Çeviri | Rachel Hewitt - Kamusal Alanlarda Kadınların Kendini Güvende Hissedebilmesi için Erkek Davranışları Değişmelidir
3 Mart akşam saat 9’da Güney Londra Clapham’de yürürken kaybolan Sarah Everard, kadınların kamusal alanlarda sürekli hissettikleri korku uğultusuna ürkünç bir şekil vermiştir. Benim sosyal medya ana sayfam Sarah’nın kaybı ile ilgili endişeli ve aynı zamanda Sarah’ın yerinde kendilerinin olabileceğini düşünen korkmuş kadınlarla dolu. Erkekler, kadınların kendilerini daha güvende hissedebilmesi için nasıl yardımcı olabileceklerini sordular. Fakat bireylerin eğitiminden de öte ihtiyaç duyulan şey, kamusal alanların sadece onların yönetimindeymiş gibi iddialarda bulunan erkeklere karşı acil bir siyasi çözümdür.
Kamusal alanlarda kadınların hissettiği o korku, o kadar sıradanlaşmış ki çoğu kadın bunu hayatın bir gerçeği olarak düşünmekte. BM Kadınları (Birleşmiş Milletler Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlendirilmesi Birimi) Birleşik Krallığı’n son araştırmalarına göre İngiltere’de her yaştan kadının yüzde 80’inin kamusal alanlarda cinsel tacizi olayı yaşadığını ortaya çıkardı ki bu tacizcilerin ezici çoğunluğunu da erkekler oluşturmaktadır. Dışarıda koşu yaparken erkekler tarafından takip edildim; dolayısıyla bir kadının bir haftasını bile rastgele, gelen geçen bir erkeğin aşağılayıcı yorumlarına maruz kalmadan veya laf atmadan geçmesi çok nadirdir. Böylelikle koşudan aldığı zevk, korkudan dolayı azalmaktadır.
Bu korku, tacizin saldırı ve hatta cinayetten önce gelebileceği bilgisine dayanmaktadır. 2016 yılında ABD’de dokuz gün aralıkla koşu yaparken Ally Beueger, Karina Vetrano ve Vanessa Marcotte erkekler tarafından öldürülmüştü. Kadınların, tek bir taciz olayının bir daha tekrarlanmayacağından emin olması imkânsızdır, dolayısıyla biz (kadınlar) en kötü durumun senaryosunu öngörmek zorundayız ve her kamusal alanda ıslık çalanı/sözlü tacizde bulunanı birer muhtemel tacizci veya katil olarak saymaktayız.
Sokak tacizleri, kadınları erkeklerin alanına izinsiz giren kişi konumuna getirerek, erkeklerin kamusal alanları kendi alanı olarak belirlediği davranışlardır. Davranış psikologları, erkek yayaların ATM’lerde ve trafik ışıklarında kadınların kişisel alanlarını nasıl doldurduğunu, tüm erkek gruplarının nasıl daha fazla kaldırım alanı kapladığını ve erkeklerin toplumda kadınlardan daha fazla anti sosyal davranış sergilediklerini gözlemlemişler. Bunlar haricinde erkeklerin kasa önlerinde veya tren vagonlarında telefonla sesli bir şekilde konuşması yine de bir nevi kabul görmektedir. Kadınlar, bu istenmeyen kamusal seslere (tacizlere, laf atmalara) ve tacizci faillere karşı meydan okumak zorunda kalıyorlar, dolayısıyla bu konuda kadınlar erkeklerden daha çok endişelilerdir. Biz (kadınlar) bu karşılaşmaların nasıl artacağını bilmiyoruz.
Bu yeni bir sorun değildir. Aslında erkekler, uzun zamandır kadınları kamusal alandan dışlamak ve onların kendilerini rahatsız hissetmesi için uğraşmışlardır. 19. Yüzyılda Birleşik Krallık’ta ve ABD’de publar, meyhaneler ve restoranlar neredeyse sadece erkeklerin mekanıydı. Devlet karar mercileri üstte sayılan mekanlara kadınların girişini yasaklamıştı, böylelikle de “kadınları rahatlarından” ayırmışlardı. 1941’de bir İngiliz erkek pub-müdavimi, karma cinsiyetli bir kuruluşa atıfta bulunmak için “pub” kelimesini kullanmayı reddetmişti: “pub” kelimesi “kamu evinin” kısaltılmasıydı ve bu nedenle kadınların bir “pub”a ait olmadığını, böylelikle de “kamuya” da ait olmadıklarını tanımlamıştı.
Resmi olarak ayrım yapılmış alanlarda, genellikle kadınlara sadece erkeklere ya fahişe olarak ya da garsonluk yaparak hizmet ettikleri zaman tahammül ederlerdi. Erkekler tüm kamusal alanlarda benzer mantığı uygularlardı: sokaklardaki kadınlara da hizmetçiler ve fahişlere davrandıkları gibi davranarak erkeklerin egemen olduğu alanları belirlemişlerdi. Böylelikle bu alanlara giren kadınların kendi istismarına razı olduğu gösterilirdi. Doğal Tarih Müzesi’nin üçüncü müdürü zoolog Edwin Ray Lankester’in yazdığı gibi, eğer kadınlar “gerçekten yalnız kalmak istiyorsa”, onlar “erkeklerin uğrak yerlerinden kaçınmalıdırlar”. Erkeklerin uğrak yerleri ise kamusal alanların tamamıydı. Dolayısıyla kadınları “sokakta konuşulan nesne olarak” yorumlamak “komik” olurdu.
Günümüzde çoğu erkeğin hala da benzer toplumsal ilişkilere inandıkları görülmektedir. Erkekler, kadınları inciterek ve taciz ederek kamusal alanları sahiplenirler. Kadınların bu alanlara girmesi, erkeklerde uyguladıkları tacizin kadınlar tarafından kabul gördüğüne dair algı yaratır. Çoğunlukla da bu davranışı engellemek yükümlülüğü erkeklerden çok kadınlara düşmektedir. Çoğu kadın, evine giderken anahtarını ellerinde taşımak, müzik dinlemekten kaçınmak, sarhoş olmamak, iyi ışıklandırılmış caddelerde gezmek ya da cinsel taciz sırasında “taciz” kelimesinden ziyade “ateş” diye bağırmak-çünkü “ateş” kelimesi daha çok ciddiye alınmaktadır-gibi tavsiyelere aşinadır. Erkekleri ve erkek çocuklarını kenara çekip onlara taciz, tecavüz etmemelerini veya öldürmemelerini öğretmek yerine, erkek şiddetini önlemek sorumluluğu kadınların yönetmenliğine yerleştirilmiştir.
Biliyoruz ki kadınlara tecavüz eden ve öldüren erkekler azınlıktadır. Fakat büyük çoğunluğu, onlara göre, onların alanına “sapan” kadınları korkutmak ve tecavüz etmeye yönelten devamlı, düşük seviyede, kayıt dışı korkutmalarla meşgullerdir. Bu durumun kadınlara verdiği zararı ne kadar vurgulasak da azdır. Bizim yani kadınların, endişe ve agorafobi gibi sorunlara erkeklerden daha çok katlanmamız bir mucize midir? Erkek tacizinin verdiği korku yüzünden kadınlar sevdiği aktiviteleri bırakmak zorunda kaldılar veya tek başına yürüyüş ya da koşu yapmayı bıraktılar. Kadınların ergenlik döneminde sokakta tacize maruz kalma oranı hızla artıyor. 2001 yılındaki araştırmalarında söylendiği gibi genç kızlar yatak odalarına kapandığı zaman “kendilerini dünyadaki en güvenli yerdeymiş gibi hissediyorlar”. Kadınlar yani biz, çok sık bizi koruması gereken otoriteler tarafından çoğu zaman desteklenmediğimizi hissederiz. 1976’da Amerikalı hâkimin sokak tacizine dava açmayı reddettiğinden beri çok şeyin değiştiğini söylemek zordur, çünkü bu olaylar “bir adalet sisteminin baş edemeyeceği kadar fazla sıktı, yani genel kabul edilen davranıştı”.
Kadınların korkuları hakkındaki tartışmada eksik olan şey, erkeklere odaklanmaktır. Erkeklerin kadınlara karşı taciz ve tecavüzleri, kadınların haklarındaki ilerlemeleri geri almak ve kamusal alanlarda bizim varlığımızı kısıtlama yönündeki devamlı, uzun süreli girişimin parçasıdır. Bazı iyi niyetli erkekler, bizim daha sakin ve güvenli hissetmemiz için davranışlarını nasıl değiştirebileceğini sorduklarında, onlara gece saatlerinde bir kadının arkasında yürümektense caddenin karşısına geçmesi önerilir. Fakat bizim bireylerin davranışlarının ötesinde bir çözüme ihtiyacımız var. Erkeklerin, kadınlara yönelik taciz ve tehdidinin sistemsel bir sorun olarak ele alınmasına ihtiyacımız var. Bu kadın hakları için ciddi bir sınırdır.
Metnin İngilizce aslı: Hewitt, Rachel (2021), https://www.theguardian.com/commentisfree/2021/mar/11/women-feel-safe-public-spaces-men-behaviour-change (Son erişim: 14.03.2021)
Çeviren: Enejan ALLAJOVA
Yorumlar
Yorum Gönder