Ana içeriğe atla

Seks İşçiliğini Tartışmak

 

  

  Kadın doğurganlığı ve cinselliğinin kontrol edilmeye başlaması, özel mülkiyetin ortaya çıktığı ana denk düşer. “Damızlık” olarak konumlandırılan kadın ev içine mahkum edilmiş, tek-eşli aile kurumu da yaşamının sınırlarını belirlemiştir. Kadın cinselliği denetlenirken, erkeğin cinselliği serbesttir.

Erkek, doğası ona cinsiyetini fark ettirdiği anda, bu doğayı tatmin edebiliyor; fakat bir kızın doğası, ahlakçılarımıza göre kesinkes saklanmalı ve bastırılmalıdır.” (Goldman, 2006:61)

    Öyle ki, erkeğin “cinsellik gereksinimini” karşılamak üzere aile dışında bir kurum geliştirilmiştir. Fahişelik, orospuluk, fuhuş, seks işçiliği... Hangi kavramın kullanılması gerektiği çokça tartışmalı, fakat basitçe para karşılığı cinsel hizmet verilen sektör anlamında kullanılıyor. Elbette bu basit tanımlama, patriyarkal kökenlerini görünmez kılıyor. Fuhuş ortaya çıkışı, yaygınlaşması ve uluslararasılaşması itibariyle tarihsel sürekliliği içerisinde ele alınması gereken ve patriyarkal kapitalizm ile doğrudan ilişkili olan çok geniş bir ağı ifade ediyor bugün. Bu metinde amacım, seks işçiliğinin kökenlerini açıklamaya ve bu bağlamda sektörün kendisine dair kafamdaki soru işaretlerini tartışmaya çalışmaktır.

    “Kadın Gözüyle Batı Avrupa’da Fahişeliğin Tarihi” kitabının yazarı Jess Wells, baskı kurumu olarak nitelediği fahişeliğin yaratıcıları olarak devlet ve kiliseyi işaret ediyor. Fuhuş, ordunun yapılandırılmasına gelir sağlamak üzere devlet tarafından açılan bir kurum olarak M.Ö. 504 Atina'sında ortaya çıkmıştır. Böylece, hem devletin hem de erkeğin “yararına” olacak şekilde kadın bedeni ticaret nesnesi haline getirilmiştir. Devlet ve kilise, yaratılan sektörden büyük karlar elde ederken erkekler için de para karşılığı hiçbir sorumluluk almadığı cinsel ilişki imkanı doğmuştu.

    Devletin gelir sağlama amacıyla erkekleri tatmin etme üzerine işletmeye açtığı fahişelik kurumu, “para ödenen cinsel obje” olarak konumlandırılan kadını eşitsiz sosyo-ekonomik ilişkilere de mahkum etmiştir. İlk ortaya çıktığı andan günümüze kadar, fahişelik yapan kadın hep toplum dışına itilmiş, hor görülmüştür. Kadınlar arasında iffetli-iffetsiz ve iyi kadın – kötü kadın ayrımı yapılmasında bir ölçüt olan fahişelik, kadının davranışlarının kontrol edilmesi açısından da patriyarkayı beslemiştir. Kadın doğurganlığını denetleme aracı olan aile madalyonun bir yüzü, erkeği tatmin etme üzerine kurulu olan fuhuş diğer yüz. Kadın bedenini tahakküm altına alan bu iki kurum birbirini beslemiştir. Aile, “iffetli ev hanımı” rolünü pekiştirirken, fahişelik bütün kadın bedenlerini ve cinselliklerini metalaştırarak kadını alınır-satılır bir cinsel obje olarak kurmuştur.

  “Cinselliğin ticareti saygı değer aileye kalkan olsun diye yapılıyorsa, o halde  saygıdeğer aileyi yerle bir etmenin tam zamanı, bir bakireyi korumanın bedeli bir fahişeyse demek ki bir daha asla bakireler olmayacağız, asla ve asla iffetli davranmayacağız.” (Wells, 1997: 93)

    Seks işçiliği (sex work) kavramı ilk kez Carol Leigh tarafından kullanılmış ve 1970’ler itibariyle bu kavram yaygınlaşmış. Bu kullanım, diğer işçiliklerle bir farkın olmadığı vurgusunu içeriyor. Ben bu kavramı, sektörün ve öznelerinin kriminalize edilmemesi açısından değerli bulmakla birlikte “normal” bir işçiliğe indirgenmesinin tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Seks işçiliğinin/fuhuşun diğer mesleklerle olan farklılığının hasıraltı edilmesi kuşkusuz patriyarka ve neoliberalizmle olan ilişkisinin bulanmasına yol açıyor. Büyük kârlar sağlayan küresel bir fuhuş ağı cinsel sömürüyü derinleştirmektedir. Dolayısıyla, işçilik diyip geçmek yetersiz görünüyor. Postmodern siyasetin “seks işçiliği, işçiliktir.” söylemi fuhuşun barındırdığı sömürünün, şiddetin göz ardı edilmesine ve kadın bedeninin, arz-talep ilişkilerinin bir nesnesi olduğu fikrinin normalleşmesine yol açıyor. Üstelik bu, “ilericilik” olarak önümüze sunuluyor.

    Seks işçiliğini sıradan bir işçilikle tutanlar, erkek ve transseksüel bireylerin de seks işçisi olduğunu dolayısıyla müşteri erkek - seks işçisi kadın genelleştirilmesinin yanlış olduğunu ileri sürüyorlar. Öncelikle erkek seks işçilerinin sayısı oldukça az dolayısıyla olağan durum oymuş gibi konuşulamaz. Erkek seks işçilerine olan talebin belli bir sınıf, toplumun belli bir kesiminden gelmesinin karşısında kadın ve trans seks işçilerine talep her sınıftan gelebiliyor yani bir kadının ve erkeğin cinselliği, seks talebi toplumda aynı değerlendirilmediğinden öncelikle arz-talep dengesinin kurulduğu düzlem tartışılmalı. Üstelik erkek seks işçisinin, müşterisinin yaşına göre fiyat belirlemesi de çifte standardı açıkça gösteriyor. Seks işçiliğinde, kadının yaşı gençleştikçe yükselen fiyata karşılık müşterisinin yaşı 20 olmuş 80 olmuş fark etmiyor. Fakat erkek seks işçileri yaşlı kadın müşterilerinden daha fazla fiyat alıyor. Yani kadın müşteri olsun çalışan olsun fark etmiyor, fiyat kadının yaşı üzerinden belirleniyor. Transseksüel bireylerin ise, alternatif sunmayan düzen dolayısıyla çoğunlukla fuhuş dışında geçinme şansı bulamadıklarını söylemek yanlış olmayacaktır.

    Tartışılan diğer bir konu ise, sektörün öznelerinin karşı olup olmadığı. Ekmeğini bu şekilde kazanan kişiler, niçin bu kuruma karşı olsun? Başka bir alternatif sunulmuyor ki seçim yapsınlar. Eğer “gerçekten” kulak verirseniz (doğrudan değilse bile internette birçok röportaj, görüşme bulabilirsiniz) çoğunlukla başka bir çıkar yol bulamadıklarından buraya yöneldiklerini (yöneltildiklerini demek daha doğru olabilir) görebilirsiniz.

   Peki kadının cinsel özgürleşmesi gerçekten bedenini satması ile gerçekleşebilir mi? Fahişeliğin çok eski zamanlardan beri var olması bu sorunun cevabını verir nitelikte. Kadın cinselliği, dünyanın dört bir yanında hala açıkça konuşulması zor konulardan biri. Ayrıca, cinsel birleşmenin her zaman duygusal bir boyutu olmasa da tarafların istekleri ve zevkleri çerçevesinde gerçekleşmesi gerekmez mi? Gerekmiyorsa eğer, erkeği tatmin etmek üzere verilen bir kurumun kadın cinselliğini özgürleştirdiği söylenebilir mi? Fuhuşun, bir ihtiyacı karşılamak üzere yapıldığını söylemek de çok sorunlu zaten. Erkeğin, kadın bedenini nesne olarak görmesi kadınlara her şeyi yapabilme, yaptırabilme fikrini yeniden üretiyor. Bu noktada, erkek cinselliğinin de tartışmaya açılması oldukça önemli.

    Fuhuşta elbette ücretlendirilmiş bir emek gücü var, fakat sadece bunu söylemek eksik. Cinsellik tabu olarak görüldüğünden dolayı değil. Fuhuşun özgüllüklerini belirtmek, inşa edildiği koşullara bakmak ahlakçılık ya da gericilik olamaz. Diğer işler ve seks işçiliği arasında bir ayrıma gidilmesinin nedeni, burada kapitalist üretim ilişkilerinin de ötesinde, patriyarkanın ürettiği sömürü ve tahakküm söz konusudur. İnsan yaşamının yeniden üretimi için yapılan işler, patron-işçi ilişkisi olmadan da devam ettirilebilir. Çünkü üretimin ön şartı bu ilişki değildir. Fakat fuhuştaki cinsel hizmetin ön şartı kadın erkek arasındaki eşitsiz ilişkilerdir. Kurum bu ilişkiler üzerine kurulmuş, bu ilişkileri beslemiş ve başka başka eşitsizlikler de yaratmıştır. Seks işçiliğinin basitçe diğer mesleklerle aynı olduğunu söylemek burada kurulan ilişkilerde ani bir dönüşüme sebep olmayacağı gibi tahakküm ilişkilerini görünmez de kılmaktadır.

    Sonuç olarak, gönüllü/zoraki bu işi yapan kişilerin sosyal hak taleplerini savunmaktan geri durmamakla birlikte, bu işin doğası gereği “seçimli” olamayacağını ve diğer işçiliklerle aynı yerde konumlandırılamayacağını düşünüyorum. Seks endüstrisinin insan kaçakçılığı, insan ticareti, borç köleliği, çocuk istismarı gibi boyutlarının da derinleştirdiği cinsel sömürü düzeninin bugün geldiği noktada “sömürüsüz” bir sektör olarak yeniden düzenlenmesine ben şüpheyle bakıyorum zira sektörün kendisi sömürüden besleniyor. Fahişeliğin karşısında kesin bir tutum almak, öznelerin sorunlarına çözüm aramaktan geri duracağımız anlamına gelmiyor. Seks işçilerine yönelik her türlü şiddet ve hakaretin karşısında olmak tam da bu sektörün kendisini tartışmaya açmayı gerektiriyor. Topyekûn bir eşitlik ve özgürlük için, fahişeliğin toplumsal koşulların bir ürünü, eşitsiz ilişkiler üzerine inşa edilmiş bir kurum olduğunu kabul etmek ve burjuva hukukunun sınırları içerisinde verilen hak mücadelesinin ötesinde hareket etmek gerekiyor.

Nisanur Atıcı

Kaynakça

A. Savran, Gülnur ve Melda Yaman (2020), “Kapitalizm ile Ataerkinin Kesişiminde Kadın Emeği”, Praksis, 52 (1) : 9-34

Bakar, Nezihat (2011), “Türkiye’de Seks İşçiliğini Tartışabilmek” https://m.bianet.org/bianet/insan-haklari/134713-turkiye-de-seks-isciligini-tartisabilmek (17.12.2020)

“Bencil Kocalar Sayesinde Bu İşi Yapıyoruz” (2010) https://t24.com.tr/haber/bencil-kocalar-sayesinde-bu-isi-yapiyoruz,117711 (17.12.2020)

Fuhuş, Seks İşçiliği: Sözcüklere Vurulmuş Düzen Damgası (2014) https://proleteren.wordpress.com/2014/07/28/fuhus-seks-isciligi/ (17.12.2020)

Goldman, Emma (2006), Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir (İstanbul: Agora Kitaplığı) (Çev. Necmi Bayram)

Mackay, Finn (2013), “Arguing against the industry of prostitution: Beyond the abolitionist versus sex worker binary”, https://www.feministcurrent.com/2013/06/24/arguing-against-the-industry-of-prostitution-beyond-the-abolitionist-versus-sex-worker-binary/ (17.12.2020)

Yıldırım, Barış (2014), “Seks işçileri’ kimlerdir ve bazı solcular köleliği neden savunur?” https://yazilamalar.wordpress.com/2014/07/21/seks-iscileri-kimlerdir-ve-bazi-solcular-koleligi-neden-savunur/ (17.12.2020)

Wells, Jess (1997), Kadın Gözüyle Batı Avrupa'da Fahişeliğin Tarihi (İstanbul: Pencere Yayınları) (Çev. Nesrin Arman)




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hollywood Grevi: Yapay Zeka ve Yaratıcı Gayri-Maddi Emek

2 Mayıs 2023 tarihinde Amerikan Senaristler Birliği’nin ( Writer Guild of America - WGA ) çalışma koşullarının iyileştirilmesi hedefiyle başlattığı Hollywood Grevi, ABD’nin eğlence sektöründe uzun süredir görülmeyen kapsamlı bir iş bırakma eylemine dönüştü. Temmuz ayının ortalarına doğru Beyaz Perde Aktörleri Derneği ( Screen Actors Guild - SAG ) ile Amerikan Televizyon, Radyo Sanatçılarının ( American Federation of Television and Radio Artists - AFTRA ) bir araya gelerek oluşturduğu Amerikan Oyuncular Sendikası’nın ( SAG-AFTRA ) WGA’nın 2 Mayıs’ta başlattığı greve katılmasıyla birlikte iş bırakma eylemlerinin kapsamı daha da genişledi. Grev devam ederken ülkede yayınlanan ünlü talk show’lar ve dizilerin kesintiye uğraması dışında, bazı sinema filmlerinin vizyon tarihleri değiştirildi.   Yaklaşık beş aylık bir süreyi kapsayan Hollywood Grevi 25 Eylül’e gelindiğinde taraflar arasında uzlaşıya varılması sonucu askıya alındı. Fakat kısa bir süre sonra bu uzlaşının, sadece senaryo yaz...

Elinizi Çabuk Tutun Yoksa Gramsci de Trump'a Oy Verecek(!)

Gazete Oksijen’in geçtiğimiz günlerde Wall Street Journal yazarı Kevin T. Dugan tarafından kaleme alınan “Meet MAGA’s Favorite Communist” başlıklı yazısını “Gramsci nasıl Trumpçıların favori komünisti oldu?” başlığıyla Türkçe’ye çevirmesi hatrı sayılır bir süre önce dolaşıma giren bir anlatıyı yeniden keşfetmeme neden oldu; Aşırı sağın Gramsci’nin başta (kültürel) hegemonya olmak üzere kimi fikirlerini sahiplendiği iddiasını temeline alan bu yazılar, kültürel çalışmalardan uluslararası ilişkilere bir çok disiplinde pek çok kez “esnetilmeye çalışılan” Gramsci teorilerine benzer bir biçimde, çarpık bir anlatıyı sahiplenerek okuyucuya olmayan ve/veya eksik bir Gramsci anlatısı sunuyor. Tıpkı geçtiğimiz yıl sonlarında Giorgio Ghiglione’nin Foreign Policy’de yazdığı “Why Giorgia Meloni Loves Antonio Gramsci” başlıklı yazısı gibi, WSJ’de yer alan bahse konu yazıda, Gramsci’nin “sınıf mücadelesinin merkezine ekonomi yerine kültürü koyduğu” iddia ediliyor. Her iki yazıda örneğine kolaylıkl...

Çeviri | Guglielmo Carchedi - Makineler Değer Yaratır Mı?

(Artık) Değerin Tek Kaynağı Olarak Soyut Emek Soyut emeğin değerin ve artık değerin tek kaynağı olması Marx’ın iktisat kuramının temel varsayımıdır. İlk olarak, neden emekçiler (artık) değer yaratsın ki? En sık duyulan itiraz, üretim araçlarını ve sermayedarları (artık) değerin üreticilerinin dışında tutmak için hiçbir nedenin bulunmadığıdır. Üretim araçlarıyla ilgili olarak, argüman iki türe ayrılabilir. Daha fazla aşırıya kaçan argüman, emekçilerin yokluğunda üretim araçlarının (artık) değer üretebileceğini savunmaktadır. Örneğin, Dmitriev’in iddiasına göre: “Tüm ürünlerin sadece makinelerin çalışmasıyla üretildiği bir durumu tasavvur etmek kuramsal açıdan mümkündür; öyle ki hiçbir canlı emek birimi (ister insan isterse de başka bir tür olsun) üretime katılmamakta ve buna rağmen belirli koşullar altında bu durumda endüstriyel kâr ortaya çıkabilmektedir; bu, üretimde ücretli işçileri kullanan günümüzün sermayedarlarının elde ettiği kârdan herhangi bir şekilde temelde farklılaşmayacak...