Ulus devletin
revaçta olduğu 19. yüzyılın mevcut konjonktüründe ortaya çıkan ve bir dereceye
kadar sosyalizm çatısı altında bir araya getirebileceğimiz iki farklı
öğretinin, yani anarşizm ve komünizm ideolojilerinin öncüleri olan Mihail Bakunin
ve Karl Marx arasında uzun süre devam eden mücadele her ne kadar tarafların
kişisel özellikleri arasındaki farklılıklar üzerinden anlatılmaya çalışılsa da,
bu çekişme kurumsal düzlemde kendilerine destekçi bulmayı başaran iki radikal
öğreti arasında ideal toplum inşasına yönelik farklı bakış açıları arasındaki
uyuşmazlık sonucunda ortaya çıkmıştır.
Mikhail
Bakunin ve Karl Marx’ın ilk karşılaşması, Alman felsefeci ve politika yazarı
Arnold Ruge’ın 1844 yılında Paris’te düzenlediği bir toplantı aracılığıyla
mümkün olmuştur. Karl Marx, 1845 yılında Paris’ten sürgün edildikten sonra Brüksel’i
uluslararası komünist hareketin merkezi haline getirmiştir. Tarafların ikinci
kez karşılaşması da bu döneme tesadüf etmiştir. 1840’lı yıllar Avrupa genelinde
patlak veren devrimler dikkate alındığında hem Marx hem de Bakunin için çok
önemliydi. Fakat 1848 yılının konumuz açısından diğer bir önemi, iki düşünür
arasında fikir ayrılıklarının ortaya çıktığı dönem olmasıdır. Bakunin için
Özgür Slav Topluluklarının Federasyonu kendi hedefi olan nihai Rus devriminin
zorunlu koşuluydu. Marx ve Engels ise bu görüşe bütünüyle karşıydılar. Zira
onlar Slav halkının böyle bir yetenekten yoksun olduğunu ve aynı zamanda
Slavların yaşadığı bölgelerin gerekli tarihsel, ekonomik ve toplumsal koşulları
karşılamadığını düşünüyorlardı. Bu anlaşmazlık taraflarının birbirilerini
sırasıyla panslavizm ve Alman milliyetçiliği ile suçlamalarına neden olmuştur. Diğer
bir anlaşmazlık konusu ise köylülüğün devrim sürecindeki rolüne ilişkindi.
Bakunin, Rus köylüsüne özel bir önem atfediyordu ve köylü kitlesinin devrimci
süreçte itici bir güç olacağını düşünüyordu. Karl Marx ise bilindiği üzere tam
tersi, köylülüğün lümpen proletaryadan daha aşağı bir seviyede olduğunu, dahası
devrimin değil karşı devrimin itici gücü olduğunu savunmaktaydı. Yine de bu iki
anlaşmazlık konusu taraflar arasında sonsuza dek devam edecek bir kopuşa
sebebiyet vermedi.
1850 yılına gelindiğinde hapis cezasına çarptırılan ve yaklaşık olarak 14 yıl St. Petersburg’daki Petro ve Pavel kalesinde mahkum olan Bakunin, 1864 yılına gelindiğinde bir şekilde hapishaneden kaçmayı başarınca yeniden Avrupa’ya gelmiş ve ezeli rakibi Marx’la bir görüşme gerçekleştirmiştir. Marx bu görüşmede, Bakunin’i Birinci Enternasyonel hakkında bilgilendirmiş ve Bakunin de bu mücadelede kendisine destek verebileceğini söyleyerek bir anlamda dört yıl sonra Enternasyonel’e üye olma kararının sinyalini vermiştir. Fakat Bakunin’in 1868’de Enternasyonel’e üye olmadan önce Barış ve Özgürlük Ligi’nin Bern Kongresi’nde ifade ettiği fikirler aslında kendisine farklı bir yol çizdiğinin göstergesiydi. Nihai amaç, daha sonraki gelişmelerin de göstereceği gibi, Marx’ın devrime giden süreçteki öncü rolünü sona erdirmekti. Nitekim, bu amacını gerçekleştirmek için 1868 yılında Enternasyonel içinde özerk bir örgüt haline getirmeyi planladığı Uluslararası Sosyalist Demokrasi İttifakı’nı kurdu ve fakat Marx’ın birlik içindeki etkisini kırmak o kadar da basit değildi. Bunun için Enternasyonel’in Genel Konseyi’ne, yani Merkez Yönetim Kurulu’na İttifak’ın birlik içinde özerk bir şekilde yer alması talebini ileten bir öneri sunmuş, fakat bu önerisi kabul edilmemişti.
Bakunin,
ilk girişimindeki başarısızlığa rağmen hedefine ulaşmakta kararlı idi. Bunun
için 6 Eylül 1869 yılında gerçekleştirilen Basel Kongresi’ni beklemek
gerekecekti. Basel Kongre’si hem Enternasyonel’deki ilk yarılmanın ortaya
çıktığı hem de Bakunin’in katıldığı ilk ve son kongre olması bakımından dikkate
değerdi. Kongrede özel mülkiyetin kolektifleştirilmesi, referandum ve miras
hakkı sorunları ele alınsa da, temel anlaşmazlık noktası miras hakkının
ilgasına yönelikti. Bakunin miras hakkını tüm zenginliğin, refahın ve
özgürlüğün aracıymış gibi görülen ve fakat otoritenin ve baskının bir aracı
olan devlet ilkesinin zorunlu bir sonucu olarak yorumladığı için bu hakkın ortadan
kaldırılması gerektiğini savunuyordu. Miras hakkı konusunda Marx Bakunin ile
aynı fikirde değildi. Çünkü Marx için miras hakkı özel mülkiyetin bir
sonucuydu. Dolayısıyla öncelikli bir sorun olması gereken özel mülkiyet ortadan
kaldırılırsa, bunun açık anlamı miras hakkının da ilga edileceğiydi. Her iki taraf
kendi önerilerini açıkça ifade etse de, nihai karar ne Marx’ın ne de Bakunin’in
lehine oldu. Fakat Bakunin için daha önemli olan bir sonuç elde edilmişti, zira Kongre’de Marx’ın lehine karar
alınmaması onun Enternasyonel içindeki otoritesinin sarsılması anlamına geliyordu.
Basel
Kongresi’nde başlayan yarılma hızla devam etti. 1870 Nisan’ına gelindiğinde
Romande Federasyonu içinde Bakunin taraftarları ile Marx’ın destekçileri
arasında Genel Konsey’in yetkilerine yönelik bir anlaşmazlık ortaya çıktı. Söz
konusu anlaşmazlık ile birlikte Romande Federasyonu ikiye bölündü: bir tarafta
Bakunin taraftarları Jura Federasyonu’nu oluştururken; Marksist öğretileri
takip edenler Cenevre Şubesi’ni oluşturdu. Bu çekişme uzun süre devam
edebilirdi, fakat bir kaç ay sonra Fransa ve Prusya arasında başlayan savaş ve
ardından patlak veren Paris Komünü ayaklanması herkesin dikkatini söz konusu
olaylara yöneltti. Ta ki 1871 yılı Eylül’ündeki Londra Konferansına kadar.
Londra
Konferansı’nın tartışma konusu Bakunin ve Marx arasında önemli anlaşmazlık
noktalarından biri kabul edilen “siyasete katılım” sorunu ile ilgiliydi. Marx birliği
siyasi parti biçiminde örgütleyerek seçimler aracılığıyla siyasi iktidarın ele
geçirilmesini savunurken, Bakunin devletin ve tüm sınıfların ilgası temelinde
siyasete katılımı reddediyordu. Zira Bakunin’e göre ideal bir toplum, mevcut sistemin
araçlarıyla inşa edilemezdi. Söz konusu araçların kullanımı, tüm eleştirilerin
hedefi olan eski düzenin baskı mekanizmasını yeniden üretmek anlamına
gelmekteydi. Fakat Bakunin’in iddiaları yeterince destek görmedi. Konferans
sonunda alınan kararlar işçi sınıfının her türlü siyasi eyleme katılımını kabul
ediyordu. Fakat daha da önemlisi Bakuninistlerin aleyhine olacak bir biçimde "kendilerini
sekter isimlerle adlandıran ya da propaganda şubesi, vb. adlar altında
ayrılıkçı örgütlenmelere giden, birliğin genel amaçlarından ayrı özel misyonlar
üstlenmiş gibi yapan" şube ya da bölümlerin tümüyle yasaklanmasına karar
verildi.
Bu
kararın ardından Bakunin taraftarları Jura Federasyonu’nda bir araya gelerek
1871 yılında Genel Konseyi sert bir dille eleştiren Sonvillier Bildirisini
yayınladılar. Bu bildiride Genel Konsey’in bir kaç bireyin özel mülkiyeti
haline geldiği ve bu durumun Enternasyonel’in içindeki farklı grupların kendi
görüşlerini ifade etmesini anlamsız hale getirdiği belirtilmekteydi. Yapılması
gereken Genel Konsey’in diktatörce iktidarını ortadan kaldırmaktı. Karşı
cephenin bu suçlamalara yönelik cevabı ise gecikmedi. Mayıs 1871’de Sonvillier
Bildirisinin eleştirileri üzerine Genel Konsey Les Prétendues Scissions dans
L'Internationale (Enternasyonel’deki Sözümona Bölünmeler) başlıklı bir broşür
yayımladı. Bu broşür Marx’ın kaleminden çıkmıştı. Bakunin bundan, “bizi tehdit
eden Demokles’in kılıcı” artık “bir kılıçtan, Marx’ın geleneksel silahı olan
pislik yığınına dönüştü” diye söz ediyordu. Bakunin ve Marx arasındaki mücadele
en şiddetli noktaya ulaşmıştı. Sorunların nihai çözümü için Eylül 1872 yılında
Marx’ın önerisiyle gerçekleştirilecek olan Lahey Kongresi’ni beklemek
gerekiyordu. Söz konusu kongre ile birlikte Enternasyonel’deki Bakunin ve Marx
çekişmesi son bulacaktı.
Lahey Kongresi’nin yeri özellikle seçilmişti. Bilindiği üzere, Bakunin’in esas destekçileri Latin ülkelerindendi. Fransa, Almanya ve İngiltere gibi ülkelerin delegeleri ise Marksist görüşe yakınlığı ile bilinmekteydi. Dolayısıyla toplantının konumu Bakuninistlerin kongreye katılımını zorlaştırmıştı. Dahası, Bakunin kendisi de hakkında çıkan yakalama kararı nedeniyle toplantıya katılamadı. Marx ve Engels ise Bakunin’in tersine kongredeki yerlerini almış ve ayrıca Marx bu görüşmede şahit olarak dinlenmişti. Karl Marx delegeler karşısında yaptığı konuşmada Bakunin aleyhine topladığı delilleri açıkça ortaya koydu. Bunlardan ilki, Uluslararası Sosyalist Demokrasi İttifakı’nın ortadan kaldırılmasından sonra Bakunin’in Enternasyonel içinde gizli bir örgütlenmeye doğru yönelmesiyle ilgiliydi. Bir diğer suçlama ise Bakunin’in, çok yakın arkadaşı olarak bilinen Sergey Nechayev aracılığıyla kendi ülkesinde Marx’ın Kapital’inin yayılmasını önlemeye yönelik faaliyetlerde bulunmasına yönelikti. Kongre, söz konusu iddiaları araştırmak üzere beş kişilik bir komite atadı. Marx’ın Bakunin aleyhine yaptığı tanıklığı da dikkate alan komite nihai raporunu hazırladı. Kongre, derhal oylamaya geçerek büyük bir çoğunlukla Bakunin’in Enternasyonal'den ihracına karar verdi. Bu karar aynı zamanda duygusal bir idealistin eğitimli bir materyalist karşısındaki mağlubiyetinin ilanıydı.
Muhammed Alizade
Yorumlar
Yorum Gönder