Ana içeriğe atla

Çeviri | Colin Hay - Yapısalcılık, Araçsalcılık ve Miliband-Poulantzas Tartışması

Alan Hardman'ın "State Machine" isimli karikatürü.

 Bu metin Andrew Gamble, David Marsh ve Tony Tant tarafından derlenen ve 1999 yılında yayınlanan “Marxism and Social Science” adlı kitaptan alınmıştır. Kitabın Colin Hay tarafından “Marxism and the State” anabaşlığı altında kaleme alınan birden fazla bölümü bulunmaktadır. Bu yazıda söz konusu bölümlerden yalnızca Miliband ve Poulantzas arasında Marksist devlet teorisine ilişkin tartışmayı içeren kısmın çevirisi yapılmıştır. Kaynakça bölümünde ismi geçen makaleler ise yazarın metin içerisinde atıf yaptığı yazıları kapsamaktadır.


Leninin devlet hakkındaki yazılarının (talihsiz olsa da) tarihsel önemi ve Gramscinin eserinin teorik ve stratejik öngörüsü her ikisine de Marksist devlet teorisine dair herhangi bir tartışmada önemli bir yer kazandırdı, fakat aynısı (kötü anlamda) meşhur Miliband-Poulantzas tartışması için söylenemez (Poulantzas, 1969, 1976; Miliband, 1969; 1970; 1973; Laclau, 1975). Aslında bu tartışmanın önemi ne teorik teatinin niteliğinden ne de (şükür ki) tartışmanın  tarihsel öneminden kaynaklanıyor. Miliband-Poulantzas tartışmasının önemi daha ziyade onun Marksist devlet kavrayışında ve birçok modern gelişme için sembolik bir başlangıç noktası olarak açığa çıkardığı sorunlarda yatıyor. Tartışma, taraflarının ikisinin de teorik maharetini gösteremiyor. Bununla beraber tartışma, Marksist devlet teorisyenlerinin ara sıra sürüklendiği aşırılıkları iyi bir biçimde gözler önüne seriyor.

Tartışma, modern kapitalist toplumlarda gücün kaynağı ve devlet politikasının içeriğinin belirlenmesinde yönetici sınıf ile devlet aygıtı arasındaki ilişkiyle ilgili kibar başlayan fakat giderek hırçınlaşan yoğun bir teorik düşünce teatisine dönüşmüştür. Modern devlet kapitalist toplumdaki bir devlet midir yoksa kapitalist bir devlet midir ve bu ikisi arasındaki fark nedir?

Poulantzasın ilk saldırısı Milibandın “Kapitalist Toplumda Devlet” adlı çığır açan eserinin 1969 yılında kelimesi kelimesine ayrıntılı bir eleştirisi biçiminde ortaya çıkmıştır. Poulantzas ilk olarak, Gramscinin çalışması istina olmakla birlikte, Marksist devlet teorisi kuran sistematik bir girişimin olmadığını not ederek Milibandın bu teorik boşluğu doldurma çabasından ve aynı zamanda onun burjuva devlet mitine ilişkin çarpıcı eleştirilerinden övgüyle bahsediyor. Ne var ki, acı ilaçtan önce bir kaşık şekerdir bu. Poulantzasa göre, Miliband devletin tarafsızlığı ve bağımsızlığına ilişkin egemen burjuva ideolojisini açığa çıkarmaya çalışırken farkında olmadan düşman saflarına geçmiştir (1969, s. 241-2). Böylelikle Milibandın düşünceleri, özellikle devlet iktidarının devlet aygıtının kendisine değil devlet görevlilerine ait olmasına ilişkin düşüncesi, burjuvazinin devlete ilişkin varsayımlarının kalıntıları tarafından lekenmiş olarak kalmaktadır. Bu nedenle Miliband, Poulantzasın toplumsal sınıfların ve devletin nesnel yapısal gerçekliği olarak gördüğü şeyi kavrayamamaktadır. Bunun yerine o, burjuvazinin hür iradeye sahip etkin bir özne mitine önem vermektedir. Böylelikle Miliband sınıf kavramına üretim ilişkileri içerisindeki nesnel yapısal konumlar yerine öznelerarası ilişkiler açısından odaklanırken, devlet kavramına ise söz konusu (kapitalist) kurumun yapısı, biçimi ve işleyişi yerine devletin elit tabakasının (ibid., s. 242) kişisel ittifakları, ilişkileri ve ağları açısından dikkat etmektedir.

Bu nokta tartışmanın merkezinde yer almaktadır. Fakat buradan itibaren söz konusu tartışma kısmen (Poulantzasın Milibandın konumunu eleştirmek için kullandığı) araçsalcılık ve (Milibandın Poulantzasın konumunu eleştirmek için kullandığı) yapısalcılık arasında geçen kaba ve kutuplaşmış bir mücadeleye dönüşmektedir. İronik bir biçimde, tartışmanın kendi içinde, her iki taraf birbirilerini karikatürize ettikleri konumlara yaklaşmaktadır.

Araçsalcılık, gördüğümüz üzere, devleti egemen sınıfın veya (Milibandın kullandığı terime atıf yaparsak) yönetici elitin yararına olacak şekilde manipule edilen ve yönlendirilen tarafsız bir araç olarak görme eğilimindedir. Bu bakış açısının temel savına göre, modern devlet kapitalist toplumda burjuva sınıfının hükmü altında olduğu için bu sınıfın çıkarlarına hizmet etmektedir. Böylesi bir bakış açısı failin (bireylerin veya toplumsal güçlerin bilinçli eylemlerinin) yapı üzerindeki nedensel önemini savunmaktadır. Böylelikle devlet politikasının belirlenmesinde, devlet görevlilerine/kadrosuna (kapitalist bir aygıt olarak) devletin biçimi ve işlevi üzerinde öncelik verilmektedir. Kenneth Finegold ve Theda Skocpolun da belirttiği gibi: Aygıtın kendi iradesi yoktur ve bu nedenle yalnızca bazı bilinçli aktörlerin iradesinin uzamı olarak eylemde bulunabilir. Devleti kapitalist sınıfın aracı olarak anlamak, devlet eyleminin bir sınıf olarak kapitalistlerin bilinçli ve amaca yönelik çabalarından kaynaklandığı anlamına gelmektedir (Finegold and Skocpol, 1995, s. 176).

Böylelikle araçsalcılık (Domhoffun çalışmalarında ve Milibandın erken dönem fikirlerinde ifade edildiği gibi) fail veya kişi merkezli olarak ve devlet aygıtı ile yönetici sınıf arasındaki ilişkinin basit bir görünümünü ifade edecek biçimde yorumlanabilir: Yönetici sınıf devlet aygıtının bir aracıdır. Araçsalcı tez üç soruya verdiği cevaplar açısında özetlenebilir:

Soru 1. Yöneten sınıfın doğası nedir?

Cevap: Yönetici olarak kapitalist sınıf üretim araçlarının mülkiyetini elinde bulundurması ve onu kontrol etmesiyle tanımlanmaktadır.

Soru 2. Bu sınıfı devlete bağlayan mekanizmalar nelerdir?

Cevap: Toplumsallaşma, kişilerarası ilişkiler ve ağlar. Kapitalist sınıf toplumun geri kalanına egemen olmak için devleti bir araç olarak kullanmaktadır.

Soru 3. Devlet politikaları ile yönetici sınıfın çıkarları arasındaki somut ilişki nedir?

Cevap: Devlet politikaları kapitalist sınıfın topluma egemen olmasının sürdürülmesinde onların genel çıkarlarının gelişmesine yardım etmektedir.

Kaynak: Gold, Lo ve Wright’dan sorular, 1975a, s. 32; cevaplar Barrow’dan uyarlanmıştır, 1993, s. 16.

Araçsalcı devlet teorisi bu nedenle kapitalist devletin teorisinden ziyade, (Miliband’ın kitabının başlığında da belirtildiği gibi) kapitalist toplumdaki devletin teorisidir. Çünkü kapitalist bir toplumda devletin kapitalistliği olumsaldır. Devletin kapitalist toplumsal ve ekonomik ilişkilerin yeniden üretimine katılmasının kesinliği yoktur.

Yapısalcı görüş ise, tam tersine, yapıların failler ve onların amaçları üzerindeki nedensel önceliğine vurgu yapmaktadır. Failler yalnızca minimal düzeyde etkileyebilecekleri nesnel yapıların taşıyıcıları olarak algılanmaktadır. Bu çerçeveden bakıldığında, kapitalist devlet siyasi aktörler veya yönetici sınıf üyelerinin arzularında, isteklerinden ve amaçlarından büyük ölçüde bağımsız olarak belirlenen biçim ve işleyişiyle yapısal bir sistem olarak görülmektedir. Bu teori kapitalist devlet teorisidir. Yapısal açıklama, terimin kendisinin işaret ettiği gibi, yapı veya devlet merkezlidir. Bu teori aynı zamanda devlet aygıtı ile yönetici sınıf arasında ilişkinin basit bir görünümünü ifade etmektedir: devlet aygıtı yönetici sınıfın uzun dönemdeki kolektif çıkarı lehine hareket etmektedir.

Miliband-Poulantzas tartışması, Marksist teorinin hedefine önemli bir katkı sağlamamıştır. Fakat hem yapı hem de fail merkezli açıklamaların sınırlılıklarına işaret ettiği için devlet teorisindeki birçok güncel gelişme için hareket noktası olarak alınmıştır.

 

KAYNAKÇA

Finegold, K. and T. Skocpol (1995), 'Marxist Approaches to Politics and the State', State and Party in America's New Deal (Madison: University of Wisconsin Press).

Laclau, E. (1975), 'The Specificity of the Political', Economy and Society, 4 (!): 87-110.

Miliband R. (1969), The State in Capitalist Society: An Analysis of the Western System of Power (London: Weidenfeld & Nicolson).

Miliband, R. (1970), 'The Capitalist State- Reply to Poulantzas', New Left Review, 59: 53-60.

Miliband, R. (1973), 'Poulantzas and the Capitalist State', New Left Review, 82: 83-92.

Poulantzas, N. (1969), 'The Problems of the Capitalist State', New Left Review, 58: 67-78.

Poulantzas, N. (1976), 'The Capitalist State: A Reply to Miliband and Laclau', New Left Review, 95: 63-83.

Çeviren: Muhammed Alizade

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hollywood Grevi: Yapay Zeka ve Yaratıcı Gayri-Maddi Emek

2 Mayıs 2023 tarihinde Amerikan Senaristler Birliği’nin ( Writer Guild of America - WGA ) çalışma koşullarının iyileştirilmesi hedefiyle başlattığı Hollywood Grevi, ABD’nin eğlence sektöründe uzun süredir görülmeyen kapsamlı bir iş bırakma eylemine dönüştü. Temmuz ayının ortalarına doğru Beyaz Perde Aktörleri Derneği ( Screen Actors Guild - SAG ) ile Amerikan Televizyon, Radyo Sanatçılarının ( American Federation of Television and Radio Artists - AFTRA ) bir araya gelerek oluşturduğu Amerikan Oyuncular Sendikası’nın ( SAG-AFTRA ) WGA’nın 2 Mayıs’ta başlattığı greve katılmasıyla birlikte iş bırakma eylemlerinin kapsamı daha da genişledi. Grev devam ederken ülkede yayınlanan ünlü talk show’lar ve dizilerin kesintiye uğraması dışında, bazı sinema filmlerinin vizyon tarihleri değiştirildi.   Yaklaşık beş aylık bir süreyi kapsayan Hollywood Grevi 25 Eylül’e gelindiğinde taraflar arasında uzlaşıya varılması sonucu askıya alındı. Fakat kısa bir süre sonra bu uzlaşının, sadece senaryo yaz...

Elinizi Çabuk Tutun Yoksa Gramsci de Trump'a Oy Verecek(!)

Gazete Oksijen’in geçtiğimiz günlerde Wall Street Journal yazarı Kevin T. Dugan tarafından kaleme alınan “Meet MAGA’s Favorite Communist” başlıklı yazısını “Gramsci nasıl Trumpçıların favori komünisti oldu?” başlığıyla Türkçe’ye çevirmesi hatrı sayılır bir süre önce dolaşıma giren bir anlatıyı yeniden keşfetmeme neden oldu; Aşırı sağın Gramsci’nin başta (kültürel) hegemonya olmak üzere kimi fikirlerini sahiplendiği iddiasını temeline alan bu yazılar, kültürel çalışmalardan uluslararası ilişkilere bir çok disiplinde pek çok kez “esnetilmeye çalışılan” Gramsci teorilerine benzer bir biçimde, çarpık bir anlatıyı sahiplenerek okuyucuya olmayan ve/veya eksik bir Gramsci anlatısı sunuyor. Tıpkı geçtiğimiz yıl sonlarında Giorgio Ghiglione’nin Foreign Policy’de yazdığı “Why Giorgia Meloni Loves Antonio Gramsci” başlıklı yazısı gibi, WSJ’de yer alan bahse konu yazıda, Gramsci’nin “sınıf mücadelesinin merkezine ekonomi yerine kültürü koyduğu” iddia ediliyor. Her iki yazıda örneğine kolaylıkl...

Çeviri | Guglielmo Carchedi - Makineler Değer Yaratır Mı?

(Artık) Değerin Tek Kaynağı Olarak Soyut Emek Soyut emeğin değerin ve artık değerin tek kaynağı olması Marx’ın iktisat kuramının temel varsayımıdır. İlk olarak, neden emekçiler (artık) değer yaratsın ki? En sık duyulan itiraz, üretim araçlarını ve sermayedarları (artık) değerin üreticilerinin dışında tutmak için hiçbir nedenin bulunmadığıdır. Üretim araçlarıyla ilgili olarak, argüman iki türe ayrılabilir. Daha fazla aşırıya kaçan argüman, emekçilerin yokluğunda üretim araçlarının (artık) değer üretebileceğini savunmaktadır. Örneğin, Dmitriev’in iddiasına göre: “Tüm ürünlerin sadece makinelerin çalışmasıyla üretildiği bir durumu tasavvur etmek kuramsal açıdan mümkündür; öyle ki hiçbir canlı emek birimi (ister insan isterse de başka bir tür olsun) üretime katılmamakta ve buna rağmen belirli koşullar altında bu durumda endüstriyel kâr ortaya çıkabilmektedir; bu, üretimde ücretli işçileri kullanan günümüzün sermayedarlarının elde ettiği kârdan herhangi bir şekilde temelde farklılaşmayacak...