Çeviri | Yuval Noah Harari - Gerçeklik-ötesi bir çağda yaşıyor muyuz? Evet, ama gerçeklik-ötesi türler olduğumuzdan dolayı bu böyledir.
Paylaşılan kurgular - haberler, dinler, romanlar,
sporlar, para ve hatta markalar biçiminde - hayatımızı dolduruyor, ama sorun
yok. Tarihçi Yuval
Harari, bu ortak inançlardır insanların iş birliği yapmasına ve gezegeni
fethetmesine yardımcı olduğunu açıklıyor.
Bugünlerde bize defalarca kez, sadece belirli gerçeklerin
değil de tüm tarihlerin sahte olabileceği korkunç post-hakikatin yeni bir çağa
girdiğimiz söyleniyor. Ama eğer bu gerçeklik-ötesi bir çağ ise, hakikatin
huzurlu çağı tam olarak ne zamandı? Peki post-hakikat çağına geçişimizi ne
tetikledi? İnternet? Sosyal medya? Putin ve Trump'ın yükselişi?
Tarihe üstünkörü bir bakış, propaganda ve
dezenformasyonun yeni bir şey olmadığını ortaya koyuyor. Aslında, insanlar her zaman post-hakikat çağında
yaşamışlardır. Homo sapiens, her şeyden önce kurgu yaratma ve yayma konusundaki
benzersiz insan yeteneği sayesinde bu gezegeni fetheden bir gerçeklik-ötesi
türdür. Sadece
biz kurgusal hikayeleri icat edebildiğimiz, bunları etrafa yayabildiğimiz ve
milyonlarca insanı onlara inanmaya ikna edebildiğimizden dolayı çok sayıda
yabancıyla işbirliği yapabilen tek memelilerizdir. Herkes aynı kurgulara
inandığı sürece, hepimiz aynı yasalara uyarız ve böylece etkili bir şekilde
işbirliği yapabilmiş oluruz.
Yüzyıllar önce, milyonlarca Müslüman, Kuran'a kayıtsız
şartsız inancını koyarken, milyonlarca Hıristiyan, kendi kendini güçlendiren
mitolojik bir balonun içine hapsetmiş, İncil'in gerçek doğruluğunu sorgulamaya
asla cesaret edememişti. Havva'nın yılan tarafından cezbedildiğine, öldükten
sonra tüm kafirlerin ruhlarının cehennemde yandığına ya da evrenin
yaratıcısının bir Brahmin’in bir Dalit ile evlenmesinden hoşlanmadığına dair
sıfır bilimsel kanıtımız var –buna rağmen milyarlarca insan bu hikayelere
binlerce yıldır inanmıştır.
Bazı sahte haberler sonsuza dek sürer.
Dini sahte haberlerle özdeşleştirmemden dolayı birçok insanın
üzüleceğinin farkındayım, ama asıl mesele bu. Bin kişi bir ay boyunca uydurulmuş bir hikayeye inandığı
zaman, bu bir sahte haber olur. Bir milyar insan buna bin yıl boyunca inandığında, bu bir
dindir ve bizler, sadıkların duygularını incitmemek (ya da onların öfkesine
uğramamak) için buna “yalan haber” demememiz konusunda tembih ediliyoruz.
Lütfen, dinin etkisini ya da potansiyel yardımseverliğini
inkar etmediğimi not edeyim - tam tersi. İyi ya da kötü, kurgu, insanlığın alet
çantası içinde en etkili araçlardan biridir. İnsanları bir araya getirerek,
dini inançlar büyük ölçekli insan işbirliğini mümkün hale getirir. İnsanlara
orduların ve hapishanelerin yanı sıra hastaneler, okullar ve köprüler inşa
etmeleri için ilham veriyorlar. İncil’in çoğu kurgusal olabilir, ancak yine de
milyarlarca insana neşe getirebilir ve insanları merhametli, cesur ve yaratıcı
olmaya teşvik edebilir - tıpkı Don Kişot, Savaş ve Barış ve Harry Potter gibi
diğer büyük kurgu eserler.
Yine, bazı insanlar İncil'i Harry Potter ile
karşılaştırmamdan rahatsız olabilir. Bilimsel olarak düşünen bir Hristiyan
iseniz, kutsal kitabın asla olgusal bir anlatım olarak değil, derin bilgelik
içeren metaforik bir hikaye olarak okunmasının amaçlandığını iddia
edebilirsiniz. Ama bu Harry Potter hikayeleri için de geçerli değil mi?
Tabi, tüm dini efsaneler yararlı olmamıştır. 29 Ağustos
1255 yılında Hugh adında dokuz yaşındaki İngiliz bir çocuğun cesedi Lincoln
kasabasındaki bir kuyuda bulundu. Hugh'un yerel Yahudiler tarafından ritüel
olarak öldürüldüğü söylentisi hızla yayıldı. Hikaye yalnızca yeniden anlatımla
büyüdü ve günün en ünlü İngiliz tarihçileriden biri olan Matthew Paris,
İngiltere'nin dört bir yanından önde gelen Yahudilerin terk edilmiş bir çocuğu
şişmanlamak, işkence etmek ve sonunda çarmıha germek için Lincoln'da nasıl
toplandıklarına dair ayrıntılı ve kan dondurucu bir açıklama sağladı. Cinayet
iddiasıyla 19 Yahudi yargılandı ve idam edildi. Diğer İngiliz kasabalarında
benzer iftiralı yazılar popüler hale geldi ve tüm Yahudi cemaatlerinin
katledildiği bir dizi pogroma yol açtı. Sonunda, 1290'da İngiltere'nin tüm
Yahudi nüfusu sınır dışı edildi.
Hikaye burada bitmiyor. Yahudilerin sınır dışı
edilmesinden bir yüzyıl sonra Geoffrey Chaucer, Canterbury Masalları'nda
(“Rahibenin Hikayesi”) Lincoln'lu Hugh'un öyküsünü örnek alan kanlı bir
iftirasına yer verdi. Hikaye, Yahudilerin asılmasıyla sonuçlanır. Benzer kanlı iftiralı
yazılar daha sonra geç ortaçağ İspanya'sından modern Rusya'ya kadar her anti-semitik
hareketin temelini oluşturdu.
Lincoln’un Hugh, Lincoln Katedrali'ne gömüldü ve bir aziz
olarak saygı gördü. Çeşitli mucizeler yaptığı biliniyordu ve mezarı, tüm
Yahudilerin İngiltere'den kovulmasından yüzyıllar sonra bile hacıları çekmeye
devam etti. Yalnız 1955 yılında - Holokost'tan on yıl sonra - Lincoln Katedrali
kanlı iftira hikayesini reddetti ve Hugh’un mezarının yanına şöyle bir plaket
koydu:
“Yahudi toplulukları tarafından Hıristiyan erkek
çocuklarının “ritüel cinayetleri” ile ilgili uydurulmuş hikayeler Orta Çağ
boyunca ve daha sonra bile Avrupa'da yaygındı. Bu kurgular birçok masum Yahudi'nin
hayatına mal oldu. Lincoln'un kendi efsanesi vardı ve iddia edilen mağdur 1255
yılında Katedralde gömüldü. Bu tür hikayeler Hıristiyan alemine itibar
kazandırmıyor.”
Yani, bazı sahte haberler sadece yedi yüz yıl sürer.
İşbirliğini sağlamlaştırmak için kurguyu kullanan bir tek
antik dinler değildi. Daha yakın zamanlarda, komünizm, faşizm ve liberalizm
gibi hareketler, kendi kendini güçlendiren inançları geliştirirken her ulus
kendi ulusal mitolojisini yaratmıştır. Nazi propaganda ustası Joseph
Goebbels'in yöntemini şu şekilde açıkladığı iddia ediliyor: "Bir kez
söylenen yalan yalan olarak kalır, ancak binlerce kez söylenen yalan gerçek
olur." Mein Kampf'ta Hitler ise şöyle yazdı: "En parlak propaganda
tekniği, bir temel ilke sürekli olarak akılda tutulmadıkça hiçbir başarı sağlamayacaktır
- kendisini birkaç noktaya hapsetmeli ve bunları defalarca tekrar
etmelidir." Günümüzün herhangi bir sahte haber satıcısı bunu
geliştirebilir mi?
Ticari firmalar da kurgu ve yalan haberlere güveniyor.
Markalaşma, insanlar gerçek olduğuna ikna olana kadar aynı kurgusal hikayeyi
tekrar tekrar anlatmayı içerir. Coca-Cola'yı düşündüğünüzde aklınıza hangi
görüntüler geliyor? Spor yapan ve birlikte eğlenen sağlıklı gençleri düşünüyor
musunuz? Yoksa hastane yatağında yatan aşırı kilolu diyabet hastalarını mı
düşünüyorsunuz? Çok fazla Coca-Cola içmek sizi genç yapmaz, sağlıklı yapmaz ve
atletik yapmaz - bunun yerine obezite ve diyabete yakalanma şansınızı artırır.
Yine de on yıllardır Coca-Cola kendisini gençlik, sağlık ve spor ile
ilişkilendirmek için milyarlarca dolar yatırım yaptı ve milyarlarca insan
bilinçaltında buna inanıyor.
Gerçek şu ki, gerçek hiçbir zaman Homo sapiens'in
gündeminde üst sıralarda yer almadı. Saf gerçekliğe sadık kalırsanız, sizi çok
az kişi takip eder. İnsanları birleştirmek söz konusu olduğunda, sahte
hikayelerin gerçeğe göre içsel, doğal bir avantajı vardır. Grup sadakatini
ölçmek istiyorsanız, insanların bir saçmalığa inanmalarını istemek, onlardan
gerçeğe inanmalarını istemekten çok daha iyi bir sınavdır. Şef güneşin batıdan doğup
doğudan battığını söylerse, yalnızca gerçek sadıklar alkışlarlar. Benzer
şekilde, tüm komşularınız aynı korkunç hikayeye inanıyorlarsa, kriz
zamanlarında birlikte duracaklarına güvenebilirsiniz. Yalnızca tanınmış, kabul
görmüş gerçeklere inanmaya istekliyseler, bu neyi kanıtlar?
Bazı durumlarda, insanları kurgulardan ziyade rızaya
dayalı anlaşma yoluyla etkili bir şekilde organize etmenin mümkün olduğunu
iddia edebilirsiniz. Ekonomik alanda, para ve şirketler insanları bir tanrı ya
da kutsal kitaptan çok daha etkili bir şekilde birbirine bağlarlar, her ne
kadar onlar sadece bir insanlık geleneği olsa da. Kutsal bir kitap söz konusu
olduğunda, gerçek bir inanan "Kitabın kutsal olduğuna inanıyorum"
derdi, dolar söz konusu olduğunda ise, gerçek bir inanan yalnızca "Diğer
insanların doların değerli olduğuna inandığına inanıyorum." Doların sadece
bir insan yaratımı olduğu açık, ancak dünyanın her yerinden insanlar buna saygı
duyuyor. Öyleyse, insanlar neden tüm mitleri ve kurguları bırakıp dolar gibi
rızaya dayalı sözleşmeler temelinde kendilerini organize edemiyorlar?
Yine, kutsal kitaplar ile para arasındaki fark
göründüğünden çok daha küçüktür. Çoğu insan bir dolarlık banknot gördüğünde,
bunun sadece bir insan geleneği olduğunu unutur. Ölü beyaz adamın resminin
olduğu yeşil kağıt parçasını gördüklerinde, onu başlı başına değerli bir şey
olarak görürler. Kendilerine neredeyse hiç hatırlatmıyorlar, "Aslında bu
değersiz bir kağıt parçasıdır, ancak başkaları onu değerli gördüğünden onu
kullanabilirim." Bir fMRI tarayıcısında bir insan beynini gözlemlerseniz,
yüz dolarlık banknotlarla dolu bir çanta birine sunulduğunda, beynin
heyecanlanmaya başlayan kısımlarının şüpheci kısımlar değil, açgözlü kısımlar
olduğunu görürsünüz. Öbür taraftan, çoğu vakada insanlar İncili veya Vedaları
ancak onu kutsal olarak gören başkalarına uzun ve devamlı olarak maruz
kaldıktan sonra kutsal kılmaya başlarlar. Kağıt para birimine saygı duymayı
öğrendiğimiz gibi kutsal kitaplara saygı duymayı öğreniriz.
Bu nedenle, bir şeyin sadece bir insan geleneği olduğunu
bilmek ile bir şeyin doğası gereği değerli olduğuna inanmak arasında pratikte
kesin bir ayrım yoktur. Çoğu durumda, insanlar bu ayrım konusunda belirsiz veya
unutkandır. Başka bir örnek vermek gerekirse, bununla ilgili derin bir felsefi
tartışmada, hemen hemen herkes, şirketlerin insanlar tarafından yaratılmış
kurgusal hikayeler olduğu konusunda hemfikir olacaktır. Microsoft, sahibi
olduğu binalar, çalıştırdığı insanlar veya hizmet verdiği hissedarlar değil -
daha ziyade kanun koyucular ve avukatlar tarafından örülmüş karmaşık bir hukuk
kurgusudur. Yine de yüzde 99 oranında derin felsefi tartışmalara girmiyoruz ve
şirketlere tıpkı kaplanlar veya insanlar gibi gerçek varlıklarmış gibi muamele
yapıyoruz.
Kurgu ile gerçeklik arasındaki çizgiyi bulanıklaştırmak,
"eğlenmekten” başlayıp "hayatta kalmaya” kadar uzanan birçok amaç
için yapılabilir. İnançsızlığı askıya almadığınız sürece oyun oynayamaz veya
roman okuyamazsınız. Futboldan gerçekten zevk almak için kuralları kabul etmeli
ve en az doksan dakika boyunca bunların yalnızca insan icadı olduğunu
unutmalısınız. Eğer yapmazsanız, 22 kişinin bir topun peşinden koşmasının
tamamen saçma olduğunu düşünürsünüz. Futbol sadece eğlenmekle başlayabilir,
ancak herhangi bir İngiliz holiganının veya Arjantinli milliyetçinin de
onaylayacağı gibi, çok daha ciddi şeyler haline gelebilir. Futbol, kişisel
kimliklerin formüle edilmesine yardımcı olabilir, geniş ölçekli toplulukları
güçlendirebilir ve şiddete bile neden olabilir.
İnsanlar aynı anda hem bilmek hem de bilmemek konusunda
olağanüstü bir yeteneğe sahiptir. Ya da daha doğrusu, bir şeyi gerçekten
düşündüklerinde bilebiliyorlar ama çoğu zaman bunu düşünmedikleri için
bilmiyorlar. Gerçekten odaklanırsanız, paranın kurgu olduğunu anlarsınız. Ama
genellikle bunu düşünmezsiniz. Size sorulduğunda, futbolun bir insan icadı
olduğunu bilirsiniz. Ancak bir maçın hevesinde kimse sormaz. Zamanı ve enerjiyi
ayırırsanız, ulusların ayrıntılı iplikler olduğunu keşfedebilirsiniz. Ancak bir
savaşın ortasında, zamanınız ve enerjiniz yok.
Hakikat ve güç ancak bir yere kadar birlikte seyahat
edebilir. Er ya da geç yolları ayrılır. Güç istiyorsanız, bir noktada kurguları
yaymanız gerekecektir. Dünya hakkındaki gerçeği bilmek istiyorsanız, bir
noktada güçten vazgeçmeniz gerekecektir. Müttefikleri kızdıracak,
takipçilerinizi kızdıracak veya sosyal uyumu bozacak şeyleri - örneğin kendi
gücünüzün kaynakları hakkındaki şeyler - kabul etmeniz gerekecektir.
Tarih boyunca bilim adamları bu ikilemle karşı karşıya
kalmışlardır: Onlar güce mi yoksa hakikate mi hizmet ediyorlar? Herkesin aynı
hikayeye inandığını sağlayarak insanları birleştirmeyi mi amaçlamalılar yoksa
bölünme pahasına bile insanlara gerçeği bilmelerini sağlamalılar mı? En güçlü
bilimsel kurumlar - Hristiyan rahiplerin, Konfüçyüsçü mandarinlerin veya
Komünist ideologların olsun - birliği gerçeğin üstüne yerleştirdi. Bu yüzden
çok güçlüydüler.
Tür olarak insanlar gücü gerçeğe tercih eder. Dünyayı
kontrol etmeye çalışmak için onu anlamaya çalışmaktan çok daha fazla zaman ve
çaba harcıyoruz - ve onu anlamaya çalışsak bile, genellikle bunu dünyayı
anlamanın onu kontrol etmeyi kolaylaştıracağı umuduyla yaparız. Gerçeğin hüküm
sürdüğü ve mitlerin göz ardı edildiği bir toplumu hayal ediyorsanız, Homo
sapiens'ten bekleyebileceğiniz çok az şey vardır. Şansınızı şempanzelerle
denemek daha iyi.
Metnin
İngilizce Aslı: Harari, Yuval (2018),
https://ideas.ted.com/are-we-living-in-a-post-truth-era-yes-but-thats-because-were-a-post-truth-species/ (Son erişim: 07.02.2021)
Çeviren: Nikolina Kojović
Yorumlar
Yorum Gönder