Ana içeriğe atla

YENİDEN FETİH VE DENİZAŞIRI İMPARATORLUK





    1492 yılında Gırnata Nasrî Krallığı’nın hakimiyetinin sonlandırılması üzerine İberya’da bulunan Müslümanlar hakimiyeti tamamen kaybetmişlerdi fakat bölgede yaşamaya devam ettiler. Yeniden fetih -reconquista- tamamlanmıştı ve İspanya ekonomik olarak rahat bir konumda bulunuyordu. Bu ekonomik rahatlama zenginleşmeye yol açacak ve İspanya İmparatorluğu küresel öneme sahip olmaya ve Avrupa’da ana aktör olmaya başlayacaktır.
1492-1516 DÖNEMİ - İMPARATORLUĞUN DOĞUŞU 
I. Isabel ve II. Fernando’nun evliliği Kastilya ve Aragon Krallığı’nı birleştirmiş ve İberya’daki İspanya hakimiyetini güçlendirmişti. Zaten bu evlilik Gırnata’ya yapılan seferlerin de ana motivasyon kaynağını oluşturmuştu. I. Isabel ve II. Fernando, krallık otoritesini konsolide etmiştir. Krallık otoritesinin konsolidasyonu Isabel ve Fernando’nun daha rahat hareket etmesine ve yeni maceralara girişmesine ön ayak olmuştur. 
Portekiz, Afrika’nın güneyinden dolaşarak Asya’ya ulaşmayı başarmış ve yeni ticaret yolları elde etmişti. Bu durumda ekonomik olarak gelişmesini sürdürmek için yeni ticaret yolları bulmak zorunda olduğunun farkında olan I. Isabel ve II. Fernando, alternatif yollar aramaya başlamıştı. Tam da bu dönemde Kolomb’un riskli ama bir o kadar da heyecan verici seyahatini desteklemek bu alternatiflerin en iyisiydi. Kolomb’un her ne kadar bilgisi eksik olsa da I. Isabel ve II. Fernando’yu ikna etmeyi başarmış ve İspanya İmparatorluğu’nu altın çağına taşıyacak gelişmelerin öncüsü olmuştur. Gerçekleştirilen seferler sonucunda ilk başlarda beklenilen gelişmeler yaşanmasa da I. Isabel ve II. Fernando, Kolomb’a yaptıkları yardımı arttırarak destek verdiler. Bu desteğin sonucunda Kolomb’un keşifleri Asya’ya giden yeni ticaret yolu keşfetmese de İspanya’ya desteğinin karşılığını fazlasıyla alacağı bir durum oluşturmuştu. Zaman ilerledikçe “Yeni Dünya”da kolonileşme süreci başladı. Bu kolonileşme süreci her ne kadar İspanya tarafından keşfedilen toprakların yerlileri için birçok problem teşkil etse de İspanya’yı zenginleştirmiştir. Bu zenginliğin kaynağını ise köle ticareti ve değerli madenler oluşturmuştur. 
İmparatorluğun temellerinin atıldığı bu dönemde kolonileşme sürecinin yanında önemli bir diğer konu da I. Isabel ve II. Fernando’nun ileride birçok avantajlı ve dezavantajlı durum yaratacak olan evlilik diplomasisidir. Kısacası evlilik diplomasisi, evlilikler aracılığıyla diplomatik ve stratejik ortaklar edinmeyi amaçlıyordu. Bu evlilikler sayesinde İspanya Fransa’yı çevrelemiş ve Avrupa’da kendisini güvenli bir konuma getirmeyi başarmıştır. Bu güvenli konumun sağladığı esneklikle birlikte tüm dikkatini keşfedilen bölgelere ayırmıştır. Kolomb’un ilk keşifleri sonrasında birçok sıkıntılı durumla karşılaşılmış olmasına karşın bölgeye farklı “conquistador”ların gönderilmesi ile bu sorun zamanla atlatılmış. Bölgede önemli İmparatorluklar ele geçirildikten sonra da zaten ekonomik zenginlik oluşmaya başlamıştır. Değerli madenler ve köle ticareti bu zenginliğin en önemli unsurlarıdır. 
Keşfedilen dünya içerisinde Portekiz ve İspanya sınırlar belirlemiş ve derin çatışma yaşamadan sömürge yönetimini kurmuştur. Örneğin, Tordesillas Antlaşması ile beraber 1493’de dünya iki kutba ayrılmış ve İspanya ile Portekiz’in yetki alanları iki taraf arasında bölüşülmüştür. 
Habsburg Hanedanlığı Dönemi
I.Carlos’un Kastilya ve Aragon tahtına geçmesi ile beraber İspanya yeni bir imparatorluk dönemine girdi (Erkmen, 2018). Evlilikler yoluyla amaçlanan hedefler gerçekleştirilmiş ve İspanya küresel bir imparatorluk olarak ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu stratejinin başarılı bir şekilde uygulandığının en önemli göstergesi olarak I.Carlos’un Brüksel’de İspanya kralı ilan edilmesini (Erkmen, 2018) gösterebiliriz. I. Carlos’un tahta geçmesi ile beraber İspanya’da Habsburg hanedanlığı dönemi başlamıştır. Her ne kadar İberya’da Müslüman hakimiyeti 1492’de sonlandırılmış olsa da I.Carlos’u meşgul edecek olan en önemli konulardan birisi de İslâm dünyasıyla mücadele olacaktır. 16.yüzyıl itibariyle Avrupa için tehdit teşkil etmeye başlayan Osmanlı İmparatorluğu ve Fransa ile olan mücadele 1516 sonrası döneme damga vurmuştur. 
Amerika kıtasına yapılan keşifler ilk başlarda herkesi heyecanlandırsa da beklenilen kadar büyük oranlarda ekonomik getiriler sağlamayınca İspanya krallığı bölgede şehirler kurmaya başladı ve bölge halkını Katolikleştirme politikasına hız verdi. Bu yöntem sayesinde bölgenin İspanya’ya sağladığı ekonomik kazanç zamanla arttırıldı. I. Carlos sonrasında İspanya tahtına II. Philip geçti. II. Philip dönemi ise din savaşlarının patlak verdiği dönem olarak bilinmektedir. Ayrıca 17. yüzyılda gerçekleşen Otuz Yıl Savaşları’nı da dikkate alırsak Habsburg döneminin İspanya açısından çatışmaların yoğun olarak yaşandığı bir dönem olarak nitelendirebiliriz. 
İspanya’da I.Carlos ile başlayan ve II.Carlos ile son bulan Habsburg hanedanlığı dönemi birçok çatışmanın yaşandığı ve aynı zamanda İspanya için başarı ve gelişmelerle dolu bir dönemdir. Evlilikler yoluyla elde edilen toprakların Avrupa’da belirli karışıklıklara yol açmasıyla Dokuz Yıl Savaşları-Otuz Yıl Savaşları gibi savaşlar meydana gelmiştir. İspanya, hem Amerika’da ki toprakları hem de Avrupa’da ki toprakları kaybetmeye başlamış ve bunların üstüne Osmanlı ilerlemesi ile mücadele etmek zorunda kalmıştır. Ekonomik olarak güçlendikçe etki alanı da genişlemiş ve birçok farklı çatışmanın içerisinde kalmıştır. 
Bourbon Hanedanlığı Dönemi
II.Carlos öldüğünde ardında hiçbir vâris yoktu ve İspanya tahtı bir dizi savaş sonrasında Bourbon hanedanlığına geçti. Habsburg hanedanlığının son dönemlerinde İspanya ekonomisi gelişme göstermeye başlamıştı ve bu gelişme Bourbon hanedanlığı döneminde de sürdü. Bourbon hanedanlığının Fransa’da yaşanan gelişmeleri ve gerçekleştirilen reformları İspanya’da iktidara gelince uygulaması ile İspanya’da aydınlanma dönemine geçiş yapıldı. Ekonomik gelişme ile beraber aydınlanma döneminin başlaması İspanya İmparatorluğu’nun 18.yüzyılda yaşayacağı altın çağının temellerini atmıştı.
19.yüzyılın başlarında İspanya kralı olan Joseph Bonaparte, İspanyol halkının onu beceriksiz Bourbonlardan daha iyi bir seçenek olduğu için kabul edeceğini ummuştu. Ancak yanılıyordu. Joseph sınıra ulaştığında, Fransız işgaline karşı bir ayaklanma kendiliğinden patlak vermişti bile (Erkmen, 2018). 19.yüzyılın başlarında hem İberya’da Fransız işgaline karşı bir mücadele başlamıştı hem de Amerika’da İspanya sömürgesine karşı bir direniş. Fransız işgaline karşı verilen mücadele Fransa için büyük bir felaketti. Ayrıca, Fransız işgaline karşı verilen bu mücadele İspanya’nın 18. yüzyılda yaşadığı ekonomik gelişmenin de duraklamasına sebep oldu. 
İspanya Bourbon hanedanlığı dönemi boyunca Avrupa’nın problemleri ile çok yakından ilgilenmiştir. Odak noktasını Avrupa’da toplamasından ötürü Amerika’da huzursuzluk baş göstermiş ve bölgede bağımsızlık savaşlarının da gerçekleşmeye başlamasıyla iktidarı sarsılmıştır. Bourbon hanedanlığı dönemi her ne kadar ekonomik olarak ivme kat edildiği bir dönem olsa da sömürgelerin kaybedilmesine ve İmparatorluğun sonunun gelmesine sebep olan gelişmelerin tohumlarının atıldığı bir dönemdir. 
15. yüzyılda İspanya Krallığı gücünü konsolide etmiş ve topraklarını genişletmişti. Bununla birlikte izlenilen başarılı politikalar ve keşfedilen toprakların ekonomik zenginlik sağlaması, İspanya’nın döneminin en güçlü İmparatorluklarından olmasını ve altın çağını yaşamasını da beraberinde getirmiştir. 19.yüzyıl ise bir önceki yüzyılda yaşanan zenginliğin eridiği ve İspanya’nın topraklarını kaybettiği bir yüzyıl oldu. 1898’de aslında bu İmparatorluk döneminin sona erdiğini gösteren en önemli tarihlerden bir tanesidir. 
KAYNAKÇA
Erkmen, T. (2018). İspanya’nın Kısa Tarihi: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları. 
Goddard, H. (2000). A history of Christian-Muslim Relations: Edinburgh University Press.
Hitchcock, R. (2014). Muslim Spain Reconsidered From 711 to 1502: Edinburgh University Press.
Yasir Safa Doğancil



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hollywood Grevi: Yapay Zeka ve Yaratıcı Gayri-Maddi Emek

2 Mayıs 2023 tarihinde Amerikan Senaristler Birliği’nin ( Writer Guild of America - WGA ) çalışma koşullarının iyileştirilmesi hedefiyle başlattığı Hollywood Grevi, ABD’nin eğlence sektöründe uzun süredir görülmeyen kapsamlı bir iş bırakma eylemine dönüştü. Temmuz ayının ortalarına doğru Beyaz Perde Aktörleri Derneği ( Screen Actors Guild - SAG ) ile Amerikan Televizyon, Radyo Sanatçılarının ( American Federation of Television and Radio Artists - AFTRA ) bir araya gelerek oluşturduğu Amerikan Oyuncular Sendikası’nın ( SAG-AFTRA ) WGA’nın 2 Mayıs’ta başlattığı greve katılmasıyla birlikte iş bırakma eylemlerinin kapsamı daha da genişledi. Grev devam ederken ülkede yayınlanan ünlü talk show’lar ve dizilerin kesintiye uğraması dışında, bazı sinema filmlerinin vizyon tarihleri değiştirildi.   Yaklaşık beş aylık bir süreyi kapsayan Hollywood Grevi 25 Eylül’e gelindiğinde taraflar arasında uzlaşıya varılması sonucu askıya alındı. Fakat kısa bir süre sonra bu uzlaşının, sadece senaryo yaz...

Elinizi Çabuk Tutun Yoksa Gramsci de Trump'a Oy Verecek(!)

Gazete Oksijen’in geçtiğimiz günlerde Wall Street Journal yazarı Kevin T. Dugan tarafından kaleme alınan “Meet MAGA’s Favorite Communist” başlıklı yazısını “Gramsci nasıl Trumpçıların favori komünisti oldu?” başlığıyla Türkçe’ye çevirmesi hatrı sayılır bir süre önce dolaşıma giren bir anlatıyı yeniden keşfetmeme neden oldu; Aşırı sağın Gramsci’nin başta (kültürel) hegemonya olmak üzere kimi fikirlerini sahiplendiği iddiasını temeline alan bu yazılar, kültürel çalışmalardan uluslararası ilişkilere bir çok disiplinde pek çok kez “esnetilmeye çalışılan” Gramsci teorilerine benzer bir biçimde, çarpık bir anlatıyı sahiplenerek okuyucuya olmayan ve/veya eksik bir Gramsci anlatısı sunuyor. Tıpkı geçtiğimiz yıl sonlarında Giorgio Ghiglione’nin Foreign Policy’de yazdığı “Why Giorgia Meloni Loves Antonio Gramsci” başlıklı yazısı gibi, WSJ’de yer alan bahse konu yazıda, Gramsci’nin “sınıf mücadelesinin merkezine ekonomi yerine kültürü koyduğu” iddia ediliyor. Her iki yazıda örneğine kolaylıkl...

Çeviri | Guglielmo Carchedi - Makineler Değer Yaratır Mı?

(Artık) Değerin Tek Kaynağı Olarak Soyut Emek Soyut emeğin değerin ve artık değerin tek kaynağı olması Marx’ın iktisat kuramının temel varsayımıdır. İlk olarak, neden emekçiler (artık) değer yaratsın ki? En sık duyulan itiraz, üretim araçlarını ve sermayedarları (artık) değerin üreticilerinin dışında tutmak için hiçbir nedenin bulunmadığıdır. Üretim araçlarıyla ilgili olarak, argüman iki türe ayrılabilir. Daha fazla aşırıya kaçan argüman, emekçilerin yokluğunda üretim araçlarının (artık) değer üretebileceğini savunmaktadır. Örneğin, Dmitriev’in iddiasına göre: “Tüm ürünlerin sadece makinelerin çalışmasıyla üretildiği bir durumu tasavvur etmek kuramsal açıdan mümkündür; öyle ki hiçbir canlı emek birimi (ister insan isterse de başka bir tür olsun) üretime katılmamakta ve buna rağmen belirli koşullar altında bu durumda endüstriyel kâr ortaya çıkabilmektedir; bu, üretimde ücretli işçileri kullanan günümüzün sermayedarlarının elde ettiği kârdan herhangi bir şekilde temelde farklılaşmayacak...