyor. Elbette kişisel hak ve özgürlükler konusu, özellikle Batı’nın dar bir biçimde yorumladığı otoriterleşme pratiklerinin yönetim biçimine içkin olduğu ülkeler özelinde düşünüldüğü zaman, o ülkede yaşayan insanlar için hayati bir öneme sahiptir ve tartışılmalıdır. Benzer şekilde, kişisel hak ve özgürlükler interneti bir tehdit veya şantaj aracı (sextortion) olarak kullanan grupların varlığı göz önünde bulundurulduğunda bireylerin özel hayatının gizliliği için önem arz etmektedir ve tartışılmalıdır. Ve fakat kendimizi sadece “demokratik olmayan” ülkelerin otoriter pratikleriyle veya bireylerin hareket alanını kısıtlayan şantaj vakalarıyla sınırlarken dünyanın önde gelen “demokrasileri”nin karnelerinin bu bağlamda pek de parlak olmadığını akılda tutmakta fayda var. Bu bağlamda, Jullian Assange ve Edward Snowden olaylarını hatırlamak yeterli olacaktır.
Sonuç olarak, bir önem sırası oluşturulacaksa, bugün bize doğrudan etki etmiyormuş gibi görünen ve fakat toplumsal hayatın örgütlenme biçimiyle doğrudan ilişkili olan temel sorunlar kişisel hak ve özgürlükler karşısında ikincil bir konuma yerleştirilmemelidir. Özellikle içinde yaşadığımız sosyo-ekonomik sistemin kendini yeniden üretmede teknolojiyi en etkin biçimde kullandığı göz önünde bulundurulduğu zaman içine sıkıştığımız “özgürleşme-otoriterleşme” ikiliğinden kurtulmak ve tartışmayı bir adım ileriye taşımak gerekiyor. Fakat tam tersi bir eğilim olarak, teknoloji devi şirketler için kapitalist sosyo ekonomik sistemin sürdürülmesi gibi hayati bir konu gündeme geldiği zaman, teknolojik gelişimin kar maksimizasyonu temelli üretim sisteminin devamlılığına olanak sağladığı gerçeğinin özenle tartışma alanı dışına itildiğini görüyoruz. Mutlaka teknolojinin yarattığı etkilerden bahsetmek gerektiği zamanlarda, bunun bireyler lehine yarattığı “olumlu” sonuçlar daha çok öne çıkartılıyor. Bu bakış açısına göre, örneğin, üretim araçlarına sahip girişimci bir motokurye teknolojinin imkanlarını kullanarak kendi işini kurabilme özgürlüğüne sahipken, sadece bilgisayar sahibi olan başka bir birey Amazon’un Mechanical Turk platformu aracılığıyla hiç dışarı çıkmadan istediği saatte (4) çalışma özgürlüğüne sahiptir. "Sermaye sahibi" emekçinin çalıştığı sürelerdeki performansına ilişkin toplanan veriler otomatik olarak işlenip onun aleyhine sonuçlar doğuruyorsa çalışan için bundan kaçış yoktur, çünkü sorumluluk tamamen kendisine aittir. Bu çalışma prensibi tüm sorumluluğu bireyin omuzlarına yükleyen neoliberal düşüncenin devamı niteliğindedir. Hal böyle iken, algoritmaların azizliğine uğrayan ve kendisine yüklenmiş sorumluluğun altından kalkamayan sözde sermaye sahibi emekçinin tarihsel kazanımları da hiçbir anlam ifade etmiyor. Zira neoliberal sosyo-ekonomik sistemin işleyiş mantığına göre, atomize edilmiş toplumlarda her birey kendi hayatını idame ettirmek zorundadır ve oluşturulan yasal çerçeve de böylesi bir bireyci düşünceyle sınırlandırılmıştır.
Muhammed Alizade
Notlar:
1. Haberin linki: https://www.reuters.com/technology/tesla-workers-shared-sensitive-images-recorded-by-customer-cars-2023-04-06/
2. Haberin linki: https://www.theguardian.com/technology/2016/jun/22/mark-zuckerberg-tape-webcam-microphone-facebook
3. Bu bağlamda 25 Mayıs 2018 tarihinde 1995 yılına ait Avrupa Veri Koruma Direktifi’nin (European Data Protection Directive) yerine yürürlüğe giren Genel Veri Koruma Yönetmeliği (General Data Protection Regulation) çerçevesinde bireylere kişisel verilerini denetleme hakkının tanınması karşı bir argüman olarak sunulabilir. Fakat, daha şimdiden, ilgili şirketlere getirdiği yükümlülükler nedeniyle oluşan hoşnutsuzluk sonucunda Britanya hükümeti Brexit sonrası yapılan düzenlemeler çerçevesinde bu uygulamayı şirketler lehine gevşeten bir yasa tasarısını yürürlüğe koymak üzeredir (https://www.gov.uk/government/news/british-businesses-to-save-billions-under-new-uk-version-of-gdpr).
4. Amazon Mechanical Turk sitesinde yer alan “Access a global, on-demand, 24x7 workforce” başlığı bu anlamda dikkate değerdir.
Kaynakça
Bayram, İ. G. (2023). “Yapay Zeka Şirketlere Endekslenirken”. https://www.evrensel.net/yazi/92774/yapay-zeka-sirketlere-endekslenirken. (Son erişim: 17.04.2023).
Polat, N. ved. (2022). Dijital Kapitalizm Dedikleri, Praksis, 59, 127-148
Yorumlar
Yorum Gönder