- Kadın kimdir ? +Dünyanın yarısı.
- Siyasal düzende şimdiye kadar ne olmuştur ? +Hiçbir şey
-Ne istiyor ? +Bir şey olmak.
Emmanuel Joseph Sieyes’in 1789’da kaleme aldığı “Üçüncü Tabaka Nedir?” isimli kitabının girişinde “üçüncü tabaka”nın tanımı olarak yer alan pasaj, o dönemdeki kadınların durumunu anlatmak için bu şekilde uyarlanabilir. Kadınların tarih sahnesine birer politik özne olarak çıkması bakımından Fransız Devrimi, kadınların tarihinde özel bir öneme sahiptir. Büyük toplumsal ve siyasal dönüşümlere sebep olan Devrim’e en ön saflarda katılan ya da monarşiyi savunan karşı devrimci kadınlar, Devrim’in her safhasında öyle ya da böyle “bir şey”di.
1614 senesinden sonra ilk kez 5 Mayıs 1789’da toplanan Etats Generaux’da köylü ve burjuva erkeklerinin oluşturduğu tier etat grubu, meclisteki diğer gruplara ve krala karşı bir mücadeleye girişmişti. Üreten grup olarak kendilerinin daha çok söz sahibi olması gerektiğini düşünen üçüncü tabaka, 9 Temmuz’da kendilerini Ulusal Kurucu Meclis ilan etti ve yeni anayasa hazırlıklarına başladı. Bununla birlikte, her bireyin doğuştan getirdiği haklar dolayısıyla eşit yurttaşlar olduğunun beyan edilmesi yönüyle, 26 Ağustos 1789 tarihinde kabul edilen, İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi ancien regimein ölüm fermanı olmuştu.
Evrensel bir nitelik taşıyan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi, 18. yüzyıl Aydınlanma filozoflarının düşüncelerini yansıtan bir içeriğe sahiptir. Bu bağlamda, feodal eşitsizliklerin karşısına, her bireyin eşit ve doğal hakları olduğu düşüncesi yerleştirilmiştir. Fakat Bildiri’yi hazırlayan Meclis, burjuva toplumuna özgü eşitsizlikleri yaratmaktan da geri durmamıştır. Bildiri’de insanın sahip olduğu özgürlük ve eşitlik gibi doğal haklar, siyasal toplum içinde tanımlanır ve buna göre hakların devlet tarafından kamu düzeni yararına yeniden düzenlenmesi söz konusudur. Dolayısıyla birey kendiliğinden değil yurttaş olmasından ileri gelen bir değere sahip olur. Tam da bu yüzden, yurttaş olarak tanımlanmayan kadınlar ve mülksüzler söz konusu hakların dışında bırakılmıştır. Nitekim Bildiri’de, Fransızca orijinalinden Türkçeye “insan” olarak çevrilen ve fakat “erkekler” anlamında gelen l’ hommes kelimesi kullanılmaktadır.
Olympe de Gouges, Devrim’den önce ve sonra kaleme aldığı elliye yakın piyes ve yetmişten fazla eseri ile Fransız Devrimi’nin en önemli kadın figürlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. 1748 yılında, Marie Gouze ismiyle dünyaya gelmiş, 17 yaşında istemediği yaşlı bir adamla evlendirilip 18’inde oğlunu kucağına almıştır. İlerleyen yıllarda Paris’e yerleşerek entelektüel ve siyasi fikirlerini geliştirdiği çevrelere dahil olmuştur. Düşüncelerini ifade etmekten hiç çekinmeyen Gouges, Jakobenler’e muhalefeti dolayısıyla karşı devrimci olmakla suçlanmış ve 3 Kasım 1793 tarihinde giyotine gönderilmiştir.
Olympe de Gouges, Devrim’i erken dönemlerde desteklerken özellikle 1792 tarihinden sonra radikalleşmeye başlayan Jakobenler’e karşı açıkça muhalefet etmiştir. Devrim ile birlikte tiranlığın sadece yer değiştirdiğini, eşitlik ve demokrasinin devrimin ruhuna aykırı bir şekilde göz ardı edildiğini söylemiştir. Devrim’in kadınları dışlamasına ve İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin de kendilerini kapsamamasına karşı 1791 senesinde Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi’ni kaleme almıştır. Muhalefetindeki cesaret ve özgüven Gouges’u Jakobenler’in hedefi yapmakla birlikte cinsi yüzünden hakarete uğramasına da yol açmıştır. Kadınsı özelliklerini yitirmiş, erkeklerin dikkatini çekemeyecek biri olarak tanımlanan Gouges, Paris kentinin “fahişeler listesinde” yerini almıştı.
Ekonomik kriz ile birlikte daha da derinleşen yoksulluk, 5 Ekim 1789 tarihinde Faubourg Saint-Antoine bölgesinin kenar mahallelerinde bir grup pazarcı ve çamaşırcı kadını bir araya getirir. Eşitsizliğe ve yoksulluğa duyulan öfkeyi paylaşan bu kadınlar, tarihe “Kadınlar Yürüyüşü” olarak geçecek harekete ön ayak oldu. Erkek kıyafetleriyle birlikte atını Versay Sarayı’na süren ve yürüyüşe liderlik edenlerden Anne-Josèphe Théroigne de Méricourt bu dönemde eylemleri ve sözleri ile dikkat çeken kadınlar arasındaydı. Topraksız bir köylünün kızı olarak 1762 senesinde dünyaya gelen Théroigne’nın, beş yaşında annesini kaybetmesinden sonra zor bir yaşamı olmuştur. Roma’da ve Londra’da başka işlerinin yanında şarkı da söyleyerek hayatını idame ettirirken Devrim haberlerinin gelmesi üzerine Paris’e geçmiştir.
Hem sınıfı hem de cinsi için mücadele etmeye başlayan Théroigne, Ulusal Meclis müzakerelerine katılıyor, Club de Cordeliers’de konuşmalar yapıyordu. 1790’da memleketine geri döndüğünde devrimci fikirleri yaymaya çalıştığı gerekçesiyle Avusturya polisi tarafından tutuklandı ve bir yıl hapis yattı. 1792’de Paris’e geri döndüğünde, Tuileries Kulesi’ne yapılan ayaklanmada yer aldığı için yurttaş tacı verildi. Théroigne, kadınların silahlı mücadeleye dahil olması gerektiği savunuyordu bu amaçla Amazon Taburları’nı kurmaya girişmişti. Kadınlara şöyle sesleniyordu :
Kendimizi vatanımıza adamayı unutmamalıyız. Silahlanacağız: Doğa bile bu hakkı bize veriyor. Onlardan daha az yiğit, daha az cesur olmadığımızı göstereceğiz erkeklere; Avrupa’ya Fransız kadının kendi haklarının bilincinde olduğunu göstereceğiz.......Fransız Kadınları! Görevimiz büyüktür; yıllardır cahil ve köle durumunda kalan kadının, zincirlerini kırmasının tam zamanıdır......
Théroigne gibi Pauline Leone de, 300’den fazla kadının imzaladığı askeri kadın birliği kurulması talebini içeren dilekçeyi Meclis’e sunmuştu. Kadın taburları, erkekler tarafından hiçbir zaman hoş karşılanmadı, nitekim sadece taburlar değil kadın dernekleri ve kulüpleri de kabul görmüyordu. Théroigne tarafından kurulan Yasa Dostları Kulübü, Pauline Leone ve Claire Lacombe tarafından kurulan Devrimci Cumhuriyetçi Kadın Yurttaşlar Derneği “doğal düzeni bozmamak” adına 30 Ekim 1793 tarihinde Konvansiyon tarafından kapatılmıştı. Kadınları kamusallıktan dışlayarak özel alana hapseden bu girişimlerin bir adım ötesi, 23 Mayıs 1795 tarihinde kadınların beşten fazla kişiden oluşan gruplar halinde toplanmasının yasaklanması olmuştur.
Théroigne önceleri Jakobenler’in safında yer almasına rağmen Jirondenler’in Ulusal Meclis’ten çıkarılmasını ve idam edilmesini adaletsiz bulmuştu dolayısıyla siyasi eğilimi o yönde olmadığı halde Jironden yanlısı bir tutum sergilemeye başlamıştı. 1793’te içinde kadınların da olduğu Jakoben bir grup tarafından saldırıya uğradı. Bu olaydan sonra ruh sağlığı bozuldu ve siyaset yapmayı bıraktı. 1817 tarihinde bir akıl hastanesinde hayatını kaybetti.
Kadınların ait oldukları sınıf, onların mücadele biçimlerini de doğrudan etkilemişti. Yoksul kadınlara özgü militanlık, salon toplantılarına ev sahipliği yapan kadınlar da pek görülmüyordu. Devrim’in ilk yıllarında salon sahipliği yapan Madam Roland bunlardan biriydi. Toplantılarda arka planda kalmayı tercih eden Madam Roland, fikirleri ile başta kocası olmak üzere Jironden politikacıları etkilemiştir. Olympe de Gouges, Thèroigne de Mèricourt gibi kadınlardan hoşlanmadığı ve kadınların kamusal alanda fikirlerini hiçbir zaman söylememesi gerektiğini dile getirdiği bilinmektedir. Kasım 1793’te Jirondenler ile işbirliği yaptığı gerekçesiyle idam edilmiştir.
Jakoben liderlerden Jean-Paul Marat’ın suikastı ile tanınan Charlotte Corday, Jironden yanlısı ve monarşiyi savunan bir kadındı. Devrim şiddetinin, Marat’ın ölümü ile biteceğine inanıyordu. Marat’ı öldürme eylemi, monarşi ve Jironden taraftarların gözünde Corday’ı bir kahraman yaptı. Bir kadın hakları savunucu olan ve Jakobenler’in yanında mücadele eden Claire Lacombe bir konuşmasında Corday’den şöyle bahseder “Bizi Corday’e, Antoinette’e benzetmeye cesaret eden entrikacılar çıktı.......ama acaba Corday bizim dernekten miydi? Bizim cinsimiz sadece bir canavar verdi...” Marat’ın ölümü, birçok sanatçının eserine konu olan bir olay olmuştur.
Eril tarih yazımında kadınlar yok sayılsa da yaşadıkları dönemde engellenmeye çalışılsa da, kadınlar Fransız Devrimi’nin önemli aktörleriydi. Farklı sınıfsal aidiyetleri ve ideolojik konumlanışları olan binlerce kadın, bir şekilde Devrimi etkileyen, gidişatı şekillendiren öznelerdendi. Kadınlar, sırf kadın olduklarından dolayı aşağılanma ve hor görülme ile karşılaştılar. Yoksul olduğu için Devrim’e yakıştırılmayan “sefil kadın”, monarşiye karşı mücadele etmek istediği için “vatansever fahişe” veya karşı devrimci olduğu için de yine “fahişe” olarak hedef gösterilen kadınlar, silikleştirilmeye çalışılmıştır.
Birçok açıdan bir dönemeç kabul edilebilecek Fransız Devrimi’nde kadınlar, eşitlik ve özgürlük kavramlarını kendilerini de içerecek şekilde genişletme mücadelesine giriştiler. Her sınıftan kadının ideolojik reflekslerle bunu yaptığını söylemek güç, sadece ekmek için sokağa dökülen binlerce kadın da vardır. Önemli olan kadınların kitlesel eylemler düzenleyerek, dernekler ve taburlar kurarak kamusal alanda varlıklarını göstermesidir. Fransız Devrimi’nde tarih sahnesine çıkan kadınların öncülük ettiği kadın hareketi mirasını devralan feministler, eşitlik ve özgürlük taleplerini daha yüksek sesle haykırmaya devam etmiştir.
Nisanur Atıcı
Kaynakça
Alioğulları, Mehmet Ali (2016), “Jean Jacques Rousseau: Halk Kendini Yeniden Yaratıyor.”, Alioğulları, Mehmet Ali (Der.) Sokrates’ten Jakobenlere Batı’da Siyasal Düşünceler (İstanbul: İletişim):569-595
Çakmak, Diren (2007), Fransız Devrimi’nde Kadın: Eksik Yurttaş, Ege Akademik Bakış, 7 (2): 727-745
Madame Roland, Your Dictionary https://biography.yourdictionary.com/madame-roland (Son Erişim Tarihi: 01.11.2020)
McPhee Peter (2018), Hidden women of history: Théroigne de Méricourt, feminist revolutionary https://theconversation.com/hidden-women-of-history-theroigne-de-mericourt-feminist-revolutionary-107802 (Son Erişim Tarihi: 01.11.2020)
Solal, Elsa (2019), Kadınlara Ayrımcılığa Hayır-Olympe de Gouges (İstanbul: Alfa) (Çev. Berktay, Ali)
Yorumlar
Yorum Gönder