Ana içeriğe atla

Çeviri | Manos Kanderakis - Nikos Poulantzas: Habis Melanom






Bugün, aramızdan ayrılmış fakat bizi hala etkilemeye devam insanların düşüncesinden bir parça almak için zaman ayırıyoruz. 3 Ekim 1979’da Nikos Poulantzas 43 yaşındayken intihar etti.

21 Eylül 1936’da doğmuş ve Atina’daki Vathis meydanına yakın Verantzerou sokağında yaşamıştı. Atina Üniversitesi uygulama okulu ve Atina Fransız Enstitüsü’nde aynı zamanda eğitim gördü. 1953 yılında Fransız lise derecesi yani ‘baccalaureat’ aldı. Ardından Atina Üniversitesi Hukuk Fakültesine gitti ve 1957’de ‘pekiyi’ derecesiyle mezun oldu. Deniz Kuvvetleri’nde askerlik hizmetini gerçekleştirdikten sonra 1960 yılında avukatlık sertifikasını aldı ve Almanya’ya gitti. Fakat Poulantzas hayatı boyunca asla avukatlık yapmadı.

Münih ve Heidelberg üniversitelerinde bazı felsefe ve hukuk felsefesi seminerlerine katıldı. Yüksek lisans tezi bu çalışmalardan açıkça etkilenmişti ve ‘Almanya’da Doğal Hukukun Dirilişi’ başlığını taşıyordu. Ardından Paris Hukuk ve İktisat Çalışmaları Bölümünde 1961 ve 1964 arasında ‘Şeylerin ve Hukukun Doğası’ konulu doktora tezi üzerinde çalıştı. Eğitim kariyerine Sorbonne Üniversitesi’nde asistan olarak başladı ve Aralık 1968’de Paris Üniversitesi’nde (Vincennes) sosyoloji eğitimi veriyordu. 1977’den intiharına kadar yayım şirketi Hachette’te siyaset kitaplarının sorumluluğunu yaptı.

Düşünceleri her ne kadar aslında Fransa’da doğmuş olsa da aslında Yunanistan’da son biçimini aldı. EDA’nın (Birleşik Demokratik Sol) gençlik örgütünün faal bir üyesi olarak öğrenci hareketlerinde yer aldı, ayrıca o dönem yasadışı ilan edilmiş Yunanistan Komünist Partisi’ne (KKE) katıldı ve partinin 1968 yılında bölünmesinden sonra İç Komünist Parti’de kaldı. 1966’da Marksist Düşünce’nin ikinci haftasında devlet hakkında Marksist görüş üzerine bir konuşma yaptı, bu konu hayatı boyunca teorik araştırmalarının çekirdeğini oluşturacaktı.

Yunanistan’da diktatörlüğün yıkılmasından sonra ülkesine döndü ve Sol İnşa’ya (İç Komünist Parti) katıldı. Metapolitefsi (siyasal dönüşüm) sonrası dönemin siyasal karmaşası hakkında görüşlerini açıklayan birçok makale ve röportajla birlikte, Panteion Üniversitesi’nde devlet hakkındaki teorik yaklaşımlara odaklanan bir dizi ders verdi. K. Karamanlis’in ulusal birlik hükümetinin davetini kabul ederek yeni eğitim yasasının hazırlanmasında yer aldı.

Zamanının entelektüelleri arasında oldukça seviliyordu. Bunlardan biri Poulantzas’la on beş gibi genç bir yaşta tanışmış ve SYRIZA’nın ilk figürlerinden olan Konstantinos Tsoukalas’tı. Tsoukalas, Poulantzas’ın iç savaş sonrasında kendi farkındalığını geliştirdiği bir dönemde olduğunu söylüyordu. Poulantzas’la Avgi gazetesi için yaptığı bir röportaj sayesinde tanışmış olan ünlü yönetmen Giannis Smaragdis de benzer frekansta şeyler söylüyor. Yönetmenin söylediği gibi, Poulantzas üniversite kürsüsünde parlıyor ve hem hocalar hem öğrenciler ona bir yıldız gibi bakıyorlardı. Yine yönetmene göre onun temel özelliği düşünme biçimi değildi, muhataplarını düşündürmedeki başarısıydı. Fakat kritik olan şey kendisinden çok etkilendiği Louis Althusser ile iletişimiydi.

Poulantzas, ‘sosyalizm ya demokratik olacak ya da hiç olmayacak’ biçiminde ifade ettiği sosyalizan düşüncelerin yayılması ve faşizm üzerine yaptığı teorik çalışmalar ile tanındı. ‘Faşizm ve Diktatörlük’ isimli kitabı, iki savaş arası dönemde Nazizim ve Faşizm’in yükselişine dair yazılmış en ünlü ve etkili kitaplardan biri. Diğer kitapları şunlardır:

1)  Çağdaş Kapitalizmde Sınıflar [Classes in Contemporary Capitalism]

2)  Siyasal İktidar ve Sosyal Sınıflar [Political Power and Social Classes]

3)Gramsci Üzerine: Sartre ve Althusser Arasında [On Gramsci: Between Sartre and Althusser]

4)Diktatörlüklerin Krizi: Portekiz, Yunanistan, İspanya [The Crisis of Dictatorships: Portugal, Greece, Spain]

5)Devlet, İktidar, Sosyalizm [State, Power, Socialism]

6)Faşizm ve Diktatörlük [Fascism and Dictatorship]

7)Modern Devletin Sorunları ve Faşizm Fenomeni, (toplu çalışma) [Problems of the Modern State and of the Phenomenon of Fascism]

8)Marksist Hukuk Teorisi Üzerine (1987) [On Marxist Theory of Law]

Düşüncelerinin yeniden üretimi asla orijinali kadar iyi olmadığından, kitabı ‘Devlet, İktidar, Sosyalizm’den birkaç kelime ödünç alalım: “Tarih bize bugüne kadar sosyalizme giden demokratik yolun başarılı bir örneğini vermedi: Bize verdiği şey, ki bu önemsiz değildir, kaçınılması gereken kimi olumsuz örnekler ve üzerine düşünülmesi gereken hatalar […] Fakat bir şey kesindir: sosyalizm ya demokratik olacak ya da hiç olmayacak. Dahası sosyalizme giden demokratik yol hakkında iyimserlik bize bu yolun rahat, pürüzsüz ve risksiz olduğunu düşündürmemeli.”

Şimdi müzikal yoldayız, güftesi unutulmaz Alkis Alkaiou’ya, bestesi Thanos Mikroutsikos’a ait olan ve Poulantzas’a adanmış ‘Kakoithes Melanoma’ (Habis Melanom) adlı şarkıyı içeren ‘Embargo’ albümü 1982 yılında çıktı. Mikroutsikos Poulantzas hakkında zamanında şöyle demişti: “Ben Poulantzas’ı solun büyük bir entelektüel olarak görürdüm ve görmeye devam ediyorum, özellikle devletin incelediği boyutlarını düşündüğümde. Hatırlarım, zamanında devletin tanımı konusunda kafamız oldukça karışıktı, özellikle Sovyet devletinin katılığını görmeye başladığımızda. Ben, her ne kadar bunun gerçekliğinden emin olmasam da, şahsen çok şaşırmış ve hatta şok olmuştum Poulantzas’ın kitaplarıyla birlikte atladığı gerçeğinden. Eğer doğruysa bu kendisinin de bir pat durumu olduğunu gördüğü anlamına gelir, yoksa bu hareket başka biçimde açıklanamaz. O zaman Poulantzas’ın ölümünden çok etkilenmiştim, şoktaydım. Rizospastis’te (KKE gazetesi) peynir ve jambonun pahalandığına dair bir haberin üstünde veya altında sadece iki satırla “Dün Nikos Poulantzas Paris’te intihar etti” şeklindeki bir şeyi okuduğumda çok öfkelenmiştim. Büyük bir entelektüelin, dünya üzerindeki en büyük Marksistlerden birinin ölümü bu iki satırda duyruluyordu. Bundan sonra, partinin bir üyesi olarak kendimi onunla ilgili bir şarkı bestelemek zorunda hissettim, “To kakoithes melanoma”. Bu akıl almaz bir şeydi. Fakat davranışımın tamamen ayırdındaydım ki bu benim Nikos Poulantzas’a duyduğum saygıdan ve solda ve özellikle Parti’de Poulantzas’a dair baskın görüşü kavramakta yaşadığım zorluktan kaynaklanıyordu. Alkis Alkaios ile mutabık olduk ve bunu Poulantzas’a atfettiğimi 1980 yılında Atina Festivali kapsamındaki dört konserde duyurdum.

Poulantzas’ın söylediği şeylerin birçoğunun bizi etkilememesi bugün dahi imkânsız. Öyleyse sağcı Altın Şafak siyasal sahnedeki üçüncü konumu ele geçirmişken şu ifadeyi nasıl göz ardı edebiliriz: “Ezen sınıfın hiçbir parçası iktidar koalisyonuna kendi hegemonyasını dayatamazsa faşist devlet, kendisini örgütlü işçi sınıfı tarafından tehdit altında hisseden kapitalist toplumun krizine çözüm olarak demokratik parlamenter siyasetin yerini doldurur.”

3 Ekim 1979’da Nikos Poulantzas kitaplarını kucağına alarak Paris’te yaşadığı binanın on üçüncü katından aşağı atladı. Kitaplarıyla birlikte daha iyi bir toplum için güttüğü fikir ve hayallerini de götürdü. O toplumu konuşurken arıyoruz. Onun düşüncesi bugün hala yaşıyor ve bizi daha da düşünmeye teşvik etmeye devam edecek. Fikirlerle ‘sarhoş’ olmuş bu insanlardan biraz etkilendiysek belki umut bize de gülecektir. Pergamon ve Bastia’da… (Şarkıdan alıntı)

Metnin İngilizce Aslı: Kanderakis, Manos (2015), ‘Nikos Poulantzas: The Malignant Melanom’ (Yunanca aslından çeviren: Chrysanthi Partsanaki), Press Publica, https://www.presspublica.gr/nikos-poulantzas-the-malignant-melanoma/ (Son Erişim Tarihi: 14.11.2020)


Çeviren: Deniz Ekim

 

 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hollywood Grevi: Yapay Zeka ve Yaratıcı Gayri-Maddi Emek

2 Mayıs 2023 tarihinde Amerikan Senaristler Birliği’nin ( Writer Guild of America - WGA ) çalışma koşullarının iyileştirilmesi hedefiyle başlattığı Hollywood Grevi, ABD’nin eğlence sektöründe uzun süredir görülmeyen kapsamlı bir iş bırakma eylemine dönüştü. Temmuz ayının ortalarına doğru Beyaz Perde Aktörleri Derneği ( Screen Actors Guild - SAG ) ile Amerikan Televizyon, Radyo Sanatçılarının ( American Federation of Television and Radio Artists - AFTRA ) bir araya gelerek oluşturduğu Amerikan Oyuncular Sendikası’nın ( SAG-AFTRA ) WGA’nın 2 Mayıs’ta başlattığı greve katılmasıyla birlikte iş bırakma eylemlerinin kapsamı daha da genişledi. Grev devam ederken ülkede yayınlanan ünlü talk show’lar ve dizilerin kesintiye uğraması dışında, bazı sinema filmlerinin vizyon tarihleri değiştirildi.   Yaklaşık beş aylık bir süreyi kapsayan Hollywood Grevi 25 Eylül’e gelindiğinde taraflar arasında uzlaşıya varılması sonucu askıya alındı. Fakat kısa bir süre sonra bu uzlaşının, sadece senaryo yaz...

Elinizi Çabuk Tutun Yoksa Gramsci de Trump'a Oy Verecek(!)

Gazete Oksijen’in geçtiğimiz günlerde Wall Street Journal yazarı Kevin T. Dugan tarafından kaleme alınan “Meet MAGA’s Favorite Communist” başlıklı yazısını “Gramsci nasıl Trumpçıların favori komünisti oldu?” başlığıyla Türkçe’ye çevirmesi hatrı sayılır bir süre önce dolaşıma giren bir anlatıyı yeniden keşfetmeme neden oldu; Aşırı sağın Gramsci’nin başta (kültürel) hegemonya olmak üzere kimi fikirlerini sahiplendiği iddiasını temeline alan bu yazılar, kültürel çalışmalardan uluslararası ilişkilere bir çok disiplinde pek çok kez “esnetilmeye çalışılan” Gramsci teorilerine benzer bir biçimde, çarpık bir anlatıyı sahiplenerek okuyucuya olmayan ve/veya eksik bir Gramsci anlatısı sunuyor. Tıpkı geçtiğimiz yıl sonlarında Giorgio Ghiglione’nin Foreign Policy’de yazdığı “Why Giorgia Meloni Loves Antonio Gramsci” başlıklı yazısı gibi, WSJ’de yer alan bahse konu yazıda, Gramsci’nin “sınıf mücadelesinin merkezine ekonomi yerine kültürü koyduğu” iddia ediliyor. Her iki yazıda örneğine kolaylıkl...

Çeviri | Guglielmo Carchedi - Makineler Değer Yaratır Mı?

(Artık) Değerin Tek Kaynağı Olarak Soyut Emek Soyut emeğin değerin ve artık değerin tek kaynağı olması Marx’ın iktisat kuramının temel varsayımıdır. İlk olarak, neden emekçiler (artık) değer yaratsın ki? En sık duyulan itiraz, üretim araçlarını ve sermayedarları (artık) değerin üreticilerinin dışında tutmak için hiçbir nedenin bulunmadığıdır. Üretim araçlarıyla ilgili olarak, argüman iki türe ayrılabilir. Daha fazla aşırıya kaçan argüman, emekçilerin yokluğunda üretim araçlarının (artık) değer üretebileceğini savunmaktadır. Örneğin, Dmitriev’in iddiasına göre: “Tüm ürünlerin sadece makinelerin çalışmasıyla üretildiği bir durumu tasavvur etmek kuramsal açıdan mümkündür; öyle ki hiçbir canlı emek birimi (ister insan isterse de başka bir tür olsun) üretime katılmamakta ve buna rağmen belirli koşullar altında bu durumda endüstriyel kâr ortaya çıkabilmektedir; bu, üretimde ücretli işçileri kullanan günümüzün sermayedarlarının elde ettiği kârdan herhangi bir şekilde temelde farklılaşmayacak...