Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

AB Bütünleşmesi ve Eşitsiz ve Bileşik Gelişim Teorisi

  İkinci Dünya Savaşı sonrasında Batı Avrupa'da bulunan devletlerin entegrasyon sürecini açıklamaya çalışan farklı teoriler mevcuttur (Haas, 1968; Lindberg & Scheingold, 1970; Moravcsik, 1993; Bickerton & Hodson & Puetter, 2015). Bu teoriler kısaca Almanya, Fransa, Hollanda, İtalya, Belçika ve Lüksemburg ülkeleri tarafından 1952 yılında Avrupa Kömür Çelik Topluluğu'nun kurulması ile başlayan ve 1957 Roma Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu'na sonrasında ise 1993 yılında Maastricht Antlaşması ile Avrupa Birliği'ne dönüşen ve sıkça sui generis bir yapıya sahip olduğu belirtilen oluşumu incelemektedir. Zamanla daha geniş politika alanlarını düzenlemeye başlayan Avrupa Birliği, devletlerin inisiyatifi ile kurulmuş ve yetkilendirme ilkesi ( principle of conferral ) çerçevesinde yetkileri belirlenmiş/belirlenmektedir. Yeni işlevselcilik Yeni işlevselcilik, David Mitrany'nin fonksiyonalizmine farklı unsurların Ernst B. Haas tarafından eklenmesiyle ortaya ...

Nicos Poulantzas’ın “Kapitalist Devlet” Anlayışı

Devlet, “politik olan” nitelemesiyle üstyapısal bir kategoriyi işgal etmesinden dolayı, Marksist teori tarafından uzun bir süre boyunca ihmal edilmiş ya da yüzeysel bir şekilde incelenmiştir. Nicos Poulantzas bu ihmalin sebeplerini üç temel başlık altında 1969’da yazmış olduğu Kapitalist Devlet Sorunu makalesinde ele almıştır (2013: 246). İlk olarak, düzeyler arası belirleyicilik ve egemenlik meselesi üzerinde durmuştur. Ona göre, feodal üretim tarzında ekonomi son kertede belirleyici iken, dinin kapsadığı alandan dolayı ideolojinin düzeyler arasında bir egemen rolünün bulunduğunu belirtmiştir. Fakat kapitalist üretim tarzında ekonomi yine son kertede belirleyici olmakla beraber, aynı zamanda egemen role de sahiptir. Bu nedenle Poulantzas, Marx’ın eserlerinde devlet düzeyiyle özgül bir biçimde ilgilenmediğini, onu yalnızca ekonomik düzey üzerindeki boyutlarıyla incelediğini iddia etmiştir. İkinci olarak ise, siyasal pratiğin –dolayısıyla sınıfsal failliğin- bir tezahürü olması sebebiy...