Boris V. Andrianov’un Ancient Irrigation Systems of the Aral Sea Area: The History, Origin and Development of Irrigated Agriculture ve Leo S. Klejn’in Soviet Archelology: Schools, Trends, and History isimli çalışmalarının bir incelemesi
Marcus Bajema
Bağımsız
araştırmacı, Lahey, Hollanda
Özet
Bu inceleme yazısında, Sovyet bilim
tarihinin bir yanını, arkeolojisini tartışıyorum. Bu konu çok ilgi çekmemiş olsa
da gerek başarıları gerek başarısızlıkları nedeniyle günümüz Marksistlerinin
ilgisini çekmelidir. İncelenen kitaplar birbirini tamamlamakta, biri Sovyet
arkeolojisinin ilk gelişimi ve olgun varlığının genel resmini vermekteyken
diğeri Orta Asya’daki belli bir araştırma projesinin meyvelerini sunmaktadır. Ayrıca,
Sovyet arkeologlarının bulgularının, çağdaş Marksizm’e ve özellikle erken
sınıflı toplumlara dair karşılaştırmalı çalışmalara neler sunduğuna ilişkin
fikirler belirtilmektedir.
Anahtar Kelimeler
Marksizm, arkeoloji, Sovyetler Birliği,
Harezm
Boris V. Andrianov, (2016) Ancient Irrigation Systems of the Aral Sea
Area: The History, Origin, and Development of Irrigated Agriculture, edited
by Simone Mantellini with the collaboration of C.C. Lamberg-Karlovsky and
Maurizio Tosi, Oxford: Oxbow Books,
Leo S. Klejn, (2012) Soviet Archaelogy: Schools, Trends, and
History, translated by Rosh Ireland and Kevin Windle, Oxford: Oxford
University Press.
Leo Klejn tarafından kitapta açıklandığı
üzere, Sovyet arkeolojisi büyük ölçüde Batı’nın “Büyük Bilinmeyen” olarak
adlandırdığı şekilde kalmıştır.[1]
Bu ifadeyi destekleyecek örnekleri literatürde bulmak o kadar da zor değildir.
Arkeoloji ve genel olarak Marksizm arasındaki ilişkiyi keşfeden bir kitap, herhangi
bir gerekçe sunmadan SSCB’yi göz ardı etmektedir.[2]
Benzer şekilde, aynı konu hakkındaki bir inceleme yazısı, devlet müdahalesinin
bir sonucu olan dogmatizm nedeniyle Sovyet arkeolojisinin doğası gereği çekici
olmadığını iddia etmektedir.[3]
SSCB arkeolojisine dair daha olumlu bir inceleme bile belirsiz bir tutum
sergiler.[4]
Birkaç istisnaya rağmen 20. yüzyıl arkeolojisinin ana güçlerinden biriyle
derinlemesine temaslar genellikle yapılmamıştır.[5]
Bu oldukça
talihsizdir zira Ekim Devrimi, Marksizm ve arkeoloji karşılaşması için itici
bir güç sağlamıştır. Marksizm, 1917 öncesinde arkeolojiyle metodolojik bir
düzeyde önemli bir karşılaşma yaşamamıştı. İnsan yapımı eşyaların sosyolojik
yorumlaması ya da eşyaların tarihini çalışmak üzere bilimsel tekniklerin
kullanımı olmak üzere 1930’lardaki erken Sovyet çalışmalarının bazıları bir
bütün olarak disipline öncülük etmiştir.[6]
Bu karşılaşmanın etkisi ya Gordon Childe[7]
gibi Batılı arkeologlar üzerindeki etkisi aracılığıyla ya da doğrudan sosyalist
uluslar arasındaki bilimsel bağlar[8]
yoluyla Sovyetler Birliği sınırlarının ötesinde de hissedilmiştir. Sovyet
arkeolojisinin merkezi rolü, konumuyla aynı fikirde olunsun veya olunmasın, özelliklerinin
anlaşılmasını gerektirmektedir. Ayrıca, farklı Sovyet arkeologlarının Marksist
yaklaşımları arasında belirgin bir çeşitlilik vardı ve bu çalışmalar Stalinist
dogma ile karıştırılmamalıdır.
Dolayısıyla burada
incelenen iki kitap, çok önceden yayınlanmış çalışmaların çevirileri olsalar da,
önemli bir ihtiyacı gidermektedir.[9]
Bununla birlikte, Klejn’in kitabına yeni bölümler eklenmiş ve Andrianov’un
cildi, ona eklenen açıklayıcı yararlı makalelerle desteklenmiştir. İki
araştırmacı da arkeoloji kariyerlerine Stalin’in son yıllarında başlamıştır ve
Sovyet arkeolojisinin içeriden figürleri olarak görülebilir. Klejn’in kitabı
karakterler ve tartışmalar kadar, bir bütün olarak Sovyet arkeolojik ekollerini
ve fikirlerini anlatmaktadır. Andrianov’un çalışması da tersine Aral Deniz
bölgesindeki antik sulama sistemlerinin açıkça Marksizm-Leninizm temeline
oturan bir açıklamasını sunduğundan oldukça spesifik. Biri genel fikirleri
anlatmasıyla, diğeri de belli fikirlerin bir Sovyet araştırma projesi çerçevesince
uygulanışını ana hatlarıyla belirtmesiyle birbirlerini tamamlamaktadır.
Sovyet Arkeolojisi ve Aşamaları
Sovyet
arkeolojisine kapsamlı bir şekilde dönmeden önce, Marksizm ve arkeolojinin
buluşmasına vesile olan ön koşulları kurmak gerekmektedir. 19. yüzyılda
başlayan gelişimlerinde ikisi de ilginç ve önemli bir şekilde paralellik
göstermiştir. Her biri farklı biçimlerde Aydınlanma ile önemli kırılmalar
yaşamış olsa da ikisi de ondan türemiştir. Arkeoloji baz alındığında, taş,
bronz ve demir çağları olmak üzere Üç Çağ sistemi 19. Yüzyılda inşa edilmiştir.
17 ve 18. yüzyılın temsilcileri olan Mercati ve diğerlerinin erken dönem
fikirlerinden esinle yapılan bu inşa, Roma şairi Lucretius tarafından kaleme
alınan Epikürosçu eser De rerum natura’dan
etkilenerek ortaya çıkmıştır.[10]
Rönesans ve Aydınlanma döneminde, Lucretius’un fikirleri, arkeolojinin ötesine
geçerek çeşitli aşamacı şemalarda göründüğü gibi toplum gelişimi üzerine
felsefi söyleme doğru genişletildi.[11]
Bu düzenler tarih hakkında yeni bir yaklaşımı ilan etmişti, ancak bunların
doğruluğunu kanıtlayacak hiçbir bilimsel prosedür mevcut değildi.
19. yy’ın
başlarında başta Thomsen olmak üzere, İskandinav arkeologlar tarafından
geliştirilen “kapalı bulgular” [closed finds] yöntemi, Üç Çağ sisteminin
geçerliliğinin bilimsel bir şekilde gösterilmesine imkân sağlamıştır.[12]
“Kapalı bulgular”, mezar ve gömüler gibi kabaca aynı çağda olduğu kesin olan
arkeolojik bağlamlarda birlikte bulunan nesnelere karşılık gelmektedir.
Danimarka Milli Müzesi’ndeki verimli arkeolojik materyal temelinde Thomsen,
kapalı bağlamlarda bir arada bulunan bulguların farklı kümeler halinde gruplandırılabileceğini
tespit etmiştir. Bu farklı kümeler, mutlak tarihleri önce tarihsel olarak
bilinen kültürlerle bağlantıları ve ardından 20. yüzyılda fen bilimlerine
dayalı tarihleme yöntemleriyle belirlenen bir dizi taş, bronz ve demir çağının
temelini oluşturmuştur. Ayrıca, arkeoloji ve çevre çalışmaları gibi diğer
kaynaklar yoluyla, üç çağın her birinin özellikleri, üç aşamanın içeriklerine
yönelik Greko-Romen ve Aydınlanma spekülasyonlarına kıyasla daha rafine ve daha
güvenilir bir şekilde analiz edilebilmiştir.
Dünyanın jeolojik
tarihinin, Eski Taş Devri’nin (Paleolitik) evrelerinin kurulmasıyla birlikte,
muazzam zaman derinliğinin gösterilmesi, arkeolojinin ciddi bir bilimsel
disiplin olarak ortaya çıkışına yol açmıştır. Bir diğer gelişme ise Marx ve
Engels’in tarihsel sürecin arkasında yatan gerçek olan insanlığın yeniden
üretimi için toplumsal emeğin temel rolünün ana hatlarını kesin olarak belirleyerek
teorik anlamda aşamacılığın ötesine geçmesiydi. Üretici güçler ve üretim ilişkilerinden
yola çıkarak üretim biçimleri tespit edilebilirdi. Üretim biçimleri de
toplumsal formasyon çeşitlerinin siyasi ve ideolojik örüntüleri için ekonomik
bir temel oluşturuyordu. Kapital’deki
ünlü ifadesiyle Marx, bunun tarihin yeniden inşası için ne anlama geldiğini şöyle
söyler:
“Geçmişteki emek araçlarının
kalıntıları, toplumun artık yok olmuş ekonomik biçimlerinin aydınlığa
kavuşturulmasında, tıpkı nesli tükenmiş hayvan türlerinin saptanmasında
fosilleşmiş kemiklerin taşıdığı önemi taşıyorlar. Birbirinden farklı ekonomik
çağların ayırt edilmesinde işe yarayan şey, yapılan eşyalar değil, bunların
nasıl ve hangi araçlarla yapıldıklarıdır. Emek araçları, yalnız insan emeğinin
ulaştığı gelişme düzeyinin bir ölçüsünü vermekle kalmıyor, bunlar aynı zamanda,
işin yapıldığı toplumsal koşulların göstergeleri de oluyorlar.”[13]
Marx’ın bu ifadesi,
arkeolojiye dair birçok şey söyler ve bu disiplinin Marksist tarih anlayışları
için ne kadar yararlı olabileceğini gösterir. Ancak, Marx ve Engels
pre-kapitalist geçmiş hakkında bilgi almak için böyle bir ihtiyacın olduğunu
açıkça fark etmişken bir disiplin olarak arkeoloji, ulus devletlerin kurumsal
el çantası içerisinde sıkıca hapsolmuştur. 19. yy içerisinde değişen
entelektüel eğilimler, Çarlık Rusya da dâhil olmak üzere arkeolojinin
kültürel-tarihsel yaklaşımlar tarafından hükmedilmesiyle sonuçlanmıştır.[14]
Teknik olarak, İskandinav arkeologlar tarafından geliştirilen yöntemler, bulgu
kümelerinin sadece çağlara göre değil, aynı zamanda aynı dönemdeki komşu
medeniyetlerle kültürel farklılıklarına göre de ayırt edilerek bölgesel
varyasyonların daha rafine bir şekilde tasvir edilebilmesi için kullanılmıştır.
Kültürel-tarihsel yaklaşım, bir bütün oluşturmasa da kültürlerin tikelci
açıklamaları tercih etti ve değişimi etnik göçlere atıfta bulunarak açıkladı.
Ekim Devrimi, Sovyet iktidarı tarafından can verilen yeni bir devlet biçimini
oluşturarak bu kalıptan bir kopuşu sağladı ve bu kopuş da karşılığında yeni bir
arkeoloji türünün doğuşuna ortam yarattı. Klejn, Sovyet arkeolojisini birçok
farklı bakış açısıyla incelemiştir: Kuşaklar, kişilikler, araştırma eğilimleri
ve akademik tartışmalar. Akademik kariyerini yaptığı alan hakkında samimi ve
çok yönlü bir açıklama yapmasına izin verdiği için bu birçok avantaj
yaratmaktadır.
Dilindeki
yalınlığa rağmen kitap, tartışmalar, kişiler
vb. üzerine farklı bölümler arasında Sovyet arkeolojisinin gelişimindeki farklı
aşamaların neler olduğuna dair tartışmanın dağılmasından dolayı yabancılar için
anlaşılması güçtür. Bu dağılma durumu, arkeolojinin ilk gelişimi için
1920’lerin sonları ve 1930’lardaki Marksist kılavuzlarda iyice
görülebilmektedir. Bu konuyla eğilimler, tartışmalar ve önemli kişiler üzerine
yazılan yedi farklı bölümde doğrudan ilgilenilir. Fakat bu konu hakkında
bilgisi olmayan okuyucu için parçaları birleştirip bir bütün haline getirmek
oldukça güçtür. Örneğin, RANION’un geç 1920’ler ve erken 1930’lardaki erken ve
hayati rolü tartışılmamakta, hatta ondan bahsedilmemekte, fakat önemli
figürlerin biyografilerinde şöyle bir adı geçmektedir.[15]
Ayrıca Klejn, bu kişilerden biri olan arkeolog A.V. Artsikhovsky’nin
Bukharin’in fikirlerini desteklemesiyle nasıl suçlandığını anlatırken[16]
Bukharin’in RANION’da üstlendiği önemli rolden hiç bahsetmemiştir. Bu şekilde, Klejn’in
incelemesi, kimi noktaların sayıca fazla olan bölümlere dağıtılması nedeniyle düzensiz
görünmektedir. Daha geleneksel bir kronolojik açıklama, Klejn tarafından
vurgulanan çeşitliliğin bir kısmını feda etme pahasına olsa da farklı dalları bir
araya getirebilirdi.
Sovyet
arkeolojisinin tarihi, Lenin’in (RAIMK, sonra GAIMK olarak yeniden
adlandırılan) Rus Tarih ve Materyal Kültür Akademisi’nin kurulma kararını 18
Nisan 1919’da imzalamasıyla başlar. Ancak devrim sonrası dönemde Marksizm ve
arkeolojinin buluşması, iç savaş ve sonrasının maddi gerçekliği nedeniyle yavaş
bir hızda gerçekleşebilmiştir. Klejn’in kitabında, Sovyet arkeolojisinin
anlaşılması için üç temel özelliğin olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu özelliklerden
birincisi, devlet tarafından bilime verilen öncelikten hareketle, keşif
seferlerinin sayısı ve ölçeğiyle saha teknikleri ve laboratuvar olanaklarına
yapılan yatırım açısından araştırmaların sürekli olarak genişlemesidir.
İkincisi SSCB’deki arkeoloji biliminin kurumsal olarak tarih bölümlerinin bir
alanı olarak tanımlanmasıdır. Arkeolojik araştırmaların mutlak hedefi, doğa
bilimleri (devrim öncesi Rus arkeologları) veya antropoloji (ABD’deki
araştırmacılar) yerine tarihin büyük sorularının çözülmesine katkıda
bulunabilmekti.
Son olarak, Klejn
sosyalizm ve karşıt olduğu güçler için Sovyet pratiğindeki mücadelenin her
tarafa nüfuz etmiş atmosferi ve dilinden bahseder.[17]
Bu kavramdan özel olarak bahsetmese de Klejn’in mücadele derken kastettiği
şeyi, Lenin’in partiyi destekleyen bir pozisyon almanın gerekliliğini ima etmek
ve partizan olmama konusundaki yanlış yönlendiren iddialardan kaçınmak olarak
da tanımlanabilecek partiinost
kavramından ayırmak oldukça güçtür. Bu mücadele kavramı SSCB yaşadığı süresince
var olmuş ve en ciddi sonuçları, onu Tasfiyelerini gerçekleştirmek için
uyarlayan Stalin döneminde yaşanmıştır. Partiinost
kavramı ve Stalinist zulüm bir araya getirilmemeli, zira ikincisi tam olarak
Lenin’in korktuğu bürokrasi iktidarının kurulmasını içeriyordu.[18]
Marksist arkeoloji
için bu mücadele aynı zamanda arkeolojik materyalleri etnik temelli kültürlerin
ve onların göç yollarının izini sürmek için kullanmaya odaklanan devrim öncesi
kültürel-tarihsel arkeolojiye karşı da bir mücadele anlamına gelmekteydi. Bu
yaklaşım arkeolojik bulgular aracılığıyla üretici güçleri ve toplumsal
ilişkileri farklı dönemlerde takip etmeyi amaçlayan bir yaklaşımla
değiştirilmek üzere pejoratif bir şekilde “artefaktoloji” olarak
isimlendirilmekteydi. Klejn’in kitabında yer alan GAIMK’te 1993 yılında
gerçekleşen bir serginin fotoğrafı, bir disiplin olarak arkeolojinin ne ile
ilgilendiğini merkeze alan bu değişimi vurgulayarak görselleştirmiştir.[19]
Etnik grupların izini sürmek yerine, Sovyet arkeolojisi Paleolitik yerleşim
yerlerinin rekonstrüksiyonu ve gömülerden toplumsal ilişkilerin çıkarılması
amacıyla kullanım-aşınma analiz araçları için yeni yöntemlerin öncülüğünü
yapmıştır. Bu öğeler, 1960’lara kadar Batı arkeolojisinde benzer bir ölçekte
ele alınmamıştı.[20] Fakat Sovyet
arkeolojisinde bu yöntemlerin benimsenmesi, sadece yeni fikirlerin eskilerin
yerine geçirilmesi için basit bir mücadele değil, aynı zamanda yeni yöntemlerin
verimli uygulamalarının nihayetinde içinin boşaltılmasına hizmet eden yoğun
mücadeleleri de kapsamaktadır.
İlk başta
arkeolojik kalıntılara bir sosyolojik yaklaşım geliştirmek ve buna paralel
olarak artefaktolojiye karşı mücadele, retorik ataklara karşı görece sade ve
kısıtlıydı. Yine de Stalin zulmüyle birleşen 1930’ların mücadele pratiği,
Sovyet arkeolojisinin rayından çıkmasına yol açmıştır. Bunun ilk aşaması RANION
ile ilişkili bir Moskovalı arkeolog grubuna karşı kampanyada görülebilir.
1929’da bu grup, “yükseliş yöntemi” diye adlandırdıkları bir yöntem temelinde
bir Marksist arkeoloji için yeni bir fikirler kümesi ortaya atmıştı. Buna göre
göre arkeoloji, üretici güçlerin (altyapı) rekonstrüksiyonundan üretim
ilişkileri, siyasi sistemler ve ideolojiye doğru yön değiştirebilirdi. Bu
fikirler, GAIMK araştırmacılarının Moskova grubunu arkeolojiyi tarihten
soyutlamakla suçladığı Leningrad tarafından hedefe alınmıştır. Onlara göre ise
arkeoloji, yalnızca ortaya çıkardığı kalıntıları tanımlamakla ilgilenmeli ve
yorumu, kapsayıcı bir disiplin olarak tarihe bırakmalıydı. Moskova grubunun
çalıştığı enstitü dağıtıldı ve üyeleri GAIMK’in yeni Moskova şubesine katılmak
için fikirlerinden vazgeçirilmeye zorlandı.
GAIMK’in Komünist
Parti liderliği, üretim araçlarının birbirini takip etmesi kapsamında
arkeolojik kalıntıları diğer kaynaklarla bir arada kategorize eden aşamacılığı
destekledi. Onların yaklaşımı bir sosyolojik yaklaşım olarak görülebilecek
şeyleri arkeolojide kullanılan Üç Çağ sisteminin teknik aşamacılığına eklemekte
ve Aydınlanma’nın felsefi aşamacılığından farklılaşmaktaydı. Bu eklemeler,
etnisiteye yapılan kültürel-tarihsel göndermelerin ve üretim araçlarının ana
hatlarının aksine, tarihsel değişimin karmaşık nedensel açıklamalarından oluşmaktaydı.
Ancak 1930’lardaki SSCB aşamacılığı hususiydi ve aşamacılığın diğer Marksist
versiyonlarından ayrılmalıydı. Bu SSCB aşamacılığının, Bolşevik devrimine
destek veren Rus Bilimler Akademisinin öne çıkan üyelerinden biri olan N.I.
Marr’ın dilbilim teorileri tarafından biçimlendirilmesi nedeniyledir. Klejn,
Marr’ı edebi filolojide güçlü, ancak dilbilimde fantezi uçuşlara eğilimli, esasen
oldukça farklı diller arasındaki fonetik geçişkenliklerin endişe verici
rekonstrüksiyonlarına odaklanan biri olarak tanımlamıştır. Bu fikirler hem
Rusya’daki hem de Batı’daki dilbilimciler tarafından reddedilmiştir.
Marr’ın edebiyat
çalışmalarının sınıf karakteri konusundaki erken görüşleri, dilin kendisini
kapsayacak biçimde genişletilmiştir ve yalnızca ideolojinin dilbilimsel
ifadeleri değil, fonetiğin kendisi de toplumsal ilişkilerin merceği ile
kavranmalıdır. Klejn tarafından belirtildiği gibi, bu nedenle dilin gelişimi, aşamacı
bir düzen içine eklenmelidir:
“Yafes ve Hint-Avrupa dil ailelerinin, yerel formasyonlar
ve akraba dil grupları (ortak köke sahip diller) değil, ancak konuşmanın
gelişiminde her yerde bulunan aşamalar olduğu açığa çıktı. Bu gelişimin temeli,
etnik grupların ve dillerin bölünmesi ve ayrılması değil, tam tersine
melezleşmesi ve kaynaşmasıydı: Çok sayıda kabile diyalektinden, birkaç aşamadan
geçerek, insanlığın gelecekteki ortak diline. Yalnızca özdeş bir düşünce kalıbı
değil, aynı zamanda diller için tek ve aynı aşamada birleşik bir gramer yapısı
da buna bağlı olarak ekonomik ve toplumsal benzerlikler tarafından belirlendi.[21]
Sovyet iktidarı
için desteği ve devrim öncesi yeterliliklerinden ötürü Marr’ın yıldızı bir anda
parlamış ve Doğu Bilimleri Fakültesi dekanlığına GAIMK başkanlığını da eklemiştir.
Bu pozisyonla Sovyet akademisi içinde dilbilim teorilerinin önemini arttırmak
için partiinost dilini kullanmıştır.
Onun fikirlerini eleştirenlerin Batılı düşman kampa ve devrim öncesi fikriyata
saplanıp kalanlara ait olduğu söylenirken Sovyet biliminin dilbilimde eski
dogmalarla sınırlı olmayan atılımlar yaptığı iddia edilmiştir. Ayrıca, Sovyet
tarihinin bu aşamasında Klejn’in belirttiği gibi, Stalin’in tüm dilleri tüm
insanlık için tek bir dilde bütünleştirme idealini belirlemesinden beri Marr’ın
teorileri, Komünist Parti’nin milliyetler politikalarıyla aynı çizgide
olmuştur.[22] Bilimsel söylemdeki
mücadele, iktidar mücadelesini yansıtmaktaydı ve bu mücadelenin Marr’ın
teorilerindeki gibi hatalı argümanların yayılmasının ötesinde sonuçları
olacaktı. 1930’ların başlarından itibaren arkeologlar çeşitli nedenlerle
özellikle Ukrayna’da tutuklanmış, ancak 1937’de Büyük Tasfiyeler döneminin
gelmesiyle birlikte GAIMK’in kendisi tasfiye edilmiş ve Parti liderliği ve
üyeleri idam edilmiştir. Arkeoloji, üniversitelerin ve Akademinin daha
geleneksel ortamına geri dönmüştür.
Bu savaş, daha sonrasında
daha fazla arkeoloğun kaybıyla ilerlemiştir. Ardından, Marr’ın
“kozmopolitanizm” ile suçlanan aşamacılığının temsilcileri de dâhil daha fazla
insan, daha küçük tasfiyelere maruz kalmıştır. Bütün bunların sonucu, ilk umut
veren ortaya çıkışından sonra Sovyet arkeolojisinin Marksizm ile olan
ilişkisinin lehine ve aleyhine olan ideolojik mücadelelerin etkisiyle ciddi bir
biçimde sekteye uğraması olmuştu. Bu hâl, birbirini izleyen ilkel-komünal,
köleci, feodal, kapitalist ve sosyalist üretim tarzıyla birlikte, Stalin’in
1938 yılındaki Kısa Ders aşamacılığından
daha iyi hiçbir yerde görülemez.[23]
1955’te yayınlanan ve 1959’da İngilizce’ye çevrilen Sovyet arkeolojisi üzerine
bir kitap için düzenleyici ilke olarak SSCB’yi oluşturan toprakların tarihinin
kopuk bir resmini sunmaktadır. Arkeolojik kayıt parçalarına Karadeniz
kıyısındaki Greko-Romen köleci devletleri[24]
gibi belirli bir üretim tarzının örnekleri olarak yaklaşılmaktadır, fakat
farklı parçaları birbirine bağlayacak bir bağlamı ortaya çıkarmak için yeterli
olamamaktadır. Bu, sadece ideolojinin bir sonucu değil, Klejn’in de belirttiği
gibi[25],
Sovyet arkeolojisinin materyalleri Marksist arkeolog Gordon Childe tarafından
yapılacak bir sentez için yeterli değildi.
Dışarıdan bir
ilgili, Sovyet arkeolojisinin temel problemini siyasi faktörlerin
sınırlamasından dolayı teorilerinin tadil edilmesi ve tekrar çalıştırılması için
kapsamlı bir şekilde veri toplamaya elverişli olamaması olarak ifade etmiştir.[26]
Fakat dünyayı anlama, eleştirme ve değiştirme hedefleri birbirine bağlı
olduğundan ötürü, sosyalist devlette siyaset ve bilimin kolayca
ayrılamayacağını ihmal etmektedir. Önemli olan daha çok izlenen siyasi
programın özellikleridir. Klejn’in Sovyet arkeolojisindeki Stalin sonrası
gelişmelere ilişkin tartışması bunu açıkça ortaya koymaktadır. Özellikle
Kruşçev’in buzları eritmesinden sonra partiinostun
şiddeti ortadan kalmasa da azalmıştır. Arkeoloji için bu durum, birden fazla
eğilimin bir arada var olması anlamına gelmiştir. Klejn’in belirttiği gibi,[27]
halkların uzun vadeli sürekliliğini vurgulayan sözde “yerliciler”, 1950’lerin
ortasından SSCB’nin sonuna kadar arkeolojide en güçlü grup olmuştur.
Bunların
çalışmaları, geç Stalin döneminin şovenizmi ve Marr ile onun
kozmopolitanizminin reddiyesi temelinde, Slavlar ve Sovyetler içindeki diğer
önemli etnik grupların “yerliliğini” kanıtlama yoluyla çalışmalarını
yurtseverliği pompalamaya çalışmıştı. Çalışmaları, Sovyet iktidarı ve onun
milliyetler üzerindeki politikasının farklı bağlamında da olsa esasen kültür
tarihinin yöntemlerini ve milliyetçilikle olan ilişkisini literatüre geri
getirmişti. Klejn’in İskandinavya’dan (Varegler) gelen göçmenlerin Ortaçağ Kiev
Rus Krallığı üzerindeki etkisine ilişkin genel yaklaşımında da görüleceği
üzere, mücadele bu hedef doğrultusunda hâlâ önemli bir rol oynamaktaydı.[28]
Aslında karşıt olmaktan çok Marksizm’e daha yakın olan bir düşünce olan
Vareglerin önemli rolünü kabul etme, sözde Sovyet karşıtı ve yurtsever olmayan
duruşu nedeniyle zulme uğrama tehdidini de görünür kılmıştı.[29]
Yine de, etnisiteye odaklanan yaklaşım, eleştirel tartışmanın istisnası
olmaktan uzaktı ve hiçbir zaman diğer yaklaşımlara yer bırakmayacak şekilde
baskın hâle gelmemişti.
Klejn tarafından
tartışıldığı gibi,[30]
arkeolojik kalıntıların tanımlanmasında, bu kalıntıların arkasındaki
teknolojilerin ve ekolojik bağlamlarının incelenmesinde metodolojiyi geliştiren
yeni araştırma eğilimleri ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde Marksizm de ihmal
edilmemiş, onun tarihin materyalist bir açıklamasına yaptığı vurgu, etnik
kökenin kültürel-tarihsel bir yaklaşımla incelenmesiyle birlikte var olmuştur.
Kruşçev’in Marr’ı ve fikirlerini kısa süren tekrar eski konumuna döndürme
girişiminin dışında, Sovyet arkeolojisinin Marksizm ile iç içe geçtiği ana
akım, Stalin tarafından yasaklanmış olan bir sosyoloji biçimiydi. Klejn bu
yaklaşımı “arkeolojik sosyoloji” olarak isimlendirmekte ve aynı zamanda
üyelerinin Batılı yazarlarla ilişki kurma isteğine de dikkat çekerken bu
yaklaşımın arkeolojik kalıntılar ile teorik modelleri birbirinden ayırma
eğilimini eleştirmektedir.[31]
Adrianov’un kitabı bu eğilimin bir parçası olduğu için Klejn’in bu eleştirisi,
o kitabın incelemesinin bir parçası olarak ele alınacaktır.
Antik Harezm ve Sulama Temelli Üretici Güçlerin
Karşılaştırmalı Çalışması
Klejn’in kitabının
eksiklerinden biri, Sovyet arkeolojisinin başlıca arkeolojik projelerine,
bireylerin kariyerlerinin bir parçası olarak ya da bilimsel bir tartışmayı
örneklemek için yalnızca geçerken değinilmesidir. Dolayısıyla kitap, mala ve
fırçanın gün ışığına çıkardığı şeylere dayanmak yerine, bazen oldukça soyut
görünmektedir. Andrianov’un Aral Denizi bölgesinin sulama sistemleri hakkındaki
kitabının, Sovyet arkeolojisi materyalleri üzerinde çalışmaya başlamak için iyi
bir örnek sağlaması açısından yararlı olabileceği nokta burasıdır. Andrianov’un
çalışması, 1937’de SSCB Bilimler Akademisi’nin himayesinde kurulan Harezm
Arkeolojik-Etnografik Keşifi’nin (KhAEE) bir parçasıydı. Yunanca “Choresmia”
olarak da bilinen “Harezm”, büyük bir vaha bölgesini ifade etmektedir. Ceyhun
(Oxus) nehrinin deltasında, şu anda Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan
arasında paylaşılmıştır. Antik ve orta çağda Harezm, farklı bir devlet ve
entelektüel geleneğe sahip, dilsel yakınlık yoluyla daha geniş bir İran
kültürel alanının bir parçasını oluşturan kentsel bir uygarlığa ev sahipliği
yapmaktaydı. KhAEE’nin görev tanımı, etnografik ve çevresel çalışmaların yanı
sıra büyük ölçekli kazı, hava ve saha araştırmalarının bir birleşimini
kullanarak bu bölgenin tarih öncesinden günümüze tarihsel yörüngesini
incelemekti. Bu bölgeyi yakınındaki bir bölgeyle karşılaştırmak için Seyhun
(Jaxartes) Irmağı’nın deltasında da araştırma yapılmıştır. ABD’li bilim adamı Lamberg-Karlovsky’nin
Andrianov’un kitabının giriş makalelerinden birinde belirttiği gibi, araştırma
ölçeğinin ve farklı saha yöntemlerinin o zamanlar dünya arkeolojisinde bir benzeri
yoktu.[32]
İlk döneminde S.P.
Tolstov tarafından başlatılmış ve liderlik edilmiş olmasına rağmen, KhAEE ondan
daha da uzun sürmüş ve bu alandaki çalışmalar 1997’ye kadar devam etmiştir.
Saha çalışmasının genellikle zor olan koşullarında bilenmiş kolektif amaç
değerler sistemi, diğer bireylerin kendi araştırma becerilerini ve bütün
projenin kılavuzluğu içinde ilgi alanlarını geliştirmelerine izin vermiştir.
Andrianov’un sulama konusundaki çalışması, Tolstov ile sahada yürütülen ve
Sovyet biliminin önceliklerince yönlendirilen, ancak kendi başına zorlu bir
bilim adamına yakışır şekilde formüle edilen sentez ve sonuçlarla buna iyi bir
örnek oluşturmuştur. Büyük saha projelerinin, bireylerin araştırma konularını
takip etmelerini sağlamaya ve yönlendirmeye hizmet edeceğini vurgulamak
önemlidir; zira bu, Klejn’in kişilik ve fikirlere yaptığı vurgu dikkate
alındığında büyük ölçüde ele almadığı bir şeydir. Elbette ki, büyük ölçekli
projeleri finanse etme ihtiyacı da onların toplumsal önemini artırmıştır.
KhAEE’nin sulama araştırmasının göze çarpan rolü, Andrianov tarafından,
Lenin’in bir direktifine dayalı olarak, devrimden sonra Orta Asya topraklarını
canlandırma gayretiyle ilgilidir.[33]
“Birleşik bir yaklaşımda” tarihsel bileşen, modern sulama çabaları için
vazgeçilmez olmakla birlikte Andrianov, vardığı sonuçlar itibariyle
araştırmasını doğrudan Sovyet politikasıyla ilişkilendirmiştir.[34]
Bu anlamda geçmiş, bugünden ayrılamaz ve sadece Harezm bölgesinin fiziki
coğrafyasının anlaşılmasını değil, aynı zamanda orada meydana gelen uzun vadeli
toplumsal gelişmeyi de içermektedir.
KhAEE gibi
projenin temel avantajı, toplumsal formasyonların siyasi ve ideolojik
biçimlerinin olduğu kadar doğal çevreyi üretim araçları ve güçlerinin gelişimiyle
ilişkilendiren nedensel bir çerçevenin geliştirilmesine izin vermesidir. Bu
konu hakkındaki Andrianov’un bakış açısı 1960’lardaki Sovyet coğrafyası
bağlamında kavranmaya gereksinim duyar. Stalin 1930’ların sonlarında “coğrafi
belirlenimciliğe” karşı bir mücadele başlatmış olsa da görüşü ve sonucunda
doğal çevrenin toplumun gelişimindeki rolüne dair anlayışı 1960’larda Parti
tarafından açık bir biçimde reddedilmiştir.[35]
Yine bu, Marksizm’in Stalinist dogmaya meydan okuyabilen canlı ve yaratıcı
versiyonlarının varlığını göstermektedir. Andrianov’u bu konuda en çok
etkileyenler, Marx ve Engels’in (özellikle de Doğanın Diyalektiği ve
Anti-Dühring) yanında, devrim öncesi Rus coğrafyacısı D.N. Anuhin ve L.I. Mechnikov,
N.I. Vavilov tarafından yapılan bitki evcilleştirme çalışmasıdır. Hem Batı’daki
hem de SSCB’deki dönemin araştırmacıları da dikkat çekmektedir.
Andrianov’un bakış
açısı, toplum gelişimini şekillendirilmesinde doğanın rolünü tespit eder fakat
devletlerin ve kent medeniyetlerinin çöküşü gibi toplumsal değişimlerde doğanın
tek-nedenli rolünü açık bir şekilde reddetmiştir.[36]
Diyalektik bir nedensel çerçeve içinde çevre, teknoloji ile ideolojik ve siyasi
yapılar arasındaki karşılıklı etkileşimi anlamaya çalışmıştır. Ayrıca, insanlık
ve doğa arasındaki ilişkinin bu tür bir diyalektik anlayışı, elde edildikten
sonra bulgu üzerinde uygulanan bir şey değil, doğal ve toplumsal bilimler
yöntemlerinin bir arada kullanımına içkindir. Bir arkeolojik öznitelik olarak
Andrianov’un çevre kavramsallaştırması açıklığa kavuşmaktadır:
Kültürel çevre,
farklı tarihsel dönemlerin etkilerinin yavaş yavaş biriktiği karmaşık bir
doğal-tarihsel oluşumdur. Her tarihsel dönemde, toplumun çevre üzerinde etkisi,
doğal yasalar hakkında bilgi derecesi ve karşılığında toplumsal gelişme
yasaları tarafından belirlenen teknolojik gelişme düzeyi ile
sınırlandırılmıştır. Çevre farklı güçlerin etkisi altında sürekli olarak
değişikliğe maruz kalır ve bu değişimin sonucu da dünyanın yüzeyi, mekânı ve
zamanı üzerinde bir etkiye sahip olur. Çevrelerin kendi tarihi vardır.[37]
Harezm ve Seyhun
deltasının çevrelerinin tarihini kavrayabilmek, hava ve saha araştırması,
çevresel ve etnografik çalışmalar ve büyük ölçekli kazıların birleştirilmiş
yöntemleriyle mümkün olabilmiştir. Araştırma stratejisi, onun altyapısını
oluşturan teorik bakış açısından ayrılamaz ve Andrianov’un Klejn’in “sosyolojik
arkeoloji” olarak bilinen kavramı, yani makyaj için arkeoloji dışından
kullanılan modellerin uygulanabilirliğini sorgulamaktadır. “Birleşik
yaklaşımın” teori ve pratiği arasındaki yakın bağ, açık bir şekilde bulguların
nasıl değerlendirileceği sorununu gündeme getirmektedir. Arkeolojik kalıntılar
ve KhAEE’nin rekonstrüksiyonları arasında makul bir benzerlik varsayarsak[38]
ölçüt, Harezm ve Seyhun delta alanlarının uzun vadeli tarihsel gelişiminin
yorumlanmasının tutarlılığına dayanmaktadır. Bu anlamda kitap oldukça
başarılıdır. Terminoloji “ortodoks” Marksizm’e ait olsa da sahadan elde edilen
bulgular, onun kavramlarının eskimesinin önüne geçmektedir. Sulama kanalları
yardımıyla canlanan çöl toprakları gibi, Andrianov’un kavramsal aygıtları da
sulama sistemlerinin geliştirilmesine yönelik arkeolojik bulgularla bağlantı
kurulduktan sonra keskin ve kritik bir eşiği atlamaktadır. Bu bulgu, yalnızca
Harezm’deki değil; Avrasya, Afrika ve Amerika’dan da benzer olguları
içermektedir.
Sulama
sistemlerinin genel olarak gelişimi hakkında Andrianov, tarımın doğuşuyla yaşıt
olduğu iddia etmektedir.[39]
Bitki yetiştiriciliğinin kökeni için bir dizi farklı bölgeyi tanımakta
Vavilov’u takip etmektedir.[40]
Sulama sistemlerinin gelişiminin ilk yıllarında insanlar, doğanın onlara
işlemek için gösterdikleriyle kendi teknolojik düzenlerini uyumlaştırmışlardır.
Andrianov’un kitabında, doğal örneklerden öğrenme ve “doğanın tekniklerine” uyum
sağlama temaları, sadece Harezm’de sulama sistemlerinin geliştirilmesinde
değil, birkaç noktada tekrarlanmaktadır.[41]
Burada kendilerini doğaya uyarlayan sulama şemaları ile su akışını kontrol
edebilenler arasında bir ayrım yapılmaktadır[42]:
Doğanın akışını kontrol edebilenler, Harezm devletinin gelişimi ve sınıflı
toplumun ortaya çıkışı ile ilişkilendirilmektedir. Arkeolojik araştırmalara
dayanarak Andrianov, her biri karmaşık olan ve birbirinin ardılı olan bir dizi
farklı sulama tekniğini ayırt edebilmektedir.[43]
Üretici güçlerdeki bu ilerlemeler, birbirini takip edecek şekilde komünal,
antik köleci ve Ortaçağ feodal üretim tarzları olan üç farklı üretim ilişkisi
türüyle ilişkilendirilebilir.
Bazı sulama
sistemleri M.Ö. 2000’lerin sonlarına ve M.Ö. 1000’lerin ilk yüzyıllarına
tarihlendirilmiş olsa da tarih öncesi dönem için bulgular oldukça kısıtlıdır.
Bunlar, doğal özelliklere uyarlanmış görece küçük ölçekli sistemlerdir.
Andrianov, kanalların uzunluk, genişlik ve derinliğine ilişkin tahminlere
dayanarak hem onları inşa etmek hem de çamur birikmesini önlemek amacıyla
gerekli olan emek miktarını tahmin etmektedir. Bu tahminler, metal kürekle
çalışan bir insanın, Andrianov tarafından metal öncesi dönemler için günde 2 m3
olduğu varsayılırken, günde 3 m3 taşıdığını iddia eden Sümer
metinlerinden elde edilen kanıtlara dayanmaktadır. En iyi bilinen tarih öncesi
sulama sistemi için tahmin edilen emek miktarı, yanında bulunan kazılmış köyün
büyüklüğü ile orantılı olarak yaklaşık yüz işçidir.[44]
Çok genel terimlerle Andrianov, tarih öncesi geçim stratejilerinin, bölgedeki
Karakalpaklar gibi yakın zamanda ortaya çıkan toplulukların stratejilerine
benzediğini belirtmektedir. Bununla birlikte, tarih öncesi dönem için üretim
ilişkileri hakkında çıkarım yapmak üzere etnografik materyalleri kullanmaktan
da kaçınmaktadır.[45]
Genel hatlarıyla Andrianov, kısıtlı bulguların sunduğu çeşitli olasılıkları göz
önünde bulundurarak yeterli kaynakların mevcut olmadığı durumlarda takdire
şayan bir şekilde ihtiyatlı davranmaktadır.
Bir diğer önemli
dönem, M.Ö. 6. yüzyıldan M.S. 4. yüzyıla kadar olan süreyi kapsayan antikite
(Rusça: antichnost)[46]
evresidir. Bu dönem, kentlerin, ileri düzey el işlerinin, Zerdüştlük ve onla
ilgilenen bilimlerin ve elbette ki, devlet ve sınıflı toplumların doğuşunu
işaretlemektedir. Zaman zaman Ahameniş ve Sasani Pers imparatorluklarının bir
parçasını oluştursa da Harezm devleti, çoğunlukla bağımsızdı ve özellikle
başkenti Toprak-kala bölgesi KhAEE tarafından kazılmıştır.[47]
Kentlerin gelişmesiyle birlikte, tahıl ve üzüm yetiştirmek için çiftliklere
sahip bir kırsal alan da ortaya çıkmıştır. Bu bitkilerin ihtiyaç duyduğu su,
suyu doğrudan nehirden çekebilen ve onlarca hatta yüzlerce kilometreye yayılan
yeni tür sulama kanallarından sağlanmaktaydı. Andrianov, farklı sulama
kanalları inşa etmek ve bunları korumak için harcanan emeğin, bazı bölgelerde
tahmin edilen nüfustan daha fazla olan binlerce işçi olduğunu düşünmektedir.[48]
Ona göre bu durum, diğerleri daha önce toplulukların daha büyük bir sulama
sistemi oluşturmak için birlikte çalışma ihtimalini ifade etmekte olsa da[49]
Antik Mısır için zaten daha önceden belirttiği[50]
zor kabiliyeti anlamına da gelen devletin koordine etme gücünü göstermektedir.
Emeğin organize
edilmesi için doğrudan yazılı bir kanıt bulunamadığı için dolaylı da olsa bir
dizi argüman, Andrianov’un iddiasını desteklemeye yardımcı olmaktadır. İşgücü
gereksinimleri yalnızca yerleşim yerlerinin demografik tabanının üstüne
çıkmakla kalmamış, aynı zamanda verimsiz sistemler, sulama kanallarından elde
edilecek suyun faydalı olacağı arazi miktarını da kısıtladığından emekten elde
edilen ilk getirileri de eksik bırakmıştır.[51]
Ayrıca Andrianov, Harezm’deki sulama sistemlerini, merkezi bir devlet
organizasyonun ortaya çıkmadığı ve KhAEE tarafından da çalışılan Seyhun’daki
sürekli sulama sistemiyle karşılaştırmaktadır.[52]
Andrianov’a göre tarım, komünal bir çerçevede yapılırken bu faktörler, sulama
kanallarını inşa etmek ve korumak için büyük bir emek seferberliğini zorlayan
bir modele işaret etmektedir.[53]
Zaman geçtikçe sulama sistemleri ve tarım, Ortaçağ döneminin su kaldırma cihazı
olan ve tarım arazilerinin ihtiyaç duyduğu nemi sağlamak için çok daha rafine
bir sistemi mümkün kılan chingir ile
daha verimli bir hâle gelmiştir.
M.S. 4. ve 6.
yüzyıllar arasında antik toplumun bitişinden sonra, sonraki Ortaçağ dönemi,
Harezm devletinin feodal hatlar etrafında yeniden kuruluşuna sahne olmuştur. Sulama
kanalları da yeniden inşa edildi ve şimdiki durumda daha da verimliydi; emeğe
duyulan talep de artan tarımsal üretimden dolayı daha yüksek nüfus yoğunluğuyla
karşılanabilmekteydi.[54]
Genel olarak Andrianov, toprağın yapılandırıcı rolünü hesaba katarak, aynı
zamanda da büyüme ve çöküş döngülerinin toplumsal ilişkilerden ayrıca anlaşılamayacağını
da belirterek üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin uzun vadeli gelişimini
birlikte izlemeyi başarabilmektedir.[55]
Kültürel çevre kavramı, onu arkeolojik anlamda incelemek için kullanılan
tekniklerin birleşimi ile Harezm bölgesindeki üretici güçler ve ilişkiler
arasındaki tarihsel etkileşimin yorumlanması açısından arabuluculuk yaptığı
için onun diyalektik yöntemi aynı zamanda KhAEE’nin saha tekniklerinin ayrılmaz
bir parçasıdır. Bu haliyle Andrianov’un kitabı, Klejn’in Sovyet arkeolojisinin
“sosyolojik okuluna” ilişkin Marksist modelleri ile incelediği arkeolojik
kaynaklar arasındaki ayrıma ilişkin vardığı sonucu mazur göstermektedir.
Sonuç
KhAEE ve eski
sulama sistemleri hakkındaki çalışmasını ayrıntılı bir şekilde anlatan
Andrianov’un kitabı, Sovyet arkeolojisinin çelişkilerini oldukça iyi
yansıtmaktadır. Kurucusu olan S.P. Tolstov kendi sınırları içinde Yahudi
kökenli birçok insan da dâhil olmak üzere kozmopolit ve eşitlikçi bir güvenli
sığınak meydana getirmiş, ayrıca 1937’de arkeoloji ve etnografide sabotaj
yöntemleri üzerine bir makalenin ortak yazarlığını da yapmıştır.[56]
Diğer paradoks ise desteklenen ve görünüşe göre devlet politikasıyla da uyumlu
olan Andrianov’un çalışmasının sınırlı bir etkiye sahip oluşuydu. Üretim
ilişkilerinin doğa güçlerinden ne kadar daha yıkıcı olabileceğini gösteren yeni
bir kültürel çevre ürünü kurumuş Aral Denizi yatağı biçiminde 1960’lardan sonra
ortaya çıktı. Ne etiği ne de etkililiği bakımından ayırt edilemeyen Sovyet
arkeolojisinde, Klejn’in özellikle Brezhnev döneminde yaygın olduğunu
belirttiği biçimde yüceltilecek çok az şey bulunmaktadır.[57]
Yine de Sovyet arkeolojisi olgusu dikkatten kaçırılmamalı ve onun Marksizm’i
arkeolojik kaynaklarla ilişkilendirmeye yönelik yaratıcı girişimleri Stalinizm
tarafından silikleştirilmemelidir.
Bunun yerine
Andrianov ve Klejn’in okurları, Sovyet arkeolojisinin nerede ayırt edici
olduğunu, onu Batı arkeolojisinden neyin farklı kıldığını sorabilir. Klejn’e
göre, Marksist olarak Sovyet arkeolojisini ayırt etmek için az şey vardır,[58]
ancak Batılı yaklaşımlarla yapılacak bir karşılaştırma, özellikle de üretici
güçlerin rolü hesaba katıldığında, durumun böyle olmadığını göstermektedir.
Andrianov, üretici güçlerin rolüne yapılan vurgunun olumlu sonuçlar
doğurabileceğini göstermiştir. Önce doğadaki örneklerden sulamayı keşfeden ve
ardından nehirleri kontrol etmek için teknikler oluşturan insan modeli,
Epikuros’un Heredot’a Mektubu gibi Greko-Romen filozofların eserlerine giden
fikirleri uygulamaktadır.[59]
Marx’ın hayvanların emeğinin tek taraflı olduğu, fiziksel ve zihinsel
yetenekleri tarafından belirlendiği, ancak insanların evrensel olarak ürettiği
iddiası,[60] bu Klasik kavrayışları
kapitalizme ve onun öncüllerine kadar genişletmesine izin vermiştir. Sovyet
arkeologlar ayrıca, farklı dünya bölgelerinin tarihsel gidişatını
karşılaştırmak için teorik bir temel sağlamak üzere Marx’ın fikirlerini
kullandılar.
Bunun güzel bir
örneği, tarımın bariz türlerine dayanarak Yeni ve Eski Dünyalardaki erken
medeniyetlerin (veya erken sınıflı toplumun) bir şemasını geliştirmek için V.
M. Mason tarafından yapılan çalışmadır.[61]
Vardığı sonuçlardan bazıları, yeni bulgulara dayalı olarak değiştirilmelidir.[62]
Yine de, erken uygarlıklarda ana üretici güçleri meydana getiren temel tarım
tekniklerindeki farklılıkların onların gelişimini anlamanın anahtarı olduğu
fikri, Batılı araştırmacılar için de makul bulunmaya devam etmektedir.[63]
Sovyet bilim adamları, erken uygarlıkların ve diğer toplum türlerinin gelişimi
için daha geniş etkileşim alanlarının önemine dikkat çekerek daha geniş
sosyal-coğrafi bağlamlar sorununu da çözmüşlerdir.[64]
Avrasya’da geniş mekânsal uzantıları olan, farklı metal işleme yöntemleriyle
karakterize edilen “metalürjik bölgeler” düşüncesi özellikle dikkat çekmiştir.[65]
Kültür temelli geleneksel bölünme ile sınırlanmayan bu bölgeler, geniş
alanların uzun vadeli tarihsel gidişatlarının kavranması için Batılı bilim
insanlarının büyük ilgisini çekmiştir.[66]
Bu çalışmalar, hep
birlikte ele alındığında, tarım ve teknoloji bağlamında dünya bölgeleri
arasındaki farkların incelenmesi ve araştırılması için kullanılabilir. Örneğin,
Avrasya ve ilk dönemdeki metalürji eksikliğiyle birlikte Mezoamerika’daki
farklı mahsuller, bu iki bölgenin şehircilik biçimlerindeki ve tarihsel
gidişatlarındaki önemli farklılıkları açıklar.[67]
Bu anlamda üretici güçlere verilen Sovyet atfı, hem el yapımı eşyaların
çalışılması için yeni yöntemlerin tanıtılması anlamında metodolojik hem de
kültürler arası karşılaştırma yaklaşımı olarak teorik açıdan yeni bir çığır
açmıştır. Bu Sovyet çalışmaları, özellikle Antroposen denilen dönem hakkındaki
son tartışmalar göz önünde bulundurulduğunda, Marksizm’in ekolojik boyutuyla
yeniden ilişki kurmaya yönelik mevcut çağrılar[68]
ışığında önemlidir[69].
Bu eğilim içinde olan bazı araştırmacılar, SSCB’deki ekolojik uğraşların
belirli yönlerine ilgi ve takdir göstermişlerdir[70]
ve bu çalışmanın da arkeolojik yönü dikkate alınmalıdır.
Bahsi geçirilen
başarılardan bağımsız olarak, Sovyet arkeolojisinde öne çıkan sorunlardan biri,
öncül bir rol verilen üretici güçleri siyasi sistemler ve kültürel fenomenlerle
ilişkilendirmekti. Andrianov’un kitabındaki Zerdüştlük tartışmasında
görülebileceği gibi, özellikle kültürün tarihsel anlayışındaki noksanlıklara
dikkat çekilebilir.[71]
Bugün varlığını sürdüren bu büyük dinin özünün, gerçekten de göçebe ve yerleşik
çobanlar arasındaki bir mücadelenin sonucu olarak görülebileceğini varsaymak
akla yatkın değildir. 1970’lerde sanatın doğuşuna ilişkin kapsamlı bir
tartışmanın[72] ortaya koyduğu üzere
sorun, Sovyet arkeolojisinde kültüre dair derin yaklaşımlar olmadığından değil,
bunların üretici güçlerle ilişkilendirilmesi noktasında uzak kalınmasından
çıkmaktaydı. Batı Marksizmi, üretim ilişkilerinin siyasi ve kültürel fenomenler
için oynadığı bir arabulucu olarak rolünü kabul etme açısından daha büyük
adımlar atmıştır.[73]
Üretim ilişkilerine yapılan vurgu, Batılı Marksist arkeologların yeni modeller
kullanarak dünyadaki çeşitli toplumsal formasyonları anlamalarını ve onları
karşılaştırmalarını sağlamıştır.[74]
Aynı zamanda onların kültürel fenomenlerin toplumsal rolüne yönelik daha rafine
modeller geliştirmelerini de mümkün kılmıştır.[75]
Güç ve üretim
ilişkileri arasındaki denge konusunda gelişen farklı anlayışlar, Batılı
Marksistler tarafından Sovyet arkeolojik araştırmalarına bu kadar az ilgi
gösterilmesinin nedenlerinden biri olabilir. Ancak Sovyetlerin, güçlerden
üretim ilişkilerine ve hatta siyaset ve kültüre kadar olan ilişkiler dizisini
yeterince kavrayamaması başlı başına ilginçtir. Zira problem kesinlikle fark
edilmiştir. Örneğin, Eero Loone gibi felsefi eğilimli bir Sovyet tarihçisi,
üretici güçlerle başlayan bir tutarlı çerçeve içinde olsa da; ekonomik, idari
ve zihinsel eylem biçimlerini determinist olmayan bir yol ile inceleyen bir
model önermiştir.[76]
Sosyal bilim, ekonomiler, siyasal sistemler ve kültürel olgular arasındaki
bağlantılardaki küresel farklılıkları belirgin kılan karşılaştırmalı bir
araştırma programı aracılığıyla farklı toplumlar arasındaki çeşitliliği inceleyebilir.[77]
Bu Marksizm biçimi toplumla ilgili her şeyi açıklamayabilir, fakat dünyayı
anlayabilen ve içsel olarak çoğulcu ve demokratik bir Marksist siyasi pratiği
devam ettirmek için yeterli olacaktır.[78]
Batılı
Marksistler, geçmişin çağdaş toplumu nasıl etkilediğini ve hangi
alternatiflerin var olduğunu göstererek demokratik ve çoğulcu olmaktan ziyade
bir sosyalizm biçiminin ortaya çıkmasında geçmiş toplumsal formasyonların
karşılaştırmalı bir şekilde incelenmiş olmasının önemli bir rolü olduğunu savunmuştu.[79]
Bununla birlikte, üretim ilişkilerine odaklanma ve üretici güçlerin ihmal
edilmesi, bugün insanlığın karşı karşıya olduğu ekolojik zorlukları yeterince
kavramayı zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla bu zorluk, üretim ilişkilerinin
yanında üretici güçlerin önemli bir rol oynamasına izin verebilecek bir çerçeve
geliştirmekte gibi görünmektedir. Althusser tarafından geliştirilen Lucretiusçu
“tesadüfi materyalizm” kavramı bu bağlamda faydalı olabilir, çünkü üretim
ilişkilerine yaptığı vurguya rağmen, karşılaşmalarından sonra birleşen öğelerin
bağımsızlığını da tanımaktadır.[80]
Farklı zamansallıkların çeşitliliğinin tanınması,[81]
farklı unsurlar arasındaki ilişkilerin tarihsel olarak anlaşılmasına izin
vererek aşamacı yaklaşımların kalıcı etkilerini ortadan kaldırır. Bu çerçeve
geliştirilirken, Andrianov ve Klejn’in kitaplarındaki Sovyet arkeolojisinin
deneyim ve bulgularından bilgi edinmek kullanışlı olabilir.[82]
Umarım gelecekte önde gelen Sovyet arkeoloji çalışmaları daha fazla çevrilir.
Kaynakça
Althusser, Louis 2006, Philosophy of the Encounter: Later Writings,
1978–1987, edited by Oliver Corpet and François Matheron, translated by G.M.
Goshgarian, London: Verso.
Andrianov, Boris Vasil’evich 2016 [1969], Ancient Irrigation Systems of the
Aral Sea Area: The History, Origin, and Development of Irrigated Agriculture,
edited by Simone Mantellini with the collaboration of C.C. Lamberg-Karlovsky
and Maurizio Tosi, Oxford: Oxbow Books.
Andrianov, Boris Vasil’evich and L.F. Monogarova 1976, ‘Lenin’s Doctrine of
Concurrent Socioeconomic Systems and its Significance for Ethnography’, Soviet
Anthropology and Archaeology, 14, 4: 3–26.
Arzhantseva, Irina 2015, ‘The Khorezmian Expedition: Imperial Archaeology
and Faustian Bargains in Soviet Central Asia’, Public Archaeology, 14, 1: 5–26.
Bashilov, V.A. and V.I. Gulyaev 1990, ‘A Bibliography of Soviet Studies of
the Ancient Cultures of Latin America’, Latin American Antiquity, 1, 1: 5–22.
Blanton, Richard E. 2004, ‘Settlement Pattern and Population Change in
Mesoamerican and Mediterranean Civilizations: A Comparative Perspective’, in
Side-by-side Survey: Comparative Regional Studies in the Mediterranean World,
edited by Susan E. Alcock and John F. Cherry, Oxford: Oxbow Books.
Chernykh, Evgenii Nikolaevich 1991, Ancient Metallurgy in the USSR: The
Early Metal Age, Cambridge: Cambridge University Press.
Chernykh, Evgenii Nikolaevich 2011, ‘The Archaeology Paradigm through the
Prism of Natural Science Methods’, Herald of the Russian Academy of Sciences,
81, 1: 62–74.
Childe, Vere Gordon 1954, ‘Early Forms of Society’, in A History of
Technology, edited by Charles Singer, E.J. Holmyard and A.R. Hall, Oxford:
Clarendon Press.
Clarke, David L. 1968, Analytical Archaeology, London: Methuen.
Foster, John Bellamy 2015, ‘Late Soviet Ecology and the Planetary Crisis’,
Monthly Review, 67, 2: 1–20.
Foster, John Bellamy and Paul Burkett 2016, Marx and the Earth: An
Anti-Critique, Historical Materialism Book Series, Leiden: Brill.
Goody, Jack R. 2012, Metals, Culture and Capitalism: An Essay on the
Origins of the Modern World, Cambridge: Cambridge University Press.
Houston, Stephen D. and Takeshi Inomata 2009, The Classic Maya, Cambridge:
Cambridge University Press.
Howe, Jovan E. 1980, The Soviet Theories of Primitive History: Forty Years
of Speculation on the Origins and Evolution of People and Society, unpublished
PhD thesis, University of Washington.
Inwood, Brad and Lloyd P. Gerson (eds.) 1994, The Epicurus Reader: Selected
Writings and Testimonia, Indianapolis: Hackett Publishing Company.
Khatchadourian, Lori 2008, ‘Making Nations from the Ground Up: Traditions
of Classical Archaeology in the South Caucasus’, American Journal of
Archaeology, 112, 2: 247–8.
Klejn, Leo S. 2012 [1993], Soviet Archaeology: Schools, Trends, and History,
translated by Rosh Ireland and Kevin Windle, Oxford: Oxford University Press.
Kohl, Philip L. and Evgenij Nikolaevich Chernykh 2003, ‘Different
Hemispheres, Different Worlds’, in The Postclassic Mesoamerican World, edited
by Michael E. Smith and Frances F. Berdan, Salt Lake City: University of Utah
Press.
Kunkel, Benjamin 2017, ‘The Capitalocene’, London Review of Books, 39, 5:
22–8.
Lewin, Moshe 2005, The Soviet Century, London: Verso.
Loone, Eero N. 1992, Soviet Marxism and Analytical Philosophies of History,
translated by Brian Pearce, London: Verso.
Marx, Karl 1976 [1867], Capital: A Critique of Political Economy. Volume
One, translated by Ben Fowkes, Harmondsworth: Penguin.
Masson, Vadim Mikhaĭlovich 1988, Altyn-depe, translated by Henry N.
Michael, Philadelphia: University Museum.
Matley, Ian M. 1966, ‘The Marxist Approach to the Geographical
Environment’, Annals of the Association of American Geographers, 56, 1: 97–111.
McGuire, Randall H. 2006, ‘Marx, Childe, and Trigger’, in The Archaeology
of Bruce Trigger: Theoretical Empiricism, edited by Ronald F. Williamson,
Montreal: McGill-Queen’s University Press.
Mongait, Aleksandr L’vovich 1959, Archaeology in the U.S.S.R., Moscow:
Foreign Languages Publishing House.
Morfino, Vittorio 2014, Plural Temporality: Transindividuality and the
Aleatory between Spinoza and Althusser, Historical Materialism Book Series,
Leiden: Brill.
Patterson, Thomas C. 2003, Marx’s Ghost: Conversations with Archaeologists,
Oxford: Berg.
Routledge, Bruce 2014, Archaeology and State Theory, London: Bloomsbury
Publishing.
Scarborough, Vernon L. 2003, The Flow of Power: Ancient Water Systems and
Landscapes, Santa Fe: SAR Press.
Semenov, S.A. 1964, Prehistoric Technology: An Experimental Study of the
Oldest Tools and Artefacts from Traces of Manufacture and Wear, translated by
M.W. Thompson, London: Cory, Adams & Mackay.
Stalin, Joseph Vissarionovich 1939, History of the Communist Party of the
Soviet Union (Bolshevik), Moscow: Progress Publishers.
Stoliar, A.D. 1977, ‘On the Genesis of Depictive Activity and its Role in
the Formation of Consciousness (Toward a Formulation of the Problem)’, Soviet
Anthropology and Archaeology, 16, 3/4: 3–42.
Stride, Sebastian, Bernardo Rondelli and Simone Mantellini 2009, ‘Canals
versus Horses: Political Power in the Oasis of Samarkand’, World Archaeology,
41, 1: 73–87.
Tantaleán, Henry 2014, ‘Marxian Archaeologies Development: Peruvian, Latin
American, and Social Archaeology Perspectives’, in Encyclopaedia of Global
Archaeology, edited by Claire Smith, New York: Springer.
Trigger, Bruce G. 1980, Gordon Childe: Revolutions in Archaeology, London:
Thames and Hudson.
Trigger, Bruce G. 2003, Understanding Early Civilizations: A Comparative
Study, Cambridge: Cambridge University Press.
Trigger, Bruce G. 2006a, A History of Archaeological Thought, Second
Edition, Cambridge: Cambridge University Press.
Trigger, Bruce G. 2006b, ‘All People Are (Not) Good’, in The Politics of
Egalitarianism: Theory and Practice, edited by Jacqueline Solway, New York:
Berghahn Books.
Van der Linden, Marcel 2007, ‘The “Law” of Uneven and Combined Development:
Some Underdeveloped Thoughts’, Historical Materialism, 15, 1: 145–65.
Wilkinson, Toby C. 2014, Tying the Threads of Eurasia: Trans-regional
Routes and Material Flows in Transcaucasia, Eastern Anatolia and Eastern
Central Asia, c. 3000 – 1500 BC, Leiden: Sidestone Press.
Wilson, Catherine 2016, ‘Political Philosophy in a Lucretian Mode’, in
Lucretius and the Early Modern, edited by David Norbrook, Stephen Harrison and
Philip Hardie, Oxford: Oxford University Press.
Zhang, Liangren 2011, ‘Soviet Inspiration in Chinese Archaeology’, Antiquity, 85: 1049–59.
[1] Klejn
2012, s. 3.
[2]
Patterson 2003.
[3]
Tantaleán 2014, s. 4683-4.
[4]
Trigger 2006a, s. 326-44
[5] Açık
bir istisna Johan Howe’un komünal üretim araçları tarafından biçimlenen tarihin
ilk safhası ve insanlığın gelişimini ele alan Sovyet teorileri üzerine
yayımlanmayan doktora tezidir (Howe 1980).
[6]
Semenov 1964
[7] Bkz:
Childe’ın Klejn’in kitabındaki bölümü ve entelektüel gelişiminin bir
değerlendirmesi için Trigger 1980. Childe’ın Marksist kısa ve öz görüşleri için
Childe 1954.
[8]
Örneğin, Sovyet arkeolojisi 1950’lerde Çin arkeolojisini uzun süreli kalıpların
oluşturulmasına imkân sağlayarak güçlü bir şekilde şekillendirdi; bkz. Zhang
2011
[9]
Klejn’in kitabı 1993’te, Andrianov’un kitabı ise 1969’da Rusça olarak
basılmıştır.
[10]
Clarke 1968, s. 4-8.
[11]
Wilson 2016.
[12]
Trigger 2006a, s. 121-38
[13] Marx
1976, s. 286.
[14]
Trigger 2006a, s. 248-61
[15] Klejn
2012, s. 237, 243, 289, 291. “Rus Sosyal Bilim Enstitüler Birliği’nin”
kısaltması olan RANION, oturmuş ama Marksist olmayan akademisyenleri yeni
Bolşevik kuşağıyla bir araya getirmiştir. Burada itibarlı bir öğretim görevlisi
olarak Bukharin, iki ayrı çalışma sahası olarak ele alınması yerine, toplum ve
doğayı bir içsel ilişki olarak ele alan tarihsel materyalizm görüşünü
savunmuştur. Howe tarafından 1980 yılında hazırladığı tezde de belirtildiği
üzere bu görüşler, toplumun içsel gelişimini doğanın dışında olarak vurgulayan
başka bir bakış açısı tarafından özellikle hedef alınmıştır (Howe 1980, s.
115-20).
[16] Klejn
2012, s.242
[17] Klejn
2012, s. 86-8
[18] Lewin
2005, s. 80-3
[19] Klejn
2012, s. 29 figure 2.10.
[20]
Trigger 2006a, s. 344
[21] Klejn
2021, s. 203.
[22] Klejn
2012, s. 209
[23]
Stalin 1939, s. 103
[24]
Mongait 1959, s. 185-217
[25] Klejn
2012, s. 168-73
[26]
Trigger 2006a, s. 344.
[27] Klejn
2012, s. 53-4
[28] Klejn
, s. 115-20
[29] Klejn’e
gore, Vareglerin rolünün benimsenmesi, Marx ve erken Sovyet tarihçisi M.N.
Pokrovsky tarafından benimsenmiş, fakat geç Stalin döneminin şovenist atmosferi
içinde kabul edilemez bir hâle gelmişti (2012, s. 115-17).
[30] Klejn
2012, s. 73-9
[31] Klejn
2012, s. 69-72
[32]
Andrianov 2016, s. 37-9
[33] Andrianov
2016, s. 65
[34]
Andrianov 2016, p. 254
[35]
Stalin, toplumun gelişimindeki değişiklere nazaran daha uzun zamanda vuku bulan
coğrafyadaki değişiklikler konusundaki konumunu alışılmamış bir temelde
meşrulaştırmaktaydı; bkz: Stalin 1939, s. 118. Burada doğal çevre ve insanlık
tarihi birbirinden farklı alanlarmış gibi tecrit edilmektedir. 1960’lardaki
tartışmalara temas eden ve aynı dönemde yazılmış iyi bir eser için bkz: Matley
1966.
[36]
Andrianov 2016, s. 253-4
[37]
Andrianov 2016, s. 78.
[38] Andrianov’un
kitabında kullanılan verilerin teknik yoğunluğu henüz yeterli değil, ancak
kitabın kendisi, arkeolojik bulguların detaylarını gün yüzüne çıkartan fotoğraf
ve illüstrasyonlar ile desteklenen teknik açıklamaları içermektedir.
[39]
Andrianov 2016, s. 98
[40]
Andrianov 2016, s. 266-7.
[41]
Andrianov 2016, s. 69.
[42]
Andrianov 2016, s. 146.
[43]
Andrianov 2016, s. 250
[44]
Andrianov 2016, s. 150-3.
[45]
Andrianov 2016, s. 143-4
[46] Antichnost terimi, Batı arkeolojisinden
farklı olarak, özellikle Yunanistan ve Roma’ya değil, Klasik dünyanın veya
oikoumenenin geniş coğrafi alanına atıfta bulunan, “Klasik” kültürlerin M.Ö. ve
M.S. ilk bin yıllarına karşılık gelmektedir. Bu nedenle, Ahameniş Pers imparatorluğunu
da içermektedir. Kafkasya’daki antichnost
üzerine Sovyet çalışmaları için bkz: Khatchadourian 2008
[47]
Mongait 1959, s. 270-2
[48]
Andrianov 2016, s. 158, 167, 189.
[49]
Andrianov 2016, s. 115.
[50]
Mongait 1959, s. 265. Kendi kendini
örgütleyen toplulukların daha büyük ölçekli sulama kanalları kurma potansiyeli,
Batı’daki son araştırmalarda vurgulanmaktadır; örnek için bkz: Stride, Rondelli
and Mantellini 2009.
[51]
Andrianov 2016, s. 160.
[52]
Andrianov 2016, s. 248-9.
[53]
Andrianov 2016, s. 250.
[54]
Andrianov 2016, s. 179.
[55]
Andrianov 2016, s. 253-4.
[56]
Arzhantseva 2015
[57] Klejn
2012, s. 41-2.
[58] Klejn
2012, s. 145.
[59]
Teknolojinin insani gelişiminin başlangıçta doğal özelliklerin taklit edilmesi
ve uyarlanmasıyla yönlendirdiğini öne sürdüğü yer, bkz: Inwood ve Gerson (ed.)
1994, s. 16.
[60] Marx
1976, s. 283-4.
[61] Mason
1988, s. 129.
[62] Maya
uygarlığının ormanlık araziyi yakarak tarla açma tipi tarımla sürdürüldüğü
fikri, o zamandan beri geliştirilen yeni arkeolojik araştırmalarla
çürütülmüştür, bkz: Houston ve Inamata 2009, s. 233-9.
[63]
Blanton 2004; Scarborough 2003.
[64]
Masson 1988, s. 111-22.
[65]
Chernykh 1991.
[66] Goody
2012; Wilkinson 2014.
[67] Kohl
ve Chernykh 2003; ayrıca bkz: Chernykh 2011. Ayrıca Andrianov kitabında
Engels’in özgül anlatımına dayanarak bu Eski ve Yeni Dünya arasındaki bu
farklılıklara dikkat çekmiştir (Andrianov 2016, s. 133-4).
[68]
Foster ve Burkett 2016.
[69]
Kunkel 2017
[70]
Foster 2015.
[71]
Andrianov 2016, s. 153-4.
[72]
Stoliar 1977’den başlayarak birkaç yıl Sovyet Antropolojisi ve Arkeolojisi
dergisinde yayınlandı.
[73]
Neredeyse sadece toplum biçimlerinin ve dönüşümlerinin betimlenmesine odaklanan
Batılı Marksist arkeoloji yaklaşımlarının geniş bir tartışması için bkz:
Patterson 2003, Bölüm üç ve dört.
[74]
Trigger 2003. Trigger’ın ve Childe’ın çalışmaları arasındaki ilişki için bkz:
McGuire 2006
[75]
Routledge 2014.
[76] Loone
1992, s. 159-65.
[77]
Bashilov ve Gulyaev 1990, s. 13.
[78] Muhtemelen
çoğulculuk, en açık biçimde 1960’lardaki yazılarda fark edilebilecek şekilde
Buharin’in Marksizm ve bilime yaklaşımında mümkün olabilirdi. Howe’un 1980’deki
tezinde belirttiği gibi, enternasyonalist bir seri olan The Laws of History and the Concrete Forms of the World-historical
process (Howe 1980, s. 290-301) aracılığıyla Marksist dünya tarihini
yeniden canlandırmak için kapsamlı bir çaba gösterildi. Tarih öncesi konusu
hakkında sadece 1968’de yayınlanan ilk ciltte bilgi vardı ve bu girişim,
dönemindeki Prag Baharı ile aynı kasvetli kaderi paylaştı.
[79]
Trigger 2006b.
[80] Bu
bağlamda özellikle ön plana çıkan, onun üretim tarzını tesadüfi materyalizm
ışığında tartışmasıdır; bkz: Althusser 2006, 197-203.
[81]
Morgino 2014, s. 152-64. Burada Stalin’in Dipnot 35’te tartışılan, farklı
zamansallıkları etkileşimi engellediği için tarih ve çevrenin birlikte
tartışılamayacağına ilişkin tezine arasındaki farka dikkat edin.
[82]
Andrianov’un KhAEE üzerine yaptığı çalışma, özellikle Harezm ve Seyhun arasında
gösterilen zıtlıklar, birtakım karşılaşma ve karşılaşmama olarak tarihin
tesadüfi materyalizmindeki perspektifle oldukça uyumlu görünmektedir. Bu
bağlamda, daha geniş coğrafi alanlarda yan yana var olan farklı üretim
tarzlarının varlığını da belirtmek önem teşkil etmektedir; bkz: Andrianov ve
Monogarova 1976. Van der Linden 2007 tarafından da özetlendiği gibi, tesadüfi
materyalizmin bileşik ve eşitsiz gelişim kavramıyla olası bağının daha fazla
araştırılması gerekmektedir.
Metnin İngilizce Aslı: Bajema, Marcus, "Soviet Archaeology in Theory and Practice", Historical Materialism, https://www.historicalmaterialism.org/book-review/soviet-archaeology-theory-and-practice (son erişim: 17.11. 2021)
Çeviren: Erdem Tekçi
Yorumlar
Yorum Gönder