Ana içeriğe atla

Hollywood Grevi: Yapay Zeka ve Yaratıcı Gayri-Maddi Emek


2 Mayıs 2023 tarihinde Amerikan Senaristler Birliği’nin (Writer Guild of America - WGA) çalışma koşullarının iyileştirilmesi hedefiyle başlattığı Hollywood Grevi, ABD’nin eğlence sektöründe uzun süredir görülmeyen kapsamlı bir iş bırakma eylemine dönüştü. Temmuz ayının ortalarına doğru Beyaz Perde Aktörleri Derneği (Screen Actors Guild - SAG) ile Amerikan Televizyon, Radyo Sanatçılarının (American Federation of Television and Radio Artists - AFTRA) bir araya gelerek oluşturduğu Amerikan Oyuncular Sendikası’nın (SAG-AFTRA) WGA’nın 2 Mayıs’ta başlattığı greve katılmasıyla birlikte iş bırakma eylemlerinin kapsamı daha da genişledi. Grev devam ederken ülkede yayınlanan ünlü talk show’lar ve dizilerin kesintiye uğraması dışında, bazı sinema filmlerinin vizyon tarihleri değiştirildi. 
Yaklaşık beş aylık bir süreyi kapsayan Hollywood Grevi 25 Eylül’e gelindiğinde taraflar arasında uzlaşıya varılması sonucu askıya alındı. Fakat kısa bir süre sonra bu uzlaşının, sadece senaryo yazarlarını temsil eden WGA ile yapımcıları temsil eden Sinema ve Televizyon Yapımcılar Birliği (Alliance of Motion Picture and Television Producers – AMPTP) arasındaki anlaşmayla sınırlı kaldığı görüldü. Zira Temmuz ayında greve katılan SAG-AFTRA; Disney, Universal, Netflix, Paramount, and Warner Bros. Discovery gibi önemli oluşumların da dahil olduğu yapımcılar birliği ile uzlaşma sağlayamamıştı. Bu nedenle SAG-AFTRA’nın Eylül ayının sonlarında askıya almaya karar verdiği grev, Ekim ayının sonlarında yeniden başladı. 6 Kasım’da yapımcı şirketlerin oluşturduğu birlik (AMPTP) SAG-AFTRA’ya “yenilenmiş, en iyi ve nihai” teklifini sunacağını açıkladı. Fakat daha sonra oyuncuların önerilen anlaşmayı yeterli bulmadığı ve özellikle, yapay zeka kullanımına ilişkin konularda anlaşma sağlanamadığı belirtildi (Whitten, 2023). AMPTP’nin yaptığı “son teklif” vurgusunun ardından SAG-AFTRA ile görüşmelere devam edip etmeyeceği ise bu yazının yazıldığı tarihte belirsizliğini koruyor. 
Senaryo yazarlarının ve oyuncuların katılımıyla sinema ve televizyon sektörünü kasıp kavuran grev, Hollywood’da uzun aradan sonra yapılan en kapsamlı grev olma özelliği taşıyor. Son 40 yılın en büyük grevi olarak ifade edilen Hollywood Grevi aynı zamanda senaryo yazarları ile oyuncuları temsil eden sendikaların beraber hareket etmesi nedeniyle yakın tarihlerdeki iş bırakma eylemlerinden ayrı tutuluyor. Ayrıca grevlerin film endüstrisindeki şirketlere maliyeti de yüksek. Fakat iş bırakma eylemlerinin ardında yatan temel nedenler bu gelişmelerden çok daha önemli. WGA’nın grev kararının arkasında yatan temel neden çalışma koşullarının kötüleşmesi ile ilgili. AMPTP ile yürütülen müzakerelerde ücretlerde artış, iş güvencesi ve daha fazla çalışan istihdamı konu başlıklarını oluşturuyor. Tüm bu sorunları ortak kesen başka bir sorun ise sinema ve televizyon endüstrisinde yapay zeka kullanımı. Hem senaryo yazarları hem de oyuncular çalıştıkları endüstride yapay zeka kullanımının artışıyla birlikte kendilerini bekleyen güvencesiz gelecekten endişe duymaktalar. Senaryo yazarları için sorun, yapay zekanın yepyeni senaryolar oluşturma becerisi iken, sinema ve dizi oyuncuları ise kayıt altına alınan görüntülerinin yapay zeka kullanımıyla gelecekte kendilerine ihtiyaç duyulmadan kullanılma ihtimalini önlemek istiyorlar.
Nitekim senaryo yazarları ile AMPTP arasında imzalanan üç yıllık Asgari Temel Anlaşma (Minimum Basic Agreement) metninde (1) senaryo yazımı ile ilgili olarak yapay zeka kullanımını sınırlayan madde yer almaktadır. Bu maddeye göre, yapay zeka aracılığıyla hem yeni senaryo oluşturmak hem de daha önce yazarlar tarafından yazılmış metinleri düzenleyerek yeniden kullanıma sunmak engelleniyor. Aynı zamanda yapay zeka tarafından oluşturulan metinlerin kaynak materyal olarak kullanımına izin verilmiyor; yani, senaryo yazarlarının yapay zeka tarafından oluşturulan metni daha düşük ücretle uyarlaması ihtimali ortadan kalkmış oluyor (Anguiano & Beckett, 2023). Diğer bir deyişle, senaryo yazarı dil modellerinin çıktısı olan herhangi bir metni uyarlasa bile, nihai ürün özgün senaryo olarak değerlendirilecek ve yazar daha düşük ücrete tabi tutulamayacaktır. Her ne kadar şirketlerin yapay zekayı yeni metinler oluşturmak için kullanması engellense de, ilgili maddenin devamında yazarların şirket onay verdiği sürece yapay zekayı kullanma seçeneği bulunduğu belirtiliyor. Fakat şirketlerin yazarlardan yapay zeka kullanımını talep etmesi yasak. Maddenin son kısmında ise yazarlara verilen metinlerle ilgili olarak şirketlerin senaryo yazarlarını ilgili metnin yapay zeka kullanımını içerip içermediği konusunda bilgilendirmek zorunluluğu olduğu ifade edilmekte. Tüm bu önlemlere rağmen, WGA ile AMPTP arasındaki anlaşmanın, 25 Eylül 2023 yılı ile 1 Mayıs 2026 yılı tarihlerini kapsadığı akılda tutulmalıdır. Her üç yılda bir yapılan bu anlaşmanın önümüzdeki yıllarda nasıl şekilleneceği belirsizliğini korumaktadır.
Bu tablo, bizi gayri-maddi emeğin yaratıcı niteliğinin otomasyon süreci karşısında gerçek anlamda özerk olup olmadığı sorusunu tekrardan düşünmeye zorluyor. James Steinhoff Automation and Autonomy: Labour, Capital and Machines in the Artificial Intelligence Industry isimli kitabında bu soruyu spesifik olarak yapay zeka endüstrisinde çalışan işçilerin mevcut durumu üzerinden ele alıyor. Steinhoff’un çalışması, kabaca, post-operaismo teorisyenlerinin “gayri-maddi emeğin makineye indirgenemez kapasiteleri” savının bir eleştirisidir. Bu eleştirinin bizi uyardığı nokta, post-operaismo teorisyenlerinin iddiasından farklı olarak, sermaye karşısındaki gayri-maddi emeğin özerkliğini tartışırken dikkatli olunması gerektiğidir. Zira yaratıcı gücüyle birlikte düşünüldüğünde, gayri-maddi emek yapay zeka teknolojisi karşısında kısmen de olsa yenilgiye uğramış görünmektedir.
Post-operaismo teorisinin bu savı nereden kaynaklanıyor? Geriye dönüp bakıldığında, 1970’lerin sonlarında kapitalizmin Fordist aşamasında yaşanan kriz ve diğer yandan bilgi ve iletişim teknolojilerinin ekonomik sistemin kalbine yerleştirilmesiyle birlikte, yeni kapitalizm teorileri – dijital kapitalizm teorisi, post-operaismo, bilişsel kapitalizm ves. – sermaye, makine ve emek kategorileri arasındaki ilişkinin aldığı yeni biçimlere dikkat çekmekteydi. Tartışmanın başlangıç noktası ise Karl Marx’ın Grundrisse eserinde “Fragment on Machines” isimli pasajdaki öngörüsü idi. Marx’ın öngörüsü, sermayenin organik bileşiminde yaşanan dönüşümün uzun vadedeki toplumsal sonuçlarıyla bağlantılıydı. Kapitalist sistemde üretim araçlarının sürekli geliştirilmesi diğer kapitalistlerle rekabet halinde olan sermaye için bir gereksinim olduğu ölçüde, “genel toplumsal bilgi”nin bütünüyle sabit sermayeye, yani makineye aktarılması, sürekli tekrarlanan ödevleri yapan canlı emeği gereksiz kılacak ve böylelikle artı-değer sömürüsünü imkansız kılan bilimsel gelişme, sermaye için yepyeni bir çelişki, emeğin özgürleşmesi ve komünist toplumun oluşması için ise önemli bir kırılma yaratacaktı (Virno, 2007: 4). Post-operaismo teorisinin savunucuları Marx’ın öngörüsünün kısmen gerçekleştiğini belirtmekteler. Marx’ın öngörüsü kısmen gerçekleşmiştir, çünkü makineleşme, emeği olumlu anlamda özgürleştirmemiştir; emek hiç de üretim sürecinin dışında bolluk ve refah içinde yaşamamaktadır. Ve fakat başka bir önemli gelişme yaşanmıştır. Post-operaismo teorisinin savunucularından olan Paolo Virno’ya göre, “bireyin boş zamanda/iş dışındaki zamanda öğrendiği, tecrübe ettiği ve tükettiği şeyler daha sonra metaların üretiminde kullanılmaktadır; böylelikle bu birikim emek gücünün kullanım değerinin parçası haline gelmekte ve kar sağlayan kaynak olarak hesaplanmaktadır(Virno, 2007: 5). Ayrıca Marx’ın sermayenin organik bileşiminin artışına yaptığı vurgudan farklı olarak, Virno, “bütünüyle sabit sermayeye (makineye) aktarılan genel toplumsal bilgi”nin, yani “general intellect”in aynı zamanda “canlı emek”te de kendini gösterdiğini belirtiyor. Virno’nun bu eleştirisinin çıkış noktası post-Fordist üretimdir. Zira post-operaismo teorisi, kapitalizmin post-Fordist aşamasında gayri-maddi emek olarak isimlendirilen yeni bir emek kompozisyonun geçerli olduğunu savunmaktadır (Steinhoff, 2021: 79). Artık emeğin niteliği ve doğası değişmiştir. Bu durumu örneklemek için Virno, İtalya’nın Melfi bölgesindeki Fiat fabrikalarında çalışan işçilerin etkilişimine dikkat çekmektedir. Çalışanlar arasındaki işbirliği ve iletişim Virno’ya göre gayri-maddi emeğin sabit sermayeye indirgenemez özellikleridir (Virno, 2007: 5).
James Steinhoff gayri-maddi emek kavramının post-operaistler tarafından dar ve geniş olmak üzere iki biçimde kategorize edildiğini vurgulamaktadır: teknoloji işçileri ve teknoloji tüketicileri. Bunlardan ilki, hizmet, kültürel ürün, bilgi ve iletişim gibi gayri-maddi ürün üretimiyle ilgili olan kesimdir (Steinhoff, 2021: 81). Dar anlamda kullanılan bu emek grubu, endüstriyel üretimle ilgili, bilgisayar işleriyle ilgili ve bakım emeği, eğlence ve diğer alanları içerecek şekilde üç alt kategoriye ayrılmaktadır (Steinhoff, 2021: 81). Geniş anlamda kullanılan emek kategorisi ise Antonio Negri ve Micheal Hardt tarafından İmparatorluk isimli kitaplarında “çokluk” (multitude) kavramı olarak geçmektedir. Ayrıca bu kategoriyi ele alırken post-operaistler “toplumsallaşmış emek” kavramını kullanarak “duvarları olmayan fabrikada - yani topluma yayılmış bir biçimde - çalışan ve post-Fordizm öncesinde üretken olmayan işçi olarak değerlendirilen tüm emek biçimleri”ni analizin merkezine yerleştirmektedirler (Steinhoff, 2021: 77). Fakat gayri-maddi emeğin bu yönü tartışmamızın kapsamı dışındadır. Tartışmamızın odağındaki kesimler, yani senaryo yazarları ve oyuncular gayri-maddi emek kavramının dar anlamdaki kullanımına denk düşmektedir. Bu emek tipinin yaratıcı niteliği ise aslında üretim biçiminin niteliği farketmeksizin, her dönemde onun başat özelliği olarak kabul edilmektedir. Post-operaismo teorisinin türevi olarak kabul edilen bilişsel kapitalizm teorisinin savunucularından Carlo Vercellone From the Mass-Worker to Cognitive Labour: Historical and Theoretical Considerations başlıklı kitap bölümünde gayri-maddi emeğin bilişsel yönünü tartışırken, bilimsel araştırma ve yazılım geliştirme alanında çalışan insanları örnek veriyor: “böylesi faaliyetlerde emek, işi hayata geçiren insandan ayrılabilecek maddi ürünün içinde kristalize olmamıştır; bu ürün emekçinin beyninde bulunmaktadır ve bu nedenle ondan ayrılamaz” (Vercellone, 2014: 436).
Fakat yapay zeka teknolojisi tam da bu noktada ve tüm bu özerklik iddiasını yerle bir edecek şekilde devreye giriyor. Zira Hollywood Grevi örneğinde gözlemlediğimiz üzere, sermaye sahibi olarak eğlence sektöründeki başat aktörler emeğin yaratıcı kapasitesini sabit sermaye olarak düşünebileceğimiz yapay zekaya aktarmayı öneriyor; diğer bir deyişle, sermayenin organik bileşiminde bir artış yaşanıyor. Sermayenin bu atılımı, yaratıcı gayri-maddi emeğin yapay zekayla yer değiştirerek “yaratım” sürecinin dışında kalması tehlikesini kendi içinde barındıyor. Daha da önemlisi, bu durum sadece eğlence sektörüyle sınırlı değil. Benzer bir durum özel bir inşaat şirketinde çalışan tasarımcı veya mimar, sağlık sektöründe çalışan doktor veya eczacı veyahut, tam da James Steinhoff’un belirttiği gibi, yapay zeka sektöründe çalışan yazılımcı için geçerli kabul edilebilir. Sorun, yapay zekanın dört temel niteliğinden - opaklık, verileştirme, otomasyon, araçsal rasyonalite - ilki olan “opaklık” özelliği ile birlikte düşünüldüğünde katbekat artıyor. “Opaklık” kavramı, yapay zeka alanında çalışan insanların bu alanda çalışmalarına rağmen söz konusu teknolojiyi anlamakta güçlük çektiğini ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmenin boyutlarını kestiremediklerini ifade etmek için kullanılmaktadır (Prodnik, 2021: 207). Dolayısıyla gelinen noktada veya varacağımız noktada, yapay zeka teknolojisi post-operaistlerin ve bilişsel kapitalizm teorisi düşünürlerinin savunduğu anlamda “gayri-maddi emeğin makineye indirgenemez kapasiteleri” savını bir daha sorgulamamızı kaçınılmaz hale getirmektedir.  

Muhammed Alizade
Kaynakça
Anguiano, D. and Beckett, L. (2023). How Hollywood writers triumphed over AI – and why it matters, Guardian, https://www.theguardian.com/culture/2023/oct/01/hollywood-writers-strike-artificial-intelligence, 1 October 2023.
Prodnik, J. A. (2021). Algorithmic Logic in Digital Capitalism. In V, Pieter. (Ed.), AI for Everyone? Critical Perspectives (203- 222). London: University of Westminster.
Steinhoff, J. (2021). Automation and Autonomy: Labour, Capital and Machines in the Artificial Intelligence Industry, Palgrave Macmillan.
Vercellone, C. (2014). From the Mass-Worker to Cognitive Labour: Historical and Theoretical Considerations. In M. Linden and K. H. Roth (Ed.), Beyond Marx: Theorising the Global Labour Relations of the Twenty-First Century (417-444), Brill.
Virno, P. (2007). General Intellect. Historical Materialism, Vol. 15, No. 3, 3-8.
Whitten, S. (2023). SAG-AFTRA says studios’ latest offer falls short of union’s AI demands, CNBC, https://www.cnbc.com/2023/11/06/sag-aftra-rejects-hollywood-studios-last-best-and-final-offer.html, 6 November 2023.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Elinizi Çabuk Tutun Yoksa Gramsci de Trump'a Oy Verecek(!)

Gazete Oksijen’in geçtiğimiz günlerde Wall Street Journal yazarı Kevin T. Dugan tarafından kaleme alınan “Meet MAGA’s Favorite Communist” başlıklı yazısını “Gramsci nasıl Trumpçıların favori komünisti oldu?” başlığıyla Türkçe’ye çevirmesi hatrı sayılır bir süre önce dolaşıma giren bir anlatıyı yeniden keşfetmeme neden oldu; Aşırı sağın Gramsci’nin başta (kültürel) hegemonya olmak üzere kimi fikirlerini sahiplendiği iddiasını temeline alan bu yazılar, kültürel çalışmalardan uluslararası ilişkilere bir çok disiplinde pek çok kez “esnetilmeye çalışılan” Gramsci teorilerine benzer bir biçimde, çarpık bir anlatıyı sahiplenerek okuyucuya olmayan ve/veya eksik bir Gramsci anlatısı sunuyor. Tıpkı geçtiğimiz yıl sonlarında Giorgio Ghiglione’nin Foreign Policy’de yazdığı “Why Giorgia Meloni Loves Antonio Gramsci” başlıklı yazısı gibi, WSJ’de yer alan bahse konu yazıda, Gramsci’nin “sınıf mücadelesinin merkezine ekonomi yerine kültürü koyduğu” iddia ediliyor. Her iki yazıda örneğine kolaylıkl...

Çeviri | Guglielmo Carchedi - Makineler Değer Yaratır Mı?

(Artık) Değerin Tek Kaynağı Olarak Soyut Emek Soyut emeğin değerin ve artık değerin tek kaynağı olması Marx’ın iktisat kuramının temel varsayımıdır. İlk olarak, neden emekçiler (artık) değer yaratsın ki? En sık duyulan itiraz, üretim araçlarını ve sermayedarları (artık) değerin üreticilerinin dışında tutmak için hiçbir nedenin bulunmadığıdır. Üretim araçlarıyla ilgili olarak, argüman iki türe ayrılabilir. Daha fazla aşırıya kaçan argüman, emekçilerin yokluğunda üretim araçlarının (artık) değer üretebileceğini savunmaktadır. Örneğin, Dmitriev’in iddiasına göre: “Tüm ürünlerin sadece makinelerin çalışmasıyla üretildiği bir durumu tasavvur etmek kuramsal açıdan mümkündür; öyle ki hiçbir canlı emek birimi (ister insan isterse de başka bir tür olsun) üretime katılmamakta ve buna rağmen belirli koşullar altında bu durumda endüstriyel kâr ortaya çıkabilmektedir; bu, üretimde ücretli işçileri kullanan günümüzün sermayedarlarının elde ettiği kârdan herhangi bir şekilde temelde farklılaşmayacak...