Paris İklim
Antlaşması’nın imzalanmasının üzerinden tam olarak 5 yıl geçti. 8 Aralık
2015’te imzaya açılan antlaşma, büyük umutlar yaratmıştı. Nihai olarak küresel
sıcaklık artışını 1,5 derecelik bir artışa sabitlemeyi hedefleyen antlaşma,
kısa sürede ise umutları boşa çıkardı. İklim değişikliği konusunda çoğu
devletin ve organizasyonun atıl kaldığı bir durum söz konusu. Ancak yine de Avrupa
Birliği ve onun Yeşil Düzeni, ABD’nin seçilmiş-başkanı ve çevre konusunda
bilindik senatörler, Kanadalı karar-vericiler, Okyanusyalı politikacılar ve
daha birçoğu, yani iklim değişikliği konusunda toplumsal-siyasal bir baskıyla
karşı karşıya kalan herkes “bilimi dinlemek” çağrısı yapıyor ve 2050
hedeflerini önüne koyuyor. Peki, hem bilimi dinleyip hem de
2050-net-sıfır-emisyon çağrısı yapmak ne kadar anlamlı?
Son iklim modeli
tahminlerine göre sanayi döneminden başlamakla birlikte 1,5 derecelik sıcaklık
artışına beş ila yedi yıl içerisinde ulaşılacağı söyleniyor. Zaten mevcut
durumda dahi 1,2 derecelik bir artış şimdiden gerçekleşti. Haliyle iklim
değişikliğiyle mücadelenin yıllardır “en önünde” bulunan IPCC (Hükümetlerarası
İklim Değişikliği Paneli) tahminleri (2030 için 1,5 derecelik artış) bile artık
çok anlamlı değil. Yine de IPCC 2016 raporuna göre 1,5 derecelik bir ısınma
bile dönülmez sorunlar ortaya çıkaracak. Hal vaziyet böyleyken karar vericiler
2050-net-sıfır-emisyon hedefleriyle bilimin sesini mi dinlemiş oluyorlar? Dolandırmadan
cevap verelim, hayır.
İklim
değişikliği, ne tek bir devletin sebep olduğu ne de birkaç devletin aldığı
karar ile çözülebilecek bir olgu. Eğer bilimin sesini dinlemek gerekiyorsa
bugün gezegen kitlesel bir yok oluş ile karşı karşıya olduğunu söyleyen bilime
daha fazla kulak vermek gereği ortada. Pekala neden 2050? Belki de sebebi çok
açık, nasılsa “uzun vadede hepimiz ölüyüz”.
Eldeki tek
uluslararası belge olan Paris İklim Antlaşması bile yok oluşu önlemekten çok
uzak. Devletlerin vermiş olduğu taahhütler sıcaklık artış hızını belki biraz
yavaşlatmakta. Öyle ki birçok devlet buna dönük hiçbir adım da atmıyor.
Brezilye geçtiğimiz gün 2060 hedeflerini açıkladı. Çin’in koronavirüs salgını
karşısında aldığı kapanma ve üretimin belli ölçekte durdurulması tedbirleri
emisyonlarının azalacağının düşünülmesini sağlasa da 2020 genelinde artacağını
öngören raporlar yayınlanıyor. Bunu yanı sıra IPCC 2016 raporunun altını
çizdiği kömür konusu da halen çözülebilmiş değil. Birçok ülke kömürü kullanmaya
ve teşvik etmeye devam ediyor. Örneğin Türkiye’nin 2023 hedefleri arasında
yerli ve milli kömür tüketiminin artırılması var. Bununla birlikte Türkiye,
yerli kömür üretimine sadece bu yıl 100 milyon liralık destekte bulunmuş.
Sadece Brezilya, Çin veya Türkiye de değil, emisyonların azaltılması konusuna
dair hiçbir somut adım yok. Peki hangi 2050 hedeflerinden söz ediyoruz?
IPCC 2016
raporu, sıcaklığın 1,5 derece yerine 2 derece yükselmesi halinde milyonlarca
insanın deniz seviyesinin yükselmesinden ve hava değişimlerinden
etkileneceğini, milyarlarca insanın tarımdaki üretim verimliliğinin
azalmasından etkileneceğini ve hava olaylarındaki aşırılıkların zirveye
ulaşacağını söylüyordu. Devletler şimdi 2 derece demeyi daha da artırdılar.
İklim aktivistleri ise 1,5 derecenin pazarlık edilemez derece kritik olduğundan
bahsediyor. Ayrıca IPCC raporunun üzerinden daha dört yıl geçmesine rağmen,
bugün bile 2030-2050 hedeflerinin gerçekleşemeyeceğini söylemek bu kadar
mümkünken gerçekten de hangi 2050 hedefleri?
Durum oldukça
kritik. 5. yıldönümü olan Paris İklim Antlaşması mevcut durumda oldukça
yetersiz. IPCC raporunun sunduğu 2030’a kadar aşamalı azaltım ve 2050’de net
sıfır emisyon önerisi artık gerçekliğini yitirmiştir. Küresel sıcaklık artışı
her yıl daha da şiddetlenmektedir. Birçok ayın en yüksek sıcaklık dereceleri
2020 yılında kaydedildi. 2021’e girerken ciddi adımlar atmak elzemdir. 2050
yılı için öngörülen net-sıfır-emisyon stratejisinin anlamlı olmadığı tüm
sağduyulu iklim bilimciler tarafından ortaya koyuluyor. Paris’in beşinci
yılında, ilk günkü umut ve özveriyle yeniden düşünmek ve hakkaniyetli, planlı
ve bilimi esas alan bir patikaya ivedilikle girmek zorunludur.
-Mertcan Keleş
Yorumlar
Yorum Gönder