Çeviri | Barbara Lippert - BREXIT SONRASI AB: GENİŞLEME VE DERİNLEŞME KONUSUNDA YENİLENEN TARTIŞMALAR
Birleşik Krallık'ın ayrılması ve bağımsız bir İskoçya'nın üyelik arayışı beklentisi, Avrupa Birliği'nin gelecekteki büyüklüğü, coğrafyası ve yönetim biçimi ile ilgili temel soruları gündeme getiriyor. Almanya'nın Avrupa politikasına, genişleme ve derinleşmenin aynı madalyonun iki yüzü olduğu geleneksel fikri yön veriyor. Gerçekte,bütünleşme konusundaki ilerleme hiçbir zaman (doğu) genişlemesinin hızına yetişememiştir. 2009 Lizbon Antlaşması'na giden yol zordu ve başarısızlık kuruntusu özellikle anlaşmalarda oybirliğiyle değişiklik yapılmasını gerektiren daha derin reformlarla ilgili her türlü tartışmanın peşini bırakmıyor. İskoç sorunu - yalnızca 28'inci yeni üyeye değil, aynı zamanda bir AB-34'e hazırlanmak için, genişleme politikasını harekete geçirme ve iç reformları teşvik etme potansiyeline sahiptir.
AB, kendisini Avrupa devletlerinden oluşan açık bir topluluk olarak tanımlar ve antlaşmaları (Madde 49 TEU), tarihi(yedi genişleme turu) ve siyasi azmi (Küresel Strateji) ile genişlemeye yatkındır. Yine de genişleme konusundaki fikir birliği, bazı başkentlerde diğerlerinden daha fazla parçalanıyor. Kamuoyu açısından bakıldığında, Finlandiya, Fransa, Hollanda ve Almanya'da daha fazla genişlemeye karşı çıkan tutarlı çoğunluklar bulunmaktadır.
AB'nin 2006'daki "genişleme konusundaki yenilenen mutabakatı", 2007'de Bulgaristan ve Romanya'nın hızlandırılmış katılımı bağlamında ortaya çıktı. Genişleme politikasının temelini üç ilke ("üç C") oluşturmaktadır. Birincisi, AB, Avrupalı olan ama AB adayı olmayan ülkelere yeni siyasi taahhütlerden kaçınma açısından coğrafi konsolidasyon arayışındadır. Bu mesaj her şeyden önce Doğu Ortaklığı devletlerine yöneliktir. İkinci olarak, katı şartlılığı vurgular: Kopenhag kriterleri hazırlık konusunda gelecekte taviz verilmeksizin yerine getirilmelidir. Üçüncüsü, kamu desteğini arttırmak için iletişimi geliştirmeyi önerir. Üç C, o zamandan beri alaka düzeylerinden hiçbirini kaybetmedi. AB, Fransızların kışkırtmasıyla 2020’de katılım sürecini revize etmesine rağmen yirmi yedi üye devlet arasında çelişkili pozisyonlar ve öncelikler devam etmektedir. Zıtlıklar, AB'nin stratejik yönelimi ve bütünleşme kapasitesi konusundaki fikir ayrılıklarından çok genişleme politikası yönlerinde kök salmaktadır.
Mevcut ve Gelecek Başvuru Sahipleri
Altı Batı Balkan başvurusundan hiçbiri katılmaya hazır değil. En çok katılım fasıllarını Karadağ açtı, onu Sırbistan izledi. Kuzey Makedonya ve Arnavutluk ile görüşmeler yaklaşıyor. Bosna Hersek, - beş AB üye devleti tarafından bile tanınmayan Kosova gibi potansiyel aday statüsünde sıkışmış durumda. Zira altı üyeden hiçbiri için üyelik son durağı şüphe konusudur. Ancak hepsi, kötü yönetişim ve sosyo-ekonomik rahatsızlık kısır döngüsüne hapsolmuş durumda. Daha önceki katılım öncesi süreçlerde olduğu gibi, bu ülkeler, insanların hareketliliği ve ticaret yoluyla AB'ye halihazırda güçlü bir şekilde entegre olmuş durumdalar. Ancak üçüncü devlet olarak AB kurumlarında bir koltukları ve oyları yok. Batı Balkanlar için geçici çözümler veya tam üyeliğe alternatifler peşinde koşmayı reddeden AB, genişlemeye olan bağımlılığını pekiştirdi. 2030'dan önce katılım beklenemez. Katılım perspektifi bir uzlaşma aracı olarak görülürken, devlet içi ve devlet dışı ilişkileri kolaylaştırmanın ve hatta çözmenin yanı sıra AB'nin Batı Balkan devletlerini kabul etmenin başlıca nedenleri bir noktada güvenlik ve jeopolitiktir. Balkan devletlerini hem AB'ye hem de NATO'ya bağlamak, Batı'nın Rusya'ya ve ayrıca Çin'e ve Türkiye'ye karşı bölgedeki etkisini güvence altına almanın bir yolu olarak görülüyor. Ancak bu argümanlar, yalnızca çok sayıda mülteci Balkan güzergâhından gelmeye başladığında kamuoyunda gerçeğe dönüşmektedir.
Altı Batı Balkan başvurusundan hiçbiri katılmaya hazır değil. En çok katılım fasıllarını Karadağ açtı, onu Sırbistan izledi. Kuzey Makedonya ve Arnavutluk ile görüşmeler yaklaşıyor. Bosna Hersek, - beş AB üye devleti tarafından bile tanınmayan Kosova gibi potansiyel aday statüsünde sıkışmış durumda. Zira altı üyeden hiçbiri için üyelik son durağı şüphe konusudur. Ancak hepsi, kötü yönetişim ve sosyo-ekonomik rahatsızlık kısır döngüsüne hapsolmuş durumda. Daha önceki katılım öncesi süreçlerde olduğu gibi, bu ülkeler, insanların hareketliliği ve ticaret yoluyla AB'ye halihazırda güçlü bir şekilde entegre olmuş durumdalar. Ancak üçüncü devlet olarak AB kurumlarında bir koltukları ve oyları yok. Batı Balkanlar için geçici çözümler veya tam üyeliğe alternatifler peşinde koşmayı reddeden AB, genişlemeye olan bağımlılığını pekiştirdi. 2030'dan önce katılım beklenemez. Katılım perspektifi bir uzlaşma aracı olarak görülürken, devlet içi ve devlet dışı ilişkileri kolaylaştırmanın ve hatta çözmenin yanı sıra AB'nin Batı Balkan devletlerini kabul etmenin başlıca nedenleri bir noktada güvenlik ve jeopolitiktir. Balkan devletlerini hem AB'ye hem de NATO'ya bağlamak, Batı'nın Rusya'ya ve ayrıca Çin'e ve Türkiye'ye karşı bölgedeki etkisini güvence altına almanın bir yolu olarak görülüyor. Ancak bu argümanlar, yalnızca çok sayıda mülteci Balkan güzergâhından gelmeye başladığında kamuoyunda gerçeğe dönüşmektedir.
Türkiye ile 2005 yılında başlayan üyelik müzakereleri resmi olarak terk edilmemiştir ancak buz üzerindedir. Türkiye'nin başkanlık otoriterliğine kayması ve dış politikasının militarizasyonu ışığında, AB kendisini alternatiflere acil ihtiyaçiçinde buluyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin katılım hakkı konusunda ısrar etse de , AB'nin Aralık 2020'deki pozitif gündemi, farklı bir çerçevenin ortaya çıktığını gösteriyor: gümrük birliğinin genişlemesine (ve mevcut işbirliği düzenlemesine) dayalı bir ticari ortaklık. AB, adayın Birliğe uygun olduğunu düşünmediği için daha önce hiçbir zaman üyelik müzakerelerini sonlandırmamıştı. İzlanda müzakereleri 2013'te sona erdirip üyelik başvurusunu geri çekerken, Norveç 1994'te müzakere edilmiş bir katılım anlaşmasını reddetme kararı alırken İzlanda müzakereleri 2013’te sona erdirdi ve üyelik başvurusunu geri çekti- ancak her ikisi de fikrini değiştirmeyi seçebilirdi.
Hızlı Şeritte İskoçya
İskoç hükümeti, bağımsızlığa ulaşır ulaşmaz AB üyeliğine başvurma niyetini ilan ederek potansiyel adayların listesini genişletti. AB, Birleşik Krallık'ın parçalanmasıyla ilgilenmese de, herhangi bir İskoç bağımsızlık sürecinin düzenli, anayasal ve Westminster ile mutabık kalınması konusunda ısrar ediyor. Bu, bağımsız bir İskoçya'yı AB'nin yeni 28. üyesi olma yolunda hızla ilerletebilir.
İskoç hükümeti, bağımsızlığa ulaşır ulaşmaz AB üyeliğine başvurma niyetini ilan ederek potansiyel adayların listesini genişletti. AB, Birleşik Krallık'ın parçalanmasıyla ilgilenmese de, herhangi bir İskoç bağımsızlık sürecinin düzenli, anayasal ve Westminster ile mutabık kalınması konusunda ısrar ediyor. Bu, bağımsız bir İskoçya'yı AB'nin yeni 28. üyesi olma yolunda hızla ilerletebilir.
İskoçya'nın katılımı kesinlikle çekici bir olasılıktır, çünkü ülke 1995'teki sözde EFTA genişlemesi ülkeleri Avusturya, Finlandiya ve İsveç gibi Kopenhag kriterlerini zaten büyük ölçüde yerine getirmektedir. Ve İskoçların çoğunluğunun Brexit'e karşı oy kullandığı bilindiği üzere AB’de iyi niyet bekleyebilirler. İskoçya'nın Birinci Bakanı Nicola Sturgeon, “AB'ye yeniden katılma” ve “eve dönme ” açıklamasını besliyor. Ancak, AB'den, İskoçya'yı özel bir durum olarak ele alma konusunda siyasi veya ahlaki bir yükümlülük hissetmesini bekleyemez.
İskoçya'nın, ve AB'yi en az iki yeni zorlukla karşı karşıya bırakacak olan Avrupa Birliği Antlaşması'nın 49. Maddesi kapsamındaki normal katılım sürecini tamamlaması gerekecektir. Bunlardan ilki, Brüksel, Londra ve Edinburgh arasındaki üçgen kümelenme olacaktır. İskoçya bağımlılığa hazırlanırken, AB Birleşik Krallık ile yeniden yapılandırılmış ortaklığını olabildiğince kapsamlı ve sağlam hale getirmeye çalışıyor. 2020'nin ikili serbest ticaret anlaşması sadece başlangıç noktasıdır. Sürecin tüm aşamalarında - İskoçya'nın bağımsızlığından önce ve sonra ve İskoçya'nın AB'ye katılmasından önce ve sonra - Brüksel, Londra ile ilişkilerini olumsuz etkilerden korumak isteyecektir. London ve Edinburgh arasındaki ayrılık müzakerelerine sürüklenmeden AB, İskoçya'nın Birleşik Krallık'tan ayrıldığı koşulların gelecekteki AB üyelik yükümlülükleriyle uyumlu olması gerektiğinin sinyallerini vermek isteyecektir. İskoçya en zayıf konumda çünkü Londra'dan ve (daha sonra) Brüksel'den bir şeyler istiyor. AB'nin, müzakerelere girmeden önce, Londra ile Edinburgh arasında çözülemeyen bir yer veya ciddi çatışma noktası olmadığını bilmesi gerekecektir. Müzakereler- İskoçya hala AB müktesebatıyla büyük ölçüde uyumluyken, ne kadar erken başlarsa o kadar kısa ve basit olacaktır. Finlandiya'yı emsal kabul edersek, sürecin iyi gitmesi halinde üç veya dört yıl sürmesi beklenebilir.
AB ayrıca kendisini ikinci bir sorunla karşı karşıya bulacaktır. Yeni üyelerin müktesebatı tam olarak kabul etmesi gerektiği ilkesine bağlı kalmış olsa bile, kalıcı dışarıda kalma (AB tarafından gerçekleştirilen düzenlemelere yönelik olarak) tercih edilmeksizin, temel alanlarda geçiş düzenlemeleri kesinlikle gerekli olacaktır: Schengen için, çünkü İskoçya, İrlanda ve Birleşik Krallık’ın geri kalanı ile Ortak Seyahat Alanında kalmak istiyor; İngiltere ve Galler ile ticaret için; ve bağımsız bir İskoçya'nın (en azından başlangıçta) kendine ait bir para birimine sahip olmadığı göz önüne alındığında, para birliğinin tüm aşamalarına katılım için. AB burada özel tavizler vermiş olsaydı, politikaya özgü iç farklılaşmayı daha fazla teşvik ederdi, ancak adayların müktesebattan seçim yapmasını kesinlikle önleyecektir.
AB, bağımsız ve uluslararası kabul görmüş bir İskoçya'nın yaklaşık 2025 yılına kadar üyelik başvurusunda bulunacağını varsaymalıdır. Bu, genişlemeye yönelik siyasi ilgiyi canlandırırsa, Batı Balkan ülkeleri dolaylı olarak yararlanacaktır.
Entegrasyon Dinamikleri ve bir AB-34
“Dördüncü” Kopenhag kriteri, Avrupa entegrasyonunun ivmesini sürdürmenin öneminin altını çiziyor. Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 2020 Üsküp ve Tiran ile katılım müzakerelerinin başlatılması konusundaki tartışmalar sırasında reformların bir sonraki genişlemeden önce başlatılması gerektiğinde ısrar etti. Ama Macron’un uyarısı duymamazlıktan gelindi. Elbette tanımlanmamış bir genişleme takvimi ertelemeyi davet ediyor. Ancak her şeyden önce AB'nin reformlar için pusulası yok ve örneğin çekirdek bir Avrupa konusu gibi gerçek tartışmalardan kaçınıyor.
“Dördüncü” Kopenhag kriteri, Avrupa entegrasyonunun ivmesini sürdürmenin öneminin altını çiziyor. Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 2020 Üsküp ve Tiran ile katılım müzakerelerinin başlatılması konusundaki tartışmalar sırasında reformların bir sonraki genişlemeden önce başlatılması gerektiğinde ısrar etti. Ama Macron’un uyarısı duymamazlıktan gelindi. Elbette tanımlanmamış bir genişleme takvimi ertelemeyi davet ediyor. Ancak her şeyden önce AB'nin reformlar için pusulası yok ve örneğin çekirdek bir Avrupa konusu gibi gerçek tartışmalardan kaçınıyor.
Otuz dört veya daha fazla üye devlet bağlamında karar vermenin daha da zor olacağı açıktır. Artan sayıda net alıcıyla birlikte ekonomik ve bölgesel eşitsizlikler genişleyecektir. Ancak siyasi uzlaşmayı sağlama yeteneği, yeniden dağıtım mekanizmalarına olan artan ihtiyaca ayak uyduramayacak. 1995'ten bu yana her genişleme, ulusal egemenliğebütünleşme için ilave adımların atılmasından daha öncelik veren üye devletlerin sayısını artırmıştır. Yurt içinde mücadele ettikleri güçlü AB'ye şüpheci ve milliyetçi akımlar, Konsey ve Avrupa Konseyi'nde uzlaşma kapsamını daraltmaktadır. Ulusal siyasi kültürler de önemli bir rol oynar.
Bir AB-34, bir dizi nispeten küçük ülkenin katılımını ima ediyor. İskoçya'nın (5,4 milyon) ve altı Batı Balkan ülkesinin toplam nüfusu 23,2 milyondur ve bu, AB-34'ün toplam nüfusunun yalnızca yüzde 4,9'unu temsil eder. En büyük dört ülke - Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya - yüzde 54,7’yi temsil eder, Polonya ile birlikte yüzde 62,8 ediyor. 82 milyon (2019 itibariyle) nüfusu ile Türkiye oldukça farklı bir klasmanda ve burada daha fazla tartışılmıyor. Avrupa Parlamentosu yeni üyeler için 46 sandalye ayırdı. Mevcut kurallara göre, İskoçya tek başına 14 hakkına sahip olacaktır. Dolayısıyla 751 sandalyelik üst sınır bir AB-34'te korunamaz. Nispeten küçük resmî ağırlıklarına rağmen, yeni üyeler aktif politika ve koalisyon kurma yoluyla ve - kuralların izin verdiği yerlerde - vetolarıyla gerçek etkide bulunacaklardır. Birliğin iç ve dış coğrafyası da değişecektir. Batı Balkan ülkelerinin katılımı, İskoçya’nın kuzeyde sadece marjinal bir karşı ağırlık tedarik etmesi ile birlikte AB'nin güneydoğusunun ağırlığını artıracaktır. İkincisi İskandinav ülkelerini güçlendirecektir, çünkü İskoçya, İskandinav ülkeleri ve Baltıklar doğal ortaklardır (özellikle İskoçya NATO'ya katılırsa). Batı Balkanlar halihazırda AB üye devletleri ile çevrilidir ve Visegrád ülkeleri; Avusturya, Hırvatistan ve Slovenya'ya yönelmeleri beklenebilir. Batı Balkanlar'da katılım , Baltıklarda olduğu gibi AB'nin güneydoğu kanadının dayanıklılığı ve istikrarı konusundaki endişeleri bastırmayacaktır. Batı Avrupa'da genişlemenin kapsamı asgari düzeydeyken, Gürcistan, Moldova ve Ukrayna bir üyelik perspektifi arıyor. Genişlemenin genellikle hafife alınan jeopolitik etkileri su yüzüne çıkıyor.
AB'nin Geleceği
Genişleme, AB'nin uluslarüstü unsurlarını güçlendirme umutlarını iyileştirmeyecektir. Ortak Dış ve Güvenlik Politikasında farklılaşma ve hiyerarşi, örneğin bir AB Güvenlik Konseyi aracılığıyla düşünülebilir (bkz. SWP Araştırma Belgesi 4/2019). Temel politikalarında, AB, özellikle bir sonraki (güney-) doğu genişlemesi ile ilgili olarak, kısmi ve / veya ikinci üyeliği deneyebilir. Yeni hiçbir AB üyesi (olasılıkla Norveç dışında), derhal Schengen'in tam üyesi olacak konumda olmayacak ve hiçbiri hızla Euro'yu benimsemeyecektir. Diğerleriyle zayıf bağları olan küçük gruplar halinde, fiili derinleşme, anlaşma değişiklikleri olmaksızın devam edecektir. Gelecek farklılaşma ise, Birliği bir arada tutmak için merkezin güçlendirilmesi gerekiyor. Sadece bir başlangıç noktasını belirtmek gerekirse: Lizbon Antlaşması uyarınca gereken Komisyonun boyutunun küçültülmesi, Komisyon'un dijitalleşme ve Yeşil Mutabakat gibi ilerici politikalar üzerindeki çalışmalarının etkinliğini ve Birliğin sınırlarını korumadaki rolünü artırabilir. Ancak, ister doğrudan cumhurbaşkanının seçilmesi, ister “lider aday” modeli yoluyla Komisyonun daha fazla siyasallaştırılması, AB-34'ün uyumu için zararlı olacaktır. Diğer anayasal sorunlar, Avrupa Parlamentosu için tek bir seçim yasası, Konsey sistemi reformu, Konsey ve Avrupa Konseyi'nde daha fazla çoğunluk kararları, toplu borçlanma ve Ekonomik ve Parasal Birlik'te ekonomik politika koordinasyonu ile ilgilidir. AB'nin de kurucu değerlerini netleştirmesi gerekiyor. Aksi takdirde, yeni hukukun üstünlüğü mekanizması gibi geçici düzenlemeler bile boşuna olacaktır. Bu konular - AB-34 açısından - Avrupa'nın Geleceği Konferansı'nın gündemine aittir. Bir sonraki Alman hükümeti, AB'nin stratejik yönelimi hakkındaki tartışmaları şekillendirmede daha aktif bir rol oynamalıdır.
Metnin İngilizce Aslı: Lippert, Barbara (2021) "The EU after Brexit: Renewed Debate about Enlargement and Deepening" SWP Comment 2021/C 12, https://www.swp-berlin.org/en/publication/the-eu-after-brexit-renewed-debate-about-enlargement-and-deepening/ (son erişim tarihi: 15.04.2021)
Çeviren: Yasir Safa Doğancil
Yorumlar
Yorum Gönder