Ana içeriğe atla

Çeviri | Megan Trudell - 1917 Kadınları


Kadınlar Rus Devrimi’nin sadece kıvılcımı değil, aynı zamanda ileriye taşıyan itici gücüydü.

1917 yılının Dünya Kadınlar Günü’nde Petrograd’ın Vyborg şehrindeki kadın tekstil işçileri greve başladı; iş yerlerinden çıkıp fabrika fabrika gezerek diğer işçileri greve çağırdılar, asker ve polisle şiddetli çatışmalara girdiler. 

Vasıfsız, düşük ücretli, pis ve sağlıksız şartlar altında günde on iki, on üç saat çalışan kadınlar; şehirdeki işçilerin sosyal olarak en güçlüsü ve politik olarak en bilinçlisi olan vasıflı mühendisler ve metal işçileri başta olmak üzere erkeklerden harekete geçmelerini istiyor ve dayanışma talebinde bulunuyordu. Eşlerinin cepheden dönmesi ve savaşın bitmesini isteyen kadınlar, fabrika camlarına sopa, taş ve kartopu atmış ve iş yerlerinin kapılarını zorlamışlardı.

Dönemin birçok tanığı ve tarihçisine göre; ekmek için isyan eden bu kadınlar, sayıca çok olan erkeklerin egemen olduğu siyasi partilerin ve erkek işçilerin arasında kaybolmadan önce teoriden ziyade duygularla hareket ederek ve tamamen ekonomik taleplerle geleneksel ve ‘ilkel’ protesto yöntemlerini kullanarak çarlığı silip süpürecek olan fırtınayı bilinçsizce harekete geçirdi.

Bununla birlikte Şubat grevlerinin başından itibaren savaş karşıtı siyasi sloganlar eylemlerin dokusuna işlemişti. Kadınların cesareti, kararlılığı ve yöntemleri sorunun kaynağını ve çarlığı koruyan askerlerin devrim davasına katılmasına ve işçilerin birliğine duyulan ihtiyacı anladıklarını açıkça gösteriyordu. Troçki daha sonra şöyle diyecekti: 

Kadın işçiler, erkek işçiler ve askerler arasındaki ilişkide büyük bir rol oynadı. Güvenlik güçlerinin üzerine doğru erkeklerden daha cesur yürüyorlardı, tüfeklere sarılıp yalvarıyorlar, hatta “süngülerinizi bırakın ve bize katılın” diye neredeyse emrediyorlardı. Askerler heyecanlanıyor, utanıyor, birbirlerine endişeli bakışlar atıyor, afallıyorlar; önce biri karar veriyor ve süngüler ilerleyen kalabalığın omuzlarının üstünde mahcup bir biçimde yükseliyordu. 

23 Şubat günü bitene kadar tramvay deposunu koruyan askerler, kadın tramvay işçileri tarafından onlara katılmak üzere ikna edilmiş ve tramvaylar polise karşı barikat olarak kullanılmak üzere devrilmişti. Askerleri kazanmak, protestoların bulaşıcı “kendiliğindenliğinin” ya da savaşın askerler üstünde artan yükünün basit bir sonucu değildi. Kadın tekstil işçileri Petrograd’taki büyük kısmı köylü olan çok sayıda askerle 1914’ten itibaren bağlantı kurmuştu. Biri kışladan diğeri fabrikadan olmak üzere şehre aynı yerden gelen erkek ve kadınlar, işçi ve asker arasındaki sınırı bulanıklaştırdılar ve işçi kadınlara askeri destek ihtiyacını açıkça gösterecek şekilde tanışıp kaynaştılar.

Kadın işçiler, çarlığı yıkan Şubat Devrimi’nin en ön saflarında direndi. Kadınlar birçok erkek işçinin ve devrimcinin kuşkularına rağmen devrimin sadece “kıvılcımı” değildi, aynı zamanda onu ileriye taşıyan itici gücüydü. 

Şubat Devrimi’nin çoğu zaman “kendiliğinden gerçekleştiği” söylenir ve bu, şu açıdan doğru: Planlı değildi ve devrimciler tarafından gerçekleştirilmemişti. Ancak bu kendiliğindenlik, politik bilinç eksikliği anlamına gelmiyordu. Petrograd fabrikalarını basan kadınların hem işçi hem de ailesini beslemek için saatlerce kuyrukta beklemeye zorlanan evin reisi olarak deneyimi, ekmek için olan ekonomik talep ve savaşı bitirmek için olan siyasi talep arasındaki ayrımı yıktı. Maddi koşullar, açlığın ve yoksulluğun sorumluluğunun, esas sahiplerine, savaşa ve onu yürüten politikacılara yüklenmesini sağladı. Bu tarz talepler, topyekün bir siyasi değişim olmadan karşılanamazdı.

Ayrıca; kadınları örgütlemenin, çarlık karşıtı mücadelenin odağını kaydırabileceğini ya da daha kötüsü kadınları sınıf mücadelesinden uzaklaştırabilecek üst sınıf feministlerin ekmeğine yağ süreceğini düşünen partili erkeklere rağmen vasıfsız kadınları örgütlemek için çaba harcayan Bolşevik kadınlar, grev için merkezi önem taşıyordu.

Devrimci hareket içindeki birçok erkek, Dünya Kadınlar Günündeki eylemlerin vakitsiz olduğunu ve vasıflı işçiler nihai bir eylem için hazır olana kadar kadın işçilerin yerinde durması gerektiğini düşünüyordu. Dünya Kadınlar Gününde savaş karşıtı bir yürüyüş için çağrı yapanlar kadın eylemcilerdi ve Vyborg şehrinde kadın işçilerin enflasyonu ve savaşı tartışması için bir toplantı düzenlenmesini isteyen de partide azınlık olan kadın üyelerdi. Bunlardan biri de Şubat Devrimi’nden sonra asker eşleri için bir sendika kuran Bolşevik fabrika işçisi Anastasya Devyatkina’ydı.

Eylem ve teorik katkılarıyla olduğu kadar eş ve sevgili olarak özel hayatlarıyla da konuşulan Aleksandra Kollontay, Nadejda Krupskaya ve Inessa Armand gibi birkaç olağanüstü devrimci kadın dışında diğer kadınlar, Şubat’tan sonra 1917 yılının devrimci gelişmelerine dair anlatıların çoğunda kayboluyor.

Çarlığın küllerinden doğan yönetim organlarında kadınlar çoğunlukla bulunmuyordu. Çok az sayıda kadın, Kurucu Meclis delegesi ya da sovyet vekili olarak köy konseylerinde bulundu. Fabrika komiteleri için yapılan seçimler, kadınların çoğunlukta olduğu fabrikalarda bile erkekler tarafından yönetildi. Bu durumun birbiriyle bağlantılı iki nedeni var: Bu zor şartlar altında bile kadınların aileyi besleme gibi bir görevi vardı ve zamanı olmadığı gibi kendini öne çıkarmak ya da yüksek düzeyde bir siyasi faaliyet yürütmek için eğitimi de özgüveni de yoktu. Rusya’da kadınların yüzyıllar süren yaşama biçimi, yani ezilmelerinin maddi gerçekliği, kadınların siyasal bilincindeki gelişimi ve siyasal eylemliliği el ele götürebilme becerilerini kısıtlamıştı.

1917’den önce Rusya, köylülüğün baskın olduğu bir toplumdu; çarın otoritesi kilise tarafından destekleniyor, kutsanıyor ve aile kurumuna da yansıyordu. Evlenme ve boşanma dini kontrol altındaydı, kadınlar resmen tabii kabul ediliyor, birer mülk ve yarım insan olarak görülüyorlardı. “İki insan gördüğümü sanıyordum ancak sadece bir adam ve onun karısıymış” gibi Rus atasözleri bulunuyordu.

Erkek evde tam bir iktidara sahipti, kadınlardan zor durumlarda sessiz kalması, babadan kocaya geçmesi ve toplumsal meşruiyeti olan şiddetin muhattabı olması bekleniyordu. Köylü ve işçi kadınlar bebek ölümlerinin yüksek olduğu, doğum kontrolünün olmadığı ve doğumun zor ve tehlikeli olduğu bir dönemde çocuk bakımı ve ev içi sorumluluklar gibi ekstra yüklerin yanı sıra tarlada ve fabrikada da yorucu, ağır işlerle uğraşıyordu. 

Ancak kadınların 1917’ye olan siyasi ilgisi yok yere oluşmamıştı. Rusya çelişkiliydi: Halkın büyük kısmı derin yoksulluk, baskı ve tiranlık çekerken 1905’ten önceki yıllarda Rus ekonomisi hızla büyümüştü. Devasa modern fabrikalar silah ve kıyafet üretiyor, tren yolları hızlı büyüyen şehirleri bağlıyor ve Avrupa’dan gelen yatırımlar ve teknikler, demir ve yağ üretiminde büyük ilerleme yaratıyordu.

Birinci Dünya Savaşından yıllar önce gerçekleşen bu köklü ekonomik değişimler, muazzam toplumsal dönüşümleri de beraberinde getirdi: Sayıları giderek artan köylü kadınlar; şehirdeki fabrikalara akın ediyor, yoksullukta boğuluyor ve kağıt, seramik, yün, pamuk, ipek, keten üretiminde çalışacak kadınların sayısında büyük artışa yol açacak “uyumlu” çalışanları tercih edip geriye vasıfsız iş bırakan makineleri kullanan işverenler tarafından tercih ediliyordu.

1896’da tekstil fabrikası grevlerine, Rus-Japon savaşı öncesi zorunlu askerliğe karşı yapılan protestolara ve en önemlisi 1905 devrimine katılan kadınlar; tekstil, tütün, şeker fabrikalarında çalışan kadınların yanı sıra hizmetçiler ve çamaşırcılarla birlikte, ayaklanmaların bir parçası olarak grev yaptılar ve kendi sendikalarını kurmaya çalıştılar.

Birinci Dünya Savaşının etkisi, kadınların ekonomik ve siyasal ağırlıklarının artmasını sağladı. Savaş, aileleri parçalamış ve kadınların yaşamını altüst etmişti. Milyonlarca erkek cephedeydi, yaralanmış ya da öldürülmüştü. Bu durum kadınları kentli iş gücüne girmeye, aile reisi olmaya ve tarlada tek başına çalışmaya zorlamıştı. 1914’te kadınlar iş gücünün yüzde 26.6’sını oluştururken 1917’de bu oran yüzde 43.4’tü. Vasıflı işlerde bile kadınların katılımı büyük ölçüde artmıştı. 1914 senesinde kadınlar, metal işçilerinin yüzde 3’ünü oluşturuyorken, bu oran 1917’de yüzde 18’e yükseldi.

Şubat Devrimi ardından gelen ikili iktidar sırasında da kadınların eylemleri kesilmedi ve işçilerin desteğinin, hükümetten Sovyete ve Sovyet içinde de Eylül’e doğru ılımlı sosyalist Menşevik-Sosyal Devrimcilerden Bolşeviklere kaydığı bir sürecin parçası oldu.

İşçi kadın ve erkeklerin çarlık yıkıldıktan sonra yaşamlarının daha iyi olacağına dair beklentileri, Sovyet liderlerinin ve hükümetin savaşı sürdürmesiyle altüst olmuştu. Mayıs ayıyla beraber, savaş karşıtı protestolar ilk kurulan Geçici Hükümet’i dağılmaya zorladı ve Menşevik-SD Sovyet liderleri hala savaşta kararlı olan liberaller ile koalisyon hükümeti kurdu. İşçilerin gözlerinin açılmasıyla yine kadınların önderlik ettiği yeni grevler oldu. Bolşevik Sofia Goncharskaya’nın liderlik ettiği bir sendikaya üye olan kırk bin çamaşırcı kadın, daha fazla ücret, sekiz saat mesai ve daha temiz bir iş yeri, doğum yardımları (kadınlar arasında artık fabrikada doğurana kadar hamileliği saklama oldukça yaygındı) ve cinsel tacizin sonlanması gibi daha iyi çalışma şartları için greve gittiler. Tarihçi Jane Mcdermid ve Anna Hillyer’in anlattığı gibi:

Sendikadaki diğer kadın eylemcilerle birlikte Goncharskaya, bir çamaşırhaneden ötekine kadınları greve katılmaları için ikna ediyordu. Ocakları söndürebilmek için kovaları soğuk suyla dolduruyorlardı. Çamaşırhanelerin birinde, işletme sahibi Goncharskaya’ya leyveyle saldırınca işçi kadınlar adamı arkadan yakalayarak onu kurtardı.

Ağustos ayında General Kornilov’un devrimi yok etme çabası karşısında kadınlar Petrograd’ı savunmak için toplandı, barikatlar kurdu ve tıbbi yardım ayarladılar; Ekim ayında ise Bolşevik kadınlar tıbbi yardımın ve bölgeler arası önemli mesajların ulaştırılmasında katkıda bulundu, bazılarının Petrograd’ın kimi bölgelerinde ortaya çıkan ayaklanmaları koordine etmek gibi sorumlulukları vardı ve ayrıca Kızıl Muhafızlar üyesi olan kadınlar vardı. McDermid ve Hillyer, Bolşevik kadınlarının Ekim’e başka bir katkısını şöyle anlatıyor:

Tramvay kondüktörü A.E. Rodyonova, Geçici Hükümet’in işçileri silahsızlandırmaya çalıştığı Temmuz günlerinden sonra deposuna 47 tane tüfek ve silah saklamıştı. Ekim’de iki tramvay dolusu makineli tüfeğin depodan Kışlık Saraya saldırmak için ulaştırılmasını sağlamak onun sorumluluğundaydı. İktidarın ele geçirilmesine yardımcı olmak ve Kızıl Muhafızların nöbet yerlerini şehir boyunca kontrol etmek için 25 Ekim’i 26’ya bağlayan gece tramvayın çalıştığından emin olmak zorundaydı.

Devrimin ileri aşamalarında yaşadıkları zorlukların nedeni savaş olan ve yıllar geçtikçe barış için daha çok ses çıkaran işçi kadınlarla hala kan akıtılmasını destekleyen feministler arasındaki uçurum büyümüştü. Eşitliği hukuk, eğitim ve sosyal reform boyutunda savunan birçok üst sınıf liberal feminist için bu kazanımlar, seferberliğe ve yeni hükümete sadık olduklarını kanıtlayarak elde edilecekti. Vatanseverliği kanıtlamak da masaya oturabilmenin parçasıydı.

Şubat Devrimi, feministlerin evrensel oy hakkı [suffrage] için çalışmalar yapmasına yol açtı ki Temmuz ayında bu hakkın tanınması oldukça büyük bir ilerleme olacaktı. Ancak birçok kadın için oy hakkı, uzun çalışma saatleriyle yoksulluğa maruz kaldıkları ve ailelerini bir arada tutmak için çabaladıkları hayatlarında pek bir değişiklik yaratmadı. Kolontay’ın 1908’de yazdığı gibi:

Talepleri ne kadar radikal görünse de feministlerin, sınıfsal konumları itibariyle, toplumun ekonomik ve sosyal yapısının kadın kurtuluşunun gerçekleşebileceği şekilde kökten dönüşümü için savaşamayacakları unutulmamalıdır. 

İşçi ve köylü kadınların birçoğu için eşitlik ve baskı soyut meseleler değildi, kendilerinin, çocuklarının ve kocalarının hayatlarını iyileştirmek için verdikleri mücadelenin içinden doğuyordu. Açıkça daha politik ve özgüvenli bir hale gelen kadınlar, ki bunlar genelde Bolşevik Parti üyeleriydi, bu noktaya toprak mülkiyetine, savaşa ve açlığa olan muhalefetin odakta olduğu, savaş ve politikacılara başkaldırdıkları kolektif eylemlerle ulaştılar. Robert Service şöyle diyor:

Bolşeviklerin siyasal programı, sohbaharın sonlarında toplumsal sorunların ve ekonomik yıkımın doruk noktasına ulaşmasıyla birlikte köylü, asker ve işçi kitlelerine daha çok hitap etmeye başlamıştı. Ama Ekim Devrimi sadece bunun sayesinde olamazdı. Askerlerin, köylülerin ve işçilerin eşleri de erkek partnerleri gibi bunları tam olarak deneyimlemişti. Petrograd’daki çoğu kadın olan vasıfsız işçi kitlesinin desteği olmadan Ekim Devrimi başarılı olamazdı.

Bolşeviklere verilen destek bilinçsiz değildi, Troçki’nin sözleriyle milyonlarca erkek ve kadın işçinin “dikkatli ve acılı bir bilinç gelişimi”nin sonucuydu. Ekim’e kadar denenmedik şey kalmamıştı: Geçici hükümet ve Menşevikler ihanet etmiş, eylemler daha iyi bir yaşam umudunu artık tatmin etmeyen az ya da sınırlı kazanımlarla sonuçlanmaya başlamış, daha da önemlisi Kornilov’un askeri darbe girişimi “ya çekil ya da ezil” mesajını açıkça vermişti. Bir işçi bunu şöyle açıklıyordu: “Bolşevikler şunu hep söyledi, ‘Sizi biz değil, bizzat hayat ikna edecek’ ve şimdi Bolşevikler zaferlerini kutluyor çünkü hayat, yöntemlerinin doğru olduğunu kanıtladı.”

Kadın sorununu en az kadınlar kadar ciddiye almaları, Bolşeviklerin başarısıdır. Bugünden bakıldığında kadınlar her ne kadar yetersizce temsil edilmişse de kadın işçileri geliştirmek ve örgütlemek için çok ciddi çaba harcanmıştı. Bolşeviklerin diğer sosyalist partilere kıyasla kadın işçilerle ilişkilenmek için daha çok çabalaması, kadın haklarına diğerlerinden kesinkes daha büyük bir bağlılık duyduklarından değildi.

Hem Bolşevikler hem de Menşevikler, işçi sınıfının bir parçası olarak kadınlarla ilişki kurma ihtiyacını biliyordu, fakat Bolşevikler, erkek ve kadın arasındaki eşitlik mücadelesini hükümete ve savaşa karşı yapılan sınıfsal eyleme dayanan bir stratejiyle birleştirmişken, savaşın devamlılığını isteyen, seçkinler ve işverenlerle anlaşmalar yapan partiler ise kadınların yaşamlarındaki maddi baskılar için somut çözüm bulmaksızın kadın eylemleri hakkında sadece rapor hazırlamak ve siyasal haklar üzerine konuşmaktan fazla bir şey yapmamıştı. 

Bolşevikler, biraz Şubat’ın ani başlangıcından biraz da parti üyesi kadınların inadından ders alarak kadınların siyasallaşması ve örgütlenmesinde giderek daha fazla ağırlık verdiler.

Kolontay, Krupskaya, Armand, Konkordiya, Samoylova ve Vera Slutskaya gibi öncü Bolşevik kadınlar, partinin kadın işçilerin örgütlemesi ve siyasi eğitimlerinin geliştirmesi için daha çok çaba harcaması gerektiğini sürekli söylemişlerdi. Erkek yoldaşlarını vasıfsız kadın işçilerin de önemli olduğuna ve devrimin pasif, muhafazakar, geride kalan engelleri olmadığına ikna etmek için mücadele ettiler. İlk kez 1914’te yayınlanan ve Mayıs 1917’de yeniden yayınlanmaya başlayan Rabotnitsa (Kadın İşçi) isimli Bolşevik gazete; kreşler, gündüz bakım evleri ve kadınları koruyan işyeri yasalarının önemini ele alan makaleler içeriyordu ve eşitliğin ve kadın sorununun tüm işçileri ilgilendirdiğinin sürekli altını çiziyordu.

Kadınların Şubat Devrimindeki payı ve Petrograd işçi sınıfının bir parçası olarak sahip oldukları önem, birçok Bolşevik erkeğin taşıdığı kadın sorununa odaklanmanın feminizme zemin hazırladığı ve devrime politik bilince sahip nitelikli (erkek) işçilerin liderlik yapacağı görüşünün değişmesine yardımcı oldu. Ne var ki bu zor bir savaş olmuştu; Nisan ayında Kolontay partiye bir kadın departmanı önerdiğinde, Bolşevik liderler tarafından Nisan tezleri pek de coşkuyla karşılanmayan Lenin’in desteğini almasına rağmen dışlanmıştı, aynı şekilde Kolontay da merkez komitede Lenin’in tek destekçisiydi.

Her nasılsa sonraki aylarda, hem kadın işçilerin önemi konusundaki Kolontay’ın görüşünün hem de Lenin’in Sovyet devrimini iktidara taşıma iddiasının devrimin dinamiğinden kaynaklandığı ve onun daha ileri bir noktaya taşınabileceği belli oldu. Rabotnitsa dışında da artık Bolşevik gazeteler; köklü cinsiyetçi davranışların sınıf birliğine zarar verdiğini savunuyordu ve parti, fabrika komitelerinde kadınların temsil edilmesi için çalışıyor, kadınları tehdit olarak kabul eden erkeklerin tutumlarına karşı çıkıyor ve özellikle kadınların çoğunlukta olduğu fabrikalarda kadınlara oy vermesi ve kadınlara birer iş arkadaşı, temsilci ve yoldaş olarak saygı göstermesi için erkeklerle mücadele ediyordu.

Ekim Devrimi’nden 6 hafta sonra, evlilik yerine sivil kayıt geçti ve boşanma talebi her iki partner için de mümkün hale geldi. Bir yıl sonra bu gibi yenilikler, kadınları kanun önünde eşit kılacak Aile Kanunu’nda daha da genişletildi. Yüzyıllardır devam eden kurumsallaşmış baskı bir hamlede ortadan kaldırılarak dini kontrol sona erdirildi, her iki taraf için de boşanma hiçbir sebep sunmaksızın talep edilebilir hale getirildi. Kadının kendi parası üzerinde söz hakkı vardı ve eşler birbirlerinin mülkiyeti üzerinde hak iddia edemezdi. Kadının, çocuğun babasını bilmemesi halinde oluşan gayri meşruluk ortadan kaldırıldı ve kadının cinsel birliktelik yaşadığı tüm partnerler çocuğun bakımından topluca sorumlu hale getirildi. 1920 yılında talep üzerine kürtajı yasallaştıran ilk ülke Rusya oldu.

1917 devrimini, kadınlar başlattı, şekillendirdi ve yıl boyunca, kadınları değersiz, mülk, pasif, geri, muhafazakar, özgüvensiz ve zayıf olarak gören geleneksel anlayışlar tamamen yok edilmemişse de kadınların eylem ve politik dirayeti tarafından ciddi şekilde sarsılmıştı.

Ancak Ekim Devrimi erkek egemenliğini yıkmadı ya da kadını tamamen özgürleştirmedi. İç savaşın yıkıcı sorunları ve Sovyet hükümetinin yaşadığı aksaklıklar bunu daha da imkansız kıldı. Eşitsizlikler devam etti. Az sayıda kadın yönetici pozisyonlarında yer aldı, az sayıda kadın idari kadrolara seçildi ve cinsiyetçi düşünceler Ekim’i takip eden büyük olumsuzluklar içinde yok olamadı.

Devrim sırasında kadınlar, siyasi sürecin üst kademelerine erkeklerle eşit katılmadı ya da aynı öneme sahip bir katkıda bulunmadı ancak yaşamlarının sınırları içinde beklentileri aştılar ve devrimin gidişatını şekilendirdiler. McDermid ve Hillyer’in dediği gibi:

Evet doğru, kadın ve erkek emeği arasındaki ayrım devam ediyor ancak kadınların erkek egemenliğine karşı çıkmada başarısız olduğu sonucuna varmaktansa geleneksel sınırlar içerisinde nasıl hareket ettiklerini ve bunun devrim süreci için anlamı hakkında düşünebiliriz. 

Erkeklerin hemen yanında tarih yazan kadınlar, pasif izleyeciler ya da apolitik kimseler olarak değil; mücadeleleri, müesses baskının reddini temsil ettiği için daha da anlamlı olan cesur katılımcılar olarak 1917 Devrimi’nin ayrılmaz bir parçasıydı. Devrimi kadınların gözünden görmek, kadınların yaşamını en çok dönüştüren bu tarihsel anın daha zengin bir okumasını yapmamıza olanak sağlıyor. 

Metnin İngilizce Aslı: Trudell, Megan (2017), "The Women of 1917", Jacobin, https://www.jacobinmag.com/2017/05/women-workers-strike-russian-revolution-bolshevik-party-feminism (son erişim: 29.10.2021)

Çeviren: Nisanur Atıcı 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hollywood Grevi: Yapay Zeka ve Yaratıcı Gayri-Maddi Emek

2 Mayıs 2023 tarihinde Amerikan Senaristler Birliği’nin ( Writer Guild of America - WGA ) çalışma koşullarının iyileştirilmesi hedefiyle başlattığı Hollywood Grevi, ABD’nin eğlence sektöründe uzun süredir görülmeyen kapsamlı bir iş bırakma eylemine dönüştü. Temmuz ayının ortalarına doğru Beyaz Perde Aktörleri Derneği ( Screen Actors Guild - SAG ) ile Amerikan Televizyon, Radyo Sanatçılarının ( American Federation of Television and Radio Artists - AFTRA ) bir araya gelerek oluşturduğu Amerikan Oyuncular Sendikası’nın ( SAG-AFTRA ) WGA’nın 2 Mayıs’ta başlattığı greve katılmasıyla birlikte iş bırakma eylemlerinin kapsamı daha da genişledi. Grev devam ederken ülkede yayınlanan ünlü talk show’lar ve dizilerin kesintiye uğraması dışında, bazı sinema filmlerinin vizyon tarihleri değiştirildi.   Yaklaşık beş aylık bir süreyi kapsayan Hollywood Grevi 25 Eylül’e gelindiğinde taraflar arasında uzlaşıya varılması sonucu askıya alındı. Fakat kısa bir süre sonra bu uzlaşının, sadece senaryo yaz...

Elinizi Çabuk Tutun Yoksa Gramsci de Trump'a Oy Verecek(!)

Gazete Oksijen’in geçtiğimiz günlerde Wall Street Journal yazarı Kevin T. Dugan tarafından kaleme alınan “Meet MAGA’s Favorite Communist” başlıklı yazısını “Gramsci nasıl Trumpçıların favori komünisti oldu?” başlığıyla Türkçe’ye çevirmesi hatrı sayılır bir süre önce dolaşıma giren bir anlatıyı yeniden keşfetmeme neden oldu; Aşırı sağın Gramsci’nin başta (kültürel) hegemonya olmak üzere kimi fikirlerini sahiplendiği iddiasını temeline alan bu yazılar, kültürel çalışmalardan uluslararası ilişkilere bir çok disiplinde pek çok kez “esnetilmeye çalışılan” Gramsci teorilerine benzer bir biçimde, çarpık bir anlatıyı sahiplenerek okuyucuya olmayan ve/veya eksik bir Gramsci anlatısı sunuyor. Tıpkı geçtiğimiz yıl sonlarında Giorgio Ghiglione’nin Foreign Policy’de yazdığı “Why Giorgia Meloni Loves Antonio Gramsci” başlıklı yazısı gibi, WSJ’de yer alan bahse konu yazıda, Gramsci’nin “sınıf mücadelesinin merkezine ekonomi yerine kültürü koyduğu” iddia ediliyor. Her iki yazıda örneğine kolaylıkl...

Çeviri | Guglielmo Carchedi - Makineler Değer Yaratır Mı?

(Artık) Değerin Tek Kaynağı Olarak Soyut Emek Soyut emeğin değerin ve artık değerin tek kaynağı olması Marx’ın iktisat kuramının temel varsayımıdır. İlk olarak, neden emekçiler (artık) değer yaratsın ki? En sık duyulan itiraz, üretim araçlarını ve sermayedarları (artık) değerin üreticilerinin dışında tutmak için hiçbir nedenin bulunmadığıdır. Üretim araçlarıyla ilgili olarak, argüman iki türe ayrılabilir. Daha fazla aşırıya kaçan argüman, emekçilerin yokluğunda üretim araçlarının (artık) değer üretebileceğini savunmaktadır. Örneğin, Dmitriev’in iddiasına göre: “Tüm ürünlerin sadece makinelerin çalışmasıyla üretildiği bir durumu tasavvur etmek kuramsal açıdan mümkündür; öyle ki hiçbir canlı emek birimi (ister insan isterse de başka bir tür olsun) üretime katılmamakta ve buna rağmen belirli koşullar altında bu durumda endüstriyel kâr ortaya çıkabilmektedir; bu, üretimde ücretli işçileri kullanan günümüzün sermayedarlarının elde ettiği kârdan herhangi bir şekilde temelde farklılaşmayacak...