Ana içeriğe atla

Çeviri | Marcello Musto - Birinci Enternasyonel Bugün Hala Önemli



Uluslararası Emekçiler Birliği 1864’te Londra’da bugün kurulmuştu. “Birinci Enternasyonel” ortak bir hedef olarak sınıf dayanışmasının mayası oldu ve kitleleri kapitalist sömürüye karşı örgütlenmeye teşvik etti.


28 Eylül 1864’teki ilk toplantısından sonra Uluslararası Emekçiler Birliği (veya daha yaygın bilinen ismiyle “Birinci Enternasyonel”) Avrupa’da insanların isteklerini hızla uyandırdı. Sınıf dayanışmasını ortak bir hedef haline getirdi ve birçok kadın ve erkeği sömürüye karşı mücadele etmek için teşvik etti. Eylemleri sayesinde işçiler, kapitalist üretim biçiminin işleyişini daha iyi kavrama, kendi güçlerinin daha iyi farkına varma ve kendileri için daha yeni ve sağlam mücadele biçimleri geliştirme imkanı buldular.


Başlangıçta Enternasyonel çoğunluğu, devrimci değil reformist olan çeşitli siyasi gelenekleri içeren bir örgüttü. Çıkışı itibariyle temel motoru İngiliz sendikacılığıydı, zira bunların liderleri esas olarak ekonomik sorunlarla ilgileniyordu. İşçilerin çalışma koşullarını iyileştirmek için mücadele veriyorlar, fakat bunu kapitalizmi sorunsallaştırmadan yapıyorlardı. Bu nedenle Enternasyonel’i aslen, grev durumunda başka ülkelerden işçi getirilmesini engellemek için bir araç olarak görüyorlardı.


İkinci önemli grup Fransa’da uzun süredir güçlü olan Mutualistlerdi. Pierre-Joseph Proudhon’un düşüncelerine uygun olarak işçi sınıfının siyasete girişmesine ve bir mücadele aracı olarak greve karşı çıkıyorlardı.


Bir de kapitalist üretim sisteminin kendisine karşı çıkan ve yok edilmesinin bir zorunluluk olduğunu savunan Komünistler vardı. Kurulduğu zaman Enternasyonel’in saflarında ütopyacı teorilerden ilham alan kimi işçiler ve muğlak demokratik fikirlerle sınıflararasıcı duşüncelere sahip olan ve Enternasyonel’i ezilen halkların özgürlüğü için bir araç olarak gören sürgünler de vardı.


Enternasyonel’e açık bir amaç veren ve dışlayıcı olmayan, fakat kitle desteğini kazanmasını sağlayan sıkı biçimde işçi sınıfı temelli siyasal programı ortaya koyan Karl Marx’tı. O, sekterliği reddederek Enternasyonel’in çeşitli eğilimlerini bir araya getirmek için uğraştı. Örgütün Genel Konseyi’nin (Çeşitli eğilimlerden bütünleştirici bir sentez ortaya koyarak örgüt için yönergeler belirleyen organ) ruhu Marx’tı. Önemli tasarıların hepsini ve neredeyse bütün kongre raporlarını kendisi hazırladı.


Fakat Enternasyonel tabi ki, zeki bir lider olsa da Marx’tan fazlasıydı. Çoğu zaman yazıldığı gibi “Marx’ın yaratısı” değildi. Daha ziyade emekçi sınıfların kurtuluşu için çok geniş bir sosyal ve siyasal hareketti. Enternasyonel, öncelikle 1860’ların işçi mücadelelerinin sonucuydu. Onu kendinden önceki emek örgütlerinden ayıran temel fark, “işçi sınıfının kurtuluşu yine kendisinin eseri olacaktır” şeklinde ifade edilen yasalarından biriydi.


Marx Enternasyonel için çok önemliydi, fakat Enternasyonel’in de Marx üzerinde oldukça olumlu bir etkisi oldu. İşçi mücadelesine doğrudan katılımı fikirlerini geliştirmesi ve kimi zaman değiştirmesi için faydalı oldu; eski kabulleri tartışmaya açıp kendisine yeni sorular sorarken komünist toplumun çerçevesini çizerek kapitalizm eleştirisini keskinleştirdi.


Teori ve Mücadele

Avrupa 1860’lerin sonu, 1870’lerin başında sosyal çatışmalarla çalkalanıyordu. Protesto eylemlerine katılan işçilerden birçoğu, saygınlığı hızla artan Enternasyonel ile iletişime geçmeye karar verdi. 1866’dan sonra birçok ülkede grevler yoğunlaştı ve bu yeni önemli dalganın çekirdeğini oluşturdu. Enternasyonel Fransa, Belçika ve İsviçre’de kazanılan mücadelelerin göbeğinde yer alıyordu. Gidişat bu mücadelelerin çoğunda aynıydı: Başka ülkelerin işçileri grevler için yardım topluyor ve kendilerini endüstriyel paralı askerlere dönüştürecek işleri yapmayı reddediyorlardı. Sonuç olarak patronlar, işçilerin taleplerinin bir kısmını kabul etmek zorunda kalıyordu. Bu ilerlemeler Enternasyonel’e sempati duyan veya doğrudan Genel Konsey’e bağlı olan gazetelerin dağıtımıyla destekleniyordu. Bunlar sınıf bilincinin gelişimine ve Enternasyonel’in faaliyetleriyle ilgili haberlerin hızla yayılmasına katkıda bulunuyordu.


Avrupa boyunca Birlik, verimli bir örgütsel yapı geliştirmiş ve üye sayısını arttırmıştı (en çok olduğu dönemde 150.000 kişi). Çeşitli milliyetler, diller ve siyasal kültürlerin yarattığı sorunlara rağmen Enternasyonel, çok geniş örgütler ve spontane gelişen mücadeleler boyunca birlik ve koordinasyonu sağlayabildi. En büyük meziyetiyse uluslararası işbirliği ve sınıf dayanışmasının kritik önemini göstermesi oldu.


Enternasyonel, emek hareketi içinde, anarşizm ve komünizm tartışması gibi en ünlü tartışmaların bazılarının gerçekleştiği yerdi. Enternasyonel’in kongrelerinde ayrıca ilk defa büyük bir uluslararası örgüt kendisinden önce de tartışılan kritik meseleler hakkında karar alıyordu, ki bunlar zamanla dünya üzerindeki sosyalist hareketlerin programlarındaki kilit noktalar haline geldiler. Bunlardan bazıları, sendikaların yeri doldurulamaz önemi, toprak ve üretim araçlarının kamulaştırıması, seçimlere katılmanın önemi ve bunun işçi sınıfının bağımsız partileri olarak yapılması, kadının kurtuluşu ve kapitalist sistemin kaçınılmaz çıktısı olarak savaş kavramsallaştırmasıydı.


Enternasyonel Avrupa dışında da yayıldı. Atlantik’in öteki ucunda son dönemlerde oraya giden yeni göçmenler ABD’de Enternasyonel’in ilk yerel örgütlerini kurmaya başlamışlardı, fakat örgüt asla aşılamayacak iki marazla doğmuştu. Londra’daki Genel Konsey’in şiddetli önerilerine rağmen ilişkili grupların milliyetçi karakterini aşmakta ve “Yeni Dünya”da doğan işçileri kendisine çekmekte başarısız oluyordu. 1870’te Alman, Fransız ve Çek birimler Kuzey Amerika Enternasyonel Merkez Komitesi’ni kurduklarında bu, sadece yabancı ülkelerde doğmuş üyeleri barındırdığı için Enternasyonel’in tarihinde özgündü. Bu olağandışılığın en önemli yanı Enternasyonel’in ABD’de asla İngilizce bir yayın organı kurmamış olmasıydı. 1870’lerin başlarında Enternasyonel, elli birim ve toplam dört bin üyeye sahipti, fakat bu iki milyondan fazla olan Amerikan sanayi işçilerinin sadece küçük bir bölümünü oluşturuyordu.


Zirve ve Kriz

Enternasyonel için en önemli an Paris Komünü’ydü. Fransa-Prusya savaşı bittikten sonra, Mart 1871’de Paris işçileri Adolphe Thiers’in yeni hükümetine karşı ayaklandı ve şehri ele geçirdi. Bundan sonra Enternasyonel fırtınanın gözündeydi ve büyük bir kötü üne sahip oldu.


Kapitalistler ve orta sınıflara göre Enternasyonel müesses nizamı tehdit ediyordu, işçiler içinse sömürüsüz ve adil bir dünya için duydukları umutları besliyordu. Emek hareketi müthiş bir canlılığa sahipti ve bu durum her şekilde görünüyordu. Enternasyonel ile ilişkili gazetelerin hem sayısı hem tirajı artıyordu. Paris ayaklanması, işçi hareketini daha radikal bir pozisyon benimsemesi ve atikliğini arttırması biçiminde etkileyerek güçlendirdi ve daha önce örneği olduğu gibi Fransa, devrimin mümkün olduğunu gösterdi, fakat bu sefer işçiler için yeni siyasal ilişki biçimlerini inşa etme hedefiyle.


Marx tarafından da ifade edildiği gibi atılması gereken sonraki adım, “işçi sınıfının ekonomik ve siyasi eylemlerinin ayrılmaz bir biçimde bağlı olduğu”nun anlaşılmasıydı. Bu, Enternasyonel’i, 1871’deki Londra konferansında modern işçi hareketinin başat aracının kurulması için çabalamaya yönlendirdi: Siyasal parti. Fakat bunun Ekim Devrimi’nden sonra komünist kurumlarca benimsenen kavrayıştan farklı olduğunun belirtilmesi gerekiyor.


Enternasyonel 1872 yılındaki Lahey kongesinde kendisini feshettiğinde, kurulduğu dönemdekinden çok farklı bir örgüte dönüşmüştü: Çoğunluk reformist değildi ve antikapitalizm (Mikail Bakunin’in başı çektiği anarşistler gibi yeni eğilimleri de kapsayarak) bütün Birlik’in siyasal pozisyonu haline gelmişti. Büyük resim de kökten değişmişti. 1871 yılında Alman birliğinin sağlanması, siyaset, hukuk ve bölgesel kimlik açısından ulus-devletin merkezde olduğu yeni bir çağın başlangıcına işaret ediyordu.


Enternasyonel’in ilk yapısı böylece eskimiş ve orijinal görevi de son bulmuştu. Artık görev, Avrupa’da grevler için hazırlanmak ve destek toplamak ya da sendikaların işlerliğini veya toprak ve üretim araçlarının kamulaştırılmasının gerekliğini ilan eden kongrelere çağrı yapmak değildi. Bu temalar artık Enternasyonel’in kolektif mirasının parçasıydı. Paris Komünü’nden sonra işçi hareketi için asıl mesele, kapitalist üretim biçiminin sonlandırılması için nasıl örgütlenileceği ve burjuva dünyanın kurumlarının nasıl yok edileceği haline geldi.


Bizim Enternasyonalizmimiz

Birinci Enternasyonel’in 156. yıldönümü çok farklı bir bağlamda yaşanıyor. O dönemin umutları ve bizimle özdeşleşmiş güvensizliğimiz; Enternasyonel’in çağındaki sistem karşıtı ruh ve dayanışma ve neoliberal rekabet ve özelleştirme tarafından şekillendirilmiş bir dünyanın ideolojik teslimiyet, bireyselciliği arasında bir uçurum var.


Emeğin dünyası muazzam bir yenilgi yaşadı ve sol hala derin bir krizin içinde. Neoliberal politikalarla geçen yıllardan sonra, 19. yüzyıldakine benzer bir sömürü sistemine geri döndük. Emek piyasasındaki kelimenin orijinal anlamından oldukça uzaklaşan “reformlar” her geçen yıl daha da “esneklik” getirerek gittikçe derinleşen eşitsizlikler yaratıyor. Siyasal ve ekonomik diğer değişimler Sovyet blokunun dağılmasından sonra peşpeşe geldi. Bunların arasında; küreselleşmeyle gelen sosyal dönüşümler, mevcut üretim biçiminden kaynaklanan ekolojik felaketler, asalak ve zengin azınlık ve yoksul çoğunluk arasındaki uçurumun büyümesi, kapitalizmin 2008’de yaşanan en büyük krizlerinden biri, savaş rüzgarları, ırkçılık, şovenizm ve son olarak COVID-19 salgını var.


Böyle bir bağlamda sınıf dayanışması kesinlikle kenara koyulamaz. Bizzat Marx, işçiler arasındaki, yerel ve daha çok ezilen göçmen işçiler arasındaki gibi karşıtlıkların ezen sınıfların yönetiminin ayılmaz bir parçası olduğunu vurgulamıştı. Sosyal çatışmaları, siyasal partileri ve sendikaları örgütlemenin yeni yolları kesinlikle bulunmalı, zira yüz elli yıl önceki kalıpları tekrar edemeyiz. Fakat Enternasyonel’in verdiği eski derslerden biri olan işçilerin sömürülenlerin ortak birliğini kurmazlarsa yenilecekleri, hala geçerli. Bu olmadan ufkumuzdaki tek şey bireyler arası zavallı ve dizginsiz rekabetten türeyen bir savaş.


Bugünün dünyasının barbarlığı, modern işçi hareketinin kendisini Enternasyonel’in iki temel niteliği üzerine yeniden inşa etmesini acil bir ihtiyaç olarak dayatıyor: Yapılarındaki çeşitlilik ve hedeflerindeki radikallik. 1864’te Londra’da kurulan örgütün hedefleri bugün hiç olmadığı kadar anlamlı. Bununla birlikte şimdinin sorularını cevaplarken yeni Enternasyonel, çoğulculuk ve kapitalizm karşıtlığının aynı anda gerekli kıldığı şeylerden kolayca kaçamaz.


Metnin İngilizce Aslı: Musto, Marcello, “The First International Is Still Relevant Today”, Jacobin, https://jacobinmag.com/2020/09/first-international-workingmens-association-marx (Son Erişim Tarihi: 08.10.2020)

Çeviren: Deniz Ekim

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hollywood Grevi: Yapay Zeka ve Yaratıcı Gayri-Maddi Emek

2 Mayıs 2023 tarihinde Amerikan Senaristler Birliği’nin ( Writer Guild of America - WGA ) çalışma koşullarının iyileştirilmesi hedefiyle başlattığı Hollywood Grevi, ABD’nin eğlence sektöründe uzun süredir görülmeyen kapsamlı bir iş bırakma eylemine dönüştü. Temmuz ayının ortalarına doğru Beyaz Perde Aktörleri Derneği ( Screen Actors Guild - SAG ) ile Amerikan Televizyon, Radyo Sanatçılarının ( American Federation of Television and Radio Artists - AFTRA ) bir araya gelerek oluşturduğu Amerikan Oyuncular Sendikası’nın ( SAG-AFTRA ) WGA’nın 2 Mayıs’ta başlattığı greve katılmasıyla birlikte iş bırakma eylemlerinin kapsamı daha da genişledi. Grev devam ederken ülkede yayınlanan ünlü talk show’lar ve dizilerin kesintiye uğraması dışında, bazı sinema filmlerinin vizyon tarihleri değiştirildi.   Yaklaşık beş aylık bir süreyi kapsayan Hollywood Grevi 25 Eylül’e gelindiğinde taraflar arasında uzlaşıya varılması sonucu askıya alındı. Fakat kısa bir süre sonra bu uzlaşının, sadece senaryo yaz...

Elinizi Çabuk Tutun Yoksa Gramsci de Trump'a Oy Verecek(!)

Gazete Oksijen’in geçtiğimiz günlerde Wall Street Journal yazarı Kevin T. Dugan tarafından kaleme alınan “Meet MAGA’s Favorite Communist” başlıklı yazısını “Gramsci nasıl Trumpçıların favori komünisti oldu?” başlığıyla Türkçe’ye çevirmesi hatrı sayılır bir süre önce dolaşıma giren bir anlatıyı yeniden keşfetmeme neden oldu; Aşırı sağın Gramsci’nin başta (kültürel) hegemonya olmak üzere kimi fikirlerini sahiplendiği iddiasını temeline alan bu yazılar, kültürel çalışmalardan uluslararası ilişkilere bir çok disiplinde pek çok kez “esnetilmeye çalışılan” Gramsci teorilerine benzer bir biçimde, çarpık bir anlatıyı sahiplenerek okuyucuya olmayan ve/veya eksik bir Gramsci anlatısı sunuyor. Tıpkı geçtiğimiz yıl sonlarında Giorgio Ghiglione’nin Foreign Policy’de yazdığı “Why Giorgia Meloni Loves Antonio Gramsci” başlıklı yazısı gibi, WSJ’de yer alan bahse konu yazıda, Gramsci’nin “sınıf mücadelesinin merkezine ekonomi yerine kültürü koyduğu” iddia ediliyor. Her iki yazıda örneğine kolaylıkl...

Çeviri | Guglielmo Carchedi - Makineler Değer Yaratır Mı?

(Artık) Değerin Tek Kaynağı Olarak Soyut Emek Soyut emeğin değerin ve artık değerin tek kaynağı olması Marx’ın iktisat kuramının temel varsayımıdır. İlk olarak, neden emekçiler (artık) değer yaratsın ki? En sık duyulan itiraz, üretim araçlarını ve sermayedarları (artık) değerin üreticilerinin dışında tutmak için hiçbir nedenin bulunmadığıdır. Üretim araçlarıyla ilgili olarak, argüman iki türe ayrılabilir. Daha fazla aşırıya kaçan argüman, emekçilerin yokluğunda üretim araçlarının (artık) değer üretebileceğini savunmaktadır. Örneğin, Dmitriev’in iddiasına göre: “Tüm ürünlerin sadece makinelerin çalışmasıyla üretildiği bir durumu tasavvur etmek kuramsal açıdan mümkündür; öyle ki hiçbir canlı emek birimi (ister insan isterse de başka bir tür olsun) üretime katılmamakta ve buna rağmen belirli koşullar altında bu durumda endüstriyel kâr ortaya çıkabilmektedir; bu, üretimde ücretli işçileri kullanan günümüzün sermayedarlarının elde ettiği kârdan herhangi bir şekilde temelde farklılaşmayacak...