Ana içeriğe atla

Çeviri | Marcus Bajema - Teori ve Pratikte Sovyet Arkeolojisi


Boris V. Andrianov’un Ancient Irrigation Systems of the Aral Sea Area: The History, Origin and Development of Irrigated Agriculture ve Leo S. Klejn’in Soviet Archelology: Schools, Trends, and History isimli çalışmalarının bir incelemesi

Marcus Bajema

Bağımsız araştırmacı, Lahey, Hollanda

Özet

Bu inceleme yazısında, Sovyet bilim tarihinin bir yanını, arkeolojisini tartışıyorum. Bu konu çok ilgi çekmemiş olsa da gerek başarıları gerek başarısızlıkları nedeniyle günümüz Marksistlerinin ilgisini çekmelidir. İncelenen kitaplar birbirini tamamlamakta, biri Sovyet arkeolojisinin ilk gelişimi ve olgun varlığının genel resmini vermekteyken diğeri Orta Asya’daki belli bir araştırma projesinin meyvelerini sunmaktadır. Ayrıca, Sovyet arkeologlarının bulgularının, çağdaş Marksizm’e ve özellikle erken sınıflı toplumlara dair karşılaştırmalı çalışmalara neler sunduğuna ilişkin fikirler belirtilmektedir.

Anahtar Kelimeler

Marksizm, arkeoloji, Sovyetler Birliği, Harezm

Boris V. Andrianov, (2016) Ancient Irrigation Systems of the Aral Sea Area: The History, Origin, and Development of Irrigated Agriculture, edited by Simone Mantellini with the collaboration of C.C. Lamberg-Karlovsky and Maurizio Tosi, Oxford: Oxbow Books,

 

Leo S. Klejn, (2012) Soviet Archaelogy: Schools, Trends, and History, translated by Rosh Ireland and Kevin Windle, Oxford: Oxford University Press.

 

Leo Klejn tarafından kitapta açıklandığı üzere, Sovyet arkeolojisi büyük ölçüde Batı’nın “Büyük Bilinmeyen” olarak adlandırdığı şekilde kalmıştır.[1] Bu ifadeyi destekleyecek örnekleri literatürde bulmak o kadar da zor değildir. Arkeoloji ve genel olarak Marksizm arasındaki ilişkiyi keşfeden bir kitap, herhangi bir gerekçe sunmadan SSCB’yi göz ardı etmektedir.[2] Benzer şekilde, aynı konu hakkındaki bir inceleme yazısı, devlet müdahalesinin bir sonucu olan dogmatizm nedeniyle Sovyet arkeolojisinin doğası gereği çekici olmadığını iddia etmektedir.[3] SSCB arkeolojisine dair daha olumlu bir inceleme bile belirsiz bir tutum sergiler.[4] Birkaç istisnaya rağmen 20. yüzyıl arkeolojisinin ana güçlerinden biriyle derinlemesine temaslar genellikle yapılmamıştır.[5]

Bu oldukça talihsizdir zira Ekim Devrimi, Marksizm ve arkeoloji karşılaşması için itici bir güç sağlamıştır. Marksizm, 1917 öncesinde arkeolojiyle metodolojik bir düzeyde önemli bir karşılaşma yaşamamıştı. İnsan yapımı eşyaların sosyolojik yorumlaması ya da eşyaların tarihini çalışmak üzere bilimsel tekniklerin kullanımı olmak üzere 1930’lardaki erken Sovyet çalışmalarının bazıları bir bütün olarak disipline öncülük etmiştir.[6] Bu karşılaşmanın etkisi ya Gordon Childe[7] gibi Batılı arkeologlar üzerindeki etkisi aracılığıyla ya da doğrudan sosyalist uluslar arasındaki bilimsel bağlar[8] yoluyla Sovyetler Birliği sınırlarının ötesinde de hissedilmiştir. Sovyet arkeolojisinin merkezi rolü, konumuyla aynı fikirde olunsun veya olunmasın, özelliklerinin anlaşılmasını gerektirmektedir. Ayrıca, farklı Sovyet arkeologlarının Marksist yaklaşımları arasında belirgin bir çeşitlilik vardı ve bu çalışmalar Stalinist dogma ile karıştırılmamalıdır.

Dolayısıyla burada incelenen iki kitap, çok önceden yayınlanmış çalışmaların çevirileri olsalar da, önemli bir ihtiyacı gidermektedir.[9] Bununla birlikte, Klejn’in kitabına yeni bölümler eklenmiş ve Andrianov’un cildi, ona eklenen açıklayıcı yararlı makalelerle desteklenmiştir. İki araştırmacı da arkeoloji kariyerlerine Stalin’in son yıllarında başlamıştır ve Sovyet arkeolojisinin içeriden figürleri olarak görülebilir. Klejn’in kitabı karakterler ve tartışmalar kadar, bir bütün olarak Sovyet arkeolojik ekollerini ve fikirlerini anlatmaktadır. Andrianov’un çalışması da tersine Aral Deniz bölgesindeki antik sulama sistemlerinin açıkça Marksizm-Leninizm temeline oturan bir açıklamasını sunduğundan oldukça spesifik. Biri genel fikirleri anlatmasıyla, diğeri de belli fikirlerin bir Sovyet araştırma projesi çerçevesince uygulanışını ana hatlarıyla belirtmesiyle birbirlerini tamamlamaktadır.

Sovyet Arkeolojisi ve Aşamaları

Sovyet arkeolojisine kapsamlı bir şekilde dönmeden önce, Marksizm ve arkeolojinin buluşmasına vesile olan ön koşulları kurmak gerekmektedir. 19. yüzyılda başlayan gelişimlerinde ikisi de ilginç ve önemli bir şekilde paralellik göstermiştir. Her biri farklı biçimlerde Aydınlanma ile önemli kırılmalar yaşamış olsa da ikisi de ondan türemiştir. Arkeoloji baz alındığında, taş, bronz ve demir çağları olmak üzere Üç Çağ sistemi 19. Yüzyılda inşa edilmiştir. 17 ve 18. yüzyılın temsilcileri olan Mercati ve diğerlerinin erken dönem fikirlerinden esinle yapılan bu inşa, Roma şairi Lucretius tarafından kaleme alınan Epikürosçu eser De rerum natura’dan etkilenerek ortaya çıkmıştır.[10] Rönesans ve Aydınlanma döneminde, Lucretius’un fikirleri, arkeolojinin ötesine geçerek çeşitli aşamacı şemalarda göründüğü gibi toplum gelişimi üzerine felsefi söyleme doğru genişletildi.[11] Bu düzenler tarih hakkında yeni bir yaklaşımı ilan etmişti, ancak bunların doğruluğunu kanıtlayacak hiçbir bilimsel prosedür mevcut değildi.

19. yy’ın başlarında başta Thomsen olmak üzere, İskandinav arkeologlar tarafından geliştirilen “kapalı bulgular” [closed finds] yöntemi, Üç Çağ sisteminin geçerliliğinin bilimsel bir şekilde gösterilmesine imkân sağlamıştır.[12] “Kapalı bulgular”, mezar ve gömüler gibi kabaca aynı çağda olduğu kesin olan arkeolojik bağlamlarda birlikte bulunan nesnelere karşılık gelmektedir. Danimarka Milli Müzesi’ndeki verimli arkeolojik materyal temelinde Thomsen, kapalı bağlamlarda bir arada bulunan bulguların farklı kümeler halinde gruplandırılabileceğini tespit etmiştir. Bu farklı kümeler, mutlak tarihleri önce tarihsel olarak bilinen kültürlerle bağlantıları ve ardından 20. yüzyılda fen bilimlerine dayalı tarihleme yöntemleriyle belirlenen bir dizi taş, bronz ve demir çağının temelini oluşturmuştur. Ayrıca, arkeoloji ve çevre çalışmaları gibi diğer kaynaklar yoluyla, üç çağın her birinin özellikleri, üç aşamanın içeriklerine yönelik Greko-Romen ve Aydınlanma spekülasyonlarına kıyasla daha rafine ve daha güvenilir bir şekilde analiz edilebilmiştir.

Dünyanın jeolojik tarihinin, Eski Taş Devri’nin (Paleolitik) evrelerinin kurulmasıyla birlikte, muazzam zaman derinliğinin gösterilmesi, arkeolojinin ciddi bir bilimsel disiplin olarak ortaya çıkışına yol açmıştır. Bir diğer gelişme ise Marx ve Engels’in tarihsel sürecin arkasında yatan gerçek olan insanlığın yeniden üretimi için toplumsal emeğin temel rolünün ana hatlarını kesin olarak belirleyerek teorik anlamda aşamacılığın ötesine geçmesiydi. Üretici güçler ve üretim ilişkilerinden yola çıkarak üretim biçimleri tespit edilebilirdi. Üretim biçimleri de toplumsal formasyon çeşitlerinin siyasi ve ideolojik örüntüleri için ekonomik bir temel oluşturuyordu. Kapital’deki ünlü ifadesiyle Marx, bunun tarihin yeniden inşası için ne anlama geldiğini şöyle söyler:

“Geçmişteki emek araçlarının kalıntıları, toplumun artık yok olmuş ekonomik biçimlerinin aydınlığa kavuşturulmasında, tıpkı nesli tükenmiş hayvan türlerinin saptanmasında fosilleşmiş kemiklerin taşıdığı önemi taşıyorlar. Birbirinden farklı ekonomik çağların ayırt edilmesinde işe yarayan şey, yapılan eşyalar değil, bunların nasıl ve hangi araçlarla yapıldıklarıdır. Emek araçları, yalnız insan emeğinin ulaştığı gelişme düzeyinin bir ölçüsünü vermekle kalmıyor, bunlar aynı zamanda, işin yapıldığı toplumsal koşulların göstergeleri de oluyorlar.”[13]

Marx’ın bu ifadesi, arkeolojiye dair birçok şey söyler ve bu disiplinin Marksist tarih anlayışları için ne kadar yararlı olabileceğini gösterir. Ancak, Marx ve Engels pre-kapitalist geçmiş hakkında bilgi almak için böyle bir ihtiyacın olduğunu açıkça fark etmişken bir disiplin olarak arkeoloji, ulus devletlerin kurumsal el çantası içerisinde sıkıca hapsolmuştur. 19. yy içerisinde değişen entelektüel eğilimler, Çarlık Rusya da dâhil olmak üzere arkeolojinin kültürel-tarihsel yaklaşımlar tarafından hükmedilmesiyle sonuçlanmıştır.[14] Teknik olarak, İskandinav arkeologlar tarafından geliştirilen yöntemler, bulgu kümelerinin sadece çağlara göre değil, aynı zamanda aynı dönemdeki komşu medeniyetlerle kültürel farklılıklarına göre de ayırt edilerek bölgesel varyasyonların daha rafine bir şekilde tasvir edilebilmesi için kullanılmıştır. Kültürel-tarihsel yaklaşım, bir bütün oluşturmasa da kültürlerin tikelci açıklamaları tercih etti ve değişimi etnik göçlere atıfta bulunarak açıkladı. Ekim Devrimi, Sovyet iktidarı tarafından can verilen yeni bir devlet biçimini oluşturarak bu kalıptan bir kopuşu sağladı ve bu kopuş da karşılığında yeni bir arkeoloji türünün doğuşuna ortam yarattı. Klejn, Sovyet arkeolojisini birçok farklı bakış açısıyla incelemiştir: Kuşaklar, kişilikler, araştırma eğilimleri ve akademik tartışmalar. Akademik kariyerini yaptığı alan hakkında samimi ve çok yönlü bir açıklama yapmasına izin verdiği için bu birçok avantaj yaratmaktadır.

Dilindeki yalınlığa rağmen kitap, tartışmalar, kişiler vb. üzerine farklı bölümler arasında Sovyet arkeolojisinin gelişimindeki farklı aşamaların neler olduğuna dair tartışmanın dağılmasından dolayı yabancılar için anlaşılması güçtür. Bu dağılma durumu, arkeolojinin ilk gelişimi için 1920’lerin sonları ve 1930’lardaki Marksist kılavuzlarda iyice görülebilmektedir. Bu konuyla eğilimler, tartışmalar ve önemli kişiler üzerine yazılan yedi farklı bölümde doğrudan ilgilenilir. Fakat bu konu hakkında bilgisi olmayan okuyucu için parçaları birleştirip bir bütün haline getirmek oldukça güçtür. Örneğin, RANION’un geç 1920’ler ve erken 1930’lardaki erken ve hayati rolü tartışılmamakta, hatta ondan bahsedilmemekte, fakat önemli figürlerin biyografilerinde şöyle bir adı geçmektedir.[15] Ayrıca Klejn, bu kişilerden biri olan arkeolog A.V. Artsikhovsky’nin Bukharin’in fikirlerini desteklemesiyle nasıl suçlandığını anlatırken[16] Bukharin’in RANION’da üstlendiği önemli rolden hiç bahsetmemiştir. Bu şekilde, Klejn’in incelemesi, kimi noktaların sayıca fazla olan bölümlere dağıtılması nedeniyle düzensiz görünmektedir. Daha geleneksel bir kronolojik açıklama, Klejn tarafından vurgulanan çeşitliliğin bir kısmını feda etme pahasına olsa da farklı dalları bir araya getirebilirdi.

Sovyet arkeolojisinin tarihi, Lenin’in (RAIMK, sonra GAIMK olarak yeniden adlandırılan) Rus Tarih ve Materyal Kültür Akademisi’nin kurulma kararını 18 Nisan 1919’da imzalamasıyla başlar. Ancak devrim sonrası dönemde Marksizm ve arkeolojinin buluşması, iç savaş ve sonrasının maddi gerçekliği nedeniyle yavaş bir hızda gerçekleşebilmiştir. Klejn’in kitabında, Sovyet arkeolojisinin anlaşılması için üç temel özelliğin olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu özelliklerden birincisi, devlet tarafından bilime verilen öncelikten hareketle, keşif seferlerinin sayısı ve ölçeğiyle saha teknikleri ve laboratuvar olanaklarına yapılan yatırım açısından araştırmaların sürekli olarak genişlemesidir. İkincisi SSCB’deki arkeoloji biliminin kurumsal olarak tarih bölümlerinin bir alanı olarak tanımlanmasıdır. Arkeolojik araştırmaların mutlak hedefi, doğa bilimleri (devrim öncesi Rus arkeologları) veya antropoloji (ABD’deki araştırmacılar) yerine tarihin büyük sorularının çözülmesine katkıda bulunabilmekti.

Son olarak, Klejn sosyalizm ve karşıt olduğu güçler için Sovyet pratiğindeki mücadelenin her tarafa nüfuz etmiş atmosferi ve dilinden bahseder.[17] Bu kavramdan özel olarak bahsetmese de Klejn’in mücadele derken kastettiği şeyi, Lenin’in partiyi destekleyen bir pozisyon almanın gerekliliğini ima etmek ve partizan olmama konusundaki yanlış yönlendiren iddialardan kaçınmak olarak da tanımlanabilecek partiinost kavramından ayırmak oldukça güçtür. Bu mücadele kavramı SSCB yaşadığı süresince var olmuş ve en ciddi sonuçları, onu Tasfiyelerini gerçekleştirmek için uyarlayan Stalin döneminde yaşanmıştır. Partiinost kavramı ve Stalinist zulüm bir araya getirilmemeli, zira ikincisi tam olarak Lenin’in korktuğu bürokrasi iktidarının kurulmasını içeriyordu.[18]

Marksist arkeoloji için bu mücadele aynı zamanda arkeolojik materyalleri etnik temelli kültürlerin ve onların göç yollarının izini sürmek için kullanmaya odaklanan devrim öncesi kültürel-tarihsel arkeolojiye karşı da bir mücadele anlamına gelmekteydi. Bu yaklaşım arkeolojik bulgular aracılığıyla üretici güçleri ve toplumsal ilişkileri farklı dönemlerde takip etmeyi amaçlayan bir yaklaşımla değiştirilmek üzere pejoratif bir şekilde “artefaktoloji” olarak isimlendirilmekteydi. Klejn’in kitabında yer alan GAIMK’te 1993 yılında gerçekleşen bir serginin fotoğrafı, bir disiplin olarak arkeolojinin ne ile ilgilendiğini merkeze alan bu değişimi vurgulayarak görselleştirmiştir.[19] Etnik grupların izini sürmek yerine, Sovyet arkeolojisi Paleolitik yerleşim yerlerinin rekonstrüksiyonu ve gömülerden toplumsal ilişkilerin çıkarılması amacıyla kullanım-aşınma analiz araçları için yeni yöntemlerin öncülüğünü yapmıştır. Bu öğeler, 1960’lara kadar Batı arkeolojisinde benzer bir ölçekte ele alınmamıştı.[20] Fakat Sovyet arkeolojisinde bu yöntemlerin benimsenmesi, sadece yeni fikirlerin eskilerin yerine geçirilmesi için basit bir mücadele değil, aynı zamanda yeni yöntemlerin verimli uygulamalarının nihayetinde içinin boşaltılmasına hizmet eden yoğun mücadeleleri de kapsamaktadır.

İlk başta arkeolojik kalıntılara bir sosyolojik yaklaşım geliştirmek ve buna paralel olarak artefaktolojiye karşı mücadele, retorik ataklara karşı görece sade ve kısıtlıydı. Yine de Stalin zulmüyle birleşen 1930’ların mücadele pratiği, Sovyet arkeolojisinin rayından çıkmasına yol açmıştır. Bunun ilk aşaması RANION ile ilişkili bir Moskovalı arkeolog grubuna karşı kampanyada görülebilir. 1929’da bu grup, “yükseliş yöntemi” diye adlandırdıkları bir yöntem temelinde bir Marksist arkeoloji için yeni bir fikirler kümesi ortaya atmıştı. Buna göre göre arkeoloji, üretici güçlerin (altyapı) rekonstrüksiyonundan üretim ilişkileri, siyasi sistemler ve ideolojiye doğru yön değiştirebilirdi. Bu fikirler, GAIMK araştırmacılarının Moskova grubunu arkeolojiyi tarihten soyutlamakla suçladığı Leningrad tarafından hedefe alınmıştır. Onlara göre ise arkeoloji, yalnızca ortaya çıkardığı kalıntıları tanımlamakla ilgilenmeli ve yorumu, kapsayıcı bir disiplin olarak tarihe bırakmalıydı. Moskova grubunun çalıştığı enstitü dağıtıldı ve üyeleri GAIMK’in yeni Moskova şubesine katılmak için fikirlerinden vazgeçirilmeye zorlandı.

GAIMK’in Komünist Parti liderliği, üretim araçlarının birbirini takip etmesi kapsamında arkeolojik kalıntıları diğer kaynaklarla bir arada kategorize eden aşamacılığı destekledi. Onların yaklaşımı bir sosyolojik yaklaşım olarak görülebilecek şeyleri arkeolojide kullanılan Üç Çağ sisteminin teknik aşamacılığına eklemekte ve Aydınlanma’nın felsefi aşamacılığından farklılaşmaktaydı. Bu eklemeler, etnisiteye yapılan kültürel-tarihsel göndermelerin ve üretim araçlarının ana hatlarının aksine, tarihsel değişimin karmaşık nedensel açıklamalarından oluşmaktaydı. Ancak 1930’lardaki SSCB aşamacılığı hususiydi ve aşamacılığın diğer Marksist versiyonlarından ayrılmalıydı. Bu SSCB aşamacılığının, Bolşevik devrimine destek veren Rus Bilimler Akademisinin öne çıkan üyelerinden biri olan N.I. Marr’ın dilbilim teorileri tarafından biçimlendirilmesi nedeniyledir. Klejn, Marr’ı edebi filolojide güçlü, ancak dilbilimde fantezi uçuşlara eğilimli, esasen oldukça farklı diller arasındaki fonetik geçişkenliklerin endişe verici rekonstrüksiyonlarına odaklanan biri olarak tanımlamıştır. Bu fikirler hem Rusya’daki hem de Batı’daki dilbilimciler tarafından reddedilmiştir.

Marr’ın edebiyat çalışmalarının sınıf karakteri konusundaki erken görüşleri, dilin kendisini kapsayacak biçimde genişletilmiştir ve yalnızca ideolojinin dilbilimsel ifadeleri değil, fonetiğin kendisi de toplumsal ilişkilerin merceği ile kavranmalıdır. Klejn tarafından belirtildiği gibi, bu nedenle dilin gelişimi, aşamacı bir düzen içine eklenmelidir:

“Yafes ve Hint-Avrupa dil ailelerinin, yerel formasyonlar ve akraba dil grupları (ortak köke sahip diller) değil, ancak konuşmanın gelişiminde her yerde bulunan aşamalar olduğu açığa çıktı. Bu gelişimin temeli, etnik grupların ve dillerin bölünmesi ve ayrılması değil, tam tersine melezleşmesi ve kaynaşmasıydı: Çok sayıda kabile diyalektinden, birkaç aşamadan geçerek, insanlığın gelecekteki ortak diline. Yalnızca özdeş bir düşünce kalıbı değil, aynı zamanda diller için tek ve aynı aşamada birleşik bir gramer yapısı da buna bağlı olarak ekonomik ve toplumsal benzerlikler tarafından belirlendi.[21]

Sovyet iktidarı için desteği ve devrim öncesi yeterliliklerinden ötürü Marr’ın yıldızı bir anda parlamış ve Doğu Bilimleri Fakültesi dekanlığına GAIMK başkanlığını da eklemiştir. Bu pozisyonla Sovyet akademisi içinde dilbilim teorilerinin önemini arttırmak için partiinost dilini kullanmıştır. Onun fikirlerini eleştirenlerin Batılı düşman kampa ve devrim öncesi fikriyata saplanıp kalanlara ait olduğu söylenirken Sovyet biliminin dilbilimde eski dogmalarla sınırlı olmayan atılımlar yaptığı iddia edilmiştir. Ayrıca, Sovyet tarihinin bu aşamasında Klejn’in belirttiği gibi, Stalin’in tüm dilleri tüm insanlık için tek bir dilde bütünleştirme idealini belirlemesinden beri Marr’ın teorileri, Komünist Parti’nin milliyetler politikalarıyla aynı çizgide olmuştur.[22] Bilimsel söylemdeki mücadele, iktidar mücadelesini yansıtmaktaydı ve bu mücadelenin Marr’ın teorilerindeki gibi hatalı argümanların yayılmasının ötesinde sonuçları olacaktı. 1930’ların başlarından itibaren arkeologlar çeşitli nedenlerle özellikle Ukrayna’da tutuklanmış, ancak 1937’de Büyük Tasfiyeler döneminin gelmesiyle birlikte GAIMK’in kendisi tasfiye edilmiş ve Parti liderliği ve üyeleri idam edilmiştir. Arkeoloji, üniversitelerin ve Akademinin daha geleneksel ortamına geri dönmüştür.

Bu savaş, daha sonrasında daha fazla arkeoloğun kaybıyla ilerlemiştir. Ardından, Marr’ın “kozmopolitanizm” ile suçlanan aşamacılığının temsilcileri de dâhil daha fazla insan, daha küçük tasfiyelere maruz kalmıştır. Bütün bunların sonucu, ilk umut veren ortaya çıkışından sonra Sovyet arkeolojisinin Marksizm ile olan ilişkisinin lehine ve aleyhine olan ideolojik mücadelelerin etkisiyle ciddi bir biçimde sekteye uğraması olmuştu. Bu hâl, birbirini izleyen ilkel-komünal, köleci, feodal, kapitalist ve sosyalist üretim tarzıyla birlikte, Stalin’in 1938 yılındaki Kısa Ders aşamacılığından daha iyi hiçbir yerde görülemez.[23] 1955’te yayınlanan ve 1959’da İngilizce’ye çevrilen Sovyet arkeolojisi üzerine bir kitap için düzenleyici ilke olarak SSCB’yi oluşturan toprakların tarihinin kopuk bir resmini sunmaktadır. Arkeolojik kayıt parçalarına Karadeniz kıyısındaki Greko-Romen köleci devletleri[24] gibi belirli bir üretim tarzının örnekleri olarak yaklaşılmaktadır, fakat farklı parçaları birbirine bağlayacak bir bağlamı ortaya çıkarmak için yeterli olamamaktadır. Bu, sadece ideolojinin bir sonucu değil, Klejn’in de belirttiği gibi[25], Sovyet arkeolojisinin materyalleri Marksist arkeolog Gordon Childe tarafından yapılacak bir sentez için yeterli değildi.

Dışarıdan bir ilgili, Sovyet arkeolojisinin temel problemini siyasi faktörlerin sınırlamasından dolayı teorilerinin tadil edilmesi ve tekrar çalıştırılması için kapsamlı bir şekilde veri toplamaya elverişli olamaması olarak ifade etmiştir.[26] Fakat dünyayı anlama, eleştirme ve değiştirme hedefleri birbirine bağlı olduğundan ötürü, sosyalist devlette siyaset ve bilimin kolayca ayrılamayacağını ihmal etmektedir. Önemli olan daha çok izlenen siyasi programın özellikleridir. Klejn’in Sovyet arkeolojisindeki Stalin sonrası gelişmelere ilişkin tartışması bunu açıkça ortaya koymaktadır. Özellikle Kruşçev’in buzları eritmesinden sonra partiinostun şiddeti ortadan kalmasa da azalmıştır. Arkeoloji için bu durum, birden fazla eğilimin bir arada var olması anlamına gelmiştir. Klejn’in belirttiği gibi,[27] halkların uzun vadeli sürekliliğini vurgulayan sözde “yerliciler”, 1950’lerin ortasından SSCB’nin sonuna kadar arkeolojide en güçlü grup olmuştur.

Bunların çalışmaları, geç Stalin döneminin şovenizmi ve Marr ile onun kozmopolitanizminin reddiyesi temelinde, Slavlar ve Sovyetler içindeki diğer önemli etnik grupların “yerliliğini” kanıtlama yoluyla çalışmalarını yurtseverliği pompalamaya çalışmıştı. Çalışmaları, Sovyet iktidarı ve onun milliyetler üzerindeki politikasının farklı bağlamında da olsa esasen kültür tarihinin yöntemlerini ve milliyetçilikle olan ilişkisini literatüre geri getirmişti. Klejn’in İskandinavya’dan (Varegler) gelen göçmenlerin Ortaçağ Kiev Rus Krallığı üzerindeki etkisine ilişkin genel yaklaşımında da görüleceği üzere, mücadele bu hedef doğrultusunda hâlâ önemli bir rol oynamaktaydı.[28] Aslında karşıt olmaktan çok Marksizm’e daha yakın olan bir düşünce olan Vareglerin önemli rolünü kabul etme, sözde Sovyet karşıtı ve yurtsever olmayan duruşu nedeniyle zulme uğrama tehdidini de görünür kılmıştı.[29] Yine de, etnisiteye odaklanan yaklaşım, eleştirel tartışmanın istisnası olmaktan uzaktı ve hiçbir zaman diğer yaklaşımlara yer bırakmayacak şekilde baskın hâle gelmemişti.

Klejn tarafından tartışıldığı gibi,[30] arkeolojik kalıntıların tanımlanmasında, bu kalıntıların arkasındaki teknolojilerin ve ekolojik bağlamlarının incelenmesinde metodolojiyi geliştiren yeni araştırma eğilimleri ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde Marksizm de ihmal edilmemiş, onun tarihin materyalist bir açıklamasına yaptığı vurgu, etnik kökenin kültürel-tarihsel bir yaklaşımla incelenmesiyle birlikte var olmuştur. Kruşçev’in Marr’ı ve fikirlerini kısa süren tekrar eski konumuna döndürme girişiminin dışında, Sovyet arkeolojisinin Marksizm ile iç içe geçtiği ana akım, Stalin tarafından yasaklanmış olan bir sosyoloji biçimiydi. Klejn bu yaklaşımı “arkeolojik sosyoloji” olarak isimlendirmekte ve aynı zamanda üyelerinin Batılı yazarlarla ilişki kurma isteğine de dikkat çekerken bu yaklaşımın arkeolojik kalıntılar ile teorik modelleri birbirinden ayırma eğilimini eleştirmektedir.[31] Adrianov’un kitabı bu eğilimin bir parçası olduğu için Klejn’in bu eleştirisi, o kitabın incelemesinin bir parçası olarak ele alınacaktır.

Antik Harezm ve Sulama Temelli Üretici Güçlerin Karşılaştırmalı Çalışması

Klejn’in kitabının eksiklerinden biri, Sovyet arkeolojisinin başlıca arkeolojik projelerine, bireylerin kariyerlerinin bir parçası olarak ya da bilimsel bir tartışmayı örneklemek için yalnızca geçerken değinilmesidir. Dolayısıyla kitap, mala ve fırçanın gün ışığına çıkardığı şeylere dayanmak yerine, bazen oldukça soyut görünmektedir. Andrianov’un Aral Denizi bölgesinin sulama sistemleri hakkındaki kitabının, Sovyet arkeolojisi materyalleri üzerinde çalışmaya başlamak için iyi bir örnek sağlaması açısından yararlı olabileceği nokta burasıdır. Andrianov’un çalışması, 1937’de SSCB Bilimler Akademisi’nin himayesinde kurulan Harezm Arkeolojik-Etnografik Keşifi’nin (KhAEE) bir parçasıydı. Yunanca “Choresmia” olarak da bilinen “Harezm”, büyük bir vaha bölgesini ifade etmektedir. Ceyhun (Oxus) nehrinin deltasında, şu anda Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan arasında paylaşılmıştır. Antik ve orta çağda Harezm, farklı bir devlet ve entelektüel geleneğe sahip, dilsel yakınlık yoluyla daha geniş bir İran kültürel alanının bir parçasını oluşturan kentsel bir uygarlığa ev sahipliği yapmaktaydı. KhAEE’nin görev tanımı, etnografik ve çevresel çalışmaların yanı sıra büyük ölçekli kazı, hava ve saha araştırmalarının bir birleşimini kullanarak bu bölgenin tarih öncesinden günümüze tarihsel yörüngesini incelemekti. Bu bölgeyi yakınındaki bir bölgeyle karşılaştırmak için Seyhun (Jaxartes) Irmağı’nın deltasında da araştırma yapılmıştır. ABD’li bilim adamı Lamberg-Karlovsky’nin Andrianov’un kitabının giriş makalelerinden birinde belirttiği gibi, araştırma ölçeğinin ve farklı saha yöntemlerinin o zamanlar dünya arkeolojisinde bir benzeri yoktu.[32]

İlk döneminde S.P. Tolstov tarafından başlatılmış ve liderlik edilmiş olmasına rağmen, KhAEE ondan daha da uzun sürmüş ve bu alandaki çalışmalar 1997’ye kadar devam etmiştir. Saha çalışmasının genellikle zor olan koşullarında bilenmiş kolektif amaç değerler sistemi, diğer bireylerin kendi araştırma becerilerini ve bütün projenin kılavuzluğu içinde ilgi alanlarını geliştirmelerine izin vermiştir. Andrianov’un sulama konusundaki çalışması, Tolstov ile sahada yürütülen ve Sovyet biliminin önceliklerince yönlendirilen, ancak kendi başına zorlu bir bilim adamına yakışır şekilde formüle edilen sentez ve sonuçlarla buna iyi bir örnek oluşturmuştur. Büyük saha projelerinin, bireylerin araştırma konularını takip etmelerini sağlamaya ve yönlendirmeye hizmet edeceğini vurgulamak önemlidir; zira bu, Klejn’in kişilik ve fikirlere yaptığı vurgu dikkate alındığında büyük ölçüde ele almadığı bir şeydir. Elbette ki, büyük ölçekli projeleri finanse etme ihtiyacı da onların toplumsal önemini artırmıştır. KhAEE’nin sulama araştırmasının göze çarpan rolü, Andrianov tarafından, Lenin’in bir direktifine dayalı olarak, devrimden sonra Orta Asya topraklarını canlandırma gayretiyle ilgilidir.[33] “Birleşik bir yaklaşımda” tarihsel bileşen, modern sulama çabaları için vazgeçilmez olmakla birlikte Andrianov, vardığı sonuçlar itibariyle araştırmasını doğrudan Sovyet politikasıyla ilişkilendirmiştir.[34] Bu anlamda geçmiş, bugünden ayrılamaz ve sadece Harezm bölgesinin fiziki coğrafyasının anlaşılmasını değil, aynı zamanda orada meydana gelen uzun vadeli toplumsal gelişmeyi de içermektedir.

KhAEE gibi projenin temel avantajı, toplumsal formasyonların siyasi ve ideolojik biçimlerinin olduğu kadar doğal çevreyi üretim araçları ve güçlerinin gelişimiyle ilişkilendiren nedensel bir çerçevenin geliştirilmesine izin vermesidir. Bu konu hakkındaki Andrianov’un bakış açısı 1960’lardaki Sovyet coğrafyası bağlamında kavranmaya gereksinim duyar. Stalin 1930’ların sonlarında “coğrafi belirlenimciliğe” karşı bir mücadele başlatmış olsa da görüşü ve sonucunda doğal çevrenin toplumun gelişimindeki rolüne dair anlayışı 1960’larda Parti tarafından açık bir biçimde reddedilmiştir.[35] Yine bu, Marksizm’in Stalinist dogmaya meydan okuyabilen canlı ve yaratıcı versiyonlarının varlığını göstermektedir. Andrianov’u bu konuda en çok etkileyenler, Marx ve Engels’in (özellikle de Doğanın Diyalektiği ve Anti-Dühring) yanında, devrim öncesi Rus coğrafyacısı D.N. Anuhin ve L.I. Mechnikov, N.I. Vavilov tarafından yapılan bitki evcilleştirme çalışmasıdır. Hem Batı’daki hem de SSCB’deki dönemin araştırmacıları da dikkat çekmektedir.

Andrianov’un bakış açısı, toplum gelişimini şekillendirilmesinde doğanın rolünü tespit eder fakat devletlerin ve kent medeniyetlerinin çöküşü gibi toplumsal değişimlerde doğanın tek-nedenli rolünü açık bir şekilde reddetmiştir.[36] Diyalektik bir nedensel çerçeve içinde çevre, teknoloji ile ideolojik ve siyasi yapılar arasındaki karşılıklı etkileşimi anlamaya çalışmıştır. Ayrıca, insanlık ve doğa arasındaki ilişkinin bu tür bir diyalektik anlayışı, elde edildikten sonra bulgu üzerinde uygulanan bir şey değil, doğal ve toplumsal bilimler yöntemlerinin bir arada kullanımına içkindir. Bir arkeolojik öznitelik olarak Andrianov’un çevre kavramsallaştırması açıklığa kavuşmaktadır:

Kültürel çevre, farklı tarihsel dönemlerin etkilerinin yavaş yavaş biriktiği karmaşık bir doğal-tarihsel oluşumdur. Her tarihsel dönemde, toplumun çevre üzerinde etkisi, doğal yasalar hakkında bilgi derecesi ve karşılığında toplumsal gelişme yasaları tarafından belirlenen teknolojik gelişme düzeyi ile sınırlandırılmıştır. Çevre farklı güçlerin etkisi altında sürekli olarak değişikliğe maruz kalır ve bu değişimin sonucu da dünyanın yüzeyi, mekânı ve zamanı üzerinde bir etkiye sahip olur. Çevrelerin kendi tarihi vardır.[37]

Harezm ve Seyhun deltasının çevrelerinin tarihini kavrayabilmek, hava ve saha araştırması, çevresel ve etnografik çalışmalar ve büyük ölçekli kazıların birleştirilmiş yöntemleriyle mümkün olabilmiştir. Araştırma stratejisi, onun altyapısını oluşturan teorik bakış açısından ayrılamaz ve Andrianov’un Klejn’in “sosyolojik arkeoloji” olarak bilinen kavramı, yani makyaj için arkeoloji dışından kullanılan modellerin uygulanabilirliğini sorgulamaktadır. “Birleşik yaklaşımın” teori ve pratiği arasındaki yakın bağ, açık bir şekilde bulguların nasıl değerlendirileceği sorununu gündeme getirmektedir. Arkeolojik kalıntılar ve KhAEE’nin rekonstrüksiyonları arasında makul bir benzerlik varsayarsak[38] ölçüt, Harezm ve Seyhun delta alanlarının uzun vadeli tarihsel gelişiminin yorumlanmasının tutarlılığına dayanmaktadır. Bu anlamda kitap oldukça başarılıdır. Terminoloji “ortodoks” Marksizm’e ait olsa da sahadan elde edilen bulgular, onun kavramlarının eskimesinin önüne geçmektedir. Sulama kanalları yardımıyla canlanan çöl toprakları gibi, Andrianov’un kavramsal aygıtları da sulama sistemlerinin geliştirilmesine yönelik arkeolojik bulgularla bağlantı kurulduktan sonra keskin ve kritik bir eşiği atlamaktadır. Bu bulgu, yalnızca Harezm’deki değil; Avrasya, Afrika ve Amerika’dan da benzer olguları içermektedir.

Sulama sistemlerinin genel olarak gelişimi hakkında Andrianov, tarımın doğuşuyla yaşıt olduğu iddia etmektedir.[39] Bitki yetiştiriciliğinin kökeni için bir dizi farklı bölgeyi tanımakta Vavilov’u takip etmektedir.[40] Sulama sistemlerinin gelişiminin ilk yıllarında insanlar, doğanın onlara işlemek için gösterdikleriyle kendi teknolojik düzenlerini uyumlaştırmışlardır. Andrianov’un kitabında, doğal örneklerden öğrenme ve “doğanın tekniklerine” uyum sağlama temaları, sadece Harezm’de sulama sistemlerinin geliştirilmesinde değil, birkaç noktada tekrarlanmaktadır.[41] Burada kendilerini doğaya uyarlayan sulama şemaları ile su akışını kontrol edebilenler arasında bir ayrım yapılmaktadır[42]: Doğanın akışını kontrol edebilenler, Harezm devletinin gelişimi ve sınıflı toplumun ortaya çıkışı ile ilişkilendirilmektedir. Arkeolojik araştırmalara dayanarak Andrianov, her biri karmaşık olan ve birbirinin ardılı olan bir dizi farklı sulama tekniğini ayırt edebilmektedir.[43] Üretici güçlerdeki bu ilerlemeler, birbirini takip edecek şekilde komünal, antik köleci ve Ortaçağ feodal üretim tarzları olan üç farklı üretim ilişkisi türüyle ilişkilendirilebilir.

Bazı sulama sistemleri M.Ö. 2000’lerin sonlarına ve M.Ö. 1000’lerin ilk yüzyıllarına tarihlendirilmiş olsa da tarih öncesi dönem için bulgular oldukça kısıtlıdır. Bunlar, doğal özelliklere uyarlanmış görece küçük ölçekli sistemlerdir. Andrianov, kanalların uzunluk, genişlik ve derinliğine ilişkin tahminlere dayanarak hem onları inşa etmek hem de çamur birikmesini önlemek amacıyla gerekli olan emek miktarını tahmin etmektedir. Bu tahminler, metal kürekle çalışan bir insanın, Andrianov tarafından metal öncesi dönemler için günde 2 m3 olduğu varsayılırken, günde 3 m3 taşıdığını iddia eden Sümer metinlerinden elde edilen kanıtlara dayanmaktadır. En iyi bilinen tarih öncesi sulama sistemi için tahmin edilen emek miktarı, yanında bulunan kazılmış köyün büyüklüğü ile orantılı olarak yaklaşık yüz işçidir.[44] Çok genel terimlerle Andrianov, tarih öncesi geçim stratejilerinin, bölgedeki Karakalpaklar gibi yakın zamanda ortaya çıkan toplulukların stratejilerine benzediğini belirtmektedir. Bununla birlikte, tarih öncesi dönem için üretim ilişkileri hakkında çıkarım yapmak üzere etnografik materyalleri kullanmaktan da kaçınmaktadır.[45] Genel hatlarıyla Andrianov, kısıtlı bulguların sunduğu çeşitli olasılıkları göz önünde bulundurarak yeterli kaynakların mevcut olmadığı durumlarda takdire şayan bir şekilde ihtiyatlı davranmaktadır.

Bir diğer önemli dönem, M.Ö. 6. yüzyıldan M.S. 4. yüzyıla kadar olan süreyi kapsayan antikite (Rusça: antichnost)[46] evresidir. Bu dönem, kentlerin, ileri düzey el işlerinin, Zerdüştlük ve onla ilgilenen bilimlerin ve elbette ki, devlet ve sınıflı toplumların doğuşunu işaretlemektedir. Zaman zaman Ahameniş ve Sasani Pers imparatorluklarının bir parçasını oluştursa da Harezm devleti, çoğunlukla bağımsızdı ve özellikle başkenti Toprak-kala bölgesi KhAEE tarafından kazılmıştır.[47] Kentlerin gelişmesiyle birlikte, tahıl ve üzüm yetiştirmek için çiftliklere sahip bir kırsal alan da ortaya çıkmıştır. Bu bitkilerin ihtiyaç duyduğu su, suyu doğrudan nehirden çekebilen ve onlarca hatta yüzlerce kilometreye yayılan yeni tür sulama kanallarından sağlanmaktaydı. Andrianov, farklı sulama kanalları inşa etmek ve bunları korumak için harcanan emeğin, bazı bölgelerde tahmin edilen nüfustan daha fazla olan binlerce işçi olduğunu düşünmektedir.[48] Ona göre bu durum, diğerleri daha önce toplulukların daha büyük bir sulama sistemi oluşturmak için birlikte çalışma ihtimalini ifade etmekte olsa da[49] Antik Mısır için zaten daha önceden belirttiği[50] zor kabiliyeti anlamına da gelen devletin koordine etme gücünü göstermektedir.

Emeğin organize edilmesi için doğrudan yazılı bir kanıt bulunamadığı için dolaylı da olsa bir dizi argüman, Andrianov’un iddiasını desteklemeye yardımcı olmaktadır. İşgücü gereksinimleri yalnızca yerleşim yerlerinin demografik tabanının üstüne çıkmakla kalmamış, aynı zamanda verimsiz sistemler, sulama kanallarından elde edilecek suyun faydalı olacağı arazi miktarını da kısıtladığından emekten elde edilen ilk getirileri de eksik bırakmıştır.[51] Ayrıca Andrianov, Harezm’deki sulama sistemlerini, merkezi bir devlet organizasyonun ortaya çıkmadığı ve KhAEE tarafından da çalışılan Seyhun’daki sürekli sulama sistemiyle karşılaştırmaktadır.[52] Andrianov’a göre tarım, komünal bir çerçevede yapılırken bu faktörler, sulama kanallarını inşa etmek ve korumak için büyük bir emek seferberliğini zorlayan bir modele işaret etmektedir.[53] Zaman geçtikçe sulama sistemleri ve tarım, Ortaçağ döneminin su kaldırma cihazı olan ve tarım arazilerinin ihtiyaç duyduğu nemi sağlamak için çok daha rafine bir sistemi mümkün kılan chingir ile daha verimli bir hâle gelmiştir.

M.S. 4. ve 6. yüzyıllar arasında antik toplumun bitişinden sonra, sonraki Ortaçağ dönemi, Harezm devletinin feodal hatlar etrafında yeniden kuruluşuna sahne olmuştur. Sulama kanalları da yeniden inşa edildi ve şimdiki durumda daha da verimliydi; emeğe duyulan talep de artan tarımsal üretimden dolayı daha yüksek nüfus yoğunluğuyla karşılanabilmekteydi.[54] Genel olarak Andrianov, toprağın yapılandırıcı rolünü hesaba katarak, aynı zamanda da büyüme ve çöküş döngülerinin toplumsal ilişkilerden ayrıca anlaşılamayacağını da belirterek üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin uzun vadeli gelişimini birlikte izlemeyi başarabilmektedir.[55] Kültürel çevre kavramı, onu arkeolojik anlamda incelemek için kullanılan tekniklerin birleşimi ile Harezm bölgesindeki üretici güçler ve ilişkiler arasındaki tarihsel etkileşimin yorumlanması açısından arabuluculuk yaptığı için onun diyalektik yöntemi aynı zamanda KhAEE’nin saha tekniklerinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu haliyle Andrianov’un kitabı, Klejn’in Sovyet arkeolojisinin “sosyolojik okuluna” ilişkin Marksist modelleri ile incelediği arkeolojik kaynaklar arasındaki ayrıma ilişkin vardığı sonucu mazur göstermektedir.

Sonuç

KhAEE ve eski sulama sistemleri hakkındaki çalışmasını ayrıntılı bir şekilde anlatan Andrianov’un kitabı, Sovyet arkeolojisinin çelişkilerini oldukça iyi yansıtmaktadır. Kurucusu olan S.P. Tolstov kendi sınırları içinde Yahudi kökenli birçok insan da dâhil olmak üzere kozmopolit ve eşitlikçi bir güvenli sığınak meydana getirmiş, ayrıca 1937’de arkeoloji ve etnografide sabotaj yöntemleri üzerine bir makalenin ortak yazarlığını da yapmıştır.[56] Diğer paradoks ise desteklenen ve görünüşe göre devlet politikasıyla da uyumlu olan Andrianov’un çalışmasının sınırlı bir etkiye sahip oluşuydu. Üretim ilişkilerinin doğa güçlerinden ne kadar daha yıkıcı olabileceğini gösteren yeni bir kültürel çevre ürünü kurumuş Aral Denizi yatağı biçiminde 1960’lardan sonra ortaya çıktı. Ne etiği ne de etkililiği bakımından ayırt edilemeyen Sovyet arkeolojisinde, Klejn’in özellikle Brezhnev döneminde yaygın olduğunu belirttiği biçimde yüceltilecek çok az şey bulunmaktadır.[57] Yine de Sovyet arkeolojisi olgusu dikkatten kaçırılmamalı ve onun Marksizm’i arkeolojik kaynaklarla ilişkilendirmeye yönelik yaratıcı girişimleri Stalinizm tarafından silikleştirilmemelidir.

Bunun yerine Andrianov ve Klejn’in okurları, Sovyet arkeolojisinin nerede ayırt edici olduğunu, onu Batı arkeolojisinden neyin farklı kıldığını sorabilir. Klejn’e göre, Marksist olarak Sovyet arkeolojisini ayırt etmek için az şey vardır,[58] ancak Batılı yaklaşımlarla yapılacak bir karşılaştırma, özellikle de üretici güçlerin rolü hesaba katıldığında, durumun böyle olmadığını göstermektedir. Andrianov, üretici güçlerin rolüne yapılan vurgunun olumlu sonuçlar doğurabileceğini göstermiştir. Önce doğadaki örneklerden sulamayı keşfeden ve ardından nehirleri kontrol etmek için teknikler oluşturan insan modeli, Epikuros’un Heredot’a Mektubu gibi Greko-Romen filozofların eserlerine giden fikirleri uygulamaktadır.[59] Marx’ın hayvanların emeğinin tek taraflı olduğu, fiziksel ve zihinsel yetenekleri tarafından belirlendiği, ancak insanların evrensel olarak ürettiği iddiası,[60] bu Klasik kavrayışları kapitalizme ve onun öncüllerine kadar genişletmesine izin vermiştir. Sovyet arkeologlar ayrıca, farklı dünya bölgelerinin tarihsel gidişatını karşılaştırmak için teorik bir temel sağlamak üzere Marx’ın fikirlerini kullandılar.

Bunun güzel bir örneği, tarımın bariz türlerine dayanarak Yeni ve Eski Dünyalardaki erken medeniyetlerin (veya erken sınıflı toplumun) bir şemasını geliştirmek için V. M. Mason tarafından yapılan çalışmadır.[61] Vardığı sonuçlardan bazıları, yeni bulgulara dayalı olarak değiştirilmelidir.[62] Yine de, erken uygarlıklarda ana üretici güçleri meydana getiren temel tarım tekniklerindeki farklılıkların onların gelişimini anlamanın anahtarı olduğu fikri, Batılı araştırmacılar için de makul bulunmaya devam etmektedir.[63] Sovyet bilim adamları, erken uygarlıkların ve diğer toplum türlerinin gelişimi için daha geniş etkileşim alanlarının önemine dikkat çekerek daha geniş sosyal-coğrafi bağlamlar sorununu da çözmüşlerdir.[64] Avrasya’da geniş mekânsal uzantıları olan, farklı metal işleme yöntemleriyle karakterize edilen “metalürjik bölgeler” düşüncesi özellikle dikkat çekmiştir.[65] Kültür temelli geleneksel bölünme ile sınırlanmayan bu bölgeler, geniş alanların uzun vadeli tarihsel gidişatlarının kavranması için Batılı bilim insanlarının büyük ilgisini çekmiştir.[66]

Bu çalışmalar, hep birlikte ele alındığında, tarım ve teknoloji bağlamında dünya bölgeleri arasındaki farkların incelenmesi ve araştırılması için kullanılabilir. Örneğin, Avrasya ve ilk dönemdeki metalürji eksikliğiyle birlikte Mezoamerika’daki farklı mahsuller, bu iki bölgenin şehircilik biçimlerindeki ve tarihsel gidişatlarındaki önemli farklılıkları açıklar.[67] Bu anlamda üretici güçlere verilen Sovyet atfı, hem el yapımı eşyaların çalışılması için yeni yöntemlerin tanıtılması anlamında metodolojik hem de kültürler arası karşılaştırma yaklaşımı olarak teorik açıdan yeni bir çığır açmıştır. Bu Sovyet çalışmaları, özellikle Antroposen denilen dönem hakkındaki son tartışmalar göz önünde bulundurulduğunda, Marksizm’in ekolojik boyutuyla yeniden ilişki kurmaya yönelik mevcut çağrılar[68] ışığında önemlidir[69]. Bu eğilim içinde olan bazı araştırmacılar, SSCB’deki ekolojik uğraşların belirli yönlerine ilgi ve takdir göstermişlerdir[70] ve bu çalışmanın da arkeolojik yönü dikkate alınmalıdır.

Bahsi geçirilen başarılardan bağımsız olarak, Sovyet arkeolojisinde öne çıkan sorunlardan biri, öncül bir rol verilen üretici güçleri siyasi sistemler ve kültürel fenomenlerle ilişkilendirmekti. Andrianov’un kitabındaki Zerdüştlük tartışmasında görülebileceği gibi, özellikle kültürün tarihsel anlayışındaki noksanlıklara dikkat çekilebilir.[71] Bugün varlığını sürdüren bu büyük dinin özünün, gerçekten de göçebe ve yerleşik çobanlar arasındaki bir mücadelenin sonucu olarak görülebileceğini varsaymak akla yatkın değildir. 1970’lerde sanatın doğuşuna ilişkin kapsamlı bir tartışmanın[72] ortaya koyduğu üzere sorun, Sovyet arkeolojisinde kültüre dair derin yaklaşımlar olmadığından değil, bunların üretici güçlerle ilişkilendirilmesi noktasında uzak kalınmasından çıkmaktaydı. Batı Marksizmi, üretim ilişkilerinin siyasi ve kültürel fenomenler için oynadığı bir arabulucu olarak rolünü kabul etme açısından daha büyük adımlar atmıştır.[73] Üretim ilişkilerine yapılan vurgu, Batılı Marksist arkeologların yeni modeller kullanarak dünyadaki çeşitli toplumsal formasyonları anlamalarını ve onları karşılaştırmalarını sağlamıştır.[74] Aynı zamanda onların kültürel fenomenlerin toplumsal rolüne yönelik daha rafine modeller geliştirmelerini de mümkün kılmıştır.[75]

Güç ve üretim ilişkileri arasındaki denge konusunda gelişen farklı anlayışlar, Batılı Marksistler tarafından Sovyet arkeolojik araştırmalarına bu kadar az ilgi gösterilmesinin nedenlerinden biri olabilir. Ancak Sovyetlerin, güçlerden üretim ilişkilerine ve hatta siyaset ve kültüre kadar olan ilişkiler dizisini yeterince kavrayamaması başlı başına ilginçtir. Zira problem kesinlikle fark edilmiştir. Örneğin, Eero Loone gibi felsefi eğilimli bir Sovyet tarihçisi, üretici güçlerle başlayan bir tutarlı çerçeve içinde olsa da; ekonomik, idari ve zihinsel eylem biçimlerini determinist olmayan bir yol ile inceleyen bir model önermiştir.[76] Sosyal bilim, ekonomiler, siyasal sistemler ve kültürel olgular arasındaki bağlantılardaki küresel farklılıkları belirgin kılan karşılaştırmalı bir araştırma programı aracılığıyla farklı toplumlar arasındaki çeşitliliği inceleyebilir.[77] Bu Marksizm biçimi toplumla ilgili her şeyi açıklamayabilir, fakat dünyayı anlayabilen ve içsel olarak çoğulcu ve demokratik bir Marksist siyasi pratiği devam ettirmek için yeterli olacaktır.[78]

Batılı Marksistler, geçmişin çağdaş toplumu nasıl etkilediğini ve hangi alternatiflerin var olduğunu göstererek demokratik ve çoğulcu olmaktan ziyade bir sosyalizm biçiminin ortaya çıkmasında geçmiş toplumsal formasyonların karşılaştırmalı bir şekilde incelenmiş olmasının önemli bir rolü olduğunu savunmuştu.[79] Bununla birlikte, üretim ilişkilerine odaklanma ve üretici güçlerin ihmal edilmesi, bugün insanlığın karşı karşıya olduğu ekolojik zorlukları yeterince kavramayı zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla bu zorluk, üretim ilişkilerinin yanında üretici güçlerin önemli bir rol oynamasına izin verebilecek bir çerçeve geliştirmekte gibi görünmektedir. Althusser tarafından geliştirilen Lucretiusçu “tesadüfi materyalizm” kavramı bu bağlamda faydalı olabilir, çünkü üretim ilişkilerine yaptığı vurguya rağmen, karşılaşmalarından sonra birleşen öğelerin bağımsızlığını da tanımaktadır.[80] Farklı zamansallıkların çeşitliliğinin tanınması,[81] farklı unsurlar arasındaki ilişkilerin tarihsel olarak anlaşılmasına izin vererek aşamacı yaklaşımların kalıcı etkilerini ortadan kaldırır. Bu çerçeve geliştirilirken, Andrianov ve Klejn’in kitaplarındaki Sovyet arkeolojisinin deneyim ve bulgularından bilgi edinmek kullanışlı olabilir.[82] Umarım gelecekte önde gelen Sovyet arkeoloji çalışmaları daha fazla çevrilir.

Kaynakça

Althusser, Louis 2006, Philosophy of the Encounter: Later Writings, 1978–1987, edited by Oliver Corpet and François Matheron, translated by G.M. Goshgarian, London: Verso.

Andrianov, Boris Vasil’evich 2016 [1969], Ancient Irrigation Systems of the Aral Sea Area: The History, Origin, and Development of Irrigated Agriculture, edited by Simone Mantellini with the collaboration of C.C. Lamberg-Karlovsky and Maurizio Tosi, Oxford: Oxbow Books.

Andrianov, Boris Vasil’evich and L.F. Monogarova 1976, ‘Lenin’s Doctrine of Concurrent Socioeconomic Systems and its Significance for Ethnography’, Soviet Anthropology and Archaeology, 14, 4: 3–26.

Arzhantseva, Irina 2015, ‘The Khorezmian Expedition: Imperial Archaeology and Faustian Bargains in Soviet Central Asia’, Public Archaeology, 14, 1: 5–26.

Bashilov, V.A. and V.I. Gulyaev 1990, ‘A Bibliography of Soviet Studies of the Ancient Cultures of Latin America’, Latin American Antiquity, 1, 1: 5–22.

Blanton, Richard E. 2004, ‘Settlement Pattern and Population Change in Mesoamerican and Mediterranean Civilizations: A Comparative Perspective’, in Side-by-side Survey: Comparative Regional Studies in the Mediterranean World, edited by Susan E. Alcock and John F. Cherry, Oxford: Oxbow Books.

Chernykh, Evgenii Nikolaevich 1991, Ancient Metallurgy in the USSR: The Early Metal Age, Cambridge: Cambridge University Press.

Chernykh, Evgenii Nikolaevich 2011, ‘The Archaeology Paradigm through the Prism of Natural Science Methods’, Herald of the Russian Academy of Sciences, 81, 1: 62–74.

Childe, Vere Gordon 1954, ‘Early Forms of Society’, in A History of Technology, edited by Charles Singer, E.J. Holmyard and A.R. Hall, Oxford: Clarendon Press.

Clarke, David L. 1968, Analytical Archaeology, London: Methuen.

Foster, John Bellamy 2015, ‘Late Soviet Ecology and the Planetary Crisis’, Monthly Review, 67, 2: 1–20.

Foster, John Bellamy and Paul Burkett 2016, Marx and the Earth: An Anti-Critique, Historical Materialism Book Series, Leiden: Brill.

Goody, Jack R. 2012, Metals, Culture and Capitalism: An Essay on the Origins of the Modern World, Cambridge: Cambridge University Press.

Houston, Stephen D. and Takeshi Inomata 2009, The Classic Maya, Cambridge: Cambridge University Press.

Howe, Jovan E. 1980, The Soviet Theories of Primitive History: Forty Years of Speculation on the Origins and Evolution of People and Society, unpublished PhD thesis, University of Washington.

Inwood, Brad and Lloyd P. Gerson (eds.) 1994, The Epicurus Reader: Selected Writings and Testimonia, Indianapolis: Hackett Publishing Company.

Khatchadourian, Lori 2008, ‘Making Nations from the Ground Up: Traditions of Classical Archaeology in the South Caucasus’, American Journal of Archaeology, 112, 2: 247–8.

Klejn, Leo S. 2012 [1993], Soviet Archaeology: Schools, Trends, and History, translated by Rosh Ireland and Kevin Windle, Oxford: Oxford University Press.

Kohl, Philip L. and Evgenij Nikolaevich Chernykh 2003, ‘Different Hemispheres, Different Worlds’, in The Postclassic Mesoamerican World, edited by Michael E. Smith and Frances F. Berdan, Salt Lake City: University of Utah Press.

Kunkel, Benjamin 2017, ‘The Capitalocene’, London Review of Books, 39, 5: 22–8.

Lewin, Moshe 2005, The Soviet Century, London: Verso.

Loone, Eero N. 1992, Soviet Marxism and Analytical Philosophies of History, translated by Brian Pearce, London: Verso.

Marx, Karl 1976 [1867], Capital: A Critique of Political Economy. Volume One, translated by Ben Fowkes, Harmondsworth: Penguin.

Masson, Vadim Mikhaĭlovich 1988, Altyn-depe, translated by Henry N. Michael, Philadelphia: University Museum.

Matley, Ian M. 1966, ‘The Marxist Approach to the Geographical Environment’, Annals of the Association of American Geographers, 56, 1: 97–111.

McGuire, Randall H. 2006, ‘Marx, Childe, and Trigger’, in The Archaeology of Bruce Trigger: Theoretical Empiricism, edited by Ronald F. Williamson, Montreal: McGill-Queen’s University Press.

Mongait, Aleksandr L’vovich 1959, Archaeology in the U.S.S.R., Moscow: Foreign Languages Publishing House.

Morfino, Vittorio 2014, Plural Temporality: Transindividuality and the Aleatory between Spinoza and Althusser, Historical Materialism Book Series, Leiden: Brill.

Patterson, Thomas C. 2003, Marx’s Ghost: Conversations with Archaeologists, Oxford: Berg.

Routledge, Bruce 2014, Archaeology and State Theory, London: Bloomsbury Publishing.

Scarborough, Vernon L. 2003, The Flow of Power: Ancient Water Systems and Landscapes, Santa Fe: SAR Press.

Semenov, S.A. 1964, Prehistoric Technology: An Experimental Study of the Oldest Tools and Artefacts from Traces of Manufacture and Wear, translated by M.W. Thompson, London: Cory, Adams & Mackay.

Stalin, Joseph Vissarionovich 1939, History of the Communist Party of the Soviet Union (Bolshevik), Moscow: Progress Publishers.

Stoliar, A.D. 1977, ‘On the Genesis of Depictive Activity and its Role in the Formation of Consciousness (Toward a Formulation of the Problem)’, Soviet Anthropology and Archaeology, 16, 3/4: 3–42.

Stride, Sebastian, Bernardo Rondelli and Simone Mantellini 2009, ‘Canals versus Horses: Political Power in the Oasis of Samarkand’, World Archaeology, 41, 1: 73–87.

Tantaleán, Henry 2014, ‘Marxian Archaeologies Development: Peruvian, Latin American, and Social Archaeology Perspectives’, in Encyclopaedia of Global Archaeology, edited by Claire Smith, New York: Springer.

Trigger, Bruce G. 1980, Gordon Childe: Revolutions in Archaeology, London: Thames and Hudson.

Trigger, Bruce G. 2003, Understanding Early Civilizations: A Comparative Study, Cambridge: Cambridge University Press.

Trigger, Bruce G. 2006a, A History of Archaeological Thought, Second Edition, Cambridge: Cambridge University Press.

Trigger, Bruce G. 2006b, ‘All People Are (Not) Good’, in The Politics of Egalitarianism: Theory and Practice, edited by Jacqueline Solway, New York: Berghahn Books.

Van der Linden, Marcel 2007, ‘The “Law” of Uneven and Combined Development: Some Underdeveloped Thoughts’, Historical Materialism, 15, 1: 145–65.

Wilkinson, Toby C. 2014, Tying the Threads of Eurasia: Trans-regional Routes and Material Flows in Transcaucasia, Eastern Anatolia and Eastern Central Asia, c. 3000 – 1500 BC, Leiden: Sidestone Press.

Wilson, Catherine 2016, ‘Political Philosophy in a Lucretian Mode’, in Lucretius and the Early Modern, edited by David Norbrook, Stephen Harrison and Philip Hardie, Oxford: Oxford University Press.

Zhang, Liangren 2011, ‘Soviet Inspiration in Chinese Archaeology’, Antiquity, 85: 1049–59.



[1] Klejn 2012, s. 3.

[2] Patterson 2003.

[3] Tantaleán 2014, s. 4683-4.

[4] Trigger 2006a, s. 326-44

[5] Açık bir istisna Johan Howe’un komünal üretim araçları tarafından biçimlenen tarihin ilk safhası ve insanlığın gelişimini ele alan Sovyet teorileri üzerine yayımlanmayan doktora tezidir (Howe 1980).

[6] Semenov 1964

[7] Bkz: Childe’ın Klejn’in kitabındaki bölümü ve entelektüel gelişiminin bir değerlendirmesi için Trigger 1980. Childe’ın Marksist kısa ve öz görüşleri için Childe 1954.

[8] Örneğin, Sovyet arkeolojisi 1950’lerde Çin arkeolojisini uzun süreli kalıpların oluşturulmasına imkân sağlayarak güçlü bir şekilde şekillendirdi; bkz. Zhang 2011

[9] Klejn’in kitabı 1993’te, Andrianov’un kitabı ise 1969’da Rusça olarak basılmıştır.

[10] Clarke 1968, s. 4-8.

[11] Wilson 2016.

[12] Trigger 2006a, s. 121-38

[13] Marx 1976, s. 286.

[14] Trigger 2006a, s. 248-61

[15] Klejn 2012, s. 237, 243, 289, 291. “Rus Sosyal Bilim Enstitüler Birliği’nin” kısaltması olan RANION, oturmuş ama Marksist olmayan akademisyenleri yeni Bolşevik kuşağıyla bir araya getirmiştir. Burada itibarlı bir öğretim görevlisi olarak Bukharin, iki ayrı çalışma sahası olarak ele alınması yerine, toplum ve doğayı bir içsel ilişki olarak ele alan tarihsel materyalizm görüşünü savunmuştur. Howe tarafından 1980 yılında hazırladığı tezde de belirtildiği üzere bu görüşler, toplumun içsel gelişimini doğanın dışında olarak vurgulayan başka bir bakış açısı tarafından özellikle hedef alınmıştır (Howe 1980, s. 115-20).

[16] Klejn 2012, s.242

[17] Klejn 2012, s. 86-8

[18] Lewin 2005, s. 80-3

[19] Klejn 2012, s. 29 figure 2.10.

[20] Trigger 2006a, s. 344

[21] Klejn 2021, s. 203.

[22] Klejn 2012, s. 209

[23] Stalin 1939, s. 103

[24] Mongait 1959, s. 185-217

[25] Klejn 2012, s. 168-73

[26] Trigger 2006a, s. 344.

[27] Klejn 2012, s. 53-4

[28] Klejn , s. 115-20

[29] Klejn’e gore, Vareglerin rolünün benimsenmesi, Marx ve erken Sovyet tarihçisi M.N. Pokrovsky tarafından benimsenmiş, fakat geç Stalin döneminin şovenist atmosferi içinde kabul edilemez bir hâle gelmişti (2012, s. 115-17).

[30] Klejn 2012, s. 73-9

[31] Klejn 2012, s. 69-72

[32] Andrianov 2016, s. 37-9

[33] Andrianov 2016, s. 65

[34] Andrianov 2016, p. 254

[35] Stalin, toplumun gelişimindeki değişiklere nazaran daha uzun zamanda vuku bulan coğrafyadaki değişiklikler konusundaki konumunu alışılmamış bir temelde meşrulaştırmaktaydı; bkz: Stalin 1939, s. 118. Burada doğal çevre ve insanlık tarihi birbirinden farklı alanlarmış gibi tecrit edilmektedir. 1960’lardaki tartışmalara temas eden ve aynı dönemde yazılmış iyi bir eser için bkz: Matley 1966.

[36] Andrianov 2016, s. 253-4

[37] Andrianov 2016, s. 78.

[38] Andrianov’un kitabında kullanılan verilerin teknik yoğunluğu henüz yeterli değil, ancak kitabın kendisi, arkeolojik bulguların detaylarını gün yüzüne çıkartan fotoğraf ve illüstrasyonlar ile desteklenen teknik açıklamaları içermektedir.

[39] Andrianov 2016, s. 98

[40] Andrianov 2016, s. 266-7.

[41] Andrianov 2016, s. 69.

[42] Andrianov 2016, s. 146.

[43] Andrianov 2016, s. 250

[44] Andrianov 2016, s. 150-3.

[45] Andrianov 2016, s. 143-4

[46] Antichnost terimi, Batı arkeolojisinden farklı olarak, özellikle Yunanistan ve Roma’ya değil, Klasik dünyanın veya oikoumenenin geniş coğrafi alanına atıfta bulunan, “Klasik” kültürlerin M.Ö. ve M.S. ilk bin yıllarına karşılık gelmektedir. Bu nedenle, Ahameniş Pers imparatorluğunu da içermektedir. Kafkasya’daki antichnost üzerine Sovyet çalışmaları için bkz: Khatchadourian 2008

[47] Mongait 1959, s. 270-2

[48] Andrianov 2016, s. 158, 167, 189.

[49] Andrianov 2016, s. 115.

[50] Mongait 1959, s. 265.  Kendi kendini örgütleyen toplulukların daha büyük ölçekli sulama kanalları kurma potansiyeli, Batı’daki son araştırmalarda vurgulanmaktadır; örnek için bkz: Stride, Rondelli and Mantellini 2009.

[51] Andrianov 2016, s. 160.

[52] Andrianov 2016, s. 248-9.

[53] Andrianov 2016, s. 250.

[54] Andrianov 2016, s. 179.

[55] Andrianov 2016, s. 253-4.

[56] Arzhantseva 2015

[57] Klejn 2012, s. 41-2.

[58] Klejn 2012, s. 145.

[59] Teknolojinin insani gelişiminin başlangıçta doğal özelliklerin taklit edilmesi ve uyarlanmasıyla yönlendirdiğini öne sürdüğü yer, bkz: Inwood ve Gerson (ed.) 1994, s. 16.

[60] Marx 1976, s. 283-4.

[61] Mason 1988, s. 129.

[62] Maya uygarlığının ormanlık araziyi yakarak tarla açma tipi tarımla sürdürüldüğü fikri, o zamandan beri geliştirilen yeni arkeolojik araştırmalarla çürütülmüştür, bkz: Houston ve Inamata 2009, s. 233-9.

[63] Blanton 2004; Scarborough 2003.

[64] Masson 1988, s. 111-22.

[65] Chernykh 1991.

[66] Goody 2012; Wilkinson 2014.

[67] Kohl ve Chernykh 2003; ayrıca bkz: Chernykh 2011. Ayrıca Andrianov kitabında Engels’in özgül anlatımına dayanarak bu Eski ve Yeni Dünya arasındaki bu farklılıklara dikkat çekmiştir (Andrianov 2016, s. 133-4).

[68] Foster ve Burkett 2016.

[69] Kunkel 2017

[70] Foster 2015.

[71] Andrianov 2016, s. 153-4.

[72] Stoliar 1977’den başlayarak birkaç yıl Sovyet Antropolojisi ve Arkeolojisi dergisinde yayınlandı.

[73] Neredeyse sadece toplum biçimlerinin ve dönüşümlerinin betimlenmesine odaklanan Batılı Marksist arkeoloji yaklaşımlarının geniş bir tartışması için bkz: Patterson 2003, Bölüm üç ve dört.

[74] Trigger 2003. Trigger’ın ve Childe’ın çalışmaları arasındaki ilişki için bkz: McGuire 2006

[75] Routledge 2014.

[76] Loone 1992, s. 159-65.

[77] Bashilov ve Gulyaev 1990, s. 13.

[78] Muhtemelen çoğulculuk, en açık biçimde 1960’lardaki yazılarda fark edilebilecek şekilde Buharin’in Marksizm ve bilime yaklaşımında mümkün olabilirdi. Howe’un 1980’deki tezinde belirttiği gibi, enternasyonalist bir seri olan The Laws of History and the Concrete Forms of the World-historical process (Howe 1980, s. 290-301) aracılığıyla Marksist dünya tarihini yeniden canlandırmak için kapsamlı bir çaba gösterildi. Tarih öncesi konusu hakkında sadece 1968’de yayınlanan ilk ciltte bilgi vardı ve bu girişim, dönemindeki Prag Baharı ile aynı kasvetli kaderi paylaştı.

[79] Trigger 2006b.

[80] Bu bağlamda özellikle ön plana çıkan, onun üretim tarzını tesadüfi materyalizm ışığında tartışmasıdır; bkz: Althusser 2006, 197-203.

[81] Morgino 2014, s. 152-64. Burada Stalin’in Dipnot 35’te tartışılan, farklı zamansallıkları etkileşimi engellediği için tarih ve çevrenin birlikte tartışılamayacağına ilişkin tezine arasındaki farka dikkat edin.

[82] Andrianov’un KhAEE üzerine yaptığı çalışma, özellikle Harezm ve Seyhun arasında gösterilen zıtlıklar, birtakım karşılaşma ve karşılaşmama olarak tarihin tesadüfi materyalizmindeki perspektifle oldukça uyumlu görünmektedir. Bu bağlamda, daha geniş coğrafi alanlarda yan yana var olan farklı üretim tarzlarının varlığını da belirtmek önem teşkil etmektedir; bkz: Andrianov ve Monogarova 1976. Van der Linden 2007 tarafından da özetlendiği gibi, tesadüfi materyalizmin bileşik ve eşitsiz gelişim kavramıyla olası bağının daha fazla araştırılması gerekmektedir.

Metnin İngilizce Aslı: Bajema, Marcus, "Soviet Archaeology in Theory and Practice", Historical Materialism, https://www.historicalmaterialism.org/book-review/soviet-archaeology-theory-and-practice (son erişim: 17.11. 2021)

Çeviren: Erdem Tekçi

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hollywood Grevi: Yapay Zeka ve Yaratıcı Gayri-Maddi Emek

2 Mayıs 2023 tarihinde Amerikan Senaristler Birliği’nin ( Writer Guild of America - WGA ) çalışma koşullarının iyileştirilmesi hedefiyle başlattığı Hollywood Grevi, ABD’nin eğlence sektöründe uzun süredir görülmeyen kapsamlı bir iş bırakma eylemine dönüştü. Temmuz ayının ortalarına doğru Beyaz Perde Aktörleri Derneği ( Screen Actors Guild - SAG ) ile Amerikan Televizyon, Radyo Sanatçılarının ( American Federation of Television and Radio Artists - AFTRA ) bir araya gelerek oluşturduğu Amerikan Oyuncular Sendikası’nın ( SAG-AFTRA ) WGA’nın 2 Mayıs’ta başlattığı greve katılmasıyla birlikte iş bırakma eylemlerinin kapsamı daha da genişledi. Grev devam ederken ülkede yayınlanan ünlü talk show’lar ve dizilerin kesintiye uğraması dışında, bazı sinema filmlerinin vizyon tarihleri değiştirildi.   Yaklaşık beş aylık bir süreyi kapsayan Hollywood Grevi 25 Eylül’e gelindiğinde taraflar arasında uzlaşıya varılması sonucu askıya alındı. Fakat kısa bir süre sonra bu uzlaşının, sadece senaryo yaz...

Elinizi Çabuk Tutun Yoksa Gramsci de Trump'a Oy Verecek(!)

Gazete Oksijen’in geçtiğimiz günlerde Wall Street Journal yazarı Kevin T. Dugan tarafından kaleme alınan “Meet MAGA’s Favorite Communist” başlıklı yazısını “Gramsci nasıl Trumpçıların favori komünisti oldu?” başlığıyla Türkçe’ye çevirmesi hatrı sayılır bir süre önce dolaşıma giren bir anlatıyı yeniden keşfetmeme neden oldu; Aşırı sağın Gramsci’nin başta (kültürel) hegemonya olmak üzere kimi fikirlerini sahiplendiği iddiasını temeline alan bu yazılar, kültürel çalışmalardan uluslararası ilişkilere bir çok disiplinde pek çok kez “esnetilmeye çalışılan” Gramsci teorilerine benzer bir biçimde, çarpık bir anlatıyı sahiplenerek okuyucuya olmayan ve/veya eksik bir Gramsci anlatısı sunuyor. Tıpkı geçtiğimiz yıl sonlarında Giorgio Ghiglione’nin Foreign Policy’de yazdığı “Why Giorgia Meloni Loves Antonio Gramsci” başlıklı yazısı gibi, WSJ’de yer alan bahse konu yazıda, Gramsci’nin “sınıf mücadelesinin merkezine ekonomi yerine kültürü koyduğu” iddia ediliyor. Her iki yazıda örneğine kolaylıkl...

Çeviri | Guglielmo Carchedi - Makineler Değer Yaratır Mı?

(Artık) Değerin Tek Kaynağı Olarak Soyut Emek Soyut emeğin değerin ve artık değerin tek kaynağı olması Marx’ın iktisat kuramının temel varsayımıdır. İlk olarak, neden emekçiler (artık) değer yaratsın ki? En sık duyulan itiraz, üretim araçlarını ve sermayedarları (artık) değerin üreticilerinin dışında tutmak için hiçbir nedenin bulunmadığıdır. Üretim araçlarıyla ilgili olarak, argüman iki türe ayrılabilir. Daha fazla aşırıya kaçan argüman, emekçilerin yokluğunda üretim araçlarının (artık) değer üretebileceğini savunmaktadır. Örneğin, Dmitriev’in iddiasına göre: “Tüm ürünlerin sadece makinelerin çalışmasıyla üretildiği bir durumu tasavvur etmek kuramsal açıdan mümkündür; öyle ki hiçbir canlı emek birimi (ister insan isterse de başka bir tür olsun) üretime katılmamakta ve buna rağmen belirli koşullar altında bu durumda endüstriyel kâr ortaya çıkabilmektedir; bu, üretimde ücretli işçileri kullanan günümüzün sermayedarlarının elde ettiği kârdan herhangi bir şekilde temelde farklılaşmayacak...