Ana içeriğe atla

Çeviri | Karen Capslerini Özgürce Kullanın Fakat Siyaseten Haklıymış Gibi Davranmayın


Karen hakkında yazmak istemiyordum çünkü Karen umurumda değildi. Fakat Karen hakkında konuşmadan duramayacaksınız o yüzden artık yazmak zorundayım.

Garip bir şekilde, onun sadece şaka değil siyasi olarak da doğru olduğunu iddia edenler tarafından politize edilene kadar Karen, görmezden geliniyordu ve hatta gülünç bulunuyordu, ve bu capslere (meme) olumsuz tepki veren kadınlar da yine Karen oluyordu...

İnternetteki toplumsal adalet savaşçılarının (SJW) sevdiği münasip korkuluklardan (strawmen) ziyade Twitter’da etkileşim (retweet) alan gerçeklerle başlayalım:

- Kimse bir kadına “Karen” demenin “n-kelimesi kadar kötü” (n-word) olduğunu söylemiyor. (Yüzlerce kişinin esprileri anladığını iddia ettiği ve tüm gününü şaka kaldıramayanlarla dalga geçerek geçiren bir parodi hesabı dışında, ciddiye alınmış görünüyor)

- Kimse “Karen” olarak tanımlanmanın şiddet olduğunu söylemiyor.

-Kimse resmen “Karen"ı hakaret olarak sınıflandırmak” için uğraşmıyor.

-Konuşacak bir şeyiniz olsun diye boktan şeyler icat etmeyi bırakın.

İnsanlar (hadi onlara kadın diyelim) “Karen”ın anlamı üzerine tartışmayı ve konuşmayı deniyor yani nasıl kullanıldığını ve kullanım amacını. Aslında, “Karen”ın kadınları aşağılamak, ciddiye almamak ve onlarla alay etmek için bir araç olduğunu savunanlara verilen yanıtlar “Karen”ın maksadını açıkça gösteriyor: sen salak bir kadınsın ve endişelerinin bir önemi yok - bir insan olarak ciddiye alınmayı hakketmiyorsun, sen aptalsın, önemsizsin ve dalga geçilmeliksin.

Ben de alayı herkes kadar çok seviyorum, belki daha bile fazla. Esprileri, politik doğruculuğu sevdiğimden daha çok severim, bu yüzden sırf bireyleri rahatsız ettiği ya da tetiklediği için bazı ifadelerin kullanılmaması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle komedinin özüne uygun olması adına. Sırf bir kelime seni üzüyor diye o kelime ofansif olmuyor. Dangalak adamların bana “kancık” demişliği vardır, ama kadınların bu kelimeyi kullanıp kullanmamasıyla ilgilenmiyorum. Neredeyse bütün küfürler için aynı şeyi düşünüyorum, ve “beyler” (cinsiyetçi olduğu için feminist kullanıma uygun olmadığı söylenir) ve “geri zekalı” (zeka yetersizliği olan insanlara değil, sadece salakça ya da sinir edici bulduğum durumlara ya da bireylere karşı) gibi ifadeleri umarsızca kullanıyorum. Bir kelimenin ne zaman nefretle ya da bağnazca kullanıldığı ve ne zaman tarafsız, mizah amacıyla, iyi niyetle kullanıldığı genelde herkesçe bilinir. (Örneğin bu yüzden, kadınların kendi aralarında “TERF” olmakla ilgili şakalaşması zararsızdır, oysa TERFi kadınları susturmak, ötekileştirmek, tehdit etmek ve şeytanlaştırmak için kullanan kadınlar mizojinisttir, nefret doludur ve çoğu zaman tehlikelidir.)

Her durumda kendinizi özgürce ifade etmenizi destekliyorum, ve aynı zamanda o dilin kendisini kullanma ya da o söyleme katılmamayı tercih etme veya eleştirme, kınama hakkını da savunuyorum.

Beni kelimelerden daha çok rahatsız eden şey iki yüzlülük. Ve “Karen”ın mizojinist olduğunu savunanlara karşı verilen yanıtların (ya da sadece kışkırtmak için sorulan soruların) tamamı iki yüzlü.

Bazı kadınlar, bu kavramın cinsiyet ve sınıfa göre kadınlarla dalga geçmek için kullanıldığını söylemiş fakat kimse “Karen”ın ırkçı bir hakaret olduğunu iddia etmemişti. Bu bağlamda ırk, cinsiyetçiliği savunmak ve bugün ilericilerin alakasız bir konu olarak gördüğü cinsiyet (sex) faktörünü işaret etmekten kaçınmak için gündeme getirilmişti. “Beyaz feminizm” kavramı da aynı bu şekilde kullanılıyor, yani feminizmi reddetmenin bir aracı olarak (özellikle fahişelik, pornografi ve toplumsal cinsiyet ideolojisi gibi şeylere karşı çıkan feministleri).

Beyaz erkek”ten nefret etmek bir süredir moda. “Beyaz erkek” kötüydü ve ne olursa olsun dalga geçilebilir, kötülenebilir ve dikkate alınmayabilirdi, çünkü onlar “beyaz erkek”ti. Uğraşmak istemediğimiz fikir ve argümanlarla uğraşmak, bunları bir beyaz erkek ileri sürüyorsa eğer, gereksizdir ve bu kişiyi zaten “beyaz erkek” diyerek göz ardı etmek daha kolaydır. Ben de bizzat birkaç defa bu davranışta bulundum. Basittir ve birçok liberal ve solcu tarafından düşünmeden alkışlanır. Bugün bana göre, kim olduğuna bakılmaksızın herkesin düşüncesi ve sözü önemlidir, ve insanları kimliği, ırkı, cinsiyeti ya da sınıfsal pozisyonundan dolayı susturmak ya da görmezden gelmek demokratik, mantıklı ya da sağlıklı değildir. (Tabii düşünceleri aptalca değilse, eğer aptalcaysa salla gitsin) Son zamanlarda “beyaz kadın” hakkında küçümseyerek konuşmak da moda haline geldi. “Beyaz kadın”ların hepsi salak, ayrıcalıklı, zengin, gergin ve genelde ya kötü ya da önemsizdir. Bu, birleşik bir feminist hareketin oluşmasını engellemek ve aynı zamanda genç kadınların “beyaz feminist” (TERF ya da SWERF) olduğu iddia edilen kişilerle yakınlaşmalarını ve özellikle bazı feminist tartışmalara karışmalarını önlemek için korkutmak adına kadınlar arasında bölünmeler yaratmanın eğlenceli ve etkili bir yoludur. Yani, toplumsal adalet savaşçısı tipi, bir misilleme, hakaret veya görmezden gelme anlamında “beyaz kadın” kavramının kullanımını; susturma, küçümseme, bağlamsızlaştırma ya da tipleştirme aracı olarak teşvik ediyor ve destekliyor. Karenlaştırma modası bağlamında, bu üç etiketin bugün de dahil birlikte kullanılması tesadüf değil.

Açık olayım (gerçi ne kadar açık olursam olayım, tembelce ve umarsızca yanlış anlaşılacağımı, saptırılacağımı ve 80. defa iptal edileceğimi (cancelled) düşünüyorum) ırkçılığın var olmadığını ve Kuzey Amerika’da beyaz ayrıcalığının ve siyah, yerli ve Asyalı insanlar üzerinde beyaz üstünlüğünün uzun bir tarihi olmadığını ileri sürmüyorum. Fakat bu gerçeklik, tüm beyaz kadınların doğal olarak “ayrıcalıklı” olduğu anlamına gelmiyor (gerçekte tüm ırk ve sınıflardan kadınlar cinsiyetçiliğin öznesidir ve birçok beyaz kadın yoksuldur ve istismara uğramıştır) hatta öyleyseler bile bu, yaşamlarının ve düşüncelerinin doğal olarak aptalca ve önemsiz olduğu anlamına gelmiyor.

Cinsel fetişleri, akıl hastalıklarını ya da geleneksel erkekliğe ilgi duymayan erkekleri, tüm kadınlardan daha çok “ezilen” olarak konumlandırmak için trans aktivist hareket tarafından kullanılan “cislik” ve “beyazlık” söylemlerinin de gösterdiği gibi bu, ilericiliğe bürünmüş klasik cinsiyetçiliktir. Bu, iyi bir yere gitmeyen aptalca bir oyun, Twitter “aktivistlerinin” değişen ayrıcalık/kimlik ölçütlerine göre zamanı geldiğinde ters dönüp bizim kıçımızda patlayabilecek, hiçbir kazananı olmayan bir yarışmadır.

Twitter profillerinde, çağırılmak istedikleri zamirler yazdığından kendilerini woke zanneden like delisi (like-seeking) birkaç internet bebesinin bu bir ırk meselesiymiş gibi davranmasına ve bunu “kesişimsel”liğin itibarı üzerinden duyar kasmak (virtue signal) için kullanmalarına kadar “Karen”dan rahatsızlık duymuyordum ve kavramı umursamıyordum. Karen tabii ki cinsiyet kaynaklı bir capstir, ve tabii ki kadınları görmezden gelmek ve onlarla dalga geçmek için vardır. Eğer mizah için ustaca kullanılırsa, komik bile olabilir. Dilediğiniz gibi Karen capsleri paylaşabilirsiniz, fakat bu capsler “ayrıcalık” dolayısıyla politik olarak doğruymuş ve kadınlar “tersine ırkçılık” yüzünden öfkeliymiş gibi davranmayı bırakın. Bu kadar basit.


Metnin İngilizce Aslı: Murphy, Meghan,(2020) https://www.feministcurrent.com/2020/04/06/feel-free-to-use-karen-memes-just-stop-pretending-its-politically-justified/ (Son Erişim: 05.12.2020)
Çeviren: Nisanur Atıcı


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hollywood Grevi: Yapay Zeka ve Yaratıcı Gayri-Maddi Emek

2 Mayıs 2023 tarihinde Amerikan Senaristler Birliği’nin ( Writer Guild of America - WGA ) çalışma koşullarının iyileştirilmesi hedefiyle başlattığı Hollywood Grevi, ABD’nin eğlence sektöründe uzun süredir görülmeyen kapsamlı bir iş bırakma eylemine dönüştü. Temmuz ayının ortalarına doğru Beyaz Perde Aktörleri Derneği ( Screen Actors Guild - SAG ) ile Amerikan Televizyon, Radyo Sanatçılarının ( American Federation of Television and Radio Artists - AFTRA ) bir araya gelerek oluşturduğu Amerikan Oyuncular Sendikası’nın ( SAG-AFTRA ) WGA’nın 2 Mayıs’ta başlattığı greve katılmasıyla birlikte iş bırakma eylemlerinin kapsamı daha da genişledi. Grev devam ederken ülkede yayınlanan ünlü talk show’lar ve dizilerin kesintiye uğraması dışında, bazı sinema filmlerinin vizyon tarihleri değiştirildi.   Yaklaşık beş aylık bir süreyi kapsayan Hollywood Grevi 25 Eylül’e gelindiğinde taraflar arasında uzlaşıya varılması sonucu askıya alındı. Fakat kısa bir süre sonra bu uzlaşının, sadece senaryo yaz...

Elinizi Çabuk Tutun Yoksa Gramsci de Trump'a Oy Verecek(!)

Gazete Oksijen’in geçtiğimiz günlerde Wall Street Journal yazarı Kevin T. Dugan tarafından kaleme alınan “Meet MAGA’s Favorite Communist” başlıklı yazısını “Gramsci nasıl Trumpçıların favori komünisti oldu?” başlığıyla Türkçe’ye çevirmesi hatrı sayılır bir süre önce dolaşıma giren bir anlatıyı yeniden keşfetmeme neden oldu; Aşırı sağın Gramsci’nin başta (kültürel) hegemonya olmak üzere kimi fikirlerini sahiplendiği iddiasını temeline alan bu yazılar, kültürel çalışmalardan uluslararası ilişkilere bir çok disiplinde pek çok kez “esnetilmeye çalışılan” Gramsci teorilerine benzer bir biçimde, çarpık bir anlatıyı sahiplenerek okuyucuya olmayan ve/veya eksik bir Gramsci anlatısı sunuyor. Tıpkı geçtiğimiz yıl sonlarında Giorgio Ghiglione’nin Foreign Policy’de yazdığı “Why Giorgia Meloni Loves Antonio Gramsci” başlıklı yazısı gibi, WSJ’de yer alan bahse konu yazıda, Gramsci’nin “sınıf mücadelesinin merkezine ekonomi yerine kültürü koyduğu” iddia ediliyor. Her iki yazıda örneğine kolaylıkl...

Çeviri | Guglielmo Carchedi - Makineler Değer Yaratır Mı?

(Artık) Değerin Tek Kaynağı Olarak Soyut Emek Soyut emeğin değerin ve artık değerin tek kaynağı olması Marx’ın iktisat kuramının temel varsayımıdır. İlk olarak, neden emekçiler (artık) değer yaratsın ki? En sık duyulan itiraz, üretim araçlarını ve sermayedarları (artık) değerin üreticilerinin dışında tutmak için hiçbir nedenin bulunmadığıdır. Üretim araçlarıyla ilgili olarak, argüman iki türe ayrılabilir. Daha fazla aşırıya kaçan argüman, emekçilerin yokluğunda üretim araçlarının (artık) değer üretebileceğini savunmaktadır. Örneğin, Dmitriev’in iddiasına göre: “Tüm ürünlerin sadece makinelerin çalışmasıyla üretildiği bir durumu tasavvur etmek kuramsal açıdan mümkündür; öyle ki hiçbir canlı emek birimi (ister insan isterse de başka bir tür olsun) üretime katılmamakta ve buna rağmen belirli koşullar altında bu durumda endüstriyel kâr ortaya çıkabilmektedir; bu, üretimde ücretli işçileri kullanan günümüzün sermayedarlarının elde ettiği kârdan herhangi bir şekilde temelde farklılaşmayacak...