Ana içeriğe atla

Bolşevik-Menşevik Ayrımı Üzerine

 


19. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın başında patlak veren Ekim Devrimine kadar geçen döneme kısaca göz atarsak Çarlık rejimini kökten dönüştürmeyi veya iktidarı alaşağı etmeden rejim özelinde sadece bir takım değişimler yapmayı hedefleyen birçok siyasi hareketle karşılaşırız. Söz konusu hareketler nihai hedefleri açısından birbirinden farklılaşsa da, asıl karmaşıklığa neden olan durum, benzer hedeflerle yola çıkan grupların kendi içinde yaşadığı anlaşmazlıklardır. Karmaşa vurgusunun nedeni, bu anlaşmazlıkların hem aynı siyasi örgütlenme içerisinde yer alan taraflar arasında zaman geçtikçe ortaya çıkması hem de daha önce farklı Marksist gruplar arasındaki tartışmaların devamı olarak değerlendirilmesidir. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse, her ne kadar bu gruplar arasındaki temel tartışma konularını tek bir cümleyle ifade edilebilsek de, ilk bakışta kendimizi nerede başlayıp nerede bittiği tam olarak kestirelemeyen bir olaylar zinciriyle karşı karşıya bulabiliyoruz. Ekim Devrimi bağlamında söz konusu tartışmalar arasında ilk akla gelen ve belki de en önemlisi olan Bolşevik-Menşevik tartışması da böylesi bir olaylar zincirinin sonucunda tedricen ortaya çıkmıştır. Bu yazının amacı, Bolşevikler ve Menşevikler olarak bilinen bu iki farklı Marksist grup arasındaki ayrılığın Ekim Devrimine giden süreçte hangi olaylar sonucunda oluştuğunu ve söz konusu gruplar arasındaki tartışmaların hangi sorunları içerdiğini kronolojik bir biçimde genel hatlarıyla özetlemektir.

            Bolşevik-Menşevik ayrılığının ortaya çıktığı tarih için Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisinin 1903 yılındaki ikinci kongresi milat olarak gösterilse de, sorunun kökeni aslında Georgiy Valentinoviç Plehanov ve Pavel Borisoviç Akselrodun önderlik ettiği Emeğin Kurtuluşu isimli Marksist örgütün girişimleri sonucunda 1888 yılında oluşturulan Yurtdışı Rus Sosyal Demokratlar Birliği[1] içinde farklı eğilimlerin ortaya çıktığı döneme dek uzanmaktadır. Bununla ilgili olarak Bolşeviklerin önderi Vladimir Lenin, Menşeviklerin savunduğu temel ilkenin Yurtdışı Rus Sosyal Demokratlar Birliği içinden sıyrılan Ekonomistler[2] isimli grup tarafından daha önce ortaya koyulduğunu[3] belirtmiştir. Lenin’in varsayımları bir tarafa, biraz sonra vurgulayacağımız, Ekonomistlerin gereksinim duyduğu değişimlerle Menşeviklerin ilke olarak benimsediği fikirler arasındaki benzerlik de bu bağlantıyı görünür kılmaktadır. Yurtdışı Rus Sosyal Demokratlar Birliği kurulduktan sonra Emeğin Kurtuluşu grubu kısa bir süre bu örgütü yönetmiş ve aynı zamanda örgüt nezdinde yayımlanan yazıları düzenleme görevini de üstlenmiştir. Fakat zamanla Emeğin Kurtuluşu grubu birlik içindeki konumlarını kaybederek Ekonomistler karşısında azınlık durumuna düşmüşlerdir. Mart 1898 yılına gelindiğinde daha sonra Sovyetler Birliği Komünist Partisi ismini alacak olan Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi Minsk Kongresini gerçekleştirmiş ve bu toplantıda RSDİP’nin Merkez Komitesi ve Merkez Organı seçilmiştir. Aynı zamanda bu toplantıda Yurtdışı Rus Sosyal Demokratlar Birliği partinin yurtdışı temsilcisi olarak görevlendirilmiştir. Fakat sırasıyla 1898 yılının sonbaharında ve 1900 yılının ilkbaharında Yurtdışı Rus Sosyal Demokratlar Birliği içinde meydana gelen kırılmalar farklı örgütlenmelerin ortaya çıkmasıyla sonuçlanmıştır. İlk kırılma sonucunda Emeğin Kurtuluşu grubu birlik içinde üstlendiği yayın görevinden vazgeçmiş, ikinci kırılma sonucunda ise bu grup birlikten ayrılarak Devrimci Rus Sosyal Demokratlar isimli ayrı bir örgüt kurmuştur. Rus sosyal demokratları arasında meydana gelen bu ayrılık, Raboçeye Dyelo taraftarları ile başta Georgiy V. Plehanov, Vera İ. Zasuliç ve Pavel B. Akselrod olmak üzere Emeğin Kurtuluşu grubunun üyeleri arasındaki tartışmanın bir sonucuydu. Bu grubun üyeleri, Yurtdışı Rus Sosyal Demokratlar Birliğinden ayrıldıktan sonra 1900 yılının başına kadar Sibirya’da sürgünde olan Vladimir İ. Ulyanov, Aleksandr N. Potressov ve Julius L. Martov’la bir araya gelerek İskra isimli ayrı bir gazete yayınlayacaktı. Olayların devamına geçmeden önce, bu süre zarfında iki tarafın, yani İskranın üyeleri ile Raboçeye Dyelonun üyelerinin iddialarına kısaca değinmek daha sonra Bolşeviklerle Menşevikler arasındaki çıkan tartışmada tarafların birbirilerine yönelttiği eleştirilerin anlaşılmasını kolaylaştıracaktır. 

            Her ne kadar uzun bir süre Plehanov’un fikirleri Rus Sosyal Demokratlar arasında Lenin’e nazaran daha baskın konumda olsa da, Lenin tarafından 1897 yılının sonunda kaleme alınan ‘Sosyal Demokratların Görevleribaşlıklı yazı, hem Emeğin Kurtuluşu grubu, yani Plehanov tarafından benimsendiği[4] hem de kapsamlı bir değerlendirme olduğundan dolayı Ekonomistlere karşı girişilen mücadelenin anlaşılması için değinebileceğimiz bir metindir. Lenin bu metinde proletaryanın sınıf mücadelesini sosyalist ve demokratik mücadele olmak üzere ikiye ayırmaktaydı. Kapitalist sınıfa karşı yapılacak olan sosyalist mücadele sosyalist toplumu örgütlemeyi ve sınıf sistemini ortadan kaldırmayı hedeflerken, mutlakiyet rejimine karşı yürütülecek olan demokratik mücadele Rusya’nın toplumsal ve siyasi sistemini demokratikleştirmeyi ve Rusya’da siyasi özgürlüğün elde edilmesini nihai amaç olarak belirlemekteydi. Fakat önemli olan nokta, demokratik mücadele ile sosyalist mücadele arasındaki ayrılmaz bağ üzerinde yapılan vurguydu. ‘Sürekli devrim’ başlığı altında tartışılan bu konu Ekonomistler açısından farklı bir şekilde değerlendirildiği için iki taraf arasında anlaşmazlığa neden olmaktaydı. Komünist Manifesto’nun ‘aşamalı devrim’ anlayışını savunan Ekonomistler, nihai kertede proletaryanın devrimci mücadelesini ireli bir tarihe ertelemekteydi. Diğer bir deyişle, mutlakiyet rejimini ortadan kaldıran burjuva devrimi ilk aşamayı oluştururken, proletarya bu koşullar içinde tedrici olarak örgütlenip sosyalist devrimi gerçekleştirecekti. Fakat sorun sadece bununla sınırlı değildi. Ekonomistler proletaryanın devrimci mücadelesinde siyaset ve ekonomi arasında net bir ayrım yapmaktaydı. Yekaterina D. Kuskova tarafından kaleme alınan ve grubun manifestosu olarak bilinen Credo’da[5] Batı ülkelerindeki siyasi mücadelenin ekonomik mücadeleye nazaran ağır bastığı ve ayrıca siyasi mücadele sürecinde işçi sınıfının bir sınıf olarak demokratik kurumları kazanmakta ve kullanmakta başarısız olduğu vurgulanmaktaydı. Ekonomistlere göre işçi sınıfı hareketinden çıkarsanabilecek temel yasa asgari direniş çizgisiydi. Batıda bu çizgi siyasi eylem idi ve siyasi eylemin tüm enerjisi tükeninceye dek Komünist Manifesto’da formüle edildiği şekliyle Marksizm, işçi hareketinin üstlenebileceği en iyi biçim olarak değerlendirilmekteydi. Fakat bu enerji bir kez tükendiği zaman Marksizm’in kriziyle karşılaşmak (veya Bernsteinism'e doğru yönelim) kaçınılmazdı. Ekonomistler için özellikle Rusya’nın özgün koşullarında böylesi bir çizginin siyasi eyleme doğru yönelmesi imkansızdı. Buna aynı zamanda Çarlık Rusyası’nda yaşayan ve örgütlenme becerisinden yoksun olan bir işçi sınıfı eklediğiniz zaman iç karartıcı bir manzarayla karşılaşmanız kaçınılmaz hale geliyordu.[6] Dolayısıyla Rus Marksistlerin yapması gereken, proletaryanın ekonomik mücadelesine katılmakla birlikte siyasi mücadele söz konusu olduğu zaman liberal muhalefete destek vermekti. Bu görüşleriyle Ekonomistler, Marksın devrimci teorisini değiştirmeye çalışan Eduard Bernstein’in savunuculuğu yapmakla reformcu akımdaki yerlerini almaktaydılar. Bu reformist yanaşma, aynı zamanda grubun partinin muhalif partilere karşı yeni bir tutum[7] almasını gerektiren radikal değişim çağrılarında da farkedilmekteydi. Lenin’in Ağustos 1899 yılında Credo manifestosuna cevaben kaleme aldığı ‘Rus Sosyal-Demokratlarının Bir Protestosu’ başlıklı yazısı Ekonomistlerin iddialarını tek tek cevaplamaktaydı. Bunun yanısıra, benzer sorunlar daha önce Sosyal Demokratların Görevleri başlıklı yazıda da ele alınmıştır. Lenin, işçilerin demokratik mücadelesini anlatırken bu süreçte ekonomik talepler için yapılacak mücadelenin siyasi ihtiyaçlar için yapılacak mücadeleye sıkı sıkıya bağlı olduğunu ve bunların “aynı madalyonun iki yüzü”[8] gibi değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktaydı. Zira her sınıf mücadelesi bir siyasi mücadele idi.[9] Liberal muhalefetle yapılacak ittifaka gelince ise Lenin için mutlakiyet rejimine karşı yapılacak her ittifak geçici ve şarta bağlıydı. Entelijensiyanın ve burjuvazinin tutarsız demokrasi anlayışına karşılık yalnızca proletaryanın tek başına üstleneceği mücadele gerçek bir demokrasi kazanımıyla sonuçlanabilirdi. Zira otokrasinin hiçbir şartla sınırlanmamış ve tek tutarlı düşmanı”[10] işçi sınıfı idi. Daha önce belirttiğimiz gibi, Lenin’in bu fikirleri Emeğin Kurtuluşu grubu tarafından kabul edilmişti. Buna ek olarak, kısa bir süre sonra kurulan İskra grubu da Ekonomizm’e karşı devrimci sosyal demokrasi ilkelerinin savunuculuğunu yapmaya devam etti. Fakat bu durum, daha sonra İskra içinde Martov'un destekçileri ile Lenin taraftarları arasında oluşan soruna engel olmayacaktır. Fakat bu anlaşmazlığın somut bir biçimde ortaya çıkması için RSDİPnin 1903 yılında Brüksel’de başlayıp Londra’da biten ikinci kongresini beklemek gerekecektir.

            Yurtdışı Rus Sosyal Demokratlar Birliği içindeki ayrılmanın ardından Mayıs 1900’de kurulan Devrimci Sosyal-Demokratlar Örgütü 1901 yılının Ekim ayına gelince İskra grubu ile birleşerek Yurtdışı Rus Devrimci Sosyal-Demokrasi Ligini oluşturacaktır. Bu örgüt, Yurtdışı Rus Sosyal Demokratlar Birliği’ndeki kırılmalara cevaben RSDİP’nin Merkez Komitesinin önderliği altında partinin yurtdışındaki tek temsilcisi olarak kabul edilecektir. Fakat RSDİP içinde daha sonra meydana gelen bölünme, Leninin önderliğindeki grubun Yurtdışı Rus Devrimci Sosyal-Demokrasi Liginden ayrılmasıyla sonuçlanacaktır. Söz konusu bölünme tartışmamızın odağındaki Bolşevik-Menşevik tartışmasının ta kendisidir.

            Kongre tartışmalarına geçmeden önce şunu belirtmek gerekir ki, Bolşeviklerle Menşevikler arasındaki sorun, İskra grubu ile Ekonomistler arasındaki mücadelenin devamı niteliğinde olduğu için  ve tarafların tutumları çok net bir biçimde birbirinden farklılaştığı için söz konusu olaylar zincirinin anlaşılmasında sadece Bolşeviklerin önderi Leninin görüşlerini içeren yazıların temel alınması yeterli olacaktır. Vladimir Lenin tarafından kongrenin gerçekleşmesinin hemen ardından kaleme alınan RSDİPnin İkinci Kongresi Üzerine Rapor’ isimli metin ve daha sonra partinin İsviçre’deki destekçi grubu tarafından yazılan ‘RSDİP’deki Bölünmenin Kısa Özeti’ başlıklı mektup Bolşevik-Menşevik ayrılığının gerçekleştiği toplantıya ilişkin genel bilgiler vermektedir. RSDİPnin ikinci kongresine Rus sosyal demokratlarını temsilen farklı örgütler katılmıştı. Fakat asıl mücadele İskra taraftarları ile İskra karşıtı olarak bilinen grubun üyeleri arasında devam edecekti.[11] İskra karşıtı olarak bilinen grupta Raboçeye Dyelo taraftarları ile Bund[12] örgütünün üyeleri yer almaktaydı. Oy dağılımına baktığımız zaman İskra grubunun 33, Raboçeye Dyelo taraftarları ile Bundistlerin ise 8 oyu vardı. Önemli olan ayrıntı, İskra grubunun bir bütün oluşturmasına rağmen kendi içinde keskinler’ (24 oy) ve yumuşaklar’ (9 oy) olarak ikiye ayrılmasıydı. Bu iki farklı tanımlama partiye üye olabilme sorunu ile ilgili Lenin ve Martov tarafından ayrı ayrı sunulan önerilerden kaynaklanmaktaydı. Leninin tanımı daha disiplinli, merkeziyetçi ve profesyonel devrimcilerden oluşan bir parti üyeliği öngörmesi açısından Martovun önerisinden farklılaşmaktaydı. Söz konusu ayrım, İskra grubu içinde Lenin’nin taraftarları ile Martovun destekçileri arasında uzun yıllar devam edecek bir tartışmaya dönüştü. Kongrede yapılan oylamada Martovun tasarısı kabul edilse de, sorun sadece bununla sınırlı kalmadı. Bir sonraki aşama, merkez kurullarına (Merkezi Organın Yazı Kurulu ve Merkez Komite) üye seçimi aşaması idi. Yeni tasarıya esasen, İskra’nın eski yazı kurulunu oluşturan 6 üyeden (Plehanov, Akselrod, Zasuliç, Starover, Lenin, and Martov) yalnızca üç kişi yeni kurulu oluşturacaktı. İlk bakışta tasarı İskra grubu tarafından sorunsuz bir şekilde kabul edilse de, seçilen üç kişinin Plehanov, Lenin ve Martov olduğu anlaşılınca azınlık kesimi, yani Martovun destekçileri bu karara karşı çıktılar. Martovun kendisine verilen görevi kabul etmemesi ve geri kalan azınlık grubunun Merkez Komite seçimine katılımı reddetmesi sonucunda Merkez Komitesi tamamen keskinlerden oluştu. Böylece, kazanan kesim Bolşevikler’ (çoğunluk), oylamaya katılmayı reddeden muhalif grup ise ‘Menşevikler’ (azınlık) ismiyle tarihteki yerini aldı. Her ne kadar Lenin önderliğindeki Bolşevikler bu toplantıda partiyi kendi görüşleri doğrultusunda örgütlemeyi başardılarsa da, ilk başlarda Leninin yanında yer alan Plehanovun parti içindeki bölünmeyi engellemek için Menşevikler lehine verdiği tavizler Bolşeviklerden oluşan grubu ayrı bir fraksiyon oluşturmaya itti. Leninin söz konusu tavizler sonucunda İskranın yazı kurulundan ayrılmasıyla birlikte İskra Menşeviklerin kontrolüne geçti. Böylelikle 1903 yılındaki kırılma sonucunda çoğunluğu oluşturmayı başaran Bolşevikler bu üstünlüğü sadece bir kez elde ettiler ve daha sonra kendi isimleriyle bağdaşmayacak bir biçimde hep azınlıkta kaldılar.

            Görüldüğü üzere, Ekim Devrimine giden süreçte Bolşevik-Menşevik tartışmasının somut bir şekilde ortaya çıkması parti üyeliğinin niteliği ve merkez kurullara seçimdeki değişimleri içeren farklı tasarıların sonucuydu. Fakat bu durum, İskra grubu içinde azınlığı oluşturan Menşeviklerin Ekonomistler ve Bundistler başta olmak üzere, İskra karşıtı gruplar tarafından destek gördüğünü görmezden gelmemize engel değildir. Bunun nedeni ise, daha önce de vurguladığımız gibi, Menşevik grubun sosyalist devrimin hayata geçirilmesine ilişkin fikirleriyle Ekonomistlerin bu konudaki görüşleri arasındaki benzerlikti. Menşevikler, Ekonomist akımın radikal değişim çağrılarına benzer hedeflerle yola çıkmışlardı. İktidarı ele geçirme arayışına karşılık reformist faaliyetlerin savunucuğulunu yapan Ekonomistlerle “devrim değil, reform yolunda ilerleme”[13] çağrısı yapan Menşevikler arasında herhangi keskin bir fark söz konusu değildi. Tüm bu görüş farklılıkları göz önünde bulundurulduğu zaman, bu mücadeleden nihai olarak kimin galip ayrılacağını belirleyecek olan etken ise Çarlık Rusyası’nın yapısal koşullarına ilişkin yapılan doğru değerlendirmeler olacaktır.

Muhammed Alizade


NOTLAR

[1] 1888 yılında kurulan bu örgüt nihai ismini 1894 yılında almıştır.

[2] Yurtdışı Rus Sosyal Demokratlar Birliği içinde Ekonomistler olarak bilinen bir grup genç’ (the Young) aynı zamanda yayınladıkları gazetenin ismiyle ilişki olacak şekilde Raboçeye Dyelocular’ veya oportünist bir akımı temsil etmeleri nedeniyle ‘oportünistler’ olarak da isimlendirilmekteydi.

[3] Edward Hallet Carr, Sovyet Rusya Tarihi: Bolşevik Devrimi 1917-1923, Çev. O. Suda, 1. B., İstanbul, Metis Yayınları, Kasım 1989, s. 23.

[4] Ibid., s. 25.

[5] Vladimir Lenin, “A Protest by Russian Social-Democrats,” Marxists Internet Archive, 2003, https://www.marxists.org/archive/lenin/works/1899/sep/protest.htm (son erişim: 14.09.2021).

[6] Idem.

[7] Ekonomistlerden oluşan grubun manifestosu Credo’da yapılan radikal değişim çağrısı, partinin diğer muhalif örgütlenmelere karşı olan tutumu için de geçerliydi. “Hoşgörüsüz Marksizm”den “demokratik Marksizm”e geçişin öneminden bahsedilen yazıda, partinin iktidarı ele geçirme arayışının değişim ve reform gibi yeni hedeflere dönüşmesi gerektiği vurgulanmaktaydı.

[8] Vladimir Lenin, “The Tasks of the Russian Social-Democrats,Lenin Internet Archive, https://www.marxists.org/archive/lenin/works/1897/dec/31b.htm (son erişim: 14.09.2021).

[9] Idem.

[10] Idem.

[11] Berne Promotion Group of the R.S.D.L.P., “A Brief Outline of the Split in the R.S.D.L.P.,” Lenin Internet Archive,  https://www.marxists.org/archive/lenin/works/1905/feb/00.htm (son erişim: 14.09.2021)

[12] Rusya, Polonya ve Litvanya Yahudi İşçileri Birliği olarak da bilinen grup Rusyanın batı bölgesindeki yarı proleter Yahudi zanaatkalarından oluşan birliktir.

[13] Carr, op.cit., s. 48.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hollywood Grevi: Yapay Zeka ve Yaratıcı Gayri-Maddi Emek

2 Mayıs 2023 tarihinde Amerikan Senaristler Birliği’nin ( Writer Guild of America - WGA ) çalışma koşullarının iyileştirilmesi hedefiyle başlattığı Hollywood Grevi, ABD’nin eğlence sektöründe uzun süredir görülmeyen kapsamlı bir iş bırakma eylemine dönüştü. Temmuz ayının ortalarına doğru Beyaz Perde Aktörleri Derneği ( Screen Actors Guild - SAG ) ile Amerikan Televizyon, Radyo Sanatçılarının ( American Federation of Television and Radio Artists - AFTRA ) bir araya gelerek oluşturduğu Amerikan Oyuncular Sendikası’nın ( SAG-AFTRA ) WGA’nın 2 Mayıs’ta başlattığı greve katılmasıyla birlikte iş bırakma eylemlerinin kapsamı daha da genişledi. Grev devam ederken ülkede yayınlanan ünlü talk show’lar ve dizilerin kesintiye uğraması dışında, bazı sinema filmlerinin vizyon tarihleri değiştirildi.   Yaklaşık beş aylık bir süreyi kapsayan Hollywood Grevi 25 Eylül’e gelindiğinde taraflar arasında uzlaşıya varılması sonucu askıya alındı. Fakat kısa bir süre sonra bu uzlaşının, sadece senaryo yaz...

Elinizi Çabuk Tutun Yoksa Gramsci de Trump'a Oy Verecek(!)

Gazete Oksijen’in geçtiğimiz günlerde Wall Street Journal yazarı Kevin T. Dugan tarafından kaleme alınan “Meet MAGA’s Favorite Communist” başlıklı yazısını “Gramsci nasıl Trumpçıların favori komünisti oldu?” başlığıyla Türkçe’ye çevirmesi hatrı sayılır bir süre önce dolaşıma giren bir anlatıyı yeniden keşfetmeme neden oldu; Aşırı sağın Gramsci’nin başta (kültürel) hegemonya olmak üzere kimi fikirlerini sahiplendiği iddiasını temeline alan bu yazılar, kültürel çalışmalardan uluslararası ilişkilere bir çok disiplinde pek çok kez “esnetilmeye çalışılan” Gramsci teorilerine benzer bir biçimde, çarpık bir anlatıyı sahiplenerek okuyucuya olmayan ve/veya eksik bir Gramsci anlatısı sunuyor. Tıpkı geçtiğimiz yıl sonlarında Giorgio Ghiglione’nin Foreign Policy’de yazdığı “Why Giorgia Meloni Loves Antonio Gramsci” başlıklı yazısı gibi, WSJ’de yer alan bahse konu yazıda, Gramsci’nin “sınıf mücadelesinin merkezine ekonomi yerine kültürü koyduğu” iddia ediliyor. Her iki yazıda örneğine kolaylıkl...

Çeviri | Guglielmo Carchedi - Makineler Değer Yaratır Mı?

(Artık) Değerin Tek Kaynağı Olarak Soyut Emek Soyut emeğin değerin ve artık değerin tek kaynağı olması Marx’ın iktisat kuramının temel varsayımıdır. İlk olarak, neden emekçiler (artık) değer yaratsın ki? En sık duyulan itiraz, üretim araçlarını ve sermayedarları (artık) değerin üreticilerinin dışında tutmak için hiçbir nedenin bulunmadığıdır. Üretim araçlarıyla ilgili olarak, argüman iki türe ayrılabilir. Daha fazla aşırıya kaçan argüman, emekçilerin yokluğunda üretim araçlarının (artık) değer üretebileceğini savunmaktadır. Örneğin, Dmitriev’in iddiasına göre: “Tüm ürünlerin sadece makinelerin çalışmasıyla üretildiği bir durumu tasavvur etmek kuramsal açıdan mümkündür; öyle ki hiçbir canlı emek birimi (ister insan isterse de başka bir tür olsun) üretime katılmamakta ve buna rağmen belirli koşullar altında bu durumda endüstriyel kâr ortaya çıkabilmektedir; bu, üretimde ücretli işçileri kullanan günümüzün sermayedarlarının elde ettiği kârdan herhangi bir şekilde temelde farklılaşmayacak...