Çeviri | Arvid V. Sergachev - Refah Devleti Üzerine Bilimsel Düşüncenin Gelişiminin Temel Aşamaları (XX. Yüzyılın İkinci Yarısı)
Özet
Bu makalede XX. yüzyılın gelişmiş kapitalist ülkelerinde şekillenmiş sosyal devlet fikrinin analizi yapılmaktadır. Yazar, refah devleti hakkındaki görüşlerin sürekliliği ve evrimiyle ilgili, konu olan tarihsel dönemin sosyo-politik konjonktürlerine bağlı kalarak sonuçlar çıkarmıştır. Makalenin önemi, toplumun modernleşmesi ve 2008 küresel mali krizinin sonuçları ışığında bir dizi Avrupa Birliği ülkesinin sosyal, politik ve ekonomik kalkınma dinamiklerinden kaynaklanmaktadır. Dünyanın farklı bölge ve ülkelerinde sosyal programların uygulama sürecini açıklamayı yardımcı olan, siyasal sosyolojide sosyal gelişme çalışmasına yönelik anahtar yaklaşımlara dikkat çekmektedir.
Anahtar Kelimeler
REFAH DEVLETİ, SİYASAL SOSYOLOJİ, SOSYO-POLİTİK TEORİLER, TEORİK YAKLAŞIM, TOPLUMSAL MODERNLEŞME, İLERİ (gelişmiş) KAPİTALİZM.
Refah
devleti anlayışının pratikteki gelişimi XX. yüzyılın üçüncü çeyreğinde gerçekleşmiştir.
1970’lerin
ortalarına doğru gelişmiş sanayi ülkelerinin bu siyasal sistemi, temel bilimsel
araştırmaların odak noktası olmuştur. Böylelikle, XX. yüzyılın sonuna doğru
siyasal bilimlerde sosyal devletlerin oluşumunun ve gelişiminin bazı özelliklerini
açıklayan bir dizi teori oluşmuştur. Dünyanın farklı bölgelerinin ve ülkelerinin
sosyal gelişimleriyle ilgili çağdaş bilimsel anlayışın en önemli temel
teorilerini inceleyeceğiz.
Refah
devleti “sanayileşme
mantığının” bir parçası olarak ortaya çıkar. Eski
teoriler, refah devletinin gelişimine yapısal ya da işlevsel yaklaşımları uygulamaya
çalışmışlardır. Bunlar, refah devletinin ortaya çıkışıyla sanayileşmeyi,
modernleşmeyi ve ileri (gelişmiş) kapitalizmi, belirli döneminde toplumun
ihtiyaçlarına cevap vermeye yönelik bir fırsat olarak görmüşlerdi. 1960’larda
işlevselci yaklaşım çerçevesinde bir tarım veya ticaret toplumundan sanayileşmeye
bir topyekûn geçiş tezi oluşmuştu. Buradaki başat rol, toplumsal güvenliğin ve
sosyal devletin gelişimini destekleyen sanayi emek kaynaklarının oluşumuna
verilmişti.
Sanayi
toplumunun gelişiminin başında kural olarak işçi, hastalık ve sakatlık durumlarında
veya emeklilik yaşına geldiğinde devlet desteklerinden yoksun kalırdı. Ancak sanayileşme
sürecinin ilerlemesi ile gelişmiş sanayi toplumları, kaza durumlarının
telafisi, hastalık durumunda yardımlar, işsizlere ve sanayi işçilerine emekli
olduklarında maaş verilmesini öngören resmi programlar geliştirmişlerdi.
Kendilerine bağlı olmayan durumlardan dolayı çalışamayan işçilere destek olarak
toplum ses çıkarmaya başlamıştı. Böylece hükümet ve işveren, işçilerin en azından
sosyal güvenliğinin ve üretimde korunmasının güvencesini veren sorumlu aktörlerdi
[3, s. 153].
J.
Miles ve J Kuadagno, sanayileşme teorisinin güçlü ve zayıf biçimleri arasında
ayrım yaptılar. Onlara göre, “sanayileşme
ve buna bağlı gelişmelerin (ekonomik artış, nüfus artışı), refah devletinin
genişlemesindeki genel eğilim çizgisinin hesaplanması için gerekli” olduğunu
savunan teorinin bu zayıf versiyonu nadir kullanılmaktadır. Ancak, “kamu
politikasının büyük, kişisel olmayan ekonomik gücün ürünü olduğu varsayımına
dayanan” ve politikanın “önemliyse, ihmal edilebilir” olduğu varsayımına
dayanan teorinin güçlü bir versiyonu çok daha gerçekçidir [9, s. 37].
Refah
devleti ileri/gelişmiş kapitalizme bir cevap olarak ortaya çıkar. İşlevselcilik,
sosyal harcamaların sanayi toplumunun kesintisiz bir şekilde işlemesinde olumlu
bir rol oynadığının altını çizmişti. Fakat refah devletinin oldukça işlevselci
bir anlayışını da kabul eden Marksist yaklaşım, sosyal harcamaların bunun tam
tersi bir süreç olduğunu vurgulamıştır.
Bu
yaklaşımın taraftarlarına göre, kapitalist devlet iki temel ve zıt işlevi gerçekleştirmelidir
– birikim işlevi (accumulative/аккумулятивный) ve yasal işlev [6]. Böylece,
gelişmiş kapitalist toplumda refah devleti, sürekliliği, istikrarı ve ekonomik
sistemde verimliliği sağlamakta, dolayısıyla toplumsal sınıfların ve grupların
entegrasyonunu, aynı zamanda kamusal düzene desteği de sağlamaktadır [6].
J.
O. Henry başta olmak üzere, bu yaklaşımı benimseyen araştırmacılar, işlevselci
yaklaşımlardan biraz farklı da olsa onlar gibi refah devletinin gelişimi ile
kapitalizmin fiili durumu arasındaki bağlantıyı görmüşlerdir. Onlar, kamu sektörünün
ve hükümet harcamalarının büyümesinin, tekelci sektör ve toplam üretim hacminin
büyümesi için öneminin giderek arttığını kaydetmişlerdir. Buna karşın, “kamu
sektörü ve devlet harcamalarındaki artışlarsa tekelci sanayinin sonucudur” [5,
s.7-8]. Bu yaklaşımı benimseyen araştırmacılara göre, “kamu sermayesinin ve
sosyal harcamaların birikimi, ekonomik, sosyal ve politik krizlerin ön koşullarını
yaratarak tartışmalı bir sürece yol açmaktadır” [5, s.7-8].
Refah
devleti, toplumların modernleşmesinin bir ürünüdür. Hem
“sanayileşmenin mantığı” hem de yukarıda anlatılan işlevselci Marksist yaklaşım,
büyük ölçüde genelleme ile çalışmaktaydı. Bunlar refah devletinin farklı gelişim
yollarını detaylıca açıklamamaktadır. İşlevselci yaklaşım, modernizasyon terimi
çerçevesinde daha detaylı bir şekilde ortaya konulmuştur. Bu yaklaşımda refah
devleti, toplumların artan farklılaşmasının ve büyüyen boyutunun bir ürünü ve
bir sosyal ve siyasal seferberlik süreci olarak modernizasyonun temel çıktısı olarak
görülmekteydi [2, s. 41].
P.
Flora ve J. Albert’e göre [2, s. 41], refah devletinin analizi üç açıdan yapılabilir:
1) Emek piyasasında belli sorunlara yol açan ve devlet tarafından çözülmesi
gereken bireysel hane gelirlerinin, yaşam
ve çalışma alanlarının farklılaşmasının süreçleri; 2) Sosyal hakların, tepki
veya siyasal haklarının kurumsallaşmasına bağlı olarak evirilmesi; 3) Artan
denetimle birlikte, piyasanın devlet bürokrasisi tarafından değiştirilmesi ve büyütülmesidir.
Modernleşme
yaklaşımı çerçevesinde, işçi sınıfının siyasal mobilizasyonu ve devletin genel
sosyo-ekonomik gelişim derecelerinin arasında bir karşılıklı bağımlılık fark
edilmiştir. P. Flora, Batı Avrupa’da “modern refah devletinin, yeni sanayileşmiş
işçi sınıfının problemlerine bir cevap olarak ortaya çıktığını” ve “Avrupa’da
XIX. yüzyılın sonunda refah devletinin ortaya çıkışının gerçeğinin, dünyanın bu
bölgesinde ulaşılmış olan sanayileşme ve demokratikleşmenin görece yüksek
derecede olması ile açıklanabileceğini” vurgulamaktadır.
Yapısalcı
yaklaşım çerçevesinde gerçekleşen bir dizi sonraki çalışmalar, sanayileşmenin işlevsel
ihtiyaçlarına ve nüfusun bileşimine özel vurguyu eleştirdi. Bununla beraber
onlar, refah devletinin yapısının belirlenmesindeki siyasal ve toplumsal sınıfların
rolüne daha çok dikkat çekmektelerdi [4]. Özellikle de daha sonra işçilerin,
yani sosyal-demokratların ve sol partilerinin mobilizasyonunun önemi belirlenmişti.
Bu gelenekte teorik olarak temellendirilmiş olan yaklaşım ise W. Korpi’nin araştırmalarında
kendini göstermektedir.
Refah
devletleri, üretimin sosyal örgütlenmesi tarafından oluşturulur. Refah
devletinin gelişimi üzerine yapısalcı neo-Marksist yaklaşıma dayanan, fakat toplumsal
sınıfların ve devletin rolünü de göze alan teorinin detayları, J. Kuadango
tarafından geliştirilmiştir (1988). Kuadagno'ya göre refah devleti programları gelişmiş
kapitalist ülkelere özgü değildir. En azından XVI. yüzyıldan bu yana, hükümetin
sosyal güvenlik yardımları, işgücünün dağılımını da hesaba katarak, nüfus içindeki
savunmasız grupları desteklemiştir [9, s. 6]. Böylece, sosyal programlar,
sanayileşmiş kapitalizmin gelişimine cevaben gelişmiştir ve refah devletinin doğası
ve şekli, üretimin sosyal örgütlenmesi tarafından belirlenmiştir. Bu yaklaşım çerçevesinde
gelişmiş kapitalist devlet şartlarında, sosyal devlet ve sosyal üretimin gelişimi
arasındaki bağ değişebilir. Bu da ancak emek, sosyal programları piyasa mekanizmalarından
çıkarmak için siyasi kaynaklar elde ederse gerçekleşir.
Bu
yaklaşımı geliştiren siyaset sosyoloğu N. Poulantzas, kapitalist devletin
"tam bir siyasi örgütleyici ve birleştirici rolüne sahip olduğunu ve aynı zamanda
rolü büyük ölçüde göreli özerkliğe ilişkin" istikrarsız bir uzlaşma
dengesi "oluşturan bir faktör olduğunu” savunmaktadır [7, başlık 4; 8, s.
71]. Bu göreli özerklikle ilişkili kesin kalıp, “sınıfsal çatışmanın zamanın
herhangi bir anındaki kesin konjonktürüne” bağlıdır. Devletin Marksist
teorisinin prensipleri, sözü geçen göreli özerkliği sınırlamaktadır. Sonuç olarak
devlet, hâkim olan sınıfın ya da sınıfların çıkarlarına yönelik sorumluluk
alması ile üstte geçen prensipler ortaya çıkmaktadır. Ama bu sınırlar içinde, özerkliğin
derecesi, ölçeği ve biçimleri, yalnızca verili bir devletin çerçevesi ve buna
karşılık gelen sınıf mücadelesinin belirli bir konjonktürü (iktidar bloğunun özel
konfigürasyonu, bu blok içindeki hegemonyanın derecesi, farklı sınıflar ve hizipler
arasındaki ilişkiler) çerçevesinde incelenebilir [8, s. 72]. N. Poulantzas, günümüzde
de analiz içine dahil edilmesi gereken cinsiyet ve ırk gibi faktörleri göz ardı
etmektedir.
C.
Offe, üretimin sosyal örgütlenmesi, siyasal kararların verildiği siyasal sürecin
doğasının analizi üzerinden araştırma yapmaktadır. O bu analizde üç düzeyin
(veya üç kümülatif çatışma alanının) altını
çizmektedir. İlk ve en görünür düzey, devlet aygıtı düzeyinde siyasi kararların
alındığı arenadır. Burada eylem gösteren özne, seçim zaferleri ve sınırlı kaynaklar
için birbirleriyle yarışan sosyal politika programları, mevzuat ve bütçeler
benimseyen siyasal elitlerdir. Bu siyasetin en yüzeysel ve görünürde olan düzeyidir.
İkinci düzey, politik elitlerin olası kararlarının alanını göstermektedir.
Burada politik gündemin ve sorunların ve çözümlerin göreli önceliği
belirlenmektedir [6, s. 159]. Bu düzlemde kesin özneyi belirlemek daha zordur
ve “burada çalışan güçler çoğu zaman birçok isimsiz katılımcının ve eylemin
toplu sonuçlarıdır” [6, s. 159]. Üçüncü düzeyde ise kamu gücünün matrisinde değişiklikler
vardır, örneğin, kolektif aktörlerin siyasi gündemi şekillendirmek için kullandıkları
göreli ağırlıktaki değişiklikler.
Refah
devleti, hükümetin veya liderin çıkarları ve yapı tarafından belirlenir. Devlet
odaklı yaklaşım refah devletinin gelişiminde hükümetin (veya siyasetin) rolünün
altını çizmektedir [1]. Bu çerçevede iki görüş öne çıkmaktadır. İlk görüş,
neo-Marksist teoriden farklı olarak, devleti kurumdan ziyade, sosyal grupların,
sınıfların veya toplumun gereksinimlerini ve çıkarlarını yansıtan siyasal özne
olarak görmektedir [Aynı yerde. S. 9]. İkinci görüş, devletin toplum ile ilişkisi
pozisyonunun tanımlanmasını içerir. Bu büyük ölçüde Tocqueville görüşü,
devletleri, toplumun tüm grupları ve sınıfları için değerleri ve siyaset yöntemlerini
etkileyen organizasyon ve eylem konfigürasyonları olarak görmektedir [Aynı yerde.
S. 28].
Devlet-merkezci
yaklaşımın temel destekçileri, kurumsalcı yaklaşım çerçevesinde şekillenerek,
kendi teorisini geliştirmişlerdir. Bu yaklaşımla sadece hükümet değil, aynı zamanda
“parti örgütleri” ve “siyasal eylemci gruplar” da siyasal olanın bir parçası olarak
ele alınmaktadır. Dört çeşit sürece dikkat çekilmektedir: 1) Hükümetin ve
partinin oluşumu ve dönüşümü; 2) Bireylere, hedeflere ve sosyal grupların
potansiyeline siyasal kurumların etkisi; 3) Grupların amaçları ve yetkileri ile
siyasi kurumlarının izin verdiği erişim ve başlangıç noktası arasındaki ilişki;
4) Siyasal geri etkisi.
Tocqueville
perspektifinden bu yaklaşımdaki değişiklik, resmî ve gayri resmi anayasal yapıların
refah devletinin gelişimini nasıl etkilediğinin altını çizilmiştir [2]. Daha
sonra “kurumsalcı”
bir tarzda yapılan çalışmalar, “özne olarak devlet” kavramından çok siyasi
kurumların doğasına odaklanma eğilimindeydi. Aynı zamanda E. Huber ve J.
Stephens’in (2001) savaş sonrası refah devletinin gelişimine dair karşılaştırmalı
araştırmasında, refahın gelişiminde siyasal yapıların ana rolü oynadığı savunulmaktadır
[3].
Şüphesiz
ki bu makalede tartışılan teoriler, belirli devletlerin ortaya çıktıkları zamanın
sosyo-politik gerçeklerine karşılık gelen bir sosyal devlet fikrini yansıtmaktadır.
Yeni toplumsal projelerin ortaya çıkışının ardından, daha önce egemen olan
teoriler genellikle yeniden değerlendirilmekte veya gelişimleri yeni bir teori çerçevesinde
sürdürülmekte (yapısal bir neo-Marksist yaklaşım temelinde geliştirilen, üretimin
toplumsal örgütlenmesi teorisi gibi) ya da eleştirilmektelerdir. Aynı zamanda
incelenen yaklaşımların kendileri kapsamlı görünmemekte ve refah devleti terimi
çerçevesinde teorinin gelişiminin ana hatlarını göstermektedir.
Ek
olarak, refah devleti teorisinin yukarıda vurgulanan yaklaşımlara dahil
edilemeyen, ancak daha sonra çalışılan çok sayıda önemli yönünün varlığına
dikkat edilmelidir. Örneğin, daha 1990'larda, aile ve din faktörünü geniş bir
sosyo-politik problemler yelpazesinde ele alan ve rolünün sosyo-ekonomik ve
politik faktörlerle karşılaştırıldığı araştırmalar ortaya çıktı. Ayrıca daha
sonra, XX-XXI yüzyıllar sırasında, diğer araştırmacılar toplumsal cinsiyet yönüne,
tarımsal sosyal sınıfı destekleme beklentilerine ve kamu kuruluşlarının rolüne
dikkat ettiler.
Kaynakça
1.
Baldwin, P. The Politics of Social Solidarity: Class bases of the European
Welfare State 1875–1975 [Text] / P. baldwin. – Cambridge University Press,
1990. – P. 9–28.
2.
Flora, P. Modernization, Democratization and the Development of Welfare States
in Western Europe [Text] / P. Flora, J. Alber // Flora P., Heidenheimer A.J.
The Development of welfare states in Europe and Ameri ca. – New brunswick;
London, 1981. – 417 p.
3.
Huber, E. Development and Crisis of the Welfare State [Text] / E. Huber, J.
Stephens. – The University of Chicago Press, 2011.
4.
Kerr, C. Industrialism and Industrial Man: The Problem of Labor and Management
in Economic Growth [Text] / C. Kerr. – Harvard University Press, 1960.
5.
Offe, C. Contradictions of the Welfare State [Text] / C. Offe. – The MIT Press,
1984. – P. 6–9.
6.
Idem. Some Contradictions of the Modern Welfare State [Text] / C. Offe //
Alcock P., Powell M. Welfare Theory and Development. – SAGE Publications Ltd.,
2011. – 1678 p. – P. 147–162.
7.
Poulantzas, N. Classes in Contemporary Capitalism [Text] / N. Poulantzas. – NLb,
1973. – 348 p.
8.
Idem. The Crisis of the Dictatorships: Portugal, Greece, Spain [Text] / N.
Poulantzas. – Humanities Press, 1976.
9. Quadagno, J. The Transformation of Old Age Security: Class and Politics in the American Welfare State [Text] / J. Quadagno. – University Of Chicago Press, 1988.
Metnin Rusça Aslı: Sergachev, Arvid V. (2013) "Основн ые этап ы развития на учно й мысли о гос уда рстве всеоб щего благосостояния"(вторая половина XX века), https://human.spbstu.ru/userfiles/files/articles/2013/3/sergachevav.pdf (son erişim: 29.12.2021)
Çeviren: Enejan ALLAJOVA
Kapak Görseli: Charles Sheeler (1945), Water, https://www.metmuseum.org/art/collection/search/488293 (son erişim: 29. 12. 2021)
Yorumlar
Yorum Gönder