Ana içeriğe atla

Çeviri | William Smaldone - Rudolf Hilferding için Sosyalizm Özgürlükle İlgiliydi



Avusturyalı sosyalist, ünlü eser Finans Kapital’in yazarı Rudolf Hilferding, özgürlük ve demokrasiyi merkeze alan bir sosyalizmi savunurken Marksizm’in araçlarını kapitalist ekonominin dönüşümüne dair titiz bir kavrayış geliştirmek için kullandı.

1902 yılının Nisan ayında yirmi dört yaşında adı sanı duyulmamış Avusturyalı bir sosyalist olan Rudolf Hilferding, Avrupa sosyalizminin önde gelen teorik dergisi Die Neue Zeit’ın (Yeni Çağ) editörü ve hareketin en önemli teorisyeni Karl Kautsky’nin dikkatini çekti. Hilferding tıp eğitimini henüz tamamlamıştı fakat aslında siyasal iktisat ilgisini çekiyordu ve alana yaptığı katkının Kautsky tarafından da onaylanmasını umut ediyordu. Avusturyalı iktisatçı Eugen von Böhm-Bawerk tarafından Marx’ın Kapital’inin temellerine saldırılan ‘Marx ve Marksist Sistemin Bitişi’ adlı eserin eleştirisini yapmaya çalıştığı bir makaleyi Kautsky’ye göndermişti. Kautksy makaleyi yayınlamamakla birlikte makaleden etkilenmişti. Hilferding’den dergiye düzenli olarak katkı sunmasını istedi.

Hilferding bu fırsatı kaçırmadı. Değer teorisi ve korumacı gümrük vergileri dahil ekonomik konular ve genel grev gibi siyasi meselelerle ilgili aydınlatıcı yazılar ve kitap incelemeleri kaleme aldı. Düşünsel keskinliği ve müthiş katkılarından oldukça etkilenen Kautsky, Hilferding’i tıp çalışmalarını bırakıp bütün zamanını siyasal iktisata vermesi için ikna etti. 1906’ya gelindiğinde bu genç sosyalisti Alman Sosyal Demokrat Partisinin Berlin’deki üye okulunda siyasal iktisat öğretmesi için ayarlamıştı.

Hilferding Kautsky’yi gururlandırmakta gecikmedi. Böhm-Bawerk’e yönelttiği eleştiriyi bir kitap olarak genişletti, 1908’de SPD’nin amiral gemisi günlük yayını Vörwarts’in dış haberler editörü oldu, fakat daha önemlisi, kendisini Avrupa sosyal demokrasisinin önde gelen aydınlarından biri haline getiren başyapıtı ‘Finans Kapital’i 1910’da yayınladı. Bu konumu 1941’de Nazilerce katledilene kadar sürdü.

Bir Genç Sosyalist

Rudolf Hilferding 1877’de Galiçya göçmeni Polonyalı Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Viyana’da doğdu. Babası bir sigorta şirketinde çalışıyor ve Rudolf ile küçük kız kardeşini liberal ve orta sınıf bir Yahudi yaşantısı içinde büyütebilecek kadar para kazanıyordu.

Hilferding, kendisine uzun siyasi kariyeri boyunca rehberlik edecek temel ideolojik ve siyasi perspektifini öğrencilik yıllarında geliştirdi. On altı yaşında Karl Renner, Max Adler’in bulunduğu ve daha sonra Otto Bauer ve Margarethe Hönigsberg’in de katıldığı Viyana’daki küçük bir öğrenci çevresi tarafından kurulan Sosyalist Öğrenci Birliğine katıldı. Her hafta Heiliger Leopold kafesinde buluşup Kapital gibi Marksist klasikleri, Yeni Çağ’da çıkan makaleleri ve Kautsky’nin yeni kitaplarını tartışırlardı.

Avusturya Sosyal Demokratik Partisiyle (SDAP) resmen ilişkili olmamakla birlikte, bu grup SDAP gösterilerine katılıyor partinin kurucusu Victor Adler’e saygı besliyordu. Renner, Max Adler, Bauer ve Hilferding yakın arkadaş oldular ve entelektüel anlamda iş birliği yapmaya başladılar ve hepsi zamanla Alman veya Avusturya sosyal demokrasisinde en ön saflara geldi. Viyana Tıp Okulundan mezun olan ilk kadın olan Hönigsberg 1904 yılında Hilferding’le evlendi. Çiftin iki oğlan çocuğu oldu fakat 1908 yılında ayrıldılar, 1923 yılında da boşandılar.

Hilferding’i sosyalizme iten şey neydi? Belgeler sınırlı, fakat Yahudi geçmişinin bu konuda önemli bir rol oynamış olması muhtemel. 1867’de Yahudilerin özgürlüğe kavuşmalarına rağmen Avusturya-Macaristan yeni yüzyılın başında anti-semitizmle kaynıyordu. Sivil eşitlik çağrısıyla Liberalizm, özgürlük isteyen geniş bir Yahudi tabanının desteğini uzun zamandır kendisine çekiyordu, fakat 19. yüzyılın sonuna doğru geri çekilmeye başlamış; Hristiyan Sosyalizmi, Pan-Cermenizm gibi anti-semitik hareketler yükselişe geçmişti.

Kimi Yahudiler bağımsız bir Yahudi devleti hedefliyordu (Siyonizm). Kimileri de SDAP’nin ifade ettiği gibi “milliyeti, ırkı, cinsiyetine bakmaksızın bütün halkı ekonomik bağımlılığın zincirlerinden kurtarmak, güçsüzlüğünü sona erdirmek ve sersem hale getirilmiş entelektüel gelişimini geri çevirmek için mücadele eden” sosyalizme bakıyordu. Sosyalistler, temeli üretim araçlarının “bütün halkın ortak mülkiyetine” geçirilmesine dayanan işçi iktidarı ve örgütlenme özgürlüğü, evrensel oy hakkı, ücretsiz kamusal eğitim, kilise ve devlet işlerinin ayrılması gibi reformlar istiyorlardı. Hilferding, kendi çağının “Yahudi Olmayan Yahudi”leri gibi, bu evrensel özgürlük partisini siyasi yurdu olarak seçti. Ve asla terk etmedi.

Hilferding tıp eğitimi sırasında Avrupa’nın sayılı Marksist profesörlerinden biri olan Carl Grünberg’den, önde gelen neo-pozitivist düşünür Ernst Mach’tan ve bizzat Böhm-Bawerk’ten dersler aldı. Grünberg’in bir sosyal bilim olarak Marksizm kavrayışı, Hilferding’in düşüncesini temelden etkiledi. Grünberg, Marksizm’in “tarihsel ve sosyolojik soruşturmalarla titiz ve sistematik bir şekilde geliştirilmesi” gerektiğini ve sosyalist entelektüellerin kendilerini saf akademik çalışmalarla sınırlamamalarını ve işçilerin sınıf bilincini geliştirmek için çalışmaları gerektiğini söylüyordu.

Bilimi siyasetle birleştiren böyle düşünceler Hilferding’in zihnini ateşe verdi. Viyana’da bir parti okulu kurulabilmesi için çabaladı ve 1904’te Renner, Bauer ve Max Adler’la birlikte, hukuk (Renner’ın uzmanlığı), ulusal sorun (Bauer’in), sosyoloji (Adler’in) ve siyasal iktisatla (Hilferding’in) ilgili teorik sorularla uğraşan Marx-Studien (Marx Çalışmaları) dergisini kurdu. “Marx ve Engels’in sosyal teorisini geliştirmek, eleştirmek ve onların öğretilerini modern entelektüel yaşam bağlamına oturtma”yı hedefleyen dergi, gelecekte Avusturya Marksizmi olarak anılacak ekolün teorik yayın organı haline geldi. Hilferding’in bu yıllarda geliştirdiği perspektif siyasal yaklaşımını yaşamı boyunca etkiledi.

Marksizm Hilferding için “değer yargılarından azade” nesnel bir bilimdi. Finans Kapital’de savunduğuna göre, “Herhangi bir araştırmanın tek amacı, siyasal meselelerde bile nedensellikleri keşfetmektir. Meta üretimi yapan toplumun yasalarını bilmek… aynı zamanda çeşitli toplumsal sınıfların iradi kararlarını belirleyen nedensel faktörleri açığa çıkarabilmek demek[tir]. Marksist kavrayışa göre çeşitli sınıf kararlarının nasıl belirlendiğini açıklamak bilimsel, yani nedensel, siyasal analizin görevidir.”

Hilferding, aklında bu ilkelerle sosyal demokrasinin teorisi ve pratiğini formüle edecektir.

Kapital’in Dördüncü Cildi

Yirminci yüzyılın ilk yıllarında Sosyalist Enternasyonal bünyesindeki Avrupa sosyalist partileri, eşi görülmemiş derecede büyüyordu. Hızla sanayileşen Almanya’da SPD’nin üye sayısı 1906’da 384.000 iken 1912’de 1 milyona fırlamış, aynı zamanda partinin seçim gücü 1912’de bütün oyların yüzde 35’ine erişip SPD’yi parlamentodaki büyük parti kılarak zirve yapıncaya kadar istikrarlı bir biçimde yükselmişti. Fakat SPD örgütsel gücünü kullanarak programındaki hedeflerine erişmekte güçlük çekiyordu. Diğer partiler SPD’ye karşı birleşmekle kalmamış, yarı otokratik emperyal sistem, kayzerin başında olduğu yürütme aygıtına tam yetki vermişti. Sosyal demokrasi güçlendikçe, demokrasiye kökten düşman bu monarşiyle kozlarını paylaşması gerekeceği anlaşılıyor, kanlı bir çarpışma ihtimali giderek artıyordu.

Finans Kapital bu çalkantılı ortamda doğdu. Marksist olan ve olmayan yazarlardan yararlanan Hilferding, bu kişilerin fikirlerini, birçok kişi tarafından Marx’ın Kapital’inin dördüncü cildi olarak görülen bir eserle genişletip yeniden tasarladı. Üç temel unsur kitabın çekirdeğini oluşturuyor: Birincisi, “modern” kapitalizmi tanımlayan özelliklerin çoğu “bir yandan karteller ve tröstler yaratarak ‘serbest rekabeti yok eden’, diğer yandan banka ve sanayi sermayesini giderek birbirine yaklaştıran yoğunlaşma süreçleridir. Bu yakın ilişki vasıtasıyla… sermaye, kendisinin en üst ve en soyut ifadesi olan finans kapital biçimini alır”; ikincisi, ilke olarak bu merkezileşme sürecinin sınırı yoktur ki “bu sürecin nihai sonucu bir büyük kartelin ortaya çıkmasıdır”; üçüncüsü, bütün kapitalist üretime “bilinçli düzenleme” getirmek, “giderek bir uç noktada yoğunlaşan çıkar çatışmaları yüzünden kaçınılmaz biçimde başarısız olacaktır”.

Hilferding finans kapital ve büyük çaplı planlamanın sosyalizmin temelini hazırladığını düşünüyor, fakat kapitalist mülkiyet ilişkilerinin yarattığı sosyal çatışmaları (ülke içinde kapitalist oligarşi ve halk kitleleri arasındaki kutuplaşma, ülke dışında kapitalist güçler arası emperyalist rekabet) çözeceğini düşünmüyordu. Sadece sosyalizm mülkiyet sorununu çözebilir, sınıf çatışmasının temelini yok edebilirdi.

Peki, sosyalist dönüşüm nasıl gelecekti? SPD emperyal sistemi kullanarak işçileri eğitebildiği, tabanını genişletebildiği, örgütlenebildiği ve işçilerin lehine reformları geçirebildiği sürece, Hilferding parlamenter siyaset yaklaşımının sürmesi ve rejimle, sonu ölüm olabilecek bir çatışmaya girilmemesi gerektiğini düşünüyordu. Devrimci eylem yalnızca, yöneten sınıflar büyük zorluklarla elde edilmiş demokratik hakları geri almaya çalışır veya emperyalist bir savaşa kalkışırsa mantıklı olabilirdi. Ne Hilferding ne Kautsky SPD’nin görevinin devrim “yapmak” olduğunu düşünüyordu. Esasen görev, işçileri devrimde edinecekleri rollere hazırlamak ve onları yeni dünyanın inşasında yönlendirmekti.

İşçi sınıfı siyasi iktidarı ele geçirdikten sonra, “diktatörlük” en iyi parlamento yoluyla uygulanabilirdi. Burjuvazi parlamentoyu kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için nasıl kullandıysa, proletarya da onu toplumu demokratik ve sosyalist doğrultuda dönüştürmek için kullanabilirdi.

Parlamenter demokrasiyi devrimci dönüşümün merkezine oturtan bu pozisyon sosyal demokrasi içinde oldukça kabul görüyordu ve Hilferding’in siyasi düşüncesinin temel ögelerinden de biriydi.

Finans Kapital, Alman teorisyen Eduard Bernstein tarafından Marx’ın iktisat kuramının temel unsurlarına yapılan “revizyonist” saldırıları teorik olarak çürütmeyi ve SPD’nin kendisini devrimci yerine reformist bir parti olarak tanımlaması gerektiğine yönelik önerisini eleştirmeyi hedefliyordu. Fakat hareketin siyasi taktiklerinde somut bir değişim önermiyordu. Hilferding ve Kautsky, sözde “Marksist merkez”in liderleri olarak revizyonist sağın açık reformizmini reddedip kitleleri devrime hazırlamak için daha katı parlamento dışı siyaseti savunan Rosa Luxemburg’un liderliğinde büyüyen radikal sola da karşı çıkarak 1906’dan Birinci Dünya Savaşına kadar bu konumlarını korudular.

Savaş, bu orta yolcu tasarıyı tarumar etti; SPD, hükümeti destekleyip desteklememeyi tartışırken parti üyelerini taraf seçmeye zorladı ve Hilferding’i teorik ve pratik varsayımlarını gözden geçirmeye yönlendirdi. SPD liderlerinin çoğunun Alman ve Avusturya saldırganlığına bulduğu mazeretleri reddederek savaş karşıtı muhalefete ilk anda katıldı.

Reform ve Devrim

Savaş karşıtlığına rağmen Hilferding, 1915’in ilk aylarında doktor olarak Avusturya ordusuna alındı ve Viyana’yla İtalyan cephesindeki hastaneler arasında mekik dokudu. Aynı zamanda 1914’te SPD’nin başarısızlığının nedenleri ve enternasyonel sosyalizmin çöküşü hakkında kafa yordu. Ortaya, örgütlü kapitalizm hakkında giderek geliştireceği teorisi çıktı.

Artık Hilferding, Marx’ın “kapitalist gelişimin nesnel eğilimleri” hakkında yaptığı analizin özünde doğru olduğunu, fakat işçi sınıfı bilincinin öngördüğü gibi gerçekleşmediğini düşünüyordu. Sınıf mücadelesi içinde elde edilen kazanımlar birçok işçi için kapitalizm içinde yaşamı katlanılır kılmış ve bu sırada devrimin çekiciliğini azaltmıştı. Finans kapitalin yükselişinin kriz anlarını giderek kısalttığını, kronik işsizliği azalttığını ve en önemlisi, kapitalist üretimdeki anarşiyi “örgütlü kapitalist” ekonomik düzene dönüştürdüğünü düşünüyordu. Karteller ve tröstlerle örgütlenen tekelci sermaye ve devlet tarafından yönetilen, örgütlü ve demokratik olmayan bir ekonominin gelişmesi artık mümkündü. Bu koşullar sosyalist hareketin zeminini tamamen değiştirdi.

Hilferding savaştan önce sosyalizmin “meta üretimi yapan toplumun eğilimleri”nden doğacağını düşünürken artık yeni, oldukça istikrarlı, demokratik olmayan, hiyerarşik bir kapitalist alternatifin mümkün olduğunu düşünüyordu. Bunun gerçekleşmesini önlemek ve sosyalizm hedefine siyasal eylem vasıtasıyla yönelmek proletaryanın yeni göreviydi. Fakat giderek bölünmüş işçi hareketinin bu hedefleri nasıl gerçekleştirebileceği belli değildi.

SPD savaş karşıtı muhalefeti Ocak 1917’de partiden attıktan sonra Hilferding; Bernstein, Kautsky, Luxemburg gibi partinin savaş öncesi bütün fraksyonlarından temsilciler barındıran yeni, Bağımsız Sosyal Demokratik Partiye (USPD) katıldı. On sekiz ay sonra halkın öfkesi Alman ve Avusturya rejimlerini devirdi. Berlin’de SPD ve USPD birlikte, silahlı işçi ve asker konseyleri tarafından desteklenen geçici bir hükümet kurdu. Uzun zamandır beklenen sosyalist devrim ufukta gözüküyordu.

Hilferding başkente Kasım 1918’de geldi. USPD yürütme komitesinin bir üyesi, partinin günlük gazetesi Die Freiheit’ın (Özgürlük) baş editörü, ve ekonominin kamusallaştırılmasıyla görevli hükümet komisyonunun bir üyesi olarak orada yaşanacak olaylarda önemli bir rol oynadı. Reçetesi, büyük sanayinin kamulaştırılıp demokratik planlamaya konu edilebileceği karma bir ekonomiydi. Savaş öncesi görüşleriyle tutarlı olarak Hilferding parlamenter cumhuriyetin önemini vurguluyor, ancak artık yeni devlette işçi konseyleri gibi diğer temsili kurumları da göz önüne alıyordu.

SPD’nin savaş dönemi siyasetini ve iç savaştan korkarak radikal ekonomik ve siyasi reformlar gerçekleştirmeyi reddetmesini sert biçimde eleştirmekle birlikte genç Alman Komünist Partisinin Almanya’da Bolşevizm yaratma çağrısına da kökten karşı çıkıyordu. Bolşeviklerin tek parti yönetimi kurmalarını, terör kullanmalarını ve yeni Komünist Enternasyonel vasıtasıyla USPD’nin işlerine karışmalarını kınayarak Hilferding, yine Alman Solunda çatışan gruplar arasında bir orta yol bulmaya çalıştı.

Nafile. Her ne kadar yeni cumhuriyet emperyal düzenden ileri bir aşamayı temsil etse ve işçiler sekiz saatlik iş günü, toplu pazarlık, anayasal olarak fabrika konseyleri kurabilmek ve yoksulluk yardımı gibi önemli kazanımlar elde etmiş olsa da Almanya’nın sosyalist güçleri ülkeyi dönüştürmekte başarısız oldu. Sosyalist partiler arası bölünmeler, Ulusal Meclis’te çoğunluğu elde edememeleri, devam eden iç savaş ve aşırı sağın dirilişi yalnızca radikal reformların gerçekleştirilmesini engellemedi, ayrıca cumhuriyeti karşı devrimci güçler karşısında savunmasız bıraktı. 1921’e gelindiğinde Hilferding devrimci dalganın can çekiştiğini ve cumhuriyeti savunmanın emeğin önceliği olması gerektiğini görüyordu.

USPD sol kanadının 1920 sonbaharında komünist partiye geçmesi ve dışişleri bakanı Walter Rathenau’nun 1921 Haziran’ında suikaste uğraması üzerine Hilferding, USPD’den geriye kalanların SPD’yle birleşmesini destekledi. Bundan sonra, aşamayla sosyalizmi inşa etmenin bir aracı olarak parlamenter cumhuriyete tam destek verdi. “Büyük hedefimiz hala aynı” diye yazıyordu, fakat artık parti “taleplerini imkanlar dahilinde tutmak” zorundaydı. Hedeflerini gerçekleştirmek için parti ya çoğunluğu fethetmek ya da ittifaklar kurmak zorundaydı; parlamento dışı yollar gelişmiş bir ülkede kullanılabilir değildi.

Böylece Hilferding pratikte Bernstein’ın siyasi bakışını benimsemiş oluyordu. 1922 ve 1933 arasında SPD reformist program izlerken ederken, Hilferding partinin en önemli liderlerinden biri haline geldi. Yürütme komitesinin bir üyesi olarak ve Reichstag delegasyonunda uzmanlığı finanstı. Büyük Enflasyonun zirvesi 1923 yılında ve 1928-29’da tekrar maliye bakanı olarak görev yaptı. 1924 yılında SPD’nin yeni teorik dergisi Die Gesellschaft’ın (Toplum) editörü olarak atanan Hilferding partinin reformist stratejisini kendi örgütlü kapitalizm teorisi içinden temellendirmeye çalıştı.

Ona göre giderek kapitalist ekonomiyi tanımlayan planlı ve düzenlenmiş üretim sosyalizmin temelini atıyordu, fakat sadece işçiler özel mülkiyete, sosyal ve siyasal eşitsizliğe dayanmaya devam eden bu sistemin “antagonistik temel”inin bilincine varabilirse. Sosyalizme ulaşmak ilk olarak işçi sınıfının demokratik cumhuriyetin araçlarını bütün alanlarda (sosyal güvenlik, eğitim, kültürel mallar) geniş reformlar yapmak için kullanabilme derecesine ve ikinci olarak sendikal hareketin işçilerin sanayi işletmeleri ve bir bütün olarak ekonomi içindeki karar alma gücünü arttırarak “ekonomik demokrasi” yaratabilme yeteneğine bağlıydı. Öyleyse sosyalizm, cumhuriyetçi çerçevenin içinde verilecek sıkı bir mücadeleyle elde edilebilirdi.

Hilferding’in öngörüsü 1920’lerin ortalarında SPD ve sendikalar arasında oldukça tutuluyordu. Hareketin “haftalık ücretin siyasal ücret olduğunu her işçinin kafasına çakma” becerisinin, parlamenter iktidara dayandığını iddia ederek SPD’nin burjuva hükümetlerinde burjuva partileriyle koalisyonlara katılması konusunda destek kazandı ve 1928’de Alman Sendikalarının Hamburg Kongresi ekonomik demokrasi kavramını resmi programına dahil etti.

Olaylar kısa zaman içinde Hilferding’in varsayımlarının çok iyimser olduğunu gösterdi. Büyük Bunalımın başlaması, kapitalizmin örgütlülüğü hakkındaki değerlendirmelerinin müthiş ölçüde abartılı olduğunu gösterdi ve Nazizm’in yükselişi SPD’nin yetersiz parlamenter stratejisinin kaldıramayacağı bir meydan okumaydı.

Hilferding, Marx’ın yöntemine dair bilgisini kullanarak kapitalist gelişme hakkında şüphesiz açıklayıcı analizler ortaya koyabilmişti. Fakat ekonomi yönetimi konusunda kapitalist ortodoksinin ötesine geçememişti, somut bir sosyalist alternatifi yoktu. Aynı zamanda, Adolf Hitler’in, kendisine parlamenter sistemi yıkmak için parlamenter olanaklar sağlayacak sınıfaşırı bir “halk partisi” kurma başarısının anlamını tamamen kavramış olmasına rağmen, Hilferding ve SPD lideri yoldaşları, Nazilerin yükselişini durduracak alternatif siyaset üretmede de yetersiz olduklarını gösterdiler. Hitler’in şansölye olmasından sonra dahi, çok geç olana dek parlamenter kurallar dışında kalan radikal eylemleri teşvik etmeyi kesinkes reddettiler. Netice hüsran oldu.

Bir Yahudi, bir sosyal demokrat ve bir Marksist olarak Hilferding, Nazilerin nefret ettiği neredeyse her şeyi temsil ediyordu ve 1933 Mart ayında ülkeden kaçtı. Önce Zürih ardından Paris’e yerleşti, Prag’daki sürgün sosyal demokrat liderlik (Sopade) içinde önemli bir figür olarak kaldı. Hareketin teorik dergisi Die Zeirschrift für Sozialismus (Sosyalizm Dergisi) editörlük yapmak için görevlendirildiğinde SPD’nin sayılmakla bilmez hatalarını tanımlamak ve hareketin geleceğini tasarlamak gibi nahoş bir görevi vardı.

Ocak 1934’te Sopade’nin ısrarları üzerine, SPD ortaya koyduğu en radikal program belgesi olan Prag Manifestosunu yayınladı. Belgede Hilferding, “Nasyonal Sosyalizme karşı savaşta… reformizm veya hukukiliğe yer yoktur” diyordu. Mücadele “devlet iktidarının fethi ve konsolidasyonu ve sosyalizmin gerçekleştirilmesi” içindi ve bu yeni siyasal durumda eski parti aygıtı dağıtılmalıydı. Bu nedenle SPD’nin reformizmden çıkıp devrimci bir örgüte dönüşmesi gerekiyordu.

Alman sosyal demokratları ne var ki bu dönüşümü gerçekleştirebilmek için oldukça zayıf ve bölünmüş durumdaydı. İlk umutlar sönerken Hilferding bir siyasi sürgün olarak bu zor yaşama alışıyordu. Yurttaşlık bağı ve sahip oldukları elinden alınmış, tek gecede ölümden korkan bir paryaya dönüşmüş bu adam, Sopade’nin haftalık gazetesi Neuer Vorwarts’a (Yeni İleri) siyasi ve ekonomik konularda yüzlerce makale yazarak hayatta kalabildi. İçinde bulunduğu konumdan, sosyal demokrasinin başarısızlığından ve işçilerin demokrasiyi korumada gösterdikleri isteksizlik olarak yorumladığı şeyden dolayı çökmüş ve tarihsel gelişmeyi anlamanın bir aracı olarak Marksizm’i baştan aşağı sorgulamaya başlamıştı.

Hilferding kendisini hayatı boyunca Marksist olarak tanımlamıştı, fakat Marksizm’in uygulanabilirliği düşük görünen özelliklerini yeniden değerlendirme konusunda da hevesliydi. Rusya’da Stalinizm, Almanya’da Nasyonal Sosyalizm’in konsolidasyonu daha önce vardığı sonuç olan kapitalizmin çelişkilerinin bir “zorunluluk olarak” sosyalizme varmadığını görüşünü pekiştirdi. Ona göre ikisi de devlet iktidarının yayılarak “totaliteryen” devlet aygıtının toplumu ele geçirmesi ve uygun gördüğü biçimde şekillendirmesine dayanan tamamen yeni ve benzer görünümlü sistemlerin ortaya çıkmasıydı. Her iki toplumdaki farkları görmesine rağmen artık bu toplumları tanımlayan mülkiyet biçimlerinin etkisi olmaksızın temelde siyasetin söz sahibi olduğunu iddia ediyordu.

1936 Mart’ında arkadaşı Paul Hertz’e yazarken Hilferding iddialı bir değerlendirme yapıyor: “bugünün büyük çelişkisi sosyalizm ve kapitalizm arasında değil, tam tersi, özgürlük ve kölelik arasında.” Kapitalizm Rusya’da kesinlikle ortadan kaldırılmıştı, fakat Bolşevikler tarafından kurulan “total devlet”in sosyalizmle alakası yoktu. Enternasyonal sosyalist harekete onulmaz zarar veren zorba bir diktatörlüktü. Hitler ve Mussolini’nin diğer “total devlet” rejimleri gibi yıkılması gerekiyordu. Bunun yapılabilmesi için, Hilferding ister liberal cumhuriyet veya müstakbel sosyalist cumhuriyet formunda olsun her koşulda savunulması gereken bir şey olarak bireysel özgürlüğe değer veren her kim varsa onunla iş birliği yapmakta çekinmiyordu.

Sosyalizm ve Özgürlük

Hilferding, Naziler onu 1941 Şubat’ında Güney Fransa’da yakalayıncaya kadar Marksizm’in nasıl uygulanabileceği üzerine düşünmeye devam etti. ABD’ye kaçmaya çalışırken Vichy yetkilileri tarafından yakalanıp Gestapo’ya teslim edildi, oldukça hırpalanmış biçimde arkadaşı ve yoldaşı olan Rudolf Breitscheid ile Le Sante zindanına koyuldu. Üzerindeki veronali başarıyla saklamıştı, orada mücadelesine son verdi.

Hilferding, son kertede “en iyi Marksistin tarih” olduğunu söylemeyi çok severdi ve tarih ortaya koyduğu teorik önermelerin bir kısmının hedefi ıskaladığını gerçekten gösterdi. Örneğin, finans kapital teorisi Almanya’da olanların diğer ülkelere uygulanamayacağını göz ardı ediyordu ve örgütlü kapitalizmin artan istikrarıyla ilgili varsayımları büyük bunalımın karşısında tuzla buz oldu.

Yine de mirası oldukça zengin. Finans Kapital, korporatif kapitalizmin yükselişi ve kartelleşme, kredi genişlemesi ve emperyalizm yoluyla hayatta kalma kapasitesi hakkında kavrayışımız için önemini koruyor. Hilferding’in, devletin ekonomik hayatta rolünün artması, devlet ve özel çıkarların iç içe geçmesi gibi tanımladığı eğilimlerin birçoğu ancak yirminci yüzyılın ortalarında kendisini gösterdi. Yirmi birinci yüzyıl devletinin vatandaşlarının faaliyetlerini izleme konusundaki eşi görülmemiş becerisi, “total devlet”in gücü hakkında yaptığı uyarıların ne kadar öngörülü olduğunu gösteriyor. Ve son olarak, neoliberalizmin yarattığı toplumsal yıkım ve otoriteryenizmin bütün dünyada dirilişi bağlamında, Hilferding’in demokrasi ve sosyalizmin ayrılmaz olduğu hususundaki ısrarı, sosyalist hareketi yeniden inşa etmeye çalışan herkes için yürekten kabul edilmesi gereken bir ilke olmalıdır.

Hilferding için sosyalizm kavgası özgürlükle ilgiliydi. Bizim için de böyle olmalıdır. 

 

Metnin İngilizce Aslı: Smaldone, William (2020), 'For Rudolph Hilferding, Socialism Was About Freedom', Jacobin, https://jacobinmag.com/2020/10/rudolf-hilferding-finance-capital-kautsky-marx (Son Erişim: 24.11.2020)


Çeviren: Deniz Ekim

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hollywood Grevi: Yapay Zeka ve Yaratıcı Gayri-Maddi Emek

2 Mayıs 2023 tarihinde Amerikan Senaristler Birliği’nin ( Writer Guild of America - WGA ) çalışma koşullarının iyileştirilmesi hedefiyle başlattığı Hollywood Grevi, ABD’nin eğlence sektöründe uzun süredir görülmeyen kapsamlı bir iş bırakma eylemine dönüştü. Temmuz ayının ortalarına doğru Beyaz Perde Aktörleri Derneği ( Screen Actors Guild - SAG ) ile Amerikan Televizyon, Radyo Sanatçılarının ( American Federation of Television and Radio Artists - AFTRA ) bir araya gelerek oluşturduğu Amerikan Oyuncular Sendikası’nın ( SAG-AFTRA ) WGA’nın 2 Mayıs’ta başlattığı greve katılmasıyla birlikte iş bırakma eylemlerinin kapsamı daha da genişledi. Grev devam ederken ülkede yayınlanan ünlü talk show’lar ve dizilerin kesintiye uğraması dışında, bazı sinema filmlerinin vizyon tarihleri değiştirildi.   Yaklaşık beş aylık bir süreyi kapsayan Hollywood Grevi 25 Eylül’e gelindiğinde taraflar arasında uzlaşıya varılması sonucu askıya alındı. Fakat kısa bir süre sonra bu uzlaşının, sadece senaryo yaz...

Elinizi Çabuk Tutun Yoksa Gramsci de Trump'a Oy Verecek(!)

Gazete Oksijen’in geçtiğimiz günlerde Wall Street Journal yazarı Kevin T. Dugan tarafından kaleme alınan “Meet MAGA’s Favorite Communist” başlıklı yazısını “Gramsci nasıl Trumpçıların favori komünisti oldu?” başlığıyla Türkçe’ye çevirmesi hatrı sayılır bir süre önce dolaşıma giren bir anlatıyı yeniden keşfetmeme neden oldu; Aşırı sağın Gramsci’nin başta (kültürel) hegemonya olmak üzere kimi fikirlerini sahiplendiği iddiasını temeline alan bu yazılar, kültürel çalışmalardan uluslararası ilişkilere bir çok disiplinde pek çok kez “esnetilmeye çalışılan” Gramsci teorilerine benzer bir biçimde, çarpık bir anlatıyı sahiplenerek okuyucuya olmayan ve/veya eksik bir Gramsci anlatısı sunuyor. Tıpkı geçtiğimiz yıl sonlarında Giorgio Ghiglione’nin Foreign Policy’de yazdığı “Why Giorgia Meloni Loves Antonio Gramsci” başlıklı yazısı gibi, WSJ’de yer alan bahse konu yazıda, Gramsci’nin “sınıf mücadelesinin merkezine ekonomi yerine kültürü koyduğu” iddia ediliyor. Her iki yazıda örneğine kolaylıkl...

Çeviri | Guglielmo Carchedi - Makineler Değer Yaratır Mı?

(Artık) Değerin Tek Kaynağı Olarak Soyut Emek Soyut emeğin değerin ve artık değerin tek kaynağı olması Marx’ın iktisat kuramının temel varsayımıdır. İlk olarak, neden emekçiler (artık) değer yaratsın ki? En sık duyulan itiraz, üretim araçlarını ve sermayedarları (artık) değerin üreticilerinin dışında tutmak için hiçbir nedenin bulunmadığıdır. Üretim araçlarıyla ilgili olarak, argüman iki türe ayrılabilir. Daha fazla aşırıya kaçan argüman, emekçilerin yokluğunda üretim araçlarının (artık) değer üretebileceğini savunmaktadır. Örneğin, Dmitriev’in iddiasına göre: “Tüm ürünlerin sadece makinelerin çalışmasıyla üretildiği bir durumu tasavvur etmek kuramsal açıdan mümkündür; öyle ki hiçbir canlı emek birimi (ister insan isterse de başka bir tür olsun) üretime katılmamakta ve buna rağmen belirli koşullar altında bu durumda endüstriyel kâr ortaya çıkabilmektedir; bu, üretimde ücretli işçileri kullanan günümüzün sermayedarlarının elde ettiği kârdan herhangi bir şekilde temelde farklılaşmayacak...