Ana içeriğe atla

Gümrük Birliği: Eski Enstrüman, AB-Türkiye İlişkilerinde Yeni İşlev

 

        1 Ekim 2020'de yayınlanan dış ilişkilerle ilgili Avrupa Konseyi sonuçları, Avrupa Birliği'nin (AB), Türkiye ile olan ilişkilerinde yeni bir aşamaya girmeye hazır olduğuna işaret etmektedir. Bununla birlikte AB, “Kıbrıs Cumhuriyeti'nin egemenlik haklarının ihlalini şiddetle kınıyor” ve “Türkiye'yi gelecekte uluslararası hukuka aykırı olarak benzer eylemlerden kaçınmaya çağırıyor”. Ayrıca, Türkiye’nin Akdeniz’deki kapsamlı askeri güç gösterisine karşı açık bir belirti olarak “barışçıl diyalog yoluyla” farklılıkların çözülmesinde ısrar ediyor ve Türkiye'ye yaptırım uygulama kararlılığının altını çiziyor. Öte yandan AB, “Gümrük Birliği'nin güncellenmesi ve ticaretin kolaylaştırılması, insanlar arası temaslar, üst düzey diyaloglara özel vurgu ve “göç konularında devam eden işbirliği” ile olumlu bir siyasi AB-Türkiye gündemi başlatma” konusunda karar kıldı. Bu yeni gündemi başlatmanın temel koşulu, “Yunanistan ve Kıbrıs'a yönelik yasadışı faaliyetleri durdurmaya yönelik yapıcı çabaları” sürdürmektir. Altı Avrupalı ​​düşünce kuruluşunun yürüttüğü ortak araştırmaya dayanarak, AB'nin katılım müzakerelerini şüpheye yer vermeyecek bir şekilde Gümrük Birliği'nin güncellenmesi konusundan ayırması gerektiğini belirtiyoruz. Ek olarak, güncellenmiş bir Gümrük Birliği müzakereleri için çerçeve oluşturuyoruz.

Şimdiye kadar AB, sadece üyelik sürecinde herhangi bir yeni faslın açılmasını değil, aynı zamanda “AB-Türkiye Gümrük Birliği (GB)’nin güncellenmesine yönelik her türlü çalışmayı” da dışlayan 26 Haziran 2018 tarihli Genel İşler Konseyi kararına bağlılığını sürdürmüştür. Şimdiye kadar Brüksel, üyelik sürecinde ilerlemeyi ve Gümrük Birliği'nin güncellenmesi konulu müzakerelerin başlamasını iki koşulda temellendirdi: i) demokratikleşmeye yönelik girişimler ve hukukun üstünlüğünün iyileştirilmesi ve ii) AB’nin üçüncü ülkelere yönelik dış politikasına daha fazla uyum. Yine de bu strateji işe yaramadı. Üyelik sürecinin durdurulması, Gümrük Birliği müzakerelerinin engellenmesi ve üst düzey diyalogların iptal edilmesi ne Türkiye'de demokratik gerilemeyi engellemiş ne de Ankara'nın Doğu Akdeniz'deki AB üye ülkelerine yönelik politikasını askerileştirmekten vazgeçmesine neden olmuştur. AB, kararlı tutumunun aksine; göç, terörle mücadele ve savunma konularında Türkiye’nin işbirliğine bağlı olmaya devam etti.

Bu arada AB ülkelerinin Türkiye ile ilişkileri hızla bozuldu. Fransa, Almanya ve daha az derecede İtalya ve Polonya gibi bazı üye devletler, Türkiye'yi giderek kendi hayati çıkarları için bir meydan okuma olarak görüyorlar. Diğerleri için ise Türkiye, Kıbrıs ve Yunanistan'da olduğu gibi güvenliklerini tehdit eden bir düşmana dönüştü bile. Türkiye mültecileri Yunanistan sınırına yığdı ve Atina'yı düzensiz göçmenlerin akınına izin vermeye zorladı. Brüksel'in gözünde Ankara, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Münhasır Ekonomik Bölgesi'ni ihlal etti ve Yunanistan'ın egemenlik haklarına meydan okudu. Türk donanması Kıbrıs'ın Münhasır Ekonomik Bölgesi'nde Norveçli, İtalyan ve İsrailli araştırma gemilerini durdurdu. Türk savaş gemileri, bir noktada, Fransız ve Yunan donanmalarının gemilerine ateş etmeye hazır göründü. Türkiye geçici olarak NATO'nun Baltık ülkeleri ve Polonya planını NATO üyelerini Suriye Kürt güçlerini terör örgütü olarak sınıflandırmaya zorlamak için bloke etti. 

Türkiye'nin AB üye ülkelerine ve bir bütün olarak AB'ye giderek daha fazla dış politika pratiklerinde meydan okumaya başladığı göz önüne alındığında, Brüksel'in Gümrük Birliği'nin yeniden müzakeresini değerlendirmeyi daha önce reddetmesi – başlıca sebebi; Türkiye’nin insan hakları ve hukukun üstünlüğü açısından gerilemesi - giderek daha çok AB’nin Türkiye’yi demokratikleşme yönünde teşvik etme gücüne sahip olduğunu düşündüğü son on yılda kalan bir hatıra gibi görünüyor. 


AB’nin Türkiye’ye Yönelik Politikasında Havza Yaklaşımı

Bu yeni gerçeklik, hem havuç hem de sopayı kullanan müzakere ihtiyacının, AB'nin bir zamanlar Türkiye üzerindeki eski tek taraflı gücünün yerini aldığını gösteriyor. Yakın zamana kadar, Türkiye'nin hemen hemen tüm taleplerini - vize serbestleştirme, üst düzey diyaloglar ve Gümrük Birliği gibi - reddeden AB'nin Ankara ile pazarlık konusunda sunabileceği çok az şey vardı. Avrupa ile ilişkilerinde kaybedecek hiçbir şeyi olmayan Ankara'nın AB’nin veya AB üye devletlerinin çıkarlarını hesaba katmak için hiçbir teşviki yoktu. 

AB'nin pozisyonundaki son açık değişim, sonuç olarak, dış dünyadan bağımsız bir şekilde gerçekleşmedi. GB, belki de AB'nin Türkiye ile pazarlık yapmak için kullanabileceği en etkili araçtır. Dahası, neredeyse tüm üye devletlerde derinleşmiş bir Gümrük Birliği’ne yönelik bir ilgi var. Türkiye'nin artık Kopenhag kriterlerini karşılamadığı çok açık olduğuna göre AB Genel İşler Konseyi'nin 26 Haziran 2018'de üyelik sürecinde yeni fasıllar açmama kararı tutarlıdır. Yine de, Konseyin, aynı çerçeveyi (üyelik müzakere çerçevesi), Gümrük Birliği’nde kullanması, özellikle Fransa ve Almanya'nın tutumlarını yansıtıyor ve uygulama diğer üye devletlerin eğilimlerini önemsemiyor.

İspanya, Polonya, İtalya, Yunanistan ve ayrıca Fransa ve Almanya gibi araştırılan AB ülkeleri, 1995'ten itibaren biraz modası geçmiş ticaret anlaşmasının derinleştirilmesinde güçlü ekonomik çıkarlara sahipler. İş toplulukları veya bu altı ülkenin her birindeki ana ekonomik paydaşlar olan ticaret bakanlıkları, genişletilmiş bir GB'nin sağlayabileceği potansiyel büyük ticaret faydalarının farkındalar. “Panoply”, savunma, yenilenebilir enerji, finans sistemi ve inşaat alanlarındaki ortak girişimleri içerir. Yeni bir anlaşma, devlet ihalelerine ve ülkenin devasa iç pazarına daha kolay erişim sağlayabilir. Turist gönderen bir ülke olarak Türkiye’nin potansiyelini kullanabilir ve kabotaja izin verebilir. Türkiye, Orta Asya ve Orta Doğu pazarları için hala umut verici bir merkez olarak görülüyor. Derinleştirilmiş bir GB, mevcut değer zincirlerini garanti altına alacak ve bir yatırım hedefi olarak Türkiye’nin güvenilirliğinin altını çizecektir.

AB üye ülkelerine yönelik bu somut faydalara rağmen, özellikle siyasi paydaşlar, derinleşmiş bir GB’den son yıllarda kişi başına düşen gelirdeki düşüşün kanıtladığı ekonomik sıkıntılar göz önüne alındığında Türkiye’nin daha fazla kâr elde edeceğinin gayet farkındalar. Dahası, Doğu Akdeniz'deki sert duruşu, göç hareketlerini kullanması, Rusya ile yakınlaşması ve Suriye, Libya ve son zamanlarda Kafkasya'daki müdahaleleri gibi görünüşte NATO ile azalan dayanışma düzeyi göz önüne alındığında Gümrük Birliği'nin iyileştirilmesinin Türkiye'ye bir ödül olarak görünme riski de var. Bununla birlikte, araştırmaya katılan hemen hemen tüm ülkelerde dış politika endişeleri tartışmaya hakimdir. Böylelikle, Gümrük Birliği'nin yeniden müzakeresinin katılım çerçevesinden ayrılması ve dış politika ve güvenlik konularında uyuma koşullu hale getirilmesi, Türkiye'nin tek taraflı ve askeri dış politikasında önünü artırmaya yardımcı olabilir. 

Özetle, Gümrük Birliği'nin güncellenmesi konusunu müzakere masasına getirmek, AB'ye Türkiye’nin bu konudaki devam eden ilgisinden yararlanma fırsatı veriyor. Avrupa'nın, AB ve Türkiye'nin görüşlerini müzakere edebilecekleri kurallara dayalı bir iletişim alanı oluşturmasına yardımcı olacaktır. Böylelikle, AB, Türkiye ile mevcut ihtilafların Ankara’nın işbirliğini tehlikeye atmadan hafifletilmesine katkıda bulunabilir. Dahası, Türkiye'nin yeniden diplomatik çevrelerde sosyalleşmesi, Avrupa'nın Türkiye'yi anlaşmalara uymaya ikna etmesine yardımcı olabilir. Son olarak, Gümrük Birliği'ni yeniden müzakere etme süreci, Avrupa'nın Türkiye ile ilişkiler için Türkiye'nin böl ve yönet politikalarını etkisiz kılacak şekilde ortak bir çerçeve oluşturmasına yardımcı olma potansiyeline sahiptir. 


AB İçin Öneriler

Bununla birlikte Brüksel, Türkiye ile pazarlık yaparken Gümrük Birliği müzakerelerini iyi bir şekilde değerlendirmek için bazı tehlikeli güçlüklere dikkat etmeli ve temel iç farklılıkları çözmelidir.

Her şeyden önce üye devletler, yeniden müzakere edilen Gümrük Birliği'nin olası siyasi sonuçları ve özellikle Gümrük Birliği’nin Türkiye'nin AB üyeliğiyle bağlantısı konusunda farklı görüşlere sahip olduklarını kabul etmelidirler. Ulusal yaklaşımlar bu konuda önemli ölçüde farklılık göstermektedir. Ankara ile ilginç ve benzer bir şekilde, Atina, modernize edilmiş bir Gümrük Birliği'nin Türkiye’nin üyeliğinin yerine geçebileceği fikrine kesinlikle karşı çıkıyor. Fransa'da, halkın gözü önünde, bazı uzmanlar tam olarak bu fikir üzerinde kafa yoruyorlar. Dolayısıyla Brüksel, AB katılım müzakerelerini ve buna bağlı olarak demokratikleşmeye yönelik beklentileri Gümrük Birliği'nin güncellenmesinden ayrı tutmalıdır. Bu, AB'nin artık Türkiye’nin demokratik gerilemesiyle ilgilenmediği anlamına gelmez. Bunun yerine, bir yandan AB'nin Türkiye’nin iç siyaseti üzerindeki normatif gücünün sınırlarının, diğer yandan da dış politika ve güvenlik alanlarında Türkiye ile artan işbirliği ihtiyacının kabul edilmesidir.

İkinci olarak, AB, Türkiye ile pratik ilişkiler kurma konusundaki kararlılığını kanıtlamalıdır. Bu amaçla, Brüksel, Gümrük Birliği de dahil olmak üzere konuyla ilgili çok çeşitli tartışmaları ve farklı üye ülkelerdeki farklı hazır bulunuşluk düzeylerinin farkına varmalıdır. Bazı ülkelerde hükümetler, iş çevreleri ve STK'lar kararlarını çoktan vermişken, diğer ülkelerde ise konu pek dikkat çekmiyor. Brüksel'in üye ülkelerle stratejik iletişim içinde olması, ekonomik faydalara dikkat çekmesi ve Gümrük Birliği'nin yükseltilmesinin Türkiye’nin AB’deki geleceğinden ayrı bir konu olduğunun altını çizmesi gerekiyor.

Üçüncüsü, AB, Türkiye'ye, ancak belirli koşullar yerine getirildiği takdirde mevcut ticaret anlaşmasını derinleştirmeye istekli olduğuna dair net bir mesaj göndermelidir. Türkiye, mevcut anlaşma bağlamında son yıllarda ticareti sekteye uğratan irritanların artışını işaret etmeli ve bu durumu düzeltmelidir. Bu durum, ortak araştırmaya katılan tüm ülkeler tarafından istisnasız olarak rapor edilmiştir. Ankara ayrıca göç yönetimi konusunda Avrupa ile işbirliği taahhütlerini de gözlemlemelidir. Üçüncü bir koşul olarak, Türkiye, Avrupa güvenliği için güvenilir bir ortak olarak kendisini yeniden kurmalıdır. Bu ancak çok taraflılık ve diplomasiye samimi bir ilgi gösterilmesi ile mümkündür. Ankara, Doğu Akdeniz'deki askeri tehditlere son vermeli ve transatlantik ittifakının ortak çıkarlarına göre hareket etmelidir.

Dördüncüsü, Gümrük Birliği, AB'nin Ankara'yı yeniden devreye sokmak için merkezî - ancak tek aracı değil - aracı olmalıdır. Avrupa Konseyi vardığı sonuçlarda, en azından Türkiye'den bazı gezgin grupları için, kişiler arası temasların kolaylaştırılmasından ve böylece vize serbestleşmesi yolunda atılacak adımların ima edilmesinden bahsetti. Burada, Brüksel'in güçlü taahhütlerle öne çıkması gerekiyor çünkü konuyla yeterince ilgilenilmemiş ve beklenen tarihler çoktan gecikmiş durumda. Ek olarak, kendisini objektif ve adil bir aktör olarak kurmak için Brüksel, Doğu Akdeniz'de, AB’nin iç dayanışma ilkesi ile gerçekçi ve tarafsız bir politika arasında bir denge kurmalıdır. Bu, haklı Türk iddialarının duyulduğunun sinyalini gerektirir, ancak Ankara'nın uyguladığı yöntemler, uluslararası hukukun ve diplomatik normların gerekliliklerinin çok altında kaldığı için kabul edilemez.


Türkiye için Öneriler

Türkiye, zamanın ona karşı işlediğinin farkında olmalıdır. Ankara ekonomik bir varış noktası olarak imajında ​​hızlı bir bozulma yaşıyor. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş, ticaret bürokrasisinin felce uğramasını ve yargıya güven seviyesinde hızlı bir düşüşü beraberinde getirdi. Fransız şirketleri artık Türkiye'de kendilerini güvende hissetmiyor ve Alman iş dünyası, Türk personelinin güvenliğiyle ilgili endişelerini defalarca dile getirdi. Volkswagen'in yakın tarihli, Türkiye'de yeni bir fabrika açma planının terk edildiğinin açıklandığı kararında da görüldüğü gibi, hem Alman hem de Fransız şirketleri alternatif yatırım noktaları aramaya başladılar. 

Üstelik Ankara, halkının, Türkiye’ye karşı olumlu bakış açısına sahip olan İtalya, İspanya ve Polonya gibi ülkelerde bile Türkiye’ye karşı kamuoyu duyarlılığının istenmeyen bir şekilde kötüleşmeye başlaması ile yüz yüzedir. Bu değişimi sadece Türkiye’nin demokratik gerilemesi ve militarist dış politikası değil, aynı zamanda Avrupa'da sağ popülizme doğru eğilimler de tetikliyor. 

Son olarak, Türk liderliğinin ekonomik konularda alışılmışın dışında bazı görüşlere bağlı kalması ve ülkenin ekonomik geleceği, Türkiye'nin güncellenmiş Gümrük Birliği'ne yönelik devam eden talebini baltalamaktadır. Para politikasının kontrolünü teorik olarak bağımsız merkez bankasından gasp etme pahasına faiz oranlarını düşük tutma ısrarı, bu duruma tam bir örnek teşkil etmektedir. Ayrıca, Gümrük Birliği yanlısı tüm resmî retoriğine rağmen, Türk hükümeti, derinleşmiş Gümrük Birliği'nin işlerlik kazanması için henüz birkaç reform gerçekleştirmesi gerekmektedir. Buradaki örnekler devlet yardımı, yabancı ihale teklifi verenlere yönelik kurumsallaşmış ayrımcılık ve son derece şeffaf olmayan ihalelerdir.

Derinleşmiş bir Gümrük Birliği, iktidar partisi tarafından kullanılan finansman mekanizmalarındaki şeffaflık ve yargı sistemi üzerindeki gerçekleşmesi muhtemel açılma etkileri, Türkiye'nin Avrupa'ya yakın kalmasına yardımcı olabilir. Yine de, Ankara'nın ülkenin demokratik gerilemesini tersine çevirme iradesini güçlü bir şekilde sergilemeden, derinleşmiş bir Gümrük Birliği tek başına Türkiye'yi Avrupa'da tutmak için yeterli olmayacaktır.


Metnin İngilizce aslı: https://www.swp-berlin.org/10.18449/2020C48/ 

Customs Union: Old Instrument, New Function in EU-Turkey Relations, SWP Comment 2020/C 48, October 2020.


Çeviren: Yasir Safa Doğancil

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hollywood Grevi: Yapay Zeka ve Yaratıcı Gayri-Maddi Emek

2 Mayıs 2023 tarihinde Amerikan Senaristler Birliği’nin ( Writer Guild of America - WGA ) çalışma koşullarının iyileştirilmesi hedefiyle başlattığı Hollywood Grevi, ABD’nin eğlence sektöründe uzun süredir görülmeyen kapsamlı bir iş bırakma eylemine dönüştü. Temmuz ayının ortalarına doğru Beyaz Perde Aktörleri Derneği ( Screen Actors Guild - SAG ) ile Amerikan Televizyon, Radyo Sanatçılarının ( American Federation of Television and Radio Artists - AFTRA ) bir araya gelerek oluşturduğu Amerikan Oyuncular Sendikası’nın ( SAG-AFTRA ) WGA’nın 2 Mayıs’ta başlattığı greve katılmasıyla birlikte iş bırakma eylemlerinin kapsamı daha da genişledi. Grev devam ederken ülkede yayınlanan ünlü talk show’lar ve dizilerin kesintiye uğraması dışında, bazı sinema filmlerinin vizyon tarihleri değiştirildi.   Yaklaşık beş aylık bir süreyi kapsayan Hollywood Grevi 25 Eylül’e gelindiğinde taraflar arasında uzlaşıya varılması sonucu askıya alındı. Fakat kısa bir süre sonra bu uzlaşının, sadece senaryo yaz...

Elinizi Çabuk Tutun Yoksa Gramsci de Trump'a Oy Verecek(!)

Gazete Oksijen’in geçtiğimiz günlerde Wall Street Journal yazarı Kevin T. Dugan tarafından kaleme alınan “Meet MAGA’s Favorite Communist” başlıklı yazısını “Gramsci nasıl Trumpçıların favori komünisti oldu?” başlığıyla Türkçe’ye çevirmesi hatrı sayılır bir süre önce dolaşıma giren bir anlatıyı yeniden keşfetmeme neden oldu; Aşırı sağın Gramsci’nin başta (kültürel) hegemonya olmak üzere kimi fikirlerini sahiplendiği iddiasını temeline alan bu yazılar, kültürel çalışmalardan uluslararası ilişkilere bir çok disiplinde pek çok kez “esnetilmeye çalışılan” Gramsci teorilerine benzer bir biçimde, çarpık bir anlatıyı sahiplenerek okuyucuya olmayan ve/veya eksik bir Gramsci anlatısı sunuyor. Tıpkı geçtiğimiz yıl sonlarında Giorgio Ghiglione’nin Foreign Policy’de yazdığı “Why Giorgia Meloni Loves Antonio Gramsci” başlıklı yazısı gibi, WSJ’de yer alan bahse konu yazıda, Gramsci’nin “sınıf mücadelesinin merkezine ekonomi yerine kültürü koyduğu” iddia ediliyor. Her iki yazıda örneğine kolaylıkl...

Çeviri | Guglielmo Carchedi - Makineler Değer Yaratır Mı?

(Artık) Değerin Tek Kaynağı Olarak Soyut Emek Soyut emeğin değerin ve artık değerin tek kaynağı olması Marx’ın iktisat kuramının temel varsayımıdır. İlk olarak, neden emekçiler (artık) değer yaratsın ki? En sık duyulan itiraz, üretim araçlarını ve sermayedarları (artık) değerin üreticilerinin dışında tutmak için hiçbir nedenin bulunmadığıdır. Üretim araçlarıyla ilgili olarak, argüman iki türe ayrılabilir. Daha fazla aşırıya kaçan argüman, emekçilerin yokluğunda üretim araçlarının (artık) değer üretebileceğini savunmaktadır. Örneğin, Dmitriev’in iddiasına göre: “Tüm ürünlerin sadece makinelerin çalışmasıyla üretildiği bir durumu tasavvur etmek kuramsal açıdan mümkündür; öyle ki hiçbir canlı emek birimi (ister insan isterse de başka bir tür olsun) üretime katılmamakta ve buna rağmen belirli koşullar altında bu durumda endüstriyel kâr ortaya çıkabilmektedir; bu, üretimde ücretli işçileri kullanan günümüzün sermayedarlarının elde ettiği kârdan herhangi bir şekilde temelde farklılaşmayacak...