Ana içeriğe atla

Çeviri | Peter Isackson - Servet Eşitsizliği Sağlık Eşitsizliğini Doğurur


Pandemi söz konusu olunca saldırganlığın bazı türleri diğerlerine nazaran daha iyidir



Geçtiğimiz Aralık ayında bir AP makalesinde Maria Cheng ve Aniruddha Ghosal, ortaya çıkan aşıların COVID-19 pandemisinin kesin düşüşünü tetikleme kapasitesine ilişkin resmi iyimserliğine rağmen, koronavirüs aşısının zengin ülkeler ile geri kalanı arasında adil bir şekilde paylaşılacağına dair ihtimallerin hızla kaybolduğunu öne sürdü. Korkuları doğrulandı demek.

Öbür tarafta, The New York Times’taki Natasha Frost zaten bir yıl süren küresel pandeminin uzatılmasının olası feci sonuçlarını aklında bulundurarak servet eşitsizliğinin aşı eşitsizliğine nasıl yol açtığını bildiriyor. Kendisi mevcut duruma müsaade eden çeşitli siyasi yapıları suçluyor. “Böyle olmamalıydı” diye yazıyor. “Batılı hükümetler küresel sağlık görevlilerinin, şirketleri aşı tariflerini yayınlamaya, bilgilerini paylaşmaya ve üretimi hızlandırmaya ve böylece daha geniş aşı erişimine yol açabilecek nadiren kullanılan agresif güçleri kullanma çağrısına kulak vermemişti.”

Bugünkü Daily Devil’s Dictionary tanımı ise:

Agresif güçler:

Gerçek, ciddi ve acil sorunlara tekabül etmek için tasarlanmış hükümetin özel araçları kimi zaman savaşları yürütmek için harekete geçirilmiş olur, ama hiçbir zaman özel şirketlerin gelir olasılığını tehlikeye atabilecek uygulamaları şekillendirmek için kullanılmamıştır.

Bağlamsal not

Askeri saldırganlık (istila, savaş, bombalama) ve iktisadi saldırganlık (yaptırımlar, ambargolar, boykotlar) çağdaş hükümetlerin kendi “ulusal çıkar” olarak algıladıklarını korumak için kullanmayı tercih ettikleri iki politika aracıdır. Tüm mevcut kanıtlara rağmen, demokratik uluslar diğer insanlara veya uluslara karşı yapılan agresif ve özünde yıkıcı eylemlerin- öldürmek, sakat bırakmak veya basitçe ekonomik yoksunluk yaratmak- kendi ulusun çıkarlarını korumak için tasarlanmış etkili araçlar olduğunu iddia etmeye devam ediyorlar. Mevcut materyalist ve ticaret yapan medya bu mantığı asla sorgulamadığı için “ulusal çıkarın” neye tekabül ettiği tartışması hiçbir zaman kamunun farkındalık alanına girmedi. Savaş ve yaptırımlar güçlü gibi görünüyor ve bu yüzden iyi olmalıdır.

İngilizce “askeri saldırganlık” ve “iktisadi saldırganlık” terimlerini kullanışlı açıklayıcı terimler olarak kolay bir şekilde kabul ederken, “sağlık saldırganlığı” fikrinin kimsenin sözcüğünde yeri yoktur. Siyasi altyapı, sağlığın “agresif” hamlelerin olabileceği veya olması gerektiği bir alan olduğuna inanmıyor. Bu alan hem çok kişisel hem de çok karlıdır. Özellikle ABD’de, sağlık uğraşılması gereken bir mesele değildir, aksine Cole Porter’in de dediği gibi (kar elde etmek uğruna) her şeyin gittiği basit bir pazar alanıdır.

Cheng ve Lori Hinnant tarafından yazılan ve bu ayın başında yayınlanan bir AP makalesinde, yazarlar ilaç şirketlerin pazarlama politikalarının, insanlığın hemen hemen hepsi için hızla feci bir hale gelen durumun kaynağı olmaya başladığını anlatıyor. Eşi görülmemiş bir hızda aşılamalar geliştirmek için ABD veya Avrupa’dan vergi mükelleflerinin parasını alan şirketler, kendi fikri mülkiyetlerini korumaları ve güvenliği sağlamaları için üreticiler ile her durumda ayrı anlaşmalar ve münhasır lisans sözleşmeleri müzakere ettiklerini söylüyorlar.

Temel düzeydeki dil bilgisine sahip rasyonel her bir insan, son cümlenin iki kelimesi nedeniyle şaşkına dönmüş olmalıdır. İlki “kendidir”. Şirketler, toplumların inşa ettikleri ve ödedikleri şeyin münhasır olarak onlara ait olduklarına inanıyor. Tedarik zinciri ve üretim hattının mantığını analiz etmek, yatırım yaptıkları alanların test, yeniden tasarım, paketleme ve teslimat olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bunlar herhangi bir ürünün önemli özellikleridir. Ancak münhasır mülkiyet iddiasını haklı göstermezler.

İkinci şok edici terim “güvenliktir”. Şirketler kendilerini müşterilerin “güvenliğinin” koruyucuları olarak görüyorlar. Virüs ile mücadele etme sürecindeki rolü, ürünü rafine etmek ve kamu güvenliği standartlarını karşılamak için test etmekten ibarettir. Ve fakat eylemlerine rehberlik eden pazarlama tutumu, istifleme, tekelci avantaj kazanma ve bir pazardaki kıtlıktan yararlanma fikrine ayrıcalık vermeye devam ediyor. Bu, kamu güvenliğini zayıflatabilecek ve tek başına küresel bir pandeminin ortadan kaldırılmasına yol açan işbirlikçi eylemi önleyebilecek potansiyele sahip ciddi bir risk teşkil ediyor.

Tarihsel not

Aşıların finansmanına ilişkin tartışmalar sırasında, tüm ihtimallerde dünyayı kurtarmaya adamış aşıları üretme şerefine seçilen özel şirketler, araştırmanın tam olarak finanse edileceğine dair güvence almadan ve gelecekteki karın garantisi olarak fikri mülkiyetini (IP) kendilerine bağlanmadan yükü üstlenmeyi kabul etmediler. Bu şartları kabul eden politikacılar, kuşkusuz onlarca yıl önce katıldıkları ve onlara kar odaklı olmanın ekonomik verimliliğin anahtarı olduğunu öğreten 101 ekonomi dersinin bilgeliği tarafından yönlendiriliyordu. Kar ne kadar yüksekse, verimlilik de o kadar yüksek, söylendi onlara.

Son kırk yılda, böyle bir mantık bu dersleri veren üniversitelere bile uygulandı. Kurumun eğitim mesleğinden çok verimliliği “sağlayan” idarenin şişirilmiş maaşlarını desteklemeye adanmış, kar odaklı kurumlar haline geldiler.

Bugünün draması, gelecekteki bir ekonomi 101 dersi için örnek bir ders olabilir, ancak çok az kişi kar odaklı üniversitelerin güncellemeye çok hevesli olacağını düşünebilir. Üniversiteler reddederse, dünyadaki her lise yurttaşlık dersinde öğretilmelidir. Ekonomi 101.1, zengin ülkelerin sıradan vatandaşları, hükümetlerinin daha sonra özel şirketlere bağışlayacağı ve bu aynı şirketlerin tek bir dolar yatırmadan üzerinde fikir mülkiyetini iddia edeceği araştırmayı vergiler yoluyla finanse etmeye zorlayan bir ekonomik sistemin sapkınlığını vurgulayacaktır.

Özel şirketleri sosyalleştirme ve onlara tekelci sömürü yoluyla gelecekte muazzam kârlar sağlayan ürün hatları bağışlama modeli ilaç sektörü ile sınırlı değildir. Aynı süreç sayesinde, Silikon Vadisi'nin devleri, sadece yüksek karlı pazarlarını değil, ayrıca insanların yaşamlarını (davranışlarını) ve zihinlerini (düşüncelerini) kontrol eden mastodonlara dönüştüler.

Bu noktaya nasıl geldik? Bu soruya cevap verebilmek için finans, teknoloji, politika ve kültür ile ilgili soruları araştıran bir ansiklopedi gerekir. Apaçık bir etken, son yllarda tüm “ciddi düşünürler” ve çoğu siyasetçi için bir inanç nesnesi haline gelen küreselleşme fikrinin zaferidir. Thomas Friedman “dünya düzdür” fikri ile bunu iyi bir şekilde özetledi. Böylece, insan sağlığını ve güvenliğini- veya herhangi bir şeyi- ilgilendiren her tür eylemin bilinen tek motivasyonu para ve kar olursa, ekonominin ele almasını beklediğimiz diğer ihtiyaçlar ikincil hale gelir. Klasik iktisatta, karşılanmayan ihtiyaçların olduğu bir durum, yeni şirketlerin karşılamaya meraklı olduğu talep yaratır.

Uzmanlarımız ve ekonomi düşünürlerimiz, küresel ekonomide rekabet her yerden gelebileceği için ve dolayısıyla tedarik zincirleri kolayca yeniden yapılandırılabileceğini için sürecin daha da verimli olacağını düşünüyorlar. Fakar ihtiyaçlar asla etkili ve verimli bir şekilde karşılanmayacaktır. Herhangi rakibin böyle bir senaryoyu gerçekleştirmesi büyük ölçüde ulaşılamaz üç koşulu gerektirir: güvenilir bir performansa ulaşmak için abartılı finansman, kamu yetkilileri tarafından tanınma (ki bu genellikle politik kampanyalarına önceden katkı gerektirir) ve tekelci bir konum olasılığa olan inanç.

Yeni gelen için garantili tekelci konum elde edilmesi en zor olduğundan son yıllarda uzmanlar yıkıcı yeniliğin gerekliliğini vurguluyorlar. Temel ihtiyaca tekabül etmekten ziyade özel bir pazar fırsatına odaklanmak demek bu. Ayrıca, ihtiyaç küreselse yeni gelenin etki yaratması mümkün olmadığı anlamına da gelir. Böylece ana aktörler yeni rekabete karşı güvendedir. Yıkıcı yenilik, yeni araçlar veya kullanışlı ürünler üretmenin harika bir yoludur. Ne yazık ki, küresel toplumsal ihtiyaçlar küresel toplumsal yansıma, araştırma, koordinasyon ve uyumlu eylemi gerektirir.

20. yüzyılın savaşları sırasında, demokratik uluslar küresel çatışmanın yarattığı aciliyetine yanıt vermek için kendi hukuku tarafından sağlanan “agresif güçlere” başvurdu. Bu, herkesin alınan önlemlerin ulusal nüfusun güvenliği için gerekli olduğu fikrini paylaştığı yerde demokrasi ilkelerine zorluk teşkil etmedi. Herhangi bir yoğun çaba yeni ekonomik fırsat alanları yarattığı için savaş vurgunculuğu vardı, ancak hükümetler ulusun kolektif ihtiyaçları tarafından yönlendiriliyordu. Politikanın vurguncular tarafından dikte edilmesine izin vermeyi reddettiler.

Yaklaşan bir küresel iklim kriziyle bir araya gelen bir dizi salgın haline gelebilecek olaylardan ilki, siyasetçilerin, ekonomi 101 müfredatını gözden geçirmek anlamına gelse bile, kamu güvenliğini özel karın önüne koyarak saldırganlıklarını gösterme zamanı olabilir.

Metnin İngilizce Aslı: Isackson, Peter (2021), https://www.fairobserver.com/coronavirus/peter-isackson-covid-19-news-coronavirus-vaccine-distribution-world-news-today-69179/ (Son erişim: 11.04.2021)

Çeviren: Nikolina Kojović

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hollywood Grevi: Yapay Zeka ve Yaratıcı Gayri-Maddi Emek

2 Mayıs 2023 tarihinde Amerikan Senaristler Birliği’nin ( Writer Guild of America - WGA ) çalışma koşullarının iyileştirilmesi hedefiyle başlattığı Hollywood Grevi, ABD’nin eğlence sektöründe uzun süredir görülmeyen kapsamlı bir iş bırakma eylemine dönüştü. Temmuz ayının ortalarına doğru Beyaz Perde Aktörleri Derneği ( Screen Actors Guild - SAG ) ile Amerikan Televizyon, Radyo Sanatçılarının ( American Federation of Television and Radio Artists - AFTRA ) bir araya gelerek oluşturduğu Amerikan Oyuncular Sendikası’nın ( SAG-AFTRA ) WGA’nın 2 Mayıs’ta başlattığı greve katılmasıyla birlikte iş bırakma eylemlerinin kapsamı daha da genişledi. Grev devam ederken ülkede yayınlanan ünlü talk show’lar ve dizilerin kesintiye uğraması dışında, bazı sinema filmlerinin vizyon tarihleri değiştirildi.   Yaklaşık beş aylık bir süreyi kapsayan Hollywood Grevi 25 Eylül’e gelindiğinde taraflar arasında uzlaşıya varılması sonucu askıya alındı. Fakat kısa bir süre sonra bu uzlaşının, sadece senaryo yaz...

Elinizi Çabuk Tutun Yoksa Gramsci de Trump'a Oy Verecek(!)

Gazete Oksijen’in geçtiğimiz günlerde Wall Street Journal yazarı Kevin T. Dugan tarafından kaleme alınan “Meet MAGA’s Favorite Communist” başlıklı yazısını “Gramsci nasıl Trumpçıların favori komünisti oldu?” başlığıyla Türkçe’ye çevirmesi hatrı sayılır bir süre önce dolaşıma giren bir anlatıyı yeniden keşfetmeme neden oldu; Aşırı sağın Gramsci’nin başta (kültürel) hegemonya olmak üzere kimi fikirlerini sahiplendiği iddiasını temeline alan bu yazılar, kültürel çalışmalardan uluslararası ilişkilere bir çok disiplinde pek çok kez “esnetilmeye çalışılan” Gramsci teorilerine benzer bir biçimde, çarpık bir anlatıyı sahiplenerek okuyucuya olmayan ve/veya eksik bir Gramsci anlatısı sunuyor. Tıpkı geçtiğimiz yıl sonlarında Giorgio Ghiglione’nin Foreign Policy’de yazdığı “Why Giorgia Meloni Loves Antonio Gramsci” başlıklı yazısı gibi, WSJ’de yer alan bahse konu yazıda, Gramsci’nin “sınıf mücadelesinin merkezine ekonomi yerine kültürü koyduğu” iddia ediliyor. Her iki yazıda örneğine kolaylıkl...

Çeviri | Guglielmo Carchedi - Makineler Değer Yaratır Mı?

(Artık) Değerin Tek Kaynağı Olarak Soyut Emek Soyut emeğin değerin ve artık değerin tek kaynağı olması Marx’ın iktisat kuramının temel varsayımıdır. İlk olarak, neden emekçiler (artık) değer yaratsın ki? En sık duyulan itiraz, üretim araçlarını ve sermayedarları (artık) değerin üreticilerinin dışında tutmak için hiçbir nedenin bulunmadığıdır. Üretim araçlarıyla ilgili olarak, argüman iki türe ayrılabilir. Daha fazla aşırıya kaçan argüman, emekçilerin yokluğunda üretim araçlarının (artık) değer üretebileceğini savunmaktadır. Örneğin, Dmitriev’in iddiasına göre: “Tüm ürünlerin sadece makinelerin çalışmasıyla üretildiği bir durumu tasavvur etmek kuramsal açıdan mümkündür; öyle ki hiçbir canlı emek birimi (ister insan isterse de başka bir tür olsun) üretime katılmamakta ve buna rağmen belirli koşullar altında bu durumda endüstriyel kâr ortaya çıkabilmektedir; bu, üretimde ücretli işçileri kullanan günümüzün sermayedarlarının elde ettiği kârdan herhangi bir şekilde temelde farklılaşmayacak...