Orta Asya’da modern teknolojinin tarihi, uzun zaman terk edilmiş konulardan biri idi. “Geri kalmışlık” ve “vahşilik” gibi sıfatlar, bu bölgeyi karakterize eden ve kalıp şeklini alan kelimeler haline gelmişti; yani bu bölgenin develerden ve çadır evlerden oluştuğu hakkındaki düşünceler vardı. Modern teknoloji ise bu bölgede (ampuller, demir yolları vs.) Kuzeydeki “büyük ağabeyden” gelmişti. Ne teknolojisinden söz edilebilir ki? Tarih bilimi ve teknolojiler hakkındaki uluslararası bilimsel dergiler bile bu bölgeyi dikkatleri dışında bırakmışlardı. Ancak Hollandalı araştırmacı Josan van der Straeten Orta Asya ülkelerinin de şaşırtabileceğine emindir. Orta Asya’nın tecrübesine göre teknolojik hareketlenmenin tek taraflı (“gelişmiş” Batı ülkelerinden “gelişmemiş” Doğuya) olmasının yetersizliğini göstermektedir. Bunun haricinde de bu durum sağduyunun, melezleşmenin, dış borçlanmalar ile ilgili yeniden yapılanmaların ve bu ülkelerin yerel çabalarına karşı adaptasyonun deneyimini açık bir şekilde ortaya çıkarmaktadır.
Modern Orta Asya, devrim öncesi Sovyet Birliği içindeki altyapısal sanayisinin tecrübesi ve 1990-2010’ların modern global teknolojik deneyimi ile ilgi çekicidir. Üstte adı geçen tarihçi, Orta Asya’nın bir sınır bölgesi ve “buluşma yeri” imajından yola çıkarak, bu bölgedeki teknoloji ve maddi kültür üzerine güncel kitap ve makalelerin incelemesine başlamıştı. Onun Endüstriyel Modernitenin Sınır Bölgeleri: Orta Asya'da Teknoloji Tarihine Yönelik Araştırmalar (Borderlands of İndustrial Modernity: Exploratıons into the History of Technology in Central Asia), 1850-2000 adındaki makalesi, Technology and Culture adındaki bilimsel bir dergisinde yayınlanmıştı.
İpek yolu olmayan, Büyük yolculuğun aşamaları
Büyük İpek Yolunun imajı ve metaforu Orta Asya ile ilgilenen birçok meraklının ve bilim insanının hayal dünyasında var olmaya devam etmektedir. Ancak son zamanlarda üzerine gidilen imaja karşı sesler artmaya başlamıştı. Kuş gözüyle tepeden bakan coğrafik bakış açısından çıkmak ve bölgedeki eğitim, bir şeylerin hareketi hakkında daha vicdanlı tarihsel analizlere yönelmek yönünde çağrılar ortaya çıktı. Claus Ferdinand’ın bu konu ile ilgili örnek bir çalışması vardır.
Gilzai göçebelerinin Doğru Afganistan’daki maddi kültürlerin, geçtikleri yerleşik gölgelere ve zanaat mahallerine bağlı olarak nasıl değiştiklerini açıklar.
Orta Asya’yı etkileyen, diğer tarihsel olarak yaygın olan teknolojik akım pamuk ile bağlıdır. Daha doğrusu Rus Çarlığı ve Sovyetler Birliği döneminde bölgeye küresel pazarın entegre olması ile başlamıştı. Son araştırmalara göre merkez SSCB’den çevre bölgelere olan teknolojik nakiller paradokslarla doludur. Yani toplumun modernleşmesi hakkındaki verilen sözler geleneklerin güçlenmesine ve milletler arasındaki dostluk deklarasyonları ise kolonileşmeye dönüşmüştü.
Orta Asya’daki diğer bir küresel teknolojik dalga, “doğu Sovyetler”in Üçüncü Dünya ülkelerine sosyalizmin reklamı ve örneği olarak sunulması, Nikita Kruşçev döneminde ortaya çıkmıştı. Bölge, feodal gelişmeyen toplum simgesinden sosyalist modernizasyonunun laboratuvarına dönüşmüştü. Artemy Kalinovsky’nin son kitabı (Sosyalist Kalkınma Laboratuvarı: Soğuk Savaş Siyaseti ve Sovyet Tacikistan Üzerine Deklolonizasyon/Laboratory of Socialist Development: Cold War Politics and Declolonization on Soviet Tajikistan) da bu konu ile ilgilidir.
Son olarak, Orta Asya SSCB’nin dağılımından sonra küresel pazarın akımlarına açıldı. Bunun hakkında birkaç daha detaylı ve öne çıkan araştırmalarda söz edilmiştir. Bunlardan birkaçı Magnus Marsden’in “Trading Worls: Afgan Merchants Across Modern Frontiers” (Ticaret Dünyası: Modern Sınırlar Arasındaki Afgan Tüccarlar), Rune Steenberg’in “Embedded rubber sandals: trade and mgist across the Sino-Kyrgyz border” (Gömülü kauçuk sandaletler: Çin-Kırgız sınırında ticaret ve sis) ve diğerleri.
Donanım, hükümet ve zorbalık
Muhtemelen Sovyet devletinin teknolojik stratejileri hakkındaki en otoriter yorumu Amerikalı siyaset bilimcisi James Scott, “Devletin İyi Niyetleri” adlı kitabında yapmıştır. Yazar, köylülerin gündelik hayatını etkileyen büyük acımasız planları ve kolektifleştirme hakkında söz eder. Fakat Sergey Abashin kendi Tacikistan hakkındaki detaylı araştırmasında Scott’u eleştirir. Kolhozların (köylerin) kurulmasının yanlış ve köylüler için itici olmadığını vurgular. Christian Teichmann “Macht der Unordnung: Stalins Herrschaft in Zentralasien” (Düzensizliğin Gücü: Orta Asya'da Stalin'in Kuralı) adlı çalışmasında Scott’u farklı yönden eleştirmektedir. Orta Asya’da faaliyet gösteren Stalinist devlet aygıtı merkezide rasyonellik, açıklık ve düzenden ziyade kaos, keyfilik ve yoksulluğun yer aldığı şeklinde yorumlar. Botakoz Kassymbekova’ın yorumuna göre ise merkezden çevreye gönderilen memurların, güvenlik güçleri ve mühendislerin “aciz emperyalistler” olduğunu ve kendilerinin de aç, yoksul ve hasta olduklarını vurgular.
Buna rağmen Orta Asya, Stephan Kotkin’in Magnetic Mountain veya Ann Rassweiler’in Dneprostroy Tarihi tarafından övülen Stalinizmin endüstriyel mega projesinin tarihi yazımından uzak kalmadı. 1927-1931 yılları arasında Türksib’in kuruluşu hakkında olan Matthew Payne’in “Stalin’s Railroad” (Stalin’in Demir Yolu) kitabı öne çıkmıştı. Bu çalışmada Payne sadece iktisadi durumu ve mühendislik görüşünü anlatmakla kalmıyor, ayrıca bu projenin ideolojisini de yansıtıyor. Türksib projesi Kazak çalışan sınıfı için demirci ocağı olacaktı, yani kolonyal kötüye kullanımın eski kurbanlarını proletaryanın öncüsüne dönüştürecekti. Gerçekte ise Kazak çalışanları, merkezin memurları ve diğer personelleri için marjinal özne olarak kalmışlardı.
Mekanları ve insanları birleştirecek diye tanıtılan fakat çatışmalara yol açan altyapısal projelerin tek örnekleri bunlar değildir. Japon tarihçisi Akifumi Shioya, 1890’larda Hiva Hanlığı’nda Yeni Lavzan Kanalı’ının inşası hakkında yazmıştı. Bu proje hiçbir zaman tamamlanmadı, ancak inşaatçılar yerel sulama sistemlerinin işleyişini aksattı ve Özbek ile Türkmen kabileleri arasında düşmanlığa yol açtı.
El sanatının ölüşü ve yeniden doğuşu
Van der Straeten şunları hatırlatır: Orta Asya’da teknoloji ve maddi yaşam hakkında konuşurken, madenler, tekstil fabrikaları ve demir yolları gibi parlak teknolojiler, günlük teknolojilerin daha hacimli ve “sessiz” dünyasını gizler. Günlük teknolojilerden söz ederken insanların kendi evlerini inşa etmesi, ekmek pişirmesi ve elbise dikmek gibi el becerisi isteyen işler olduğundan söz eder. Ancak merak salan daha farklı işler de vardır; Haruka Kikuta, seramikleriyle ünlü Özbekistan’da küçük bir kasabanın hayatını araştırmıştı. Zanaatın nasıl değiştiğini (ve özellikle kutsal Sufiler gibi pirilere tapınma), Sovyet meslek okullarının beceri aktarma sisteminin nasıl değiştirdiğini ve nasıl olduğunu araştırmıştı. 1991’den sonra İslamlaşma, pagan önyargılarıyla mücadele çizgisinde zanaatı yıkmıştı. Fakat pirilere inanmak toplu bir halde olmasa da zanaatçıların kişisel ritüeli olarak kalmıştır.
Aisalkyn Botoeva ve Regina Spektor bazı konularda daha iyimser: Orta Asya’daki kalıcı ekonomik kriz ve yoksulluk ile ilgili yaygın fikirlerin aksine, bilim insanları Kırgızistan’daki geleneksel giyim ücretlerinin Sovyet döneminde geliştirilen beceri ve teknikleri kullanarak pazarı nasıl başarılı bir şekilde yer edindiğini gösteriyor.
Kurnazlık ve sağduyu
Bilim insanları şahsi deneyime, “küçük insana”, gündelik pratiklere olan merakı ile aralarında ayrılırlar. Böylelikle van der Straeten ve Maria Petrova Semerkant’taki 1960-1992 yılları arasındaki hususi yaşam evlerinin inşaları hakkında araştırma yapmışlardı. Konut kıtlığı, şehir yetkililerini sadece gözlerini kapatmaya değil, Kruşçev yönetimindeki politikaların sıkışmasından sonra bile vatandaşların kendileri tarafından ev inşa etmeye zorlamıştı. Özellikle de taşra ve şehir arasında bir gri alan ortaya çıkmıştı. İnşaat malzemeleri ve servisleri alanında kara borsa ortaya çıkmıştı. Malzeme ve servisler sadece rüşvet veya iş arkadaşlıkları üzerinden ulaşılabilir olmuştu. Yetkililer, bu kaosu bastırma arzusu ile onu saygı duyulan karşılıklı yardım yani halk geleneği olarak sunma çabaları arasında kalmıştı.
Son zamanlarda bilim insanları, özellikle de tarihçiler ve antropologlar, modernize veya yeni teknolojilerin bölgeye girişi gibi konulardan ziyade, araç gereçlerin yerel şartlar altında nasıl tamir edildiği ile ilgilenmekteler. Böylelikle Sovyetler Birliğinin boşuna “tamir eden toplum” olarak adlandırmamış olduğu ortaya çıkar. “Tamir etmek” terimi artık bir zanaat anlamına gelmişti.
Her yeni yüzyıl, Çarlık dönemi, Sovyet dönemi, 1990’lar veya 2000’ler, Orta Asya için yeni teknolojilere, sağduyuya ve doğaçlamaya yol açmıştır. Ancak ne yazık ki tarihsel değişiklikler kurbansız geçmemiştir. Buna rağmen her bir ölüm sonrasında beklenmeyen bir diriliş olabilir. Örneğin Tacikistan’da Khujand’da troleybüsler yok olmuştu, Duşanbe’de ise tam tersine, klasik Sovyet kentsel ulaşımı yeniden canlanmıştı.
Çeviren: Enejan ALLAJOVA
Yorumlar
Yorum Gönder